21. Bölüm

/ Minik Eğlence /

Hülya Türk
mileidi61

Odasında, verdiği cevabın doğruluğundan şüphe ederek dolanıyordu Elif. Şu an da Ali'nin kardeşiyle görüşmek için hazır hissetmiyordu kendini. Daha doğrusu aklı çok karışmıştı bugün. Yurtdışı meselesi konusunda karar vermiş değildi. Hatta düşünmüş bile değildi.

 

Birde geriye kalan aile üyeleri de dahil olabilirdi bu buluşmaya. Elif asıl bunun gerçekleşmesinden endişe ediyordu. Her şey sanki ışık hızında ilerliyordu. Onun düşünmesine, irdelemesine izin vermeden.

 

Kontrolü çoktan kaybetmişti aslında. Farkındaydı. Pek çok şey elinde olmadan, plansız gerçekleşiyordu. Ve bu onu korkutuyordu.

 

Odanın içindeki adımları, olabilecekleri düşündükçe hızlandı. Bir eli sürekli dudaklarında, diğer eli belinde derin düşüncelere dalmışçasına geziniyordu.

 

O kadar fazla gerilmişti ki odasının kapısı çalındığında eli ayağı birbirine dolanmış ve yatağın kenarına bacağını çarpmıştı. Yüzünü ekşitmişti. Bu ifade acı çektiğini gösteriyordu.

 

"Gelebilirsin." diyerek yanıtladı. Canı nasıl acıyordu ama.

 

İçeriye giren annesiydi. Hemen yerinde doğrulmaya çalıştı

 

Annesi ise olaylardan habersiz, tatlı, narin sesiyle konuştu kızına karşı.

 

"Kızım. Ne yapıyorsun burada? Odana kapandın."

 

Durum değerlendirmesi yapmaktan beyninin patladığını söylemeyecekti annesine tabi. Şimdilik onları da bu sıkıntıya sürüklemeye gerek yoktu.

 

"Hiç. Dinlenmek istedim biraz sadece."

 

Arada ayağını gizliden gizliye ovuşturması annesinin gözünden kaçmadı tabi.

 

"Ne oldu sana? Bir yerden mi düştün?"

 

Elif önce dudaklarını büzdü. Mahcup bir şekilde annesinin gözlerine baktı. Biliyordu ki annesi dalga geçecekti ama söyleyecekti.

 

"Bacağımı bu yatağın kenarına vurdum da biraz."

 

Annesinin gözleri büyümüş sesinin tonu değişmişti.

 

"Durduk yere?"

 

Elif gözlerini devirerek karşılık verdi annesine.

 

"Yok anne. Odanın içinde ip atılıyordum o yüzden oldu. Anlık bir panik yaptım sadece. Korktum sanırım."

 

"Anneye böyle cevap verilmez. Sende yine var bir haller ama hayırlısı. Nasıl olsa çok sürmez. Bir şekilde ortaya çıkacak."

 

Elif bu konuyu hiç açmama taraftarıydı. Hatta bunun yaşanmasına sebep olacak bir şeyin de olmamasını umuyordu.

 

Annesinin dikkatini bir şekilde dağıtmalıydı. Hafif sendeleyerek yanına yaklaştı.

 

"Sen neden gelmiştin?"

 

"Baban. Seni soruyor. Kaç zamandır beraber vakit geçiremedik diye hayıflanıyor. Müsait isen bir şeyler yapalım diyecektim."

 

Aradığı fırsat buydu. Bacağında ağrı da geçmişti. Huysuz biri olmayı hiç sevmezdi zaten.

 

"Sizin için her zaman müsaitim biliyorsun. Tabi ki olur ama ne yapalım. Var mı bir fikrin?"

 

Annesinin omuzuna doğru eğmişti başını. Eski, neşeli haline geri dönmüştü. Ve emindi ki. Annesi bir şeyler düşünmüştü.

 

"Bu sefer dışarı çıkalım. Kaç zamandır yapmadık böyle bir kaçamak. Canlı müzik olan bir yere gidelim. Baban sever. Oradan da bir yemek yemeğe gideriz. Havalar da güzel. Gezeriz."

 

"Mükemmel olur hem de. Ben birazdan hazır olurum. Sen babamı ikna et."

 

"Orası kolay. Hadi o zaman hazırlan bakalım."

 

Annesi odadan çıktıktan sonra Elif hemen üzerini değiştirmeye başladı. Evet yazdı ama akşam serinliğini de göz ardı edemezdi. İnce, yazlık bir elbise giymişti ama yanına birde çok sevdiği trençkotu almıştı. Ne olursa olsun işini sağlama almakta fayda vardı.

 

Saçını da gelişi güzel toplamıştı ki babasının sesinin duydu.

 

"Ağaç olmak üzereyim Elif. Hadi artık."

 

Bir kere de şaşırtmıyordu babası. Az daha sabırlı olsa ne olacak sanki.

 

"Tamam geliyorum bitti zaten."

 

Sesinin yüksek çıkmasını önemsememişti. Babası onu duymayabilirdi. Spor çantasını da aldıktan sonra hazırdı. Aynadaki yansımasına son kez baktıktan sonra odadan çıktı.

 

Kapıda onu bekleyen annesine ve babasına karşı koştu.

 

"Geldim geldim. Gidebiliriz."

 

"Zahmet olacak ama mümkünse gidelim. "

 

Babası eline fırsat geçirmeye görsün. Kullanmakta üstüne yoktu. Elif hiçbir şey söylemeden ikisinin arasına girdi ve kollarıyla onları kendine çekti.

 

Gülerek evden çıktılar. Biraz olsun aklında dönüp dolaşan düşüncelerden sıyrılabilmişti. Bu onun için iyi haberdi. Bir molaya öyle ihtiyacı vardı ki.

 

Babası şoför koltuğunda, annesi yanındaki koltukta, kendisi arka taraftaki koltukta oturuyordu. Babası nereye gideceklerini bilmiyordu. Annesi rotayı, Elif ise gidecekleri mekanı belirlemişti. Babası ise kaptandı.

 

Meydan'ı geçmiş Akçaabat taraflarına doğru gelmişlerdi. Burada Elif'inde bildiği güzel bir mekan vardı. Babasının seveceğini de düşünüyordu. Birkaç metre daha ilerledikten sonra Elif babasına seslendi.

 

"Burası baba. İçeride park yeri de var."

 

Arka tarafından dolandıktan sonra nihayet boş bir alan bulmuşlardı. Park işi bittikten sonra beraber farklı mozaik taşlarla kaplı yoldan geçerek içeriye girdiler.

 

"Güzel bir yere benziyor."

 

Babasının ilk izlenimleri Elif'i mutlu etmişti. Ama henüz bir şey görmüş değildi.

 

"Ben seni hiç öyle sevmeyeceğin bir yere götürür müyüm? Aşk olsun baba."

 

"Henüz tam karar vermiş değilim. Bakalım devamı nasıl olacak."

 

Elif'in içi rahattı. Babası bu mekanı sevecekti. Boş koltuk bulmakta zorlanmışlardı ama sonunda istedikleri gibi bir masaya oturmuşlardı. Şimdilik yemek yemek yoktu. Birer limonata söylediler sadece.

 

Babası etrafı dikkatlice inceliyordu. Hem gençlere hem de kendi gibi yaşı ilerlemiş kişilere göre iyi dizayn edilmişti. Geniş, yüksek bir tavanı vardı ve pek çok sanatçının fotoğraflarıyla süslenmişti. Lambalar biraz loş bir ışıkla etrafı aydınlatıyordu. Ferah bir havası ve güzel bir kokusu vardı. Bu mekan onu eski zamanlara götürmüştü. Ve bu en sevdiği şeydi belki de. Nostaljiye bayılıyordu.

 

Ve bu mekan onun için bunu yaşatıyordu.

 

"Nasıl buldun bakalım?"

 

"Kızgınım."

 

Annesi de Elif te bir şey anlamamıştı. Üstüne üstlük şaşırmışlardı. Annesi meraklanarak ona döndü.

 

"Kızgın mı? Neden?"

 

"Neden olacak. Daha önce bizi buraya getirmediği için tabi ki."

 

İkisi de rahat bir nefes almıştı. Elif az kalsın kalp krizi geçiriyordu.

 

"Yine geliriz baba. Şimdilik sadece doyasıya eğlenmek kalsın."

 

Babası da sesini çıkarmadı. Bir müddet sonra sanatçılar sahneye çıktılar. Birbirinden güzel parçaları söylemeye başladılar. Eski, güzel parçalar.

 

Bu durum herkesi maziye götürdü. Elif çocukluğuna döndü. Ama anı asıl yaşayanlar annesi ve babasıydı tabi ki. Sonra bir şarkı çalmaya başladı.

 

Elif annesiyle babasına baktı. Bu onların şarkısıydı. Gözleri parladı. Duyduğu an tanımıştı zaten. Füsun Önal'ın şarkısıydı. Senden başka...

 

Hemen babasına döndü. Onun yapmasını istediği bir şey vardı. Ve babası tabi ki gururla ayağa kalkmış eşine doğru elini uzatmıştı.

 

"Sizden bir dans rica edebilir miyim hanımefendi?"

 

Bu o kadar naif, içten bir istekti ki. Elif yerinde titremişti.

 

Annesi de kabul etmişti. Ve beraber dans pistine doğru ilerlediler. Herkes onları izlemeye, alkışlamaya başlamıştı.

 

Dans başladığında Elif de oturduğu sandalyeden kalktı. Annesini ve babasını izlemeye başladı. Onlar aşkla dans ediyorlardı. Müziğin onlara yaşattığı o gençliğin aşkıyla.

 

Sonra telefonunu eline alıp onları videoya çekti. Pistteki hiç kimse şuan onlar kadar dikkat çekmiyordu.

 

Dans onların ruhunda hayat buluyordu sanki. Kibar adımlar, sonsuz bir aşkın büyüsü. Elif de bu büyünün ışıltısına kaptırmıştı kendini.

 

Öyle bir hikaye canlanmıştı ki gözünde. Kendini çocukluğundan sıyırıp yıllar sonrasına attı. Acaba kendisi de Ali ile böyle bir an yaşayabilir miydi?

 

Yıllar geçse bile Ali ona aynı sevgiyle bakabilir miydi? Bu soruyu sorması bile saçmaydı. Biliyordu ki Ali yaşlansa dahi gözlerindeki o sevgi hep orada olacaktı. Evet. Ali kesinlikle yine öyle bir adam olacaktı. Sevdiği, olmasını istediği ne kadar şey varsa Ali ile hayal ediyordu bunları. Öyle olması normal değil miydi zaten?

 

Bu kadar kolay hayallere kapılmak doğru muydu peki? Yanlış değildi ama bazı gerçekler de vardı. Büyü bozulmuştu.

 

Annesi ile babasına hâla yurtdışı meselesini açmış değildi. Kendisi de ne yapacağından emin değildi. Onların bu mutlu anlarını hiç bir şekilde gölgeleyemezdi ama. Buna hakkı yoktu.

 

Konfetiler patladığında, müzik bitmişti. Annesini ve babasını alkışlayanların sesi daha da fazlaydı şimdi. Oda kendi hayallerinden sıyrılıp onları yüzündeki en mutlu gülümseme ile alkışladı.

 

Bu onlar için unutulmaz bir anı olarak kalacaktı. Keyifli bir dans gösterisi olmuştu. Üstelik hatıralar tazelenmiş, gençlik zamanlarının fotoğrafları canlanmış, hayat bulmuştu.

 

Elif ikisinin de gözlerine baktığında bunu görebiliyordu.

 

"Pistin tozunu attırdınız. Helal olsun size."

 

"Abartma istersen. Bu hiç bir şey. Biz önceden kaç akşam, sabahlara kadar dans ederdik. Bu akşamlık bu kadar yeterli ama."

 

Babasını zorlamaya niyeti yoktu. Önemli olan keyif almasaydı. Oda bunu zaten başarmıştı.

 

Bu güzel, hisli mekandan çıktıktan sonra sıra yemek yemeğe gelmişti. Çok uzaklaşmadan yaklaşık 10 dakikalık mesafe sonrasında bir restoran bulmuşlardı. Vakit kaybetmeden oraya girdiler.

 

Elif kendini çok aç hissetmiyordu ama bu güzel aile tablosuna kötü bir ekleme yapmayacaktı. Bir hamburger onun için ideal yemekti. Öyle de istedi.

 

Babası, vaktin biraz geç olması sebebiyle hafif bir menü tercih etmişti. Şimdilik bir et döner ona yetecekti. Annesi ise daha da hafif bir menü seçmişti. Karışık tost.

 

Tam olarak bir genç menüsü söylemişlerdi. Elif'in buna istemsizce gülesi gelmişti. Eliyle burnuna dokunarak bunu gizlemeye çalıştı... Onlara karşı bir şey belli etmek istemiyordu. Olabildiğince normal görünmeliydi.

 

Sonra aklına Ali geldi. Bu hareketi yaptığını görse deliye dönerdi kesin. Zaafı vardı buna. Şimdi kahkaha atmak üzereydi işte.

 

"Sen neden gülüyorsun böyle?"

 

Upss... Yakalanmıştı. Hem de babasına. Çabucak kendini toparladı.

 

"Hiç. Öyle sizi izledikçe mutlu oluyorum. Ondan."

 

"Hadi hadi. Aklın sıra beni kandıracaksın öyle mi? Bize gülüyorsun sen. Biz sizin yediklerinizi yiyemez miyiz? Genciz hâla biz."

 

"Ben öyle bir şey mi söyledim?"

 

Yalan söylemeyi sevmezdi, babasının ise kanacağını sanmıyordu ama denemeliydi.

 

"Demene gerek yok. Belli ediyorsun zaten."

 

O sırada annesi araya girerek ona destek çıkmıştı.

 

"Kızın üzerine boş yere gitme. Ne güzel bir akşam geçiriyoruz şurada. Eğlenmeye bakalım. Elif, sen babana bakma. O uğraşacak bir şey bulmadan rahat edemez. Mayasında var."

 

Annesinden aldığı destekle Elif gururlanmıştı. Tabiri caiz ise koltukları kabarmıştı. Oturduğu sandalyede kendini biraz öne doğru atmıştı.

 

" Teşekkür ederim anne." Küçük bir kız çocuğu gibi annesine cevap verirken, sevecen bir öpücük yollamayı da ihmal etmemişti.

 

"Anne kız yine bana karşı birleştiniz demek. Bu akşam sizinle uğraşmayacağım. İçiniz rahat olsun. Şimdi izninizle yemeğimi yiyebilir miyim?"

 

"Tabi hayatım. O müsaade senin."

 

Karşılıklı kıkırdamalar eşliğinde akşam yemeğini yediler. Elif babasının dikkatinden kaçamamıştı ama tek sebebi o değildi. Aklına Ali'nin yapabilecekleri gelmişti o esnada. Annesi onu kurtarmıştı.

 

Yemekler bittikten sonra herkesin üzerine bir tatlı yorgunluk çökmüştü. Elif eve gitmek istiyordu ama öncelik annesinin ve babasınındı. Daha yapacak bir şey varsa yapacaktı.

 

"Eee gençler şimdi ne yapıyoruz?"

 

"Eve gidiyoruz. Çünkü bu genç yorgun hissediyor."

 

Babasından onay çıkmıştı. Zamanlama bu kadar iyi olamazdı. Ama bir eğlenceye daha hayır demezdi. Minik bir eğlence.

 

"O zaman uzun yoldan gidelim. Geze geze gidelim. Uyar mı?"

 

"Bak bu olabilir."

 

Cafeden çıktıktan sonra otoparka yürüdüler. Arabada klimayı biraz açmak gerekiyordu. Elif bu vazifeyi yerine getirdi.

 

Yolu da ne kadar uzatabilirlerse o kadar uzatarak eve doğru ilerlediler. Elif onlarla birlikte fotoğraf da çekmişti. Üstelik istediği tüm müzikleri de açmış beraber o şarkıları söylemişlerdi.

 

Sesi annesi kadar güzel değildi ama babasına kıyasla kesinlikle çok iyiydi.

 

Onlara eşlik etmişti. Yeni bir heyecan yaşamış, günün tüm stresini üzerinden atmıştı. Aile olmak, olabilmek böyle bir şeydi. Her şeye rağmen seni dimdik ayakta tutabiliyordu. Gücü yadsınamazdı.

 

Eve girmeden de babası ona minik bir sürpriz de yapmıştı. Yılın ilk aile dondurmasını es geçmemişti.

 

Eve girdiklerinde hiç bekletmeden bir tepsiye üç tatlı kaşığı koymuştu Elif. Bardakları da hazırlayarak oturma odasına, ailesinin yanına gitti.

 

Babası şanslıydı. Annesi ve kendisi aynı tür dondurma seviyordu. Orman meyveli. Seçim konusunda zorlanmamamıştı.

 

"Tatlı yemeden olmazdı."

 

"Haklısın. Sakince yemeniz öneririm. Yaza yeni girdik."

 

Annesi böyle söylese de babası onu dinlememişti tabi ki. Kaşığını daldırmaya başlamıştı bile. Elifte babasını takip etmişti.

 

On beş dakika sonra dondurma kutusu boşalmıştı. Ardından ılık sular gelmişti tabi ki. Babası istemiyordu ama bu gerekliydi. Ayrıca eşi asla bunu geri çevirmesine izin vermezdi. O bardak bitecekti.

 

Elif babasını izledi. Süt sevmeyen bir çocuğa zorla süt içirir gibi eşinin ona uzattığı suyu içiyordu. Karşısında da bekliyordu üstelik.

 

Annesi önlemini alıyordu.

 

"Size iyi geceler gençler. Ben artık yatıyorum. Yarın da evde olmayacağım. Şimdiden söylüyorum."

 

Babası ters bir bakış atmıştı ama kısa sürdü. Tabi ki Ali ile buluşacağını anlamıştı babası.

 

"Tamam kızım. Sana da iyi geceler."

 

Annesi onun içindeki sıkıntının ne olduğunu bilmiyordu ama bir şeyler olmuştu. Ya da olacaktı. Kızının söylemesini, onun anlatmasını bekleyecekti. En azından bir süre daha bekleyebilirdi.

 

Elif sessiz sedasız odasına çekilmişti. Keyifli bir yorgunluk vardı üzerinde. Babası sadece Ali ile görüşeceğini sanıyordu. Oysa Ali'nin kız kardeşi Sevda, yeğenleri Yavuz. Ve belki başkaları da.

 

Duş bile almak için fazla yorgundu. Sadece üzerini değiştirip yatağına yattı. Şimdi uyumalıydı. Her şeyden biraz daha uzaklaşsa ne olacaktı ki?

 

Düşünmek istemiyordu. Ne olacaksa olacaktı. Yarını düşünmektense rüyalar görmek daha cazip geliyordu.

 

Çokta uzun sürmeden ela gözleri gözleri kapandı. Güzel rüyalar görmek dileğiyle daldığı bu gizli dünya ona iyi mi gelecekti bilemiyordu.

 

Geceleyin ara ara uyanmıştı ne yazık ki. Yorgunluğu bile ona çare olmamıştı. Saatine tekrar tekrar bakmıştı. Sonra yine gerisin geri uyumaya dönmüştü.

 

Sabah, güneşin ışıkları odasını aydınlattığında ela gözleri açıldı. Yatağında doğruldu. Kamaşan gözlerini ovuşturdu. Kendine gelmesi için bir beş dakika hiçbir şey yapmadı. Malum uykusu hep bölünmüştü bu gece.

 

Sonra telefonu eline aldı. Saat 10 olmuştu bile. Kalkıp hazırlanana kadar on bir olacaktı. Zaten buluşma saatine de bir saat kalacaktı. En iyisi kalkmaktı. Bir boşvermişlik ile üzerindeki pikeyi açtı. Sıcak bir duş aldı. Bu biraz olsun, onu uyandırmış, dinç kalmasını sağlamıştı.

 

Mutfaktan sesleri duyuyordu. Annesi ve babası çoktan kalkmış, kahvaltı yapıyorlardı. Ama Elif Ali'ye söz vermişti. Kahvaltıyı onlarla birlikte yapacaktı. Zaten çokta aç hissetmiyordu kendini. Gece ailesiyle yediği yemekler dengesini bozmuş olabilirdi.

 

Hazırlanmaya başladı. Hava yine sıcaktı. Sade bir kıyafet giymek iyi bir tercih olacaktı. Üzerine beyaz ama çok ince bir tişört giydi. Altına da bol paçalı, siyah bir pantolon giydi. Saçlarını kurutmuştu biraz. Onları yine salaş bir topuzla topladı.

 

Artık hazırdı. Odasından çıktığında annesinin kahve içtiğini, babasının gazete okuduğunu gördü. Onları rahatsız etmek istemiyordu.

 

Minik bir selamlaşma yeterli olacaktı. Annesinin yanına gelip onun yanağından öptü. Sonra da babasının yanağından öptü. Ayrım yapma şansı yoktu.

 

"Ben çıkıyorum. Ama sizi habersiz bırakmam. Merak etmeyin."

 

"Tamam kızım. Görüşürüz."

 

Babasının karşılık olarak onu yanağından öpmesini ise hiç beklemiyordu.

 

"Dikkat et kendine."

 

Babasına baktı. Onun gözünde hep çocuk kalacaktı. Onu hep merak edecek, koruyup kollayacaktı.

 

"Tamam. Edeceğim. Size iyi günler."

 

Onlara el sallayarak çıktı evden. Babası ona asla kıyamıyordu. Ne olursa olsun yanında olduğunu, ona bir şekilde hissettiriyor, gösteriyordu.

 

Dolmuş durağına vardığında içindeki heyecan artmıştı. Şimdiden böyle ise onların yanına vardığında hali yamandı. Eli ayağı birbirine dolaşacaktı. En fazla on beş dakikalık süren yolculuk Elif'e bir saat kadar uzun gelmişti. Zaman bir türlü geçmek bilmiyordu sanki.

 

Meydan Parkı'na vardıktan sonra Ali'nin mesaj attığı mekana doğru yürümeye başladı. Aile çay bahçesiydi burası. Daha önce de annesi ve babasıyla buraya gelmişti.

 

Ve sonunda onları gördü. Ali, karşısında kız kardeşi Sevda ve Yavuz vardı. Başka kimseyi görmüyordu. Boş yere bu kadar telaş yapmıştı demek ki.

 

Gerginlik yerini sakinliğe bırakmıştı. Ali onu görür görmez yanına gelmiş ve ona sarılmıştı.

 

"Hoş geldin."

 

Sıkıca, hasretle sarılmıştı ona. Sevdiğinin kokusunu da içine çekmişti. Sanki görüşmelerinden bu yana yıllar geçmiş gibiydi.

 

"Hoş bulduk." diyerek cevap verdi Elif. Ali'nin şefkatli, sevgi dolu yüreği ona güç vermiş, sıcacık bir yuva olmuştu.

 

Ali ise onun kollarından ayrılmadan kulağına doğru eğildi.

 

"Seni özledim." Fısıldayarak söylediği bu cümle Elif'in gözlerini yummasına sebep oldu.

 

"Bende özledim." diyerek cevap vermişti Elif. Yalan değildi. Bir günlük ayrılık boşluk yaratmıştı. Onu görmeye o kadar alışmıştı ki.

 

Sonra gözleri aralandı. Yanlarında küçük bir hareketlilik hissettiler. Yavuz onları bekliyordu. Elif geri çekildi. Kısa süren kucaklaşma onlara yeterli gelmeyecekti ama şimdilik idare edeceklerdi.

 

Elif onu büyük heyecanla bekleyen Yavuz'u kucağına aldı ve sarıldı. Bu sevecen çocuğu da özlemişti. Sıcakkanlı, samimiydi. Kendini sevdiriyordu.

 

"Nasılsın bakalım görüşmeyeli Yavuz bey?"

 

"İyiyim. Seni görmeye geldim."

 

O kadar tatlı, çocuk ruhuyla söylüyordu ki bunu insanın onu içine sokası, sıkı sıkı sarmalayası geliyordu.

 

"Teşekkür ederim. Bende seni görmeye geldim."

 

Beraber masaya geçtiler. Sevda, sade ama şık bir siyah elbise ile ayağa kalkmış onları bekliyordu. Oda Elif'i gülümseyerek karşıladı.

 

"Hoş geldin. Sonunda buluşabildik."

 

"Evet. Uzun zaman geçmiş gibi."

 

Sevda'yı en son gördüğünden bu yana çok şey olmuş, çok şey değişmişti hayatında.

 

Koltuklara oturduklarında, birkaç dakika öyle havadan sudan konuştular. Sonra garson geldi. Herke açtı doğal olarak. Üç kahvaltı söylediler. Yavuz için ona göre bir hamburger söylediler.

 

Kahvaltı boyunca Elif çok konuşmadı. Yavuz ortamı neşelendiren, sıkıcı hale getirmeyen kişiydi. O olmasaydı Elif sıkılabilirdi. Arada onunla sohbet ediyor, beraber yiyorlardı. Hafif konuşmalar eşliğinde kahvaltı seansını bitirmişler nihayet.

 

Herkesin keyfi yerindeydi. Kahvaltıyı güzel bir manzara eşliğinde yemişlerdi. Üstüne çayda içilmez miydi peki?

 

Onlar çayları içerken Yavuz yerinde duramadı tabi. Masadan kalkıp, yürümeye başladı. Ali de onun peşinden gitmişti. Az ilerde bir şeylere gülüyor, eğleniyorlardı.

 

Masada Elif, Sevda ile baş başa kalmıştı. Ortamın sessizliği Elif'in hoşuna gitmiyordu. İlk sözü o aldı.

 

"Herkes iyi mi?"

 

"Evet ablam bizi korkuttu biraz ama şimdi her şey yolunda."

 

Olan bitenden haberleri vardı tabi ki. Kamer ve Orhan... Allah korumuştu onları.

 

"Özellikle annem ve babam. Dehşete düştüler ilk duyduklarında."

 

"Onlar için çok normal. Kolay bir şey değil. Yavuz'un orada olmaması büyük şans."

 

İkisi de karşıda oynayan Yavuz ile Ali'ye bakıyordu.

 

"Kesinlikle. Bu durumda bizim gelmemize vesile oldu işte. Kötü bir tesadüf belki ama oldu."

 

"Her şerde bir hayır vardır. Demek ki olması gerekiyordu."

 

"Öyle."

 

Sevda'nın bakışları biraz ileriye doğru bakıyordu şimdi. Yüzündeki ifade de biraz değişmişti. Bir terslik mi vardı?

 

Elif Sevda'nın baktığı yöne doğru bakmaya başladı. Yavuz bir yere doğru gidiyordu. İzledi. Ve onları gördü. Yüzündeki gülümseme yavaşça solmuş, keyfi kaçmıştı. Gelenler yabancı değildi.

 

Uzaktan bile kim olduklarını görebiliyordu Elif. Onları tanımıştı. Ali'nin annesi ve babası geliyordu.

 

Bu, bugün olmasını isteyeceği son şeydi. Ama oluyordu. İçine doğan gerçekleşiyordu.

 

 

************************************

 

Bölüm sonu arkadaşlar. Kendinize iyi bakın. Keyifli okumalar. 😊

 

 

Bölüm : 27.01.2025 11:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...