Yeni Üyelik
13.
Bölüm

/ Seven Bir Gıcık /

@mileidi61

Ali, onun nemli gözlerinde beliren umut ışıklarını görmüştü. Cesurca elinden tutmak isteyen ürkek bakışları vardı. Hem kararlı hem tereddütlüydü. Ali, onun içindeki karmaşayı görebiliyordu. Bu durum ona hiçte yabancı değildi.

 

Evet o gözler, henüz parlamaya hazır değildi ama çaba sarf edecekti. Bu onun için yeterliydi. Ali o umuda sıkıca sarılacaktı. Sabırla bekleyecekti.

 

Avuçlarına hapsettiği o narin elleri daha güçlü kavramıştı. İçindeki tüm şüpheleri, korkuları, kuruntuları silmek, yok etmek istercesine...

 

O, Elif'i bulmuştu. Gitmesine izin vermeyecekti.

 

"Başaracağız." demişti onun gözlerine bakarken.

 

"Birlikte."

 

Elif'in yüzündeki sis kısmen de olsa dağılmıştı. Önünü görebiliyordu. Ali ile yürüyebileceği bir yolu vardı.

 

"Birlikte." diyerek onun dediklerini tekrar etmişti Elif. Yüreğinde filizlenen bir tohuma yaşaması ve yaşatması için izin veriyordu. Bu kendisine karşı bir başkaldırıydı. Uzun süredir sesini soluğunu bastıran kendisine karşı.

 

Karşısında onu gururla izleyen bu adam ona her şeyi verebilecek biriydi. Ya kendisi? Ona hak ettiği değeri verebilecek miydi?

 

Akşama kadar, sabaha kadar Elif böyle kalabilirdi. Onu izleyebilir, onunla gülebilir, onunla hayallerini paylaşabilirdi.

 

Ama gün batmak üzereydi. İkisi de gitme vaktinin geldiğini biliyordu.

 

"Sanırım kalksak iyi olacak. Babana bir yalan daha söylemen iyi olmaz."

 

Elif, ellerini onun elinden kurtarmıştı. Omuzuna sahte de olsa küçük yumruklar atıyordu.

 

"Hainsin. Ben yalan söylemedim. Hiç bir şey söylemedim. Ayrıca bu işte ortağız. Yanarsam seni de yakarım bilmiş ol."

 

Ali onun canını yakmayan yumrukları durdurmuştu.

 

"Ben senin yanmana müsaade etmemeyi tercih ederim."

 

Ali her zaman onu mutlu edecek şeyleri söylüyordu. Onun yumru olmuş elini tutmuştu işte. Böyle devam ederse buradan tek bir adım bile atamayacaklardı.

 

Elini ustalıkla kurtardı. Ayağa kalktı.

 

"Artık gitmemiz gerek. Geliyor musun?"

 

Ali gülümseyen yüzüyle ayağa kalkmıştı.

 

"Tek gitmeye hiç niyetim yok."

 

Elif'in de gülesi gelmişti ama dudaklarını bastırarak tuttu kendini. Başına iş almak istemiyordu.

 

O, hafiflediğini hissediyordu. Ali ile konuşmak, konuşabilmek ona iyi geliyordu. Anlatmak istediği çok şey vardı ve sormak istediği. Ama önce bir şey yapacaktı. Küçük bir adım atmak fena olmayacaktı.

 

Ali'nin olduğu tarafa geçti. Ve onun koluna girdi. Kendisine her zaman güven veren, sevgisini hissettiren o adamın koluna girmişti. Gömleğinin üstünden bile teninin sıcaklığını hissedebiliyordu.

 

"Gidebiliriz." demekle yetinmişti.

 

Ali'nin gözlerindeki ışık değişmişti. Elif'in bu davranışı onun hoşuna gitmişti elbette. Ona güvendiğinin göstergesiydi bu. Ve kolunu tutan o elin bedeninde yarattığı etki kendisini ele geçiriyordu.

 

Durmuştu.

 

"Önce bir şeyi düzetmemiz gerekiyor."

 

Elif'in sormasına fırsat vermeden Ali koluna dolanan o zarif, titrek eli oradan çıkarıp avuçlarının arasına aldı. Ve Elif'in görebileceği kadar yukarı çıkardı.

 

"İşte şimdi gidebiliriz."

 

Bakışları birbirine değmişti.

 

Elif sesini çıkarmamıştı. Resmen sevgili olduklarının ilanıydı bu. Biraz utanmıştı. Yanaklarının kızardığını tahmin edebiliyordu. Boşta kalan elini ters çevirerek kızaran yanaklarını sakinleştirmeye çalışıyordu. Ali'nin fark etmemesini umarak.

 

Yürüdükleri yol boyunca Elif ara sıra ellerinin kenetli olduğu yere bakıyordu. Doğrusu eli, onun eline yakışmıştı. Sıcaklığını doyasıya içine çekiyor, ona verilen o sevginin her zerresini yüreğine taşıyordu.

 

Meydana kadar böyle yürüdüler. Bayağı uzun sürmüştü ama değmişti. Ali onunla gittiği her yeri güzelleştiriyor, bir anlam katıyordu. Dünya Elif'e artık farklı görünüyordu.

 

Uzun Sokak'a vardıklarında Elif'in gözüne bir kitapçı dükkanı görünmüştü. Elif uzun zamandır kitap almayı düşünüyordu. Ama aklı Ali ile o kadar meşguldi ki fırsatını bulamamıştı.

 

Beraber kitapçı dükkanına girdiler. Elif için ilk olarak bir sorun yoksa da aslında vardı. Ali hâla elini tutuyordu.

 

"İzin verirsen kitap bakacağım." Bakışlarıyla elini göstermişti. Ali hiç umurunda değilmiş gibi tavır takınmıştı.

 

"Neden? Böyle de bakabilirsin bence. Hem bende yardımcı olurum sana."

 

Göz kırparak söylediği bu söz Elif'i küçük bir şoka uğratmıştı. Elif, onun kitap okumayı sevdiğini çok düşünmüyordu.

 

"Sen ciddi misin?"

 

Şaşkınlığı sesine yansımıştı. Bağırmadığı için şükrediyordu. Yoksa dükkanda ki herkesin ona bakması işten bile değildi.

 

"Şaka yapıyor gibi mi görünüyorum?"

 

"Hayır." diyerek başlamıştı söze Elif. Onun dalga geçmediğini görebiliyordu. Sesinin tonunu yumuşatarak devam etti.

 

"Ama itiraf etmeliyim. Beklemiyordum."

 

En azından dürüsttü. Ona karşı zaten yalan söyleyebileceğini sanmıyordu. Kaldı ki Ali'nin yanında iken fazla özgür hissediyordu kendini.

 

Ali boşta kalan eliyle karşısındaki raflara göz gezdiriyordu o sırada. Cevap vermek için kısa bir an durdu.

 

"Kitap okumayı severim. Sana gelince... Sen hep şaşkınsın zaten. Ama bu hâlin çok güzel."

 

Elif dudaklarını ısırmıştı. Burada da yapması şart mıydı?

 

Kitaplara göz gezdiren o adamı kolundan tutup aşağıya doğru çekti. En azından boy mesafesini dengelemeliydi. Etraftakilerin onu duymayacağı bir sessizlikte Ali'ye doğru eğildi.

 

"Böyle bir yerde bile iltifat etmekten geri kalmıyorsun. Pes doğrusu."

 

Ali yüz yüze geldiği Elif'e doğru biraz daha eğildi.

 

"Bu iltifat değildi. Gerçeği söylüyorum."

 

Elif, oluşan yakınlıktan rahatsızdı. Rahatsızdı çünkü ona yakın olduğunda kendine engel olamamaktan korkuyordu. Tüm direnci yok olacakmış gibi hissediyordu. O yüzden geri çekildi.

 

Onunla bu kalabalıkta laf dalaşına da girmeyecekti.

 

"Yine de kitap bakmak için ellerimin serbest olması gerekiyor. Şimdi izninle."

 

Zar zor da olsa elini kurtarabilmişti. Aslında o kadar alışmıştı ki onun varlığına boşlukta hissetmişti kendini. O elin kokusunda, dokusunda artık başka birinin de izleri yer alıyordu.

 

Ali'den biraz uzaklaştı. Onun yanında sağlıklı bir karar veremeyeceğini hissediyordu. Kendisi için kitap bakarken gözlerini ondan ayırmamıştı ama. Onun da bir şeyler araştırdığı belliydi. Bu hâlini beğenmişti. Doğrusu gerçekten kitap okuyan birine çok benzemiyordu. Ama onu böyle görünce onda hiçte absürt durmamıştı. Aksine sanki bir kitapçı havasına bürünmüştü.

 

Öyle olacaktı ki Ali bakışlarını ona çevirdi. İzlendiğini anlamıştı demek ki. Elif te tekrar kitap aramaya dönmüştü. Oysa tüm dikkati dağılmıştı.

 

Aradan zaman geçmemişti ki tam önüne bir kitap kondu.

 

"Bence güzel bir kitap."

 

Elif o kitabı çoktan okumuştu. Kütüphanesinde yerinde duruyordu.

 

Senden Önce Ben

 

Bu kitabı önceden çok severek almıştı. Jojo Moyes'in sevdiği kitaplardan biri olmuştu. Üstelik filmi de geçen yıl çıkmıştı ve Elif filmini de izlemişti. Kütüphanesinde bu kitaptan vardı zaten. Ama Ali'yi de kırmak istemiyordu.

 

"Tahminimce çoktan okumuşsundur zaten. Şimdi bir kere daha okumanı tavsiye ederim."

 

"Neden?"

 

Elif gerçekten nedenini merak ediyordu.

 

"Kitaplar hayatlarımızın bir özeti gibidir. İçindekini yaşamadan okuduğumuzda çıkardığımız anlamlar, yaşadığımızda ve tekrar okuduğumuzda çıkardığımız anlamlardan farklıdır. Pek çok şey değişir. Yaşananlar, karakterler daha farklı görünür gözümüze."

 

"Bir öğretmen gibi konuştun şuan. Dediğin gibi olsun. Alalım."

 

Kitabı eline almıştı Elif. Ama Ali onu durdurmuştu.

 

"Sadece kitap değil. Birde bu defteri almanı isterim."

 

Bu bir günlük defteriydi.

 

"Bunun nedenini sorma. Yazmayı sevdiğini biliyorum. Sadece bir hediye. Bugünün şerefine."

 

Başka bir erkekle herhalde bunları konuşuyor olmazdı. Ali o kadar kendisiydi ki. Her gün bunu biraz daha anlıyordu.

 

Tabi ki detayı kaçırmamıştı.

 

Günlük yazdığını nereden anlamıştı? Sormayacaktı ama bu durum onu mutlu ediyordu. Kendisini anlayabilen çok az sayıda insan vardı.

 

Ve Ali o nadir insanlardan biriydi. Bir kere güzel bir üslubu vardı. Onunla konuşurken, sohbet ederken fark etmişti Elif. O ölçülü davranıyordu. Severken özen gösteriyordu. Kırmadan, yargılamadan, sormadan, yormadan.

 

"Tamam bu da kabul. Artık gidebilir miyiz? Akşam babamla hiç tartışmak istemem."

 

"Öyle olacağını hiç sanmam. Ama iyi hatırlattın. Babana bir çay borcum var. Yarın onu halletsem iyi olacak."

 

Elif ilerlemedi. Az da olsa onunda canı sıkılmalıydı diye düşündü.

 

"Demek öyle. Yani ben yerine babamı mı tercih ediyorsun?"

 

"Şaka yapıyor olmalısın."

 

Elif'in kaşları hareketlenmişti.

 

"Sence?

 

"Bu yarın görüşebileceğimiz anlamına mı geliyor?"

 

"Eh. Biraz öyle oluyor sanırım. Tercih senin."

 

Ali bir elini çenesine doğru getirip düşünmeye başladı.

 

"Düşünecek olursam bir tercih yapmaktansa iki tarafı da mutlu etmeyi tercih ederim."

 

Elif'in sevinci kursağında kalmıştı. Laf cambazlığı yapmıştı yine. Bir kere de gıcıklık yaptığında başarıya ulaşabilecek miydi acaba?

 

"Göreceğiz bakalım. Artık çıkalım buradan. Bunaldım."

 

Kasaya doğru yöneldiklerinde Ali sadece günlük defterinin ücretini ödemişti. O hediyeydi. Ama kitabın ücretini Elif ödemişti. İki tane de ayraç almışlardı. Birinde kadın figürü bulunan ve ucundan siyah renkli saçak vardı. Diğerinde adam figürü bulunan sarı renkli bir saçak süslüyordu ayraçı. Elif siyah renkli olanı Ali sarı renkli olanı seçmişti.

 

Ali'nin burada ödeme için diretmemesi ayrıca hoşuna gitmişti. Bu çok sık rastladığı bir şey değildi.

 

Kitapçıdan çıktıklarında ikisinin yüzünde de günün yorgunluğu vardı Üstelik çok yürümüşlerdi. Bir yere otursalar iyi olacaktı.

 

"Gitmeden önce bir şeyler yemek ister misin?"

 

"Tatlı yemek istiyorum. Bir pastacıya girsek?"

 

"Olur tabi. Gidelim."

 

Uzun Sokak'ta Elif'in ara sıra gittiği bir pastacı vardı. Soluğu orada aldılar. Elif tatlı seviyordu. Meyveli pasta almıştı. Yanına da çay söylemişti. Ali sadece çay istemişti.

 

"Sen de çok tatlı sever biri gibi görünmüyorsun."

 

Elif pastasından iki dilim almıştı ki Ali onu durdurmuştu.

 

"Ne bu şimdi? İntikam mı alıyorsun?"

 

Neşesi yerindeydi aslında. Şimdi onunla kavga edebilirdi. O başlatmamıştı ne de olsa. Kendi kaşınıyordu.

 

"Yok canım estağfurullah. Ne haddime."

 

Bu sefer dalga geçiyordu işte.

 

"Bence de ne haddine. Bunu bilmen güzel."

 

Elif önündeki pastayı daha bir keyifle yemeye devam etti. Üstelik çay da güzel demlenmişti. Arada böyle küçük mutluluklar ona yetiyordu.

 

Pastanın sonuna gelince Elif merak ettiği şeyleri sormak istiyordu artık. Sıra ondaydı.

 

"Sürekli benden bahsettik. Biraz da sen anlat bakalım."

 

"Neyi merak ediyorsun?"

 

Her şeyi diyememişti Elif. Oysa ölesiye merak ediyordu hayatını.

 

"Sen neyi anlatmak istersen?"

 

"Aslında çocukluğum sıradan geçti. Seninkine nazaran daha doğrusu."

 

Kaçamak cevaplar veriyordu. Uzun uzun anlatmasını istiyordu. O da dinlemekten keyif alacaktı.

 

"Konu ben değilim Ali. Sensin. Değiştirmeye çalışma."

 

Ali ondan kurtulamayacaktı. Her daim gülümseyen gözleri maziye dönmüştü.

 

"Sakin bir çocuktum. Evde olsun, dışarıda olsun yaramazlık yaptığımı bilmem. Oyun oynamayı falan beceremezdim ben. Sevmiyordum sanırım. Okul hayatımda da fena bir öğrenci sayılmazdım."

 

"Bu çok üstü kapalı oldu. Kabul etmiyorum. Lütfen net olalım."

 

"Şöyle söyleyeyim. Şuan ki hâlim çocukluğumdan çok farklı. Senin tam zıttın diyebilirim. Heyecanlı bir çocukluğum olmadı. Ama çalışkandım. Ders çalışmak bana eğlenceli gelirdi. Pek çok kişinin aksine. Çevremde öyle çok arkadaşım yoktu. Sanırım sebebi buydu. Çok sevecen bir yapım yoktu anlayacağın. "

 

"Buna inanmak zor."

 

"Ne gibi?"

 

"Bir kere ben seni yüzün asık hiç görmedim. Her zaman gülümsüyorsun. Çok pozitifsin. Kimse inanmasa da sen mutlaka bir yolunu buluyorsun. İnatçısın. Kolay pes etmiyorsun."

 

Ali kol dirseklerini masaya dayamış onu izliyordu. Dediklerinin hepsi doğruydu.

 

"Başka?"

 

Elif onun gülen yüzünü görünce sustu. Resmen kahkaha atmak üzereydi.

 

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun? Bunları bana söyletmek için mi böyle konuştun?"

 

"Benim anlattıklarım yalan değildi. Doğruyu söyledim. Senin söylediklerin de doğru. Ayrıca bunları senden duymak hoşuma gidiyor. Beni anladığını gösteriyor."

 

Sesindeki naif ton Elif'i çaresiz bırakıyordu. Düşüncelerini açıkça göstermekten, söylemekten çekinmiyordu.

 

"Benden tek bir laf daha alamayacaksın."

 

Elif buna sinirlenmemişti. Yine de ona istediğini vermek istemiyordu. Kendini ise fazla ele vermişti.

 

"Arada ne oldu dersen... Bir dönem senin gibiydim. Her şeye, herkese kapatmıştım kendimi. Devam edemeyecek kadar da yorgundum. Atlatmak için çok çaba sarf ettim. Yıpratıcı bir süreçti."

 

Elif, onun sözlerindeki acıyı görebiliyordu. Gözlerinden de okunuyordu. O an için onunla daha önce tanışamadığı için bir sızı yüreğinde yer edindi. Ona yardım etmeyi çok isterdi. Tıpkı onun yaptığı gibi.

 

Onu ne iyileştirmişti acaba? Ya da kim? Bunu merak ediyorsa da duymak istemediğini hissediyordu. Başka birinin sevgisi ihtimali ile yüreği sıkılmıştı.

 

Suskunluğa bürünmüştü. Söyleyebilecek bir şeyi yoktu. Ali onun yüzündeki soğukluğu fark etmişti. Masanın üzerinden onun eline uzandı.

 

"Elif. Seninle karşılaşmak bir kaderdi. Ama seninle kalmak benim seçimimdi. Ve şuan geldiğimiz noktaya bakarsak her saniyesine değdi."

 

Elif onun gözlerine baktı. Samimiydi. İçtendi. Ve ona gülümsüyordu.

 

Ama Elif'in kalbi şüpheyle dolmuştu. Sadece kuru kuruntu muydu yoksa doğruluk payı var mıydı emin değildi. Elini Ali'nin elinden çekmişti. En iyisi bu geceyi burada bitirmekti.

 

"Artık kalkalım. Geç oluyor."

 

Ali diretmedi. Uzun bir gün sonunda çok fazla şey kazandığını biliyordu. Pastaneden çıktıklarında hafif bir rüzgar karşıladı onları. Elif bir eline poşetini almıştı. Diğer elini ise Ali'nin bu sefer tutmasına izin vermemişti. Sanki tüm mutluluğu uçup gitmişti. O zaman fark etmişti.

 

Ali onun için sıradan biri değildi. Özeldi. Hayatında çok önemli bir yerde duruyordu. Ya ona sıkıca tutunacaktı ya da bırakıp gidecekti?

 

Evin yakınına gelinceye kadar ikisinden de ses çıkmamıştı. Elif salonun ışığının yandığını görebiliyordu. Ailenin diğer üyeleri hâla ayaktaydı.

 

"Bugünlük bu kadar yeter. Sen buradan dön. Babam seni görürse içeri alacak yine. Sonra durdur durdurabilirsen."

 

Ama Ali gitmek için kımıldamıyordu bile. Yavaş adımlarla Elif'in karşısına geçmişti. Elleriyle onun ılık yüzünü avuçlarının arasına almıştı.

 

"Elif. Aklında, benimle ilgili, hayatımla ilgili ne merak ediyorsan, sormak istiyorsan... Sormanı istiyorum. Ben seve seve anlatacağım."

 

Elif ani bir sıcaklığın yüzünden bedenine yayıldığını hissediyordu. Tenindeki baskı giderek artıyordu. Ona bu hâlde nasıl cevap verecekti?

 

"Çekinmene, korkmana gerek yok."

 

Yüzüne yayılan gülümseme Elif için yeterli bir cevaptı aslında. Yine de duymak istediği şeyi söyleyecekti.

 

"Sormam gerektiğinde soracağım."

 

"Söz mü?"

 

Ali'nin kaşları kalkmıştı bu sefer. Emin olmadan oradan ayrılmayacaktı.

 

"Söz."

 

Dudaklarından çıkan bu kelimeyi yüreğine de söylemişti. Onunda unutmaması gerekiyordu.

 

Ali onu gülümsetmenin yolunu bulmuştu yine. Zaten onun yanında kendini hep öyle buluyordu.

 

"Öyle olsun bakalım. O zaman yarın görüşüyoruz. Ben seni arayacağım."

 

Elif'in bundan zerre şüphesi yoktu zaten.

 

"Tamam. Hadi git artık."

 

Zorda olsa onu itekleye itekleye yola kadar ilerletmişti. Ama o arkasına dönmüştü.

 

"Ha. Unutmadan. Utanınca çok şirin olduğunu biliyor muydun? Yanaklarının o hâli sana çok yakışıyor."

 

Ne yani görmüş müydü? O kadar çabalamışken? Yine mi yakalanmıştı?

 

Elif'e konuşma fırsatı verilmemişti. Ali arkasından el sallayarak gidiyordu. Gerçekten gıcık biri diye düşündü Elif. Ama seven bir gıcık.

 

Ali giderken Elif onun arkadan gidişini izliyordu. Parmaklarını dudaklarına götürmüştü. Utançla mutluluk arasında gidip geliyordu şimdi.

 

Ne yapsa ne etse onu sevdiğini gizleyemiyordu artık. Sakince etrafa göz gezdirmişti. Ortalıkta kimse görünmüyordu. Bu ona verilmiş iyi bir fırsattı.

 

Ona doğru hızlı adımlarla yürümeye başladı.

 

"Ali." diye seslenmişti arkasından. Tüm benliğiyle duymasını umarak.

 

Ve Ali duymuştu. Arkasına döndü. Bu Elif için güzel bir haberdi. Birkaç adımdan sonra yanına varmıştı. Nefes nefese kalmıştı.

 

"Elif. Ne oldu?"

 

Ali gerçekten kötü bir şey olduğunu düşünmüştü. Sesi endişe içindeydi. Haklıydı diye düşündü Elif. Neden geri dönsün ki? Ne sebebi olabilirdi?

 

Elif önce nefesinin düzene girmesini bekledi. Sonra yutkundu.

 

"Hiç. Sadece bunun için geldim."

 

Uzanıp onun yanağına bir öpücük kondurmuştu. Sıcak, kısa bir temastı. Sevgisini dile dökmese de göstermişti.

 

"Yarın görüşürüz."

 

Ali bir şey söylemek için hareketlense de Elif onun aralanan dudaklarının konuşmasına izin vermeyecekti.

 

"İyi geceler." diyerek oradan eve doğru hızlı adımlarla yürüdü.

 

Apartmanın kapısında durdu. İçindeki hınzır çocuk uzun zamandır ilk kez dışarı çıkmıştı. Eliyle dudağını kapatıyor, ayaklarıyla olduğu yerde zıplıyordu. Bu hissettiği kalp çırpıntısı artık bedeninden taşacak gibiydi. Bir yere sığamaz gibi hissediyordu.

 

Ali'yi o hâlde şaşkın durumda bırakmıştı. Geri döner miydi acaba? Yok canım daha neler?

 

************************************

 

Başlıyoruz diyebiliriz. Ancak. Şükür değil mi?

 

Güzel gidiyor gibi. Umarım sizde beğenirsiniz. Keyifli okumalar 😊

 

 

Loading...
0%