Yeni Üyelik
9.
Bölüm

/ Senin İçin /

@mileidi61

Elif göz göze geldiği Hazal ile bir süre konuşmadı. Elinde olsa hiç konuşmayacaktı. Ama kaba biri gibi görünmek istemedi.

 

"Merhaba."

 

Oldukça mesafeli bir tonda konuşmuştu. Hazal'ın anlamasını umarak söylediği bu kelime hiç beklemediği bir karşılık görmüştü.

 

"Merhaba. Tekrar karşılaştık. "

 

Hazal keyifliydi. Mutluydu. Üzerine giydiği sarı elbise kadar kendi de ışık saçıyordu bugün.

 

Elif onun sesinde bir alaycılık hissetmemişti. Aksine samimi bir üslup kullanmıştı. Utanmasa Hazal'ın, onu gördüğü için memnun olduğunu düşünecekti. Yok daha neler!

 

"Güzel bir tesadüf oldu. Bizde geziniyorduk. Bir yerde oturmaya ne dersiniz?"

 

Hazal'ın koluna girmiş olan Sevda'ya bakıyordu şimdi. Kırmızı bir bluz ve beyaz bir pantolon giymişti. Elif onun da sözlerinde kötü bir niyet sezmemişti ama onun daha fazla kalmaya niyeti yoktu. Üstelik Ali olan bu buluşması çok farklı yerlere çekilebilirdi. Bu muhabbetin içine dahil olamazdı.

 

"Bilemiyorum." O zamana kadar sessiz kalan Ali söz almıştı bu sefer. Şaşkınlığı sesine yansımış biraz tereddütle cevap vermişti.

 

Elif, hesap sorar bakışlarla ona doğru yöneldi. Evet burada suçu yoktu. Onların buraya geleceğini bilemezdi. Ama sebep olmuştu işte. Sevimli kaşları gerilmişti. Yine onun yüzünden istemediği bir duruma düşmüştü. Kim bilir onların hakkında ne düşüneceklerdi.

 

"Üzgünüm ama benim gitmem gerek. Babama sözüm var."

 

Aklına gelen en basit yalan buydu. Aslında yalan da sayılmazdı. Babasına bir sözü vardı gerçekten.

 

"Öyle mi? Üzüldüm. Başka sefere o zaman. Ama mutlaka görüşelim." diye küçük bir uyarıda bulunmuştu Sevda. Elif bunu duymamazlıktan geldi. Öyle bir niyeti yoktu.

 

"İnşallah. Size iyi günler."

 

Yine de herkesin söylediği gibi umut dolu bir cümle ile veda etmişti onlara. Daha fazla da uzatmadan geldiği yöne doğru ilerlemeye başladı. Adımları ise ondan daha hızlı koşuyor gibiydi. Olduğundan daha hırslı, kızgın bir şekilde hem de.

 

Resmen kendi elleriyle yakalanmıştı. Ali ile arasında onların düşündüğü gibi bir şey yoktu. Ama içlerine bir şüphe tohumu ekilmişti. Kendi eliyle sağlamıştı bunu. Şimdi ne diye hayıflanıyordu?

 

Üstelik birde babası vardı. Onunla bugün görüşmeliydi. Belki bugün onun gönlünü alabilirdi. Dolmuşa bindiğinde çantasından telefonu çıkardı. Hızlıca babasını aradı. Kısa bir beklemeden sonra karşı taraftan ses geldi.

 

"Efendim." Bu kadar mı? Başka zaman olsa ona güzel sözcükler söylerdi. Demek ki birileri fazla sinirlenmiş.

 

"Alo. Baba. Neredesin sen?"

 

"Meydandayım. Neden?"

 

İşte bu. Şükürler olsun. Şansı bu sefer dönmüştü.

 

"Bende Meydan'a geliyorum. Bekle beni tamam mı? Bugün beraber biraz vakit geçirelim. Söz verdiğim gibi."

 

Babasının buna sevindiğini görmese de anlayabiliyordu. Onun bu mutluluğu yaşamasına izin verecekti.

 

"İyi bekliyorum seni."

 

Telefonu kapatmıştı. Sonunda güzel bir gün geçirebilecekti. En azından günün kalanı öyle geçecekti. Hava çok sıcaktı bugün ama içinde ılık bir yağmurun serinliği vardı. Huzurluydu.

 

Meydan Park'ına inince biraz yürüdü. Sonunda babasını bir bankta otururken gördü. Elinde gazete vardı. Birde kalemi olduğuna göre bulmaca çözüyor diye düşündü Elif. Hemen yanına gitmedi. Geriye dönüp arkasından ilerledi. Kollarını babasının boynuna dolayıp yanağından öptü.

 

"Ben geldim."

 

"Hoş geldin." Sesi heyecanlı çıkmamıştı. Babası boynuna doladığı kollarını çözmüştü. Anlaşılan kolay kolay affetmeyecekti. Çekinerek yanına oturdu.

 

"Özür dilerim. Eğer erken çıkacağını bilseydim işlerimi ona göre hazırlardım. Ama gün bitmiş sayılmaz. Öyle değil mi?" En sevimli tavrını sergiliyordu şuan.

 

"Ne işiymiş bu? Hem sen nereden geliyorsun?"

 

Kahretsin! Bunu nasıl düşünemedi. Pot kırmıştı. Şimdi ne diyecekti babasına. Üstelik yalan söyleyemezdi. Annesi biliyordu çıkacağını.

 

"Beşirlideydim. İşlerim vardı. Onları da hallettim. Hadi bırak beni şimdi. Gidelim bir an önce."

 

"İyi tamam bu seferlik öyle olsun." Babası ayağa kalkmıştı. Yarısı çözülmüş bulmacanın bulunduğu gazeteyi de katlayıp arka cebine attı.

 

"Nereye gidiyoruz?" Elif babasının güçlü ve güvenli koluna girerek cevap vermişti.

 

"Tabi ki önce sinemaya."

 

Beraber Uzun Sokak tarafına doğru ilerlediler. Elif buradaki sinemaları daha çok severdi. Çok büyük değillerdi ama samimi bir ortamı vardı. Miray ile de çok film izlemişti zamanında. Sinema alanına girdiklerinde film seçmek çokta zor olmamıştı. Babasıyla zevkleri biraz benziyordu. Ve babası onun fikirlerine her zaman önem verirdi.

 

Küçük bir fikir alışverişinden sonra izleyecekleri film kesinleşti. Görevimiz Tehlike Altı. Diğer adıyla Görevimiz Tehlike: Yansımalar.

 

Yaklaşık yarım saatlik bir zamanları vardı. Bu sırada filmin gösterime ayrılan alanında oturdular. Elif babasının elinde çevirdiği kalemi alıp her zaman yaptığı gibi biletin arkasına günün tarihini, adını, soy adını ve imzasını atmıştı. Sonra kalemi ve bileti babasına uzattı.

 

"Şaka mı yapıyorsun?"

 

"Hadi baba. Lütfen." Elif dudaklarını büzerek babasına yalvarıyordu. Babasını bu minik eğlenceye katmaya niyetliydi. Sonunda başarmıştı.

 

"Tamam tamam. Ver bakalım." Elindeki kalemi alıp Elif gibi adını, soyadını ve imzasını atmıştı. Bu yaptığı gerçekten çocukça idi.

 

"Al bakalım. Mutlu oldun mu şimdi?"

 

"Evet hem de çok mutlu oldum."

 

Bileti babasının elinden almak için uzandı. Ama babası ona bileti vermedi. Güzel kaşları yukarı kalkmıştı.

 

"Yalnız bundan annene bahsetmek yok. Onun ağzına düşmek istemiyorum. Anlaştık mı?"

 

Elif babasının bu istediğini kabul edecekti. Babasına keyifle göz kırptı.

 

"Anlaştık."

 

Babası ona bileti uzatmıştı. Elif parmaklarının arasındaki bilete büyük bir memnuniyetle bakıyordu. Böyle anıların güzel hatıraları olmalıydı ona göre. Severek yaptığı bir şeydi. Pek çok kişinin de yaptığını biliyordu.

 

Biraz daha bekledikten sonra nihayet film saati gelmişti. Babası elinde 2 tane patlamış mısır kovası 2 tane de gazoz ile ona doğru geliyordu. Bu anı ölümsüzleştirmeliydi. Telefonu çantasından alıp onun bu halinin resmini çekmişti. Babası fark etmesin diye aceleyle telefonunu indirip cebine koydu. Babası yanına gelmişti. Elif çocuklar gibi şen olmuştu. Ellerini birbirine çırparak bu mutluluğunu göstermişti.

 

"Çok teşekkür ederim. Sen çok iyi bir babasın. Biliyorsun değil mi?"

 

"Evet biliyorum. Sen, iltifatlarını kendine sakla. Ben yemiyorum. Hadi gidelim artık. Yoksa filmi kaçıracağız."

 

Babası isterse gıcık biri olabiliyordu. Elif babasının elinden kendi patlamış mısırını ve gazozunu aldı.

 

Beraber salona geçtiler. Film boyunca hem babasının yanında olduğunun mutluluğu vardı, hem de anın keyfini çıkarıyor oluşunun. Elif bu konuda şanslı biriydi. Babası onunla bir şeyler yapmaya bayılıyordu. Kendisi de çok seviyordu. Arada birbirlerine bakıp güldükleri sahneler de olmuştu.

Film bittiğinde ikisi de keyifle gerindi.

 

"İyi bir seçimdi."

 

"Teşekkürler." Babasının bu sözleri ona hep bir gurur kaynağı olurdu. Oysa çokta önemli bir şey yapmamıştı. Ne doktor olup onları yüceltmişti. Ne de öğretmen olup onları gururlandırmıştı. Bu içinde sürekli kanayan bir yaraydı hep. Asla da kapanacak gibi durmuyordu.

 

Sinema çıkışında bir cafeye gittiler. Güzelce yemek yerken film eleştirisi de yapmayı unutmadılar. Bu klasik bir olaydı. Miray ile de her zaman film sonrası bir demeç verirlerdi.

 

Film babasını memnun etmişti. Belki çok mükemmel değildi ama iyi bir eğlencesi vardı. Aksiyonu da unutmamak gerek tabi. Elif de bundan memnun kalmıştı. Uzun zamandır babasıyla böyle bir keyif yapmamıştı. Hakkını yememeliydi.

 

Yemek sonrası babası çay içerken o limonata söylemişti. Bu havada en iyi o gidecekti.

 

"Şimdi ne yapıyoruz?" Babasının kesin bir planı vardı. O mutlaka bir şeyler düşünmüştü.

 

"Belki bir Boztepe turu atabiliriz. Ne dersin?"

 

"Olur. Büyük bir memnuniyetle hem de."

 

İçeceklerde bitince daha fazla oyalanmadılar. Kol kola yürüyüp Boztepe'ye yürüdüler. Yol boyunca rengarenk, çeşit çeşit çiçekler görmek mümkün. Neredeyse her evin bahçesi ve ya balkonundan uzanan çiçekler görünürdü. Kokuları etrafa yayılır size tatlı ezgiler söylerlerdi.

 

Elif yürümeyi severdi. Özellikle babasıyla olan yürüyüşlerin yeri ayrıydı. Muhakkak onu eğlendirecek bir şeyler bulurdu. Dedikodu bile yapmışlığı vardı babasıyla. Bu değişik ama zevkli bir deneyim oluyordu. Düzenli olarak yaptıkları bir şey daha vardı. Gün batımını izlemek...

 

Ve yine zamanında oraya varmışlardı. Boztepe. Tüm Trabzon'un ayaklarının altında olduğu yerdi burası. Manzarası muhteşemdi. Üstelik şuan güneş batmak üzereydi.

 

"Tam zamanında."

 

"Evet baba. Tam zamanında geldik." Yaz dönemi olduğu için güneş geç batıyordu. Gündüzler uzundu. Ve güneş yerini yavaş yavaş karanlığa bırakacaktı.

 

Babasıyla beraber manzaranın tadını çıkarıyorlardı. Bu eşsiz doğanın güzel bir illizyonuydu. Ve Elif her gördüğünde buna hayran kalırdı. Kızılımsı bir gökyüzü parıldıyordu şimdi. Cümbüşlü bir ana tanıklık ediyorlardı. Ve Elif başını babasının omuzuna koyup bu anın tadını çıkardı sadece. Mutluluğu, huzuru bulmak bu kadar basitti oysa. Onu zorlaştıran insanların kendisiydi. Dibini gördüğün her şey zaten sana hep en yakın olanıydı.

 

Bu manzaraya karşı fotoğraf çektirdikten sonra geri döndüler. Aşağıya inmesi daha az zaman alıyordu tabi ki. Ama inerken hep hissedilen durdurulamayacak korkusu o anın büyüsünü bozardı. Uzun ama güzel bir yürüyüş olmuştu.

 

Meydan Parkı'nda biraz soluklandılar. Oturdukları bank güneşin izlerini çoktan silmişti. Gün akşama dönmeye başlamıştı. Parkta bulunan sokak lambaları yanmaya başlamış, lokantaların, restoranların ışıkları ortayı şölen havasına çeviriyordu. Elif o sırada annesini arayıp durumu haber etti. Babasıyla eve dönecekti. İkisini birden merak etmemesi iyi olurdu.

 

"Ne dedi?"

 

"Tamam dedi. O da şimdi eve geçiyormuş. Sesi yorgun geliyordu ama. Ayrıca sana çok kızmış. Hiç aramamışsın onu. "

 

"Evet aramadım. Ve önemli değil."

 

"Hey. Orada dur bakalım babacım. Annemin hakkını da yedirmem. Annem çok bir şey istemez biliyorsun. Eve gittiğimizde bir özür dilemen yeterli olur."

 

"Bakarız." demişti babası. Ama annesine duyduğu sevgi gözlerinden okunuyordu. Gönlünü alacağını biliyordu.

 

Karanlık iyice bastırmıştı. Gündüzün bunaltıcı havası değişmişti biraz. Şimdi ortalık sakindi. Elif babasıyla birlikte biraz daha yürüdü. Sonra bir cafenin önünde durdular. Daha doğrusu babası durmuştu. Elif çözememişti.

 

"İşte burası. Bizi bekliyor olmalılar."

 

"Kimler bizi bekliyor?

 

Elif babasının yüzündeki ifadeden hiç hoşlanmamıştı. Burada ne olup bittiğinden de haberi yoktu.

 

"Hiç öyle bakma. Söyleseydim kesinlikle gelmeyecektin."

 

Bu da ne demekti şimdi? Babası ona neyi söylememişti. Elif onların yanına usulca yanaşan gölgeyi fark etmedi. Bakışları hala babasının üzerindeydi.

 

"Hoş geldiniz."

 

Elif babasıyla birlikte yüzünü onlara seslenen kişiye doğru döndürdü. Olduğu yerde biraz sendelemişti. Babasının kolunda olmasaydı bu kadar hafif atlatamayacaktı.

 

O da ne? Bu kötü bir şaka olmalıydı. Onun burada ne işi vardı?

 

"Hoş bulduk Ali. Baban yukarıda mı?"

 

Elif duyduklarını sindirmekte zorlanıyordu. Neden böyle bir buluşma ayarlanmıştı? Ve neden buradaydı?

 

"Evet. Yukarıda sizi bekliyor."

 

"İyi bakalım. Daha fazla bekletmek olmaz. Elif geliyorsun değil mi?"

 

Babasının bir şeyler planladığını anlamalıydı. O gözler resmen bunu açıkça gösteriyordu. Babasının onu yalnız bırakmayacağını biliyordu elbette. Giderse onlara karşı saygısızlık yapmış olacaktı. Birde Ali vardı. Ona karşı da sürekli kaçıyormuş gibi görünmek istemiyordu.

 

"Evet geliyorum." cevabını verebildi sadece. Oysaki kalmayı hiç istemiyordu. Sesinin oldukça normal çıkması için dua ediyordu. Babasının kolundan da usulca çekilmişti.

 

Ali önden ilerliyordu. Elif babasının arkasından merdivenleri çıkmaya başladı. Güzel bir mekandı burası. Basık bir havası yoktu bir kere. Temiz ve kokusuz bir yerdi. Işıklı küçük lambalar dizilmişti tepede. Hoş bir ambiansı vardı. Üstelik ahşap dekorasyonu ona nostaljik bir anlam katıyordu.

 

İki kat çıktıktan sonra Elif onu görmüştü. Hemen ayağa kalkmış, gülen yüzü ile selamlamıştı onları. Bu gülümseme ona hep Ali'yi hatırlatıyordu.

 

"Hoş geldiniz." Ali'nin babası güçlü ve çevik bir adamdı. Bu yönden babasına benziyordu. Babası ona uzanan eli aynı samimiyetle sıkmıştı.

 

"Hoş bulduk. Umarım çok bekletmedim."

 

"Yok ne demek. Bende yeni geldim sayılır. Sende hoş geldin kızım."

 

"Hoş bulduk."

 

Elif sadece başıyla selam vermekle yetinmişti. Daha fazlasına gerek duymamıştı. Çokta yakın sayılmazlardı.

 

Sandalyesine oturan Elif Ali'yi yine tam karşısında görmüştü. Ne halt yemeye oraya oturmuştu şimdi? Emindi ki bilerek karşısına oturmuştu. Utanmadan birde onu mu izleyecekti yani. Bugün onu gördüğü yetmezmiş gibi şimdi de bu.

 

Artık sinir seviyesi dayanamayacağı bir boyuta ulaşıyordu. Onun yörüngesinden çıkmalıydı. Başını çevirdi. İki adamın sohbetini dinlemeye başladı.

 

Ali'nin babası Haldun bey kendi babası gibi mühendisti. Ne yazık ki ortak yönleri fazlaydı. Bir araya gelince de muhabbet edecek pek çok şey bulurlardı. Aslında Elif bu konuşmaları dinlemeyi severdi. Ona karşısındaki kişilerin düşünceleri hakkında ipucu verirdi. Bazen yanılmakta işin gizli ama heyecan verici tarafı olurdu.

 

Ne yazık ki şuan bulunduğu ortamdan memnun değildi. Konuşmaya ne kadar dikkatini vermiş gibi görünse de öyle değildi. Ali'nin her zaman olmasa da bakışlarını üzerinde hissediyordu. Rahatsız olduğunu anlamıştı belki de.

 

Ali kendisine yönetilen sorulara kısa cevaplar veriyor ama arada muhabbete dahil ediyordu kendisini. Galiba o da dikkatini başka yöne vermeye çalışıyordu. En azından Elif böylece rahat bir nefes alabiliyordu.

 

Verdikleri yemek menüsünden Elif pek bir şey yememişti. İştahı kaçmıştı. Canı da sıkılmaya başlamıştı. Hoparlörden çalan müzik sevgililer için duygu yüklü olsa da Elif'in daha kasvetli hissetmesine neden oluyordu. Yavaşça ayağa kalktı.

 

"Özür dilerim. Muhabbetinizi bölmek istemem. Ama biraz hava almaya ihtiyacım var."

 

"Tabi ki kızım. Senin de canını sıktık böyle muhabbetlerle. Kusura bakma. Arkanda küçük bir balkon var."

 

Haldun Bey'in gösterdiği yere başını çevirdi Elif. Bu güzel bir haberdi işte. Onun kurtarıcısı buydu. Şuan da merdiven inecek hali yoktu.

 

"Önemli değil. Sanırım ben sıkıcı biriyim. Siz devam edin lütfen."

 

Aslında evet kendini pek çok kez sıkıcı biri olarak görürdü. Bu yanı babasıyla ya da Miray ile birlikteyken değişiyordu. Miray'ı özlemişti. Onunla konuşmak istiyordu ama biraz daha sabretmeliydi.

 

Masadan uzaklaştı. Balkona gittiğinde biraz olsun rahatladığını hissetmişti. Bu hissi seviyordu. Biraz daha sessiz olsaydı mükemmel olacaktı ama değildi. Etrafta iki üç çift vardı. Birbirlerine sarılmış keyifli bir şekilde muhabbet ediyorlardı. Elif onların ne dediğini anlamıyordu alçak sesle konuşuyorlardı. Ama oradaydılar sonuç olarak.

 

Usulca şıkır şıkır hareketli caddeye doğru eğmişti başını. Geceleri her yer daha güzel görünürdü gözüne. Açık olan dükkanların ışığı caddeyi aydınlatır, kimine yol, kimine dert kimine umut olurdu. Elif için ne ifade ediyordu acaba? Parmaklarının sarılı olduğu pürüzsüz gri demire tutunarak düşünmeye başladı.

 

"Güzel bir gece."

 

Aniden yanında beliren sesle o düşüncelerden sıyrıldı. Bunun kesintiye uğramasından memnun değildi. Gözünün ucuyla ona baktı ama yüzünü çevirmedi.

 

"Sen gelene kadar öyleydi." dedi kendinden emin bir şekilde. Ona koz verecek hali yoktu.

 

Ali'nin yüzü de karşıya bakıyordu. Elleri cebindeydi. Biraz gergin gibi duruyordu. Elif onun bir şeyler düşündüğünü görebiliyordu. Aralarındaki mesafe fazla değildi.

 

Onun başını çevirdiğini görünce kaçmak istedi, gitmek istedi. Ama yapmadı. Tüm dikkatiyle onu izlerken buldu kendini.

 

"Bu buluşmadan benim de haberim yoktu Elif. Daha doğrusu senin ve babanın geleceğinden."

 

Bunu tahmin edebiliyordu. Ali böyle planlar yapacak biri değildi. En azından tanıdığı kadarıyla. Yine de dudaklardan başka sözcükler dökülmesine engel olamadı.

 

"Nedense hiç inanasım gelmiyor."

 

Ona karşı hep böyle olmak işine gelmiyordu ama bir zorunluluk hissediyordu. Galiba lanet olası gururu ona izin vermiyordu.

 

"Farkındayım. Seni inandırmak gibi bir niyetim yok. Tamamen sana kalmış. Sadece şansım varmış diyelim. Ve bundan daha güzel bir şansım olamazdı."

 

Yüzündeki gergin ifade yavaşça kayboluyordu. Uzun kirpiklerinin arasında dolaşan gözleri bir şeyler fısıldıyordu.

 

Elif o sesleri duymamayı tercih edecekti. Ama geriye çekilmeye de niyeti de yoktu.

 

"Sen bundan keyif alıyorsun öyle değil mi?"

 

"Evet. Hoşuma gidiyor çünkü istediğim şeyler oluyor."

 

Açıkça söylüyordu bunu birde. Elif ellerini sıkmamak için dişlerini sıkmayı tercih etmişti. Onunla ne yapacağını gerçekten bilmiyordu.

 

"Neden? Karşındaki bundan rahatsız ise en azından mutlu olduğunu göstermeyerek saygı duyabilirsin mesela."

 

"İlk olarak seni görmek için bir sebebim daha olmuş oluyor. İkincisi bu zamana kadar sana hiçbir saygısız hareketim olmadı. Olmayacakta."

 

Elif dudaklarını ısırıp bakışlarını ondan kaçırdı. Bu çocuk niye bu kadar açık sözlü olmak zorundaydı. Yalan söyleseydi daha çok mutlu olacaktı. Haklı olması da cabasıydı. Sürekli o kazanıyordu. Lafı bir şekilde boğazına tıkıyordu işte.

 

"Bu durum uzun sürmeyecek. Bu akşamlık böyle bir tesadüf oldu sadece. Kendine fazla güvenme."

 

"Bilemeyiz. Bunu birlikte göreceğiz."

 

Kesinlikle aklını kaçırmış olmalıydı. Onun yüzüne doğru yakınlaşmıştı. Öfkesi ona bu hamleyi yaptırmıştı. Onun boyuna erişemezdi ama boyun da eğmeyecekti.

 

"Hayır efendim. Görmeyeceğiz. Çünkü gideceksin."

 

"Üzgünüm ama hayır. Kalacağım."

 

Ne demek hayır? Ne demek kalacağım? Sınırlarını aşmıştı çoktan artık. Onun yüzüne doğru sert çıkışmıştı bu sefer.

 

"Neden?"

 

"Senin için kalıyorum. Ben senin için buradayım. "

 

Bu duyduğu belki de en naif cümlelerden biriydi. Ve öyle bir his uyandırmıştı ki yüreğinde uzansa eliyle tutacak, görebilecekti. Gözlerini kırpıştırdı. Ona ne diyeceğini ne cevap vereceğini bilmiyordu. Yavaşça geri çekildi. Dudaklarını aralasa da ona hiçbir şey söyleyemedi. Yine hazırlıksız yakalanmıştı.

 

"Bir şey söylemeni beklemiyorum senden. Sadece beni yanına kabul etmeni rica ediyorum. En azından denemeni istiyorum."

 

Elif hala sessizliğini koruyordu. Yüreğinde varlığını bilmediği, tanımadığı duygular birbirine çarpıyordu şimdi. Hissettiği şeyin ne olduğundan habersizdi. Kimin kazanmasını istediğinden de.

 

"Denemek için ne yapmam gerekiyor peki?"

 

Bunu alay eder gibi sormuştu Elif. Onu yapmaya niyeti yoktu.

 

"Hazal."

 

Bunu beklemiyordu. O neden konuya dahil edilmişti şimdi?

 

"Anlamadım?"

 

"Onunla aranızda ne yaşandı bilmiyorum bir gün anlatmak istersen seve seve dinlerim. Fakat ona bir şans vermelisin."

 

Şans mı? Ali ne biliyordu tam olarak? Neden onun tarafını tutuyordu?

 

"Neden?"

 

"Sana anlatmak istediği şeyler var. Konuşmak istediği her neyse önemli gibi görünüyor. Denemek için bence iyi bir başlangıç."

 

Bu deneme olayını Ali ciddiye almıştı anlaşılan. Ama Elif'in derdi o değildi. Aklı karışmıştı. Hazal ona bilmediği ne anlatabilirdi ki. Neyi atlamıştı? Şaşkın ve ne yapacağını bilemez bir şekilde ona bakıyordu. Ali dudaklarında beliren gülümseme ile usulca onun yüzüne doğru eğildi.

 

"Unutmadan...

 

Dedi kısık bir sesle. Gözleri önce kendi dudaklarında sonra da gözlerinde gezinmişti.

 

"Adımı senin dudaklarından duymak çok güzel hissettiriyor."

 

Elif ani bir refleksle elini dudaklarına götürüp kapattı. Ali istemsizce gülmüştü onun bu haline.

 

"İtiraf etmeliyim. Bu halini çok seviyorum."

 

Sonrada bir şey söylemeden yavaşça içeriye girdi. Elif yaşadığı şoku daha atlatamamıştı ki. Cahilce davranmıştı. Elini dudaklarından hızlıca çekti. Az önce bir sevgi itirafı mı almıştı o? Evet dolaylı yoldan da olsa onu sevdiğini söylemişti.

 

Yanaklarını kızardığını hissedince onlara minik tokatlar savurdu. Kendine gelmeli ve içeri girmeliydi. Bunu kimsenin görmemesini diliyordu. Böyle salakça şeyler yapmazdı hiç oysa. Sonra onların ayaklandığını gördü. İçeri girmek zorundaydı. Ali ile yan yana gelmek istemiyordu. Kendini rezil olmuş gibi hissediyordu. Utanmıştı.

 

"Keyifli bir akşamdı. Teşekkür ederim Ender Bey."

 

"Rica ederim. Ben teşekkür ederim. Unutmayın."

 

Neyi unutmayacaklardı? Gene neler oluyordu?

 

"Yarın kahvaltıda sizin evinizdeyiz. Merak etmeyin unutmam. Eşim ve oğlumla geleceğiz. Sevda içinse söz veremem."

 

"İyi o zaman. Yarın görüşürüz."

 

Bu kadarı da fazlaydı ama. Birde kendi evlerine mi davet etmişti babası onları. Onun hiç mi yüzü gülmeyecekti ya.

 

Bu haber yıkımdı onun için. Hüznün içinde kaybolmuşken Ali'nin ona doğru yanaştığını fark etmemişti.

 

"Ne demiştin? Bu akşamlık tesadüf. Kendine güvenme?"

 

Kulağına dolan sesle irkilmişti. Ona yakın olmaya niyeti yoktu. Cevap vermeyecekti. Ama Ali konuşmaya devam etmişti.

 

"Hiç sanmıyorum. Yarın görüşürüz."

 

Yanından uzaklaşırken hala Elif'in gözlerine bakıyordu. Elif ise sadece yutkunmakla yetindi. Başı cidden beladaydı.

 

************************************

 

Umarım bölümü beğenirsiniz. Keyifli okumalar 😊

 

 

 

Loading...
0%