@mileidi61
|
Elif günün geri kalanını Kamer ile geçirmişti. O kadar kaza geçirmiş olmasına rağmen neşesi hep yerindeydi. Yüzünün sağ tarafındaki yara izi bile onun güzelliğine zarar vermemişti.
"Nasıl oldu bende anlamadım. Bir anda ışıklar patladı önümüzde sanki. Sonrası malum. Çok şükür ki Yavuz'u almadık yanımıza. O zaman halimizi düşünemiyorum."
Tabi kendisi için değil de evladının canı için endişelenecekti. Bir anneydi o.
"Yavuz ne zaman gelecek peki?"
"Annemler yarın gelecek. O kadar dedim ama dinletemedim. Yavuz da onlarla birlikte gelecek inşallah."
"Merak içinde kaldılar. Rahat edemezler sizi sağ salim görmeden."
"Evet sende haklısın. Akşam burada kalmanı isterdim ama sanırım gideceksin."
Yüzüne üzgün bir ifade yayılmıştı. Elif te kalmayı çok istiyordu ama şimdilik bunu uygun bulmuyordu.
"Kamer abla inan çok isterdim ama gideceğim evet."
"En azından akşam yemeğine kalırsın. Beraber yemek yaparız yeriz. Bize bu erkeklerden fayda yok."
Onlar hem hasarlı araba için neler yapılacaktı onlara bakacaklardı. Hem de Polis Merkezine uğrayacaklardı. Akşama ancak gelirlerdi. Kamer haklıydı. Onlardan bir şey bekleyemezdiler.
"Olur. Sen otur ben yaparım."
Mutfağa gitmek için ayağa kalmıştı bile. Ama Kamer de onunla beraber ayaklanmıştı.
"Hayatta olmaz. Ben patlarım o zaman sıkıntıdan. Hadi gel şu mutfağın altını üstüne getirelim. Bakalım ne almış bizimkiler."
Israr etmenin bir faydası yoktu. Kamer yerinde duramayan biriydi. Çaresiz kabul etmişti.
Mutfağa beraber girdiler. Dolu dolu poşetler vardı. Önce onları dolaba yerleştirdiler. Kamer laf etmeden duramıyordu.
"Marketi alsaydılar daha kolay olurdu bizim için. Bu kadar uğraşmazdık."
Elif samimi bir şekilde gülümsedi.
"Evet biraz abartmışlar sanki."
"Biraz mı? Resmen yirmi kişilik bir alışveriş olmuş bu. Abartı kelimesi az bile kaldı. Resmen sömürmüşler. Onlar bir gelsinler de. Bütün hıncımı onlardan çıkaracağım."
"Gelecekler olacak sonuçta ama. Onu düşünerek yapmış olabilirler."
Elif iki tarafın da dengesini kurmaya çalışıyordu.
"Elif fazla iyimser düşünüyorsun. Biliyorsun değil mi?"
Aslında tam tersi olayların genelde hep kötü, olumsuz yanını düşünürdü. Bu Ali ile tanışmadan önceydi tabi ki.
"Bilmem. Olabilir."
Buzdolabına malzemeler girdikten sonra sıra akşam yemeğine gelmişti. Hafif çorba olarak Ezogelin çorbasını yapmayı seçtiler.
Gündüz dolaptan çıkardıkları kıyma vardı. En güzelinden lezzetlisinden sulu köfte yapacaklardı. Elif annesinin yaptığı bu yemeğe bayılırdı. Kamer'in yemeğinin de çok güzel olacağından emindi.
Yanına da pirinç pilavı ve salata yaptılar. Doğal yoğurt şimdilik yoktu. Marketten alınan yoğurt ile de servis edeceklerdi.
Koşuşturmacanın içinde Elif daha çok yardımcı eleman olarak iş görüyordu. Her şeye yetişmeye çalışıyordu. Kamer onun azmini görüyordu.
"Senin el maharetin de varmış."
Elif elinden geleni yapsa da annesi gibi olamazdı.
"Latife ediyorsun şuan. Hiçte iyi değilim. Annemin aksine ben güzel yemekler yapamam."
"Öyle söyleme. Bende senin yaşında iken böyleydim. Aramızda kalsın daha da kötüydüm. Sonra yavaş yavaş alıştım. Sende de o ışık var."
"Emin misin? Benim kendimden pek ümidim yok ama."
"Göreceğiz."
Son cümleyi söylerken o güzel gözlerinden birini kırpmıştı. Bir şey anlatmak istemişti. Elif ilk başta anlam verememişti ama yemekler pişerken dank etmişti.
Kamer, Elif'in onların ailesine gireceğini düşünüyorlardı. Göreceğiz derken kastettiği de buydu. İçini bir sıkıntı sarmıştı şimdiden. Fokurdayan yemeklerin aksine onun yüzüne sessizlik bürünmüştü. Öyle ki Kamer'in ona seslendiğini fark etmemişti.
"Elif? Sana diyorum. Daldın gittin yine."
"Efendim? Bir şey mi oldu?"
"Masayı kuralım. Birazdan gelirler. Yemekler pişti zaten neredeyse. Onlara bu hizmet bile fazla ya neyse. Bu kaza olayını unutturmak için biraz fedakarlık yapacağız."
"Tamam. Geliyorum bende."
Kamer'in neşesine karşı kayıtsız kalamıyordu Elif. Çekiyordu kendine. Yemeklerin altını kapatıp kendi düşüncelerini de askıya almıştı.
Salona Kamer'e yardım etmeye gitmişti. Evdeki yemek takımları çok şık ve güzeldi. Zarif bir dokunuş yaratmıştı masada.
"Bende böyle takımlar olsa abes durur masada. Ama buraya çok yakıştılar. Sanki bir parçası gibi."
Elif buna katılıyordu.
"Evet. Kesinlikle öyle duruyor."
İkisi de çalan kapının ziline bir müddet baktı. Hemen açmak yoktu. Buda onlara minik bir cezaydı. Kamer kendisi böyle istemişti.
Israrla çalmaya devam edince
"Artık açabilirsin." demişti Kamer.
Elif çok uzatmadan kapıyı açtı. Önce Orhan girdi içeriye. Ardından Ali. Ali sakindi ama Orhan sitemkar bakıyordu.
"Bu kapı neden iki saat çalıyor acaba? Hiç bakma Kamer. Sen olduğunu biliyorum."
"Nasıl da tanıyor, biliyor eşini. Evet benim fikrimdi."
Ali onların kavgasını izlemeyecekti. Elif'in yanı başına geldi. Tüm gün ondan uzak kalmıştı. Ve özlemişti. Kulağına doğru eğildi.
"Yalnız olsaydık şuan sana sarılıyor olacaktım."
Elif olduğu yerde dona kaldı. Kenetli kolları gevşemişti. Göz ucuyla ona baksa da asıl hedefi Kamer ile Orhan idi.
"Neden böyle bir şey yaptın peki? Amacın neydi?"
"Siz o kadar alışveriş neden yaptınız? Yemek yapmaktan daha yorucuydu onları yerleştirmek."
"Bu mu yani? Allah başka dert vermesin."
Söylenerek merdivenleri çıkmaya başlamıştı Orhan.
"Amin canım amin. Hey Ali bey. Siz de doğru lavaboya. Elinizi yüzünüzü yıkayın bir kendinize gelin. Size kolay yemek yok. Hadi bakayım."
Ali istemsizce Elif'in yanından ayrıldı. Merdivenleri çıkarken bile arkasına dönüp dönüp bakıyordu. Elif resmen göz hapsindeydi. Ablasının eniştesinin yanında resmen cilve yapmıştı ona. Onlar duymasa da Elif bunu duymuştu sonuçta.
Ali gözden kaybolunca rahat bir nefes almıştı şükür. Az kalsın kalbi durma noktasına geliyordu.
"Bizde kalan işleri halledelim."
En iyisi de buydu zaten. Onu basan bu sıcaklıktan kurtulmasının tek yolu hatta.
Masadaki eksikleri de getirdikten sonra artık yapacak bir iş kalmamıştı. Onları bekliyorlardı. Çok uzun geçmeden onlarda aşağıya inmişti. Geldiklerindeki gerginlik tamamen yok olmuştu. Aralarında gülüşüyorlardı.
"Merak etme. Ben alıştım. Sende alışırsın. Hem o bana kıyamaz. İstese de yapamaz."
Elif başını karşı koltukta oturan Kamer'e çevirdi.
"İzin vermezsin biliyorum."
Kamer bu sefer sesli bir kahkaha attı.
"Doğru."
Masa güzel gözüküyordu gerçekten. Özenle hazırlamışlardı. Ve değmişti.
"Ben açım vallahi. Hadi daha fazla beklemeyelim."
Orhan gerçekten aç görünüyordu. Cüssesine göre fazla az görünüyordu hem de. İyi bir fiziği vardı.
Beraber masaya oturdular. Servisi Kamer yapmıştı. Önce hafif çorbadan başlamışlardı. Ezogelin çorbası önden geliyordu.
Erkekler çok çabuk bitirmişti tabi. Onlar ana yemeğin peşindeydiler. Ama Kamer onlara yemek doldurmadı.
"Neyi bekleyeceğiz?"
"Bizi bekleyeceksiniz. O kadarını yapamam derseniz geçin oturun koltukta bekleyin."
Kamer'in ikinci cezası da buydu. Orhan bir şey diyecek gibi olduysa da suskunluğunu korudu. Ali bu durumdan hiç rahatsız olmadı. Bilakis hoşuna gitmişti. O zaten Elif'i izlemek için bahane arıyordu. Sandalyesine yaslanıp onu seyretmeye başladı.
"Benim bir şikayetim yok."
Elif onun bakışlarını görmese de üzerinde hissediyordu. Yemek yemesi de bu yüzden zorlaşıyordu.
Kamer bunu fark etmişti tabi ki.
"Ondan yana inan zerre şüphem yok."
Hafif kıkırdamalar eşliğinde güç bela Elif çorbasını bitirmişti. Artık ana yemeğe geçebilirlerdi. Elif pilav üstü yapmıştı kendine. Ali ve Kamer aynısından istemişti. Orhan ayrı ayrı yemeği tercih etmişti. Pilavı da salata ile beraber yiyecekti.
Bu esnada kimseden bir çıt bile çıkmadı. Herkes yemeğine odaklanmıştı. Sadece Ali ile Kamer arasında gizli bir bakışma vardı. Bir şey olmuştu ama neydi anlamamıştı.
İlk bitiren Orhan olmuştu.
"Elinize emeğine sağlık. Yemekler mükemmeldi. Gözlerim açıldı resmen."
"Afiyet olsun canım. Sadece gözlerin değil ayakların hatta kolların da ayaklansın. Masayı siz toplayacaksınız."
"Ama sende şimdi...
"Cevap istemiyorum. Bu iş sizin. Kaçmak yok."
Kamer'in net tavrına karşılık Orhan tekrar sustu. Bu da onların son cezasıydı. İnşallah öyleydi.
"Ali bize bir yemek verdiler. Gerisini bize bıraktılar. Sence bu işin sonu nereye varacak?"
"Enişte bu bakışlara bakarsak tek çaremiz dediklerini yapmak. Yoksa tüm geceyi zehir edecekler."
Kamer'in gözlerinden ateşler çıkıyordu evet ama Elif'i gözleri fazlasıyla kararsız bakıyordu. Bu karmaşaya dahil olmak istemiyordu ama ne Kamer ne de Ali bu fırsatı ona vermiyordu.
Ali bunu görebiliyordu. Ama onunla uğraşmaya bayılıyordu. Utancını, çekingenliğini ona çok yakıştırıyordu.
Orhan güçlü bir iç çekmişti derinden.
"Haklısın. O zaman başlayalım bakalım. Hadi."
Orhan ve Ali masayı toplarken Kamer ve Elif koltuklara geçmişti bile. Elif'in içi rahat değildi ama burada asıl lider Kamerdi. Onun lafının üstüne laf söylemeyecekti. Onların bu hali Elif'e Kuzey ve Miray'ı hatırlatmıştı. Onlara çok benziyorlardı. Özellikle Kamer.
O zamanı hatırladıkça yüzünde naif bir tebessüm belirdi. Ali'yi ilk tanıdığı gündü. Kim olduğunu öğrendiği gün. Gerçekten o zaman ne kadar büyük bir fırtına kopmuştu içinde. Şimdi ona sıcacık bir duygu veriyordu. Tuhaftı sevmek. Tuhaf ama güzel.
Yaklaşık yarım saat sonra erkekler mutfaktan çıkmıştı. Kamer onlara koltuk üzerinden gülümsüyordu.
"Tebrikler beyler. İyi iş çıkardınız."
Orhan eşinin yanına kıvrılmıştı.
"Ama çok yorulduk. Bir şey daha istersen cinnet geçireceğim ben. Elif sen sakın Kamer'e benzeme."
Elif söz almadan Kamer araya girdi.
"O nedenmiş? Bizim neyimiz yanlış gördün ki sen? Hadi öyleydi. Aklın neredeydi bunca zaman?
"İşte orada büyük bir hata var." Orhan'ın ilk defa bu kadar net güldüğünü görmüştü Elif.
"Elif sen onun söylediklerini ciddiye alma. Dinleme. Kazadan sonra bir haller geldi ona. Hallederiz nasılsa."
Aralarındaki diyalog öyle şeker duruyordu ki Elif onları böyle gördükçe içindeki mutluluk dışarı çıkmak istiyordu.
"Bilemiyorum. Nasıl biri olurum? Size doyum olmaz. Ben artık kalkayım. Annem bekliyor."
Elif'in ayağa kalkmasıyla hepsi ayaklandı. Ali'nin yüzünde güller açıyordu. Tabi baş başa kalma fırsatını ele geçirmişti. Bundan dolayıydı bu neşe.
"Tamam canım. Annene çok selam söyle. Yemekleri lezizdi. Müsait bir zamanda bizde geliriz inşallah."
"İnşallah. Her zaman bekleriz."
Elif Kamer ile sarılmıştı. Orhan'ın da elini sıkmıştı. Onu Ali eve bırakacaktı.
"Hepinize iyi geceler."
"İyi geceler."
Kamer onları kapıdan yollamıştı. Elif'e de el sallamıştı. Çok tatlı bir kadındı Kamer. Sıcaklığını, samimiyetini arayacaktı Elif.
Dışarı çıktıklarında ılık bir hava karşıladı onları. Yaz havası kendini hissettiriyordu. Kiraladıkları arabayla götürecekti onu. Kapısına uzandığında arkadan onun bedenine sarılan birini fark etti.
Başını biraz yukarı ve yana çevirmişti. Bu Ali'ydi.
"Akşam seni gördüğümden beri bunu yapmak istemiştim. Çok özledim."
"Burada yapmak zorunda mısın?"
Elif her ne kadar böyle söylese de bu hoşuna gitmişti. Onun kolları ona güven veriyordu. Elleriyle onun göğsünde birleştirdiği ellerini tuttu oda. Bu anı yaşamasına izin verdi. Sarılmak ona iyi geliyordu. Söylememişti ama o da Ali'yi özlemişti. O Ali kadar cesur olamıyordu.
"Senin özlediğini de biliyorum."
Elif sessizce gülümsedi. Buna hiç şaşırmıyordu artık. O kendisi kendinden daha iyi tanıyordu. Vereceği tepkileri biliyordu. Gülümsemesinin altında ki manayı görebiliyordu.
Yine de gitmeleri gerekiyordu. Elif ellerini yavaşça indirip onun kollarından sıyrıldı.
"Gitmemiz gerekiyor."
Kapıyı açıp ön koltuğa oturdu. Orada duracak olsaydı bir adım dahi atmak istemeyecekti.
Ali de şoför koltuğuna geçmişti. Yolları çok uzun değildi ama ikisi de uzasın istiyordu.
"Şimdi yolu biraz uzatsak ne olur?" diye sordu Ali.
"Sanırım biraz uzatsak sorun olmaz. Polisin çevireceğini sanmıyorum. Bu saatte yollar tehlikeli değildir."
Ona izin vermişti. Onun içinde bu iyi bir haberdi. Bu kadarını yaşamayı ikisi de hak etmişti.
Bir müddet sessiz kaldılar. Arada birbirlerine bakıp gülümsediler. Ali uzanıp elini tuttu.
"Böyle bir hayalim vardı biliyor musun? Sen ben bir arabada. Elini böyle tutup sana bakıyorum. Gülümsüyorsun. Bende gülümsüyorum."
Elif o elin parmaklarını sıkıca sardı. Bırakmak istemedi. Koltuğuna biraz daha yaslandı.
"Öyle mi? Başka ne hayaller kurdun acaba?"
"Gerçekleşirse söyleyeceğim. Senin var mı bir hayalin?"
Elif'in yüzünde biraz gri bulutlar gezindi.
"Hayal değil de olabilecek bir şey. Eğer gerçekleşirse bende söyleyeceğim."
Daha sonrasında bakıştılar. Ali onun yüzündeki değişikliği fark etmişti. Kaşları hafif oynamış olsa da bir şey söylemedi. Bu güzel anı bozmayacaktı. Anladığı kadarıyla Elif'in hâla bir korkusu vardı..
İkisi de ellerini çekmemişti birbirlerinden. Ali dikkatlice arabayı sürerken ondan daha fazla güç alıyordu sanki.
Ama Elif bu tehlikeyi daha fazla göze almayacaktı. Usulca o sevda kokan ellerden çekti elini.
"Bir kaza daha biz yapmak istemeyiz değil mi?"
Yüzündeki imalı bakış her şeyi anlatıyordu aslında.
"Üzgünüm reddediyorum."
Ali o eli tekrar kavramıştı. Ve sözlerine devam etti.
"Bırakırsan yine tutacağım. Ve inan o zaman her şey olabilir. "
Elif için ufak bir yürek krizi demekti bu. Ama Ali inatçıydı. Bırakmayacaktı.
"Öyle olsun bakalım."
Ortalık gerçekten sakindi. Çok fazla araba görünmüyordu ortalıkta. Gecenin bu hali Elif için büyüleyici görünürdü gözüne. Tüm o kalabalıklar, sesler bir kenara çekiliyordu. Bu asil sessizlik onlara hükmediyordu.
Artık eve yaklaşmışlardı. Bunu Ali'nin arabayı iyice yavaş kullanmasından anlamıştı. Oda bu gece böyle hemen bitsin istemiyordu.
Neden sonra aklına takıldı. Elif bakışlarını ona çevirdi.
"Ali sana bir şey soracağım. Sen pilav üstü yemek yemeyi sevmiyor musun?"
Ali arabayı durdurdu. Kıvırcık saçları öne doğru eğilmişti. Kendisi de hafifçe başını öne eğmişti. Sonra yüzünü kaldırıp o ela gözlere baktı tüm yüreğiyle baktı onlara...
"Evet. Normalde sevmem. Öyle yemem."
"Neden yedin o zaman?"
Kendi koltuğundan uzanıp ona doğru yanaştı Ali.
"Çünkü sen öyle yemeyi seviyorsun. Sen öyle yedin. Bende öyle yemek istedim."
Elif dudaklarını ısırmış gözlerini birkaç kere kırpmıştı. Duyduğu şeyler yüreğindeki kıpırtıları daha da canlandırmıştı. Artık ona fazla geliyordu.
"Yani sırf ben yiyorum diye. Ben seviyorum diye. Öyle mi?"
"Evet. Ben seninle ilgili her şeyi seviyorum. Senin sevdiğin her şeye de değer veriyorum. Bunu büyük bir zevkle yapıyorum."
Elif bir şey söylemeden önüne döndü. Buna ne diyecekti ki? Ali de koltuğuna geri dönüp arabayı çalıştırdı. Göz ucuyla yine ona baktı.
" Ayrıca deneyimlediğim en güzel şeylerden biriydi. Bu zamana kadar pilav üstü yiyebilmek için seni beklemişim demek ki."
"Teşekkür ederim. Geldik. Ama bir türlü varamadık şu apartmanın önüne."
Elif aldığı cevaplardan memnundu tabi ki. Yüzü gülüyordu. Yine de bir şey söylememişti. Konuyu değiştirmek işine geliyordu.
Ali onda her şekilde bir heyecan yaratıyordu. Her kelimesi her bakışı onu fazla etkiliyordu. Ne diyeceğini ne yapacağını şaşırıyordu. Çözümü susmakta buluyordu.
Güçlükle geçen üç dakika sonunda apartmanın önüne gelmişlerdi. Elif önce çıktı arabadan. Ali onu kolay Bırakmayacaktı. Oda arabadan indi. Oysa Elif inmesini istemiyordu.
"Gerek yoktu buna. Zaten şuradan içeri gireceğim hemen."
Ali onun söylemlerini dikkate almamıştı. Arabanın önüne geldi hızlıca. Elif'i belinden tuttuğu gibi kendine çekmişti. Sıkıca kavramıştı o narin beli. Bıraksa her an kaçacakmış gibiydi çünkü.
"Her zaman her şey istediğin gibi olmaz. İnatlaşmasan..."
Elif yakınlığın verdiği o heyecanla konuşamamıştı hemen. Bir eli de Ali'nin sol göğsünde duruyordu.
"Söylesem de istesem de zaten dinlemiyorsun ki. İnadım işe yaramıyor. Bildiğini oluyorsun."
Ali diğer kolunu da beline yerleştirdi. Minik bir oynama sonucunda başını yukarı kaldırdı.
"Hımmm."dedi. Sonra başını yine aşağıya doğru indirdi. Gözlerini direk onun gözlerine kitlemişti.
"Sana karşı çıkabilmek, o inadını kırabilmek aşırı keyifli. Her defasında şaşkın gözlerini izlemekte."
Elif yutkunmuştu. Onun bal rengi gözleri koyulaşmış mıydı ne?
"Keyifleriniz bol olsun Ali bey. Şimdi müsaade ederseniz benim içeri girmem lazım."
Ali işaret parmağını kaldırarak
"Bir şartla." demişti. Onun yüzüne bakıyordu.
"Neymiş o şart?
Elif'in ciddiyetle sorduğu soruya karşılık Ali onun dudağının bir kenarına öpücük kondurmuştu.
Elif önce gözlerini açtı sonra o kirpikler o anı içine doldurmak için kapandı... Yumdu gözlerini... Ruhuna imza gibi işledi onu. Son geceymiş gibi. Son buseymiş gibi.
Ali onu uzunca öpmüştü. İzi hep kalsın diye. Kokusunu çekmişti o dudağının kenarından. Yüreğinde onu özledikçe buradan hatırlayacaktı. Hasretini ancak böyle giderebilirdi.
Sonra geri çekildi. Elif'in gözleri de açıldı.
"Bu halin beni benden alıyor."
Elif'in bakışları titrek, karmaşık bir o kadar da şaşkındı. Kaşları ise çatık.
"Hangi halim?"
"Bu şaşkın halin... Bu bakışı hiç bir şeye değişmem."
Elif bir hışımla onun göğsünde duran eliyle ona vurmaya başlamıştı.
"Hainsin, düzenbazsın, çıkarcısın."
Tam üç kere vurmuştu. Ali onun bunu yapmasına izin vermişti. Sonrasında Elif'in belini tuttuğu bir elini oradan çekti. Ve o eli havada yakaladı. Biraz kendine doğru çekti. Tam kalbinin üzerine getirdi. Ve başını eğdi. Dudaklarını bu sefer de o elin üzerine getirmişti.
"Ama hepsinden öte seni seven bir adamım."
Elif bu fırsatı kullanarak önce öptüğü elini sonrada tek eliyle tuttuğu belini kurtarmıştı.
"İyi. Artık gidebilirsin."
"Sende beni seviyorsun biliyorum. Söylemene gerek yok. Böyle de anlıyorum ben. Aslında en çok böyle konuştuğunda anlıyorum."
Ali daha fazla orada kalmadı. Arabasına doğru yöneldi. Kapıyı açmasına rağmen içeriye girmedi. Son bir meydan okuma için kolunu hafifçe kapının üzerine koydu.
"Kendine çok iyi bak. Yarın görüşürüz."
Elif dudaklarını bastırmakta güçlük çekiyordu artık. Sadece kısık gözlerle
"Görüşeceğiz." dedi. Bunun hesabını bir şekilde ondan sormalıydı.
Ali gülümseyerek arabaya bindi. Kısa süre sonra yola koyulmuştu bile. Elif'in öfkesi anında sönmüştü. Derin bir nefes almıştı. Bu çocuk aklını yitirmesine neden olacaktı bir gün.
Gülümsedi. Gerçekten deliriyordu artık. Sonra parmakları onun öptüğü yere dokundu. Orası artık onun dudaklarıyla mühürlenmişti. Ve ne zaman dokunsa kalbinin ritmi hızlanıyordu.
Sonra aklına olabilecekler geldi. Gerçekleşebilecekler. Bu korku yüzündeki gülümsemesinin solmasına sebep oldu. Bu şüphe onun kalbine ekildi...
************************************
Bölüm sonu arkadaşlar. Umarım beğeneceğiniz bir bölüm olmuştur. 😊
|
0% |