19. Bölüm

/ Karmakarışık /

Hülya Türk
mileidi61

Kapının önüne varmak üzereydi Elif. Dolmuşta nefessiz kalmıştı. Öyle bir sıcak vardı bugün. İnce, hafif, turuncu renkli bir gömlek giymişti oysa ki.

 

Miray'ın evinin kapısına geldiğinde nihayet nefesi düzene girmişti. Dün geceden sonra zar zor uyuyabilmişti zaten. Bir Ali'yi düşünüyordu bir Miray'ı. İçi içini yemişti resmen. Nasıl bir sorun vardı acaba?

 

Gözlerinin altında hafif bir kızarıklık vardı yine. Elinden geldiğince onu kapatmıştı. Miray'a kahvaltı içinde söz vermişti.

 

Çarşıdan Beşirliye gelirken bir pastaneye uğrayıp simit, poğaça almıştı. Saat erken olduğu için çok hoş bir koku yayılmıştı etrafa. Tazeydiler. Poşeti kolunu kapıya doğru uzatmıştı ki Miray zili çalmasına izin vermedi.

 

"Hoş geldin."

 

Sanki kırk yıldır hasretlik çekiyordu Miray. Öyle sarılmıştı Elif'e.

 

Elif Miray'ın boğazının izin verdiği kadarıyla

 

"Hoş bulduk." diyebilmişti sadece.

 

Birbirlerinden ayrıldıklarında ikisinin de yüzü gülüyordu. Ama Elif Miray'daki değişikliği fark etmişti. Onun da gözlerinin altı kızarıktı.

 

Uyuyamamış mıydı acaba? Ağlamış mıydı yoksa? Şimdiden canını sıkmak istemiyordu. Kaldı ki Miray zaten ona anlatacaktı. Yüreğindeki neyse dilindeki de oydu.

 

"Hayırsız çıktın kız sen?"

 

"Aşk olsun Miray. Ben öyle biri miyim?"

 

"Normalde değildin. Ali ile karşılaşmadan önce yani."

 

Gözlerini devirmişti Miray. Çok ciddi gibi görünmüyordu ama Elif emin olamıyordu.

 

"Senin derdin benimle. Ali'yi katma lütfen."

 

Miray bu sefer de ellerini beline koymuştu. Sarı saçlarını geriye atıp konuşmaya başladı.

 

"Bak bak bak. Korumaya da başlamış."

 

Sesindeki neşe biraz soluktu ama başlangıç için hiçte fena sayılmazdı.

 

"Belki sen farkında değilsin ama hava çok sıcak. Müsaadenle içeriye girebilir miyim artık?"

 

"Müsaade senin canım. Ama konuyu değiştirmen gözümden kaçtı sanma. Beni tanıyorsun."

 

"Evet. Tanıdığım için söylüyorum zaten. Pişeceğiz burada hadi."

 

"Önden buyur canım."

 

Tatlı atışmalar eşliğinde içeriye girmişlerdi. Evde en ufak bir değişiklik yoktu. Her şey hatırladığı gibiydi. O gün ve o akşam Elif için çok güzel geçmişti.

 

Elif çevreyi izlerken Miray dibinde belirmişti.

 

"Taze görünüyorlar."

 

"Herhalde. Sana bayat getirecek halim yok."

 

Miray daha da sokuldu ona. Tıpkı sevilmeyi bekleyen bir kedi gibi başını Elif'in omuzuna koydu.

 

"Biliyorum. Seni bu yüzden çok seviyorum."

 

Elif önce omuzundaki başı yavaşça kendinden uzaklaştırdı. Ve hayıflanarak seslendi ona. Tabi ki de ciddi değildi.

 

"Ha yani yapmasak sevmeyeceksin."

 

"Öyle olmadığını biliyorsun."

 

"Bilmem artık. Sen al bakayım bunları."

 

Elif gülerek poşetleri ona uzattı. Miray simitleri ve poğaçaları hazırlarken Elif'te kahvaltılıkları masaya getiriyordu. Yaklaşık on dakika sonra her şey hazırdı.

 

"Çok güzel oldu. Şimdiden doydum sanki."

 

"Valla Elif ben deli gibi açım. Doymak kenara dursun."

 

Masaya yerleştikten sonra ikisi de birer simit parçası aldı. İçine peynir ve domates eklediler. Gülüşerek yedikleri ilk tadımdan sonrası hızlıca geldi geçti. Çay güzel demlenmişti. Elif Miray gibi kahvaltıyı çaysız yapamayanlardandı. Kahvaltı da mutlaka çay olmalıydı.

 

"Simitler... Çok lezzetli. Tazeymiş."

 

Miray dalga geçmeye başlamıştı.

 

"Çay diyorum... İyi demlenmiş. O da taze."

 

Elif'in keskin ses tonuna karşılık Miray'ın lokması boğazında kaldı. Sandalyesine yaslandı.

 

"Bakıyorum da dersine çalışıp gelmişsin. Tadım kaçıyor böyle."

 

Yalandan sitem ediyordu şimdi de. Üstelik bunu yapan hep Miray oluyordu.

 

"Hocam sağ olsun. Zamanında onu iyi izledim. O da iyi öğretti."

 

Az da olsa gururunu okşamaktan zarar gelmezdi. Elif pek çok şeyi Miray'dan öğrenmişti. Yani zaten yalan değildi.

 

"İltifat ediyorsunuz. Ama kabul edeceğim tabi ki. Aferim bana."

 

Masada duran yarım kalan çayını da içmişti Elif. Uzun süren bir kahvaltıydı. Bazen güldüler. Bazen atıştılar. Ama kahvaltının hakkını verdiler. Masayı da beraber topladılar.

 

"Kız ne yedik ama ya."

 

"Maşallahımız varmış. Dinlenmeye de ihtiyacımız var."

 

"Haklısın. Biraz otursak iyi olacak. Sonra bakalım neler yaparız? Bugün Ali bey bekleyecek. Gerekirse akşama kadar."

 

Elif gülmüştü.

 

"Merak etme. Bugün seninleyim."

 

"İşte bu güzel. Ha şöyle ya."

 

Kol kola oturma odasına geçtiler. Biraz dinlenmeliydiler. Gerçekten iyi bir kahvaltı yapmışlardı.

 

Elif uzanmamıştı elbette. O kadar da değildi. Miray karşısında otururken bir anda yanında belirdi. Uzun koltuk bu hareketle hafif sallanmıştı.

 

"Eee? Anlat bakalım. Ali ile nasıl gidiyor?"

 

Elif yandan bir bakış attı. Miray bir kolunu koltuğu yaslamış merakla bekliyordu.

 

"Hani bugün sadece biz vardık. Ali yoktu. Kuzey yoktu."

 

"Azıcık sadece ya. Lütfen. Sabredemem ben."

 

Elif yerinde doğruldu. Miray'a doğru döndü.

 

"Şu anda aramızda bir sorun yok. Güzel gidiyor her şey."

 

Buraya Miray için gelmişti. Kendi dertlerini anlatmaya değil. Aslında tam da dert sayılmazdı. Henüz bir şey olmamıştı.

 

"Neden şu an dedin sadece? Emin misin bir şey olmadığına?"

 

Elif olmamasını umuyordu.

 

"Emin değilim. Bilmiyorum. Miray evet bizim için bir sorun gözükmüyor ama bir şey olacakmış gibi geliyor. Bir his sadece."

 

İnsanın aklına gelen başına gelirdi genelde.

 

"Sen fazla paranoyak olmuşsun."

 

"Öyle olmasını tercih ederim emin ol. Ayrıca senin de benden aşağı kalır yanın yok. Aldım haberlerini. Kuzey'e az şey yapmamışsın."

 

Bu sefer Miray koltukta doğruldu. Kolunu da indirdi.

 

"Konu nereden Kuzey ile bana geldi şimdi?"

 

"Bir yerden gelmedi Miray. Neler oluyor?"

 

Miray sustu. Gözlerini kaçırdı. Bu ilk kez oluyordu. Elif onun kolay kolay sustuğunu bilmezdi. Hem de böyle pat diye. Üstelik keyifsizliği yüzüne vuruyordu. Bu ona hiç yakışmamıştı.

 

"Sanki bir şeyler yanlış."

 

"Ne gibi?"

 

"Keşke bilebilsem. Zaten öfkemin sebebi de bu ya. Bilmemem. Onu da Kuzey'den çıkarıyorum işte."

 

Onaylamayan bir bakış attı Elif ona.

 

"Doğru olmadığını bende biliyorum. Ama elimde değil. Değişik bir ruh halim var bu aralar. Genelde gergin oluyorum. Fazla bir yorgunluk var üzerimde. Acaba bu kadar erken evlenerek hata mı ettim diyorum?"

 

Anlaşılan iş daha da ciddiymiş.

 

"Nasıl yani? Sen gerçekten böyle mi düşünüyorsun?"

 

"Sadece küçük bir düşünce."

 

"Miray evlilikten bahsediyoruz. Bu öyle kolay bir karar değil ki. Üstelik sen Kuzey'i seviyorsun. Oda seni seviyor."

 

"Evet doğru. Dediklerinin hepsi doğru. Sanırım bana fazla geliyor. Yorgunluk biniyor üzerime. Bazen saatlerce uyuyorum. Bazen gözümü hiç kırpmıyorum."

 

"Aranızda kavga falan mı oldu? Tartıştınız mı?"

 

"Hayır. Alakası yok. Benim kendi içimde çözmem gerekiyor. Arada ağlıyorum. Sebepsiz. Bilmiyorum. İnan ki sebebini bilmiyorum. Hepsi bir anda birleşiyor. En yakınımda Kuzey olduğu için her şey ona dönüyor."

 

"Peki bunu Kuzey'e anlattın mı?"

 

Yine bir suskunluk. Kaçık bakışlar. Bu sefer başını da eğmişti. Elif cevabını almıştı.

 

"Hayır. Henüz konuşmadım onunla. Karmakarışık bir haldeyim."

 

"Ama onu böyle arada bırakamazsın ki. En azından sebebini öğrenmeye hakkı var. Bana sorarsan bu geçici bir durum ayrıca."

 

"Nereden biliyorsun?"

 

"Gözlemlediğim kadarıyla öyle. Ciddi kararlardan bahsediyoruz. İyice düşün. Durduk yere böyle kararlar alamazsın. Ama Kuzey ile muhakkak konuş. Belki o da bir çözüm yolu bulabilir."

 

"Öyle mi dersin?"

 

Elif sabrının sonuna gelmek üzereydi.

 

"Miray sanki Kuzey'i tanımıyormuş gibi konuşuyorsun. O, bu hislerini bilse ona göre davranır, konuşur, düşünür. Ama nedenini bilmediği, dolayısıyla da anlamadığı bu durumda sürekli azar yedi. Sana biri böyle davransa delirmez misin?"

 

Miray bakışlarını tavana doğru çıkardı. Düşünüyor gibiydi. Derin bir nefes çekmişti. Üzerindeki yük sandığından ağır gelmişti. Ve Kuzey'e gerçekten kötü davranmıştı. Haksızlık yapmıştı. Bu daha da canının yanmasına neden oluyordu.

 

Elif doğru söylüyordu. Kuzey bilmeliydi. Tavanda asılı kalan gözlerini dostunun yüzüne çevirdi.

 

"Galiba haklısın. Ona da anlatsam iyi olacak."

 

"Güzel. Ben ikinizin de bu sorunu çözeceğinizi biliyorum. Geçecek emin ol."

 

Miray karşısındaki dostuna bir kez daha sarıldı.

 

"Teşekkür ederim. İyi ki geldin."

 

Sesinin bile cılız çıktığını biliyordu Elif. Miray'ın sesi hep yüksek tonda çıkardı... Zor bir süreçten geçtiği belli oluyordu.

 

"Her zaman yanında olacağımı biliyorsun."

 

"Biliyorum. Bende her zaman yanında olacağım."

 

Elif daha fazla bu girdabın içinde duramayacaktı. Miray'ın ılık kollarından ayrılıp ellerini tuttu.

 

"O zaman hadi. Çıkalım bu bunalımlı havadan. Kahveyi dışarıda içeriz. Çok güzel hava var."

 

"Hani senin az kalsın pişeceğin hava. Öyle mi?"

 

"Mızmızlık kabul etmiyorum. Doğru yukarıya şimdi. Bekliyorum ben."

 

Miray hazırlanmak için odasına doğru çıkıyordu. Elif bu sırada onunla konuştuklarını düşünüyor, tartıyordu. Onu hiç böyle durgun, suratsız görmemişti. En azından bugüne kadar. Yorgunluğu, mutsuzluğu yüzüne, sesine yürüyüşüne bile yansımıştı. Heyecanlı halinden eser yoktu.

 

Ortada dolanıp duruyordu. Kuzey ile de bir görüşmeliydi. Onu uyarmalıydı. Ters bir şey olmasını hiç istemezdi. Bir dakika sonra Miray hazırdı. Merdivenlerden inmişti.

 

"Söylemekten bıkmayacağım. Mavi renk sana gerçekten çok yakışıyor."

 

Aslında bu bir iltifat sayılmazdı. Onun rengi maviydi. Baştan aşağıya mavi giyinmişti. Hafif, rahat ve inceydi kıyafetleri.

 

"Farkındayım. Biraz kendime gelmem için şarttı."

 

"Şu halinle bile benden daha çok kendinde gibi duruyorsun."

 

Mirat tatlı bir kahkaha atmıştı. Sonunda Elif duymak istediği şeyi duymuştu. Bu sesi bu kadar özleyeceğini tahmin etmemişti.

 

Beraber dışarıya çıktılar. İlk durak Meydan Parkı'ydı. Orayı güzel bir turladılar. Bol kahkahalı bir filme gittiler. İkisinin de buna ihtiyacı vardı. Bir saatlik bile olsa her şeyi unutup sadece eğlenmek, gülebilmek deşarj etmişti onları. Yenilenmiş kişiler olarak çıktılar oradan.

 

En çokta Miray'ın gülüşleri sinemada duyulmuştu. Elif arada utanıp koltuğuna siniyordu. Eliyle de arada yüzünü gizlemek zorunda kalmıştı.

 

Dışarıya çıktıklarında Elif bunu söylemeden edemedi.

 

"Rezil olduk. İçeride resmen herkes bize bakıyordu."

 

"Ne rezilliği ya. Herkes gülüyordu. Sadece benim sesim çok gür. E ona da bir şey yapamam. Benim suçum değil."

 

"Yaa ne demezsin. Kendini haklı çıkarmak konusunda uzman oldun resmen."

 

"Ata sporum o canım. Ayrıca oradakiler bize değil sana bakıyorlardı."

 

Elif durdu. Kol kola yürüdüğü Miray'ın yüzüne baktı.

 

"Ne alaka?"

 

"Canım, benim gözlerim radar gibi maşallah. Bak parmağıma. Benim yüzüğüm var. Evli olduğum zaten belli. Ama sen değilsin."

 

Elif dudak büktü. Biraz da sinirlenmişti. O kimsenin ona baktığını görmemişti. Sezmemişti.

 

"Sen filme odaklanmadın anlaşılan. Nasıl güldün o kadar şimdi daha çok şaşırdım."

 

"Kuzum filmi de izledim. Etrafı da izledim. Sen önemseme. Hadi gidip kahve içelim. Daha yapacak çok şey var."

 

"Senden kurtuluş yok öyle değil mi?"

 

"İmkansız."

 

Elif olumlu anlamda başını salladı. Sinema salonunun hemen karşısında bir cafe vardı. Oraya girdiler. Çok kalabalık değildi. İnsanın ruhunu okşayan bir müzik çalıyordu. Ritmi yavaş olsa bile kendine çekiyordu. Geniş bir salonu vardı. Koltuklar uzun, renkliydi. Kalite kokusu geliyordu.

 

Kendilerine göre olan iki kişilik masada oturdular. Orta şekerli kahve söylediler. Kahve seçimleri bile ortaktı. Yanına pasta dilimi yediler. Elif meyveli Miray çikolatalı istedi...

 

Elif mekanı beğenmişti. Daha önce buraya gelmemişti. Keşke gelseydi ama. Tam istediği gibiydi.

 

"Beğendin sanırım burayı."

 

Elif cafeyi incelerken Miray'ın sesiyle dikkati dağılmıştı.

 

"Evet. Sakin bir havası var. Üstelik okunacak kitapta var. Güzel düşünmüşler."

 

Miray pis bir şekilde sırıtmıştı. Pastasından aldığı lokmayı çoktan mideye indirmişti.

 

"Neden öyle bakıyorsun?"

"Şaşırmadım da ondan."

 

Neye şaşırmamıştı?

 

"Anlamadım."

 

"Güzel düşünen tek sen değilsin. Buraya bizi ilk Ali getirmişti. Kuzey ile birlikte gelmiştik."

 

"Yani?"

 

Miray'ın kıyafetiyle uyumlu olan gözleri çakmak gibi parlamıştı.

 

"Senin de çok seveceğini söylemişti. Düşüncesi böyleydi. Yanılmadı."

 

Elif'in yüzünde masum bir ifade belirmişti. Pastasına çatalını batırıp duruyordu. Bir kez daha Ali'nin onu kendisinden daha iyi tanıdığına tanık olmuştu.

 

"Şımarmak sana yakışıyor. Arada bunu kendinden esirgeme. Zaten zar zor görebiliyoruz bu halini."

 

Miray bu fırsatı kaçırmayacaktı tabi. Elif utanmıştı.

 

"O günü iyi hatırlıyorum. Sen annen ve babanlaydın. Bizde şans dışarıya çıkmıştık. Ali ile Meydan'da karşılaştık. Israr etmişti. Bizde onunla buraya geldik. İyi ki de geldik. Tabi bizden çok senin adın geçti ya."

 

"Neden?"

 

"Sürekli konuyu sana getiriyordu da ondan. Senden bahsetmek için her yolu deniyordu. Bir yolunu da buluyordu. Zeki olması bazen hoşuma gitmiyor."

 

Eğer evde olsalardı Elif Miray'ın bu dediğine gülecekti.

 

Ali'yi az çok çözmüştü. Tahmin edebiliyordu nasıl davrandığını. Arada sinir bozucu olabiliyordu bu durum. Miray kadar Elif'in de böyle hissettiği olmuştu.

 

"Fazla mutluluk veriyor bana. Ben ona yeterli gelmiyor gibi hissediyorum."

 

"Abartıyorsun. Sen sendeki değişimi göremiyorsun. Ben görüyorum Elif. Ve ne kadar çabaladığını da."

 

"Evet çabalıyorum ama sanki eksik. Ben onun gibi sevemiyorum. Onun gibi her şeyin iyisini düşünemiyorum. Galiba onun kadar cesaretli değilim."

 

"Sen Ali'yi hayatına alarak en büyük cesareti gösterdin zaten. Kimsenin yanına yaklaşmasına izin vermiyordun. Sen kendini aştın ama farkında değilsin. Sevmeye gelince gözlerin onun yanında farklı ışıldıyor. Gülümseyişin değişiyor. Ona özenli davranıyorsun."

 

Elif Miray'ın dediklerinde doğruluk payı arıyordu. O bunları yapıyor muydu gerçekten?

 

"Dediğin gibi olsun bakalım."

 

İkisi de az kalan pasta dilimlerini bitirmek için tabaklarına yöneldiler. Elif çok öyle hissetmese de daha da bir söylemedi. Sessizce yediler. Kalktılar.

 

"Şimdi nereye gidiyoruz?"

 

"Bir Boztepe turu. Hazırla kendini. Yürüyerek çıkacağız."

 

Elif babasıyla kaç defa gitmişti. O idmanlıydı.

 

"Bana uyar."

 

Uzun Sokak'ı geçtikten sonra yukarıya doğru çıkmaya başladılar. Arada durup fotoğraf çektiler. Miray özellikle çiçekli evlerin olduğu yerlerde çekilmişti. Çiçekleri severdi Miray. Onların ayrı bir büyüsü olduğunu düşünürdü. Hepsinin de bir mesajı olduğunu.

 

Elif ise kitapların aşığıydı. O da o hikayelerin büyüsüne inanıyordu.

 

Miray arada yalpalayarak yürüyor, hatta dans bile ediyordu. Arada Elif'i de dans etmeye zorluyordu. Kollarından tutup döndürüyordu. Kimseye aldırış etmiyorlardı.

 

Yürüyüşün tadını böyle çıkardılar. Birkaç çocuğun topla oynadığını gördüler.

 

Elif Miray'ın durmayacağını bile bile ikaz etmişti onu.

 

"Sakın."

 

Miray omuz silkip çocukların yanına gitti. Onlarla top oynadı. Elif peşinden onun yanına gitti.

 

Birkaç el onlarla oynadılar. Yakan top küçükken çok oynamışlardı. Eskilere gitmek, çocuk olmak dinç hissettirmişti. Miray acımasızdı. Ama Elif te iyi oyuncuydu. Kaçmakta ustaydı. Maç berabere bitmişti.

 

"Bu yanını bilmiyordum çok. Hiç paslanmamışsın."

 

Güzel şeyler söylüyordu Miray. Aslında Elifte bu kadar iyi olacağını düşünmemişti.

 

"Bizde biliyoruz bir şeyler."

 

"Ata sporu yani?"

 

Miray bunu bir önceki konuşmaya ithafen söylenişti. Karşılık vermekte geri kalmıyordu.

 

Elif aldırmadı.

 

"Öyle de denebilir."

 

Boztepe'ye çıktıklarında ikisi de nefes nefese kalmıştı. Biraz soluklanmadan bir yere gidemezlerdi. Bir bankta oturdular. Eşsiz manzaranın tadını çıkardılar.

 

"Doğrusu değdi."

 

"Ne sandın ya. Boşuna çıkmadık o kadar yolu."

 

"Evet.

 

Birbirlerine sarılı şekilde öylece Trabzon'u seyrettiler. Rüzgar onlardan yanaydı. Varlığını hissettiriyor ama rahatsız etmiyordu. Bazen sessizlik en büyük nimetti. Suskunluk pek çok şeyi anlatıyordu.

 

En önemlisi huzurdu. Bu an onlara huzur veriyordu. Arkadaşlığın, dostluğun, sevincin, hüznün bir arada olduğu bu an.

 

Herkesin böyle bir dostu olmalı hayatında. Elif şanslıydı. Miray da şanslıydı.

 

Dinlenme faslı bittikten sonra Elif geri dönmek için ayaklandı. Miray hâla oturuyordu. Çok kalkası yoktu. Fakat ona uzanan narin elleri geri çevirmedi.

 

"Yolumuz uzun gidelim artık."

 

"Gidelim."

 

Yavaş yavaş aşağıya Meydan Park'ına doğru yürümeye başladılar. Uzun zaman geçmemişti Miray durdu.

 

"Var mısın bir çocukluk daha yapmaya."

 

Elif'in kaşları oynamıştı.

 

"Ne gibi?"

 

Bahçeli bir evin önünde duruyorlardı. Miray evin kapısının önüne gitmişti.

 

"Bunun gibi."

 

Zile basmış Elif'in elinden tutup hızlıca koşmaya başlamıştı. Arkadan gelen seslere aldırış etmeden koştular. İkisi de hallerine gülüyorlardı.

 

Birkaç eve daha aynısını yapmıştı Miray. Yine nefes nefese kalmışlardı. Çarşıya indiklerinde yüzleri kızarmıştı biraz.

 

"Yemin ediyorum delisin. Bu enerji nereden geliyor?"

 

"Biriken enerji bu. Daha da yapardım ama sen isyan bayrağını çekecektin. Mecbur bıraktım."

 

"Yuh yani. Miray seninle kimse normal bir gün geçiremez. Beni de kendine benzettin."

 

"İki deli birden iyidir sonuçta."

 

Bu kız iflah olmaz diye düşündü Elif. Canlanmıştı resmen. Onu her zamanki haliyle görmek Elif'in yüreğini rahatlattı. Güzel haberleri işaret ediyordu.

 

Meydan Parkı'nda birer bardak çay içerlerken Kuzey yanlarına geldi. Miray'ı eve götürecekti. Elif akıllı davranıp önceden Kuzey'i arayıp uyarmıştı. Miray yoksa bir şeyleri anlayacaktı. Onun yanında bir şey yapamazdı.

 

Ayak üstü Kuzey ile konuştuktan sonra Miray'a döndü.

 

"Bir sonraki sefer de bana bekliyorum ona göre."

 

"Yarın anneme uğrayacağım. Kardeşimi de görmem lazım. Ama sonra söz geleceğiz."

 

Geleceğiz kelimesi hem Elif için hem de Kuzey için büyük bir anlam ifade ediyordu. Miray'ın yüzündeki tebessüm onların yüreğini ısıtmaya yetmişti.

 

Elif ona sarıldı. Kulağına doğru da fısıldadı.

 

"Bir sonraki görüşmemize kadar kendine dikkat et. Her şey güzel olacak."

 

Sonra geri çekilip yanağından öptü. Miray da aynı şekilde karşılık verdi.

 

"Görüşeceğiz yine. Öyle olacak."

 

Elif bundan emindi. Nedense bir sonraki karşılaşmalarında şuan ki gibi mutlu hissetmeyeceklerdi. Sanki roller değişmek üzereydi.

 

Havanın sıcaklığına rağmen Elif'in içi ürpermişti. Boztepe'de onu kucaklayan rüzgar şimdi tersten ediyordu. Yüreğinde ediyordu hem de..

 

"Ali de burada. Birazdan gelir."

 

"Ali mi? Benim geleceğinden haberim yoktu."

 

Miray sert bir bakışla döndü dostuna.

 

"Ben şaşırmıyorum da sen niye şaşırıyorsun? O senin olduğun her yerde var olmanın yolunu buluyor. Olmadığın yerde bile."

 

Elif cevap vermedi. O ürpertinin sebebi belliydi. Heyecanla karışık bir korku sarmıştı bedenini. İçine doğuyordu. Bu geliş bir şeyleri alt üst edecekti.

 

************************************

 

Bölüm sonu arkadaşlar. Umarım sıkıcı geçmiyordur. 😊

 

Keyifli okumalar.

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 25.11.2024 22:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...