Yeni Üyelik
12.
Bölüm

/ Sevginin Dili /

@mileidi61

Bu resmen komploydu. Düşünülmemiş, planlanmamış bir komplo. Elif'in düşündüğü buydu. Gördüğü manzaradan sonra aklına başka bir ihtimal gelmiyordu.

 

Nasıl oluyordu da hep istemediği bir şekilde olaylar gelişiyordu. Şanslı olduğu söylenemezdi ama doğrusu bu kadarını da beklemiyordu. Bir kez daha anlamıştı ki hiçbir şey onun elinde değildi artık. Kader, onun için dilediği kadar sınırları zorluyordu. Ona sormadan, fırsat vermeden.

 

Yanı başında oturan Ali de cabasıydı. Onun varlığını unutmaya çalışsa da bu mümkün değildi ki. Aralarında mesafe olmasına rağmen Elif onun kokusunu alabiliyordu. Parfüm kokusu değildi. Ona has bir kokuydu. Ve Elif buna bayılıyordu.

 

Ali çok belli etmemeye çalışarak Elif'in kulağına doğru eğildi.

 

"Benim, senin burada olacağından haberim yoktu. İnan olsaydı gelmezdim."

 

Elif göz ucuyla baktı ona. Bakışları kesişti. Bal rengini içine alan o gözler yalan söylemiyordu. Ufak bir mahcupluk hissettiği de belliydi. Belli ki Ali de bir kurbandı.

 

"Eee Elif anlat bakalım görmeyeli nasılsın?"

 

Kuzeyin keyifle sorduğu soruyla dikkati dağılmıştı. Başını ona doğru çevirdi.

 

"İyiyim teşekkür ederim. Hayatımı soracak olursan değişen bir şey yok. Aynı. Bildiğin gibi."

 

Aslında pek çok şey değişmişti. Ama Kuzey'in şuan bunu bilmesine gerek yoktu. Birde her hareketini izleyen Miray vardı. Temkinli davranmak zorundaydı.

 

"Nedense şaşırmadım. Ama merak ediyorum. Gerçekten böyle sıkılmıyor musun?"

 

Elif'in yanak kasları hareketlenmişti. Kuzey insanı sinir edebiliyordu. Ancak bu sefer gülesi gelmişti.

 

"Senin gibi aksiyonlu bir hayat istemem doğrusu. Ben halimden gayet memnunum."

 

Kastettiği Miray'dı. Onunla olan kişi asla sakin bir hayat geçiremezdi. Delişmen bir kızdı. Ne yapacağı asla belli olmazdı.

 

Kuzey karısına döndü.

 

"Bu konuda haklısın. Öyle gerçekten. Yine de bugün bir aksisin sen. Hayırdır?"

 

Miray ile Elif göz göze geldiler o anda. İkisi de sebebini biliyordu tabi. Elif dudaklarını aralamıştı ki Miray önce davrandı.

 

"Geri çekil kovboy. Elif'e bu masada bir şey denilecekse ben derim. Senin haddine değil."

 

"Ha yani. Kocan yerine dostunu seçiyorsun. Öyle mi?"

 

"Aranızda bir seçim yapmıyorum

Ki bence buna beni zorlamamalısın. Zararlı çıkarsın."

 

Tehditkar bir bakışta atmıştı Kuzeye. Ancak o susmasını sağlayabilirdi. Bu konuda Elif Miray'ın hakkını vermeliydi. Başkasının ona laf söylemesine izin vermezdi. Bu kocası bile olsa.

 

Kuzey iç çekmişti.

 

"Görüyor musun Ali? Evlendik. Yine Elif yine Elif diyor. Acaba hata mı ettim evlenerek?"

 

İşin gırgırındaydı tabi Kuzey. Amacı Miray'ı sinir etmekti. Miray omuzundaki kolu yavaşça masaya koydu. O parmakları sıkmaya başladı.

 

"Senin tek şansın benim Kuzey. Kabul edersen ne ala. Yok etmezsen bak kapı şurada."

 

Kuzey'in canı acımıyordu. Aksine daha çok keyiflenmişti.

 

Sorunun asıl muhatabı Ali, geçte olsa konuya dahil olmuştu.

 

"Sessiz kalma hakkımı kullanmak isterdim ama izin vermeyeceksiniz. Bana göre ikinizde başkasıyla yapamazsınız. Birbirinizi nasıl sevdiğiniz dışarıdan görülüyor."

 

Miray Kuzey'in parmakları bırakarak alkış tutmaya başladı. Elif başını hafifçe yana çevirmiş, hayranlıkla izliyordu Ali'yi. İsteyince ne de güzel konuşuyordu.

 

"Konuş konuş. Ağzından bal damlıyor resmen. Şuna da belki bir şeyler öğretirsin."

 

Miray'ın ceza verircesine yaptığı bu hareketler Kuzey'in dediğine kıyasla hiçbir şeydi. O da yenilgiyi kabullenmişti.

 

"Bunu cevap olarak kabul etmiyorum. İkili oynuyorsun Ali. Nedense onların tarafını tutuyor gibisin. Bu işin içinde bir iş var ama hadi hayırlısı."

 

Aslında Ali söylediklerinde samimiydi. İkisi de birbirini çok seviyordu. Sadece bunu gösterme biçimleri farklıydı. Onlar birbirlerini bulmuşlardı.

 

İşin birde Elif tarafı vardı. Daha geldiği ilk andan gerilimi hissetmişti. Miray bir şeyler biliyordu. Ve Elif bunu açığa çıkarmasından korkuyordu. Daha fazlasına gerek yoktu.

 

"Kim bilir? Belki de Ali de onu çok sevecek birini bulur. Belli mi olur?"

 

Elif masanın altından Miray'ın ayağına küçük bir tekme atmıştı. Sus uyarısıydı bu. Durduk yere ne alakası vardı şimdi?

 

Kuzey Miray'a döndü.

 

"Ali mi? Çok kolay seven biri gibi gözükebilir. Ama değildir. Üniversitede çok fazla peşine takılan oldu. Ama henüz birini sevgilim diye tanıttığını görmedim."

 

Elif ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Konunun gidişatından memnun değildi. Ali'ye baktığında onun da huzursuz olduğunu gördü. Koltuğunda biraz gerinmişti.

 

"Kuzey..." diyerek başlamıştı söze. Sesi naif ama ısrarcı çıkıyordu.

 

"Ben buradayım hâla. Bu konuşmaları başka zamana bıraksan diyorum. Ne yeri ne zamanı. "

 

"Bugünde herkes bir tuhaf. Allah aşkına ben yokken neler oldu?"

 

Fazla mı açık vermişti? Ali aslında olabildiğince sakin tutumunu korumaya çalışmıştı. Bunu da başardığını düşünüyordu. Ama Kuzey yine rahat durmamıştı işte.

 

Kimse Kuzey'in sorusunu cevaplamamıştı. Kısır döngüde birbirlerine bakıyorlardı. Kimseden ses çıkmıyordu.

 

Sessizliğin devam etmesi üzerine Kuzey eşine yöneldi.

 

"Hayatım senin bir bilgin var mı bu konuda?"

 

Kimse bilmese de o kesin bir şey bilirdi. Gözünden kaçtığı bir şey yoktu ki bu zamana kadar.

 

Elif iri ela gözleriyle Miraya bakıyordu. Söylemeyeceğini biliyordu elbette. Ama ne diyecekti ki?

 

Miray Kuzey'in elini avuçlarının arasına aldı. Sevimli mavi gözleriyle konuşmaya başladı.

 

"Evet. Oldu tabi. Biz evlendik Kuzey. Bu hayatımızda büyük bir değişiklik demek. Dolayısıyla, insanları daha farklı görebilirsin. Hayata daha farklı bakabilirsin. Bu çok normal."

 

Kuzey açıklamadan memnun değildi. Yüzünü ekşitmişti. Miray onun elini bıraktı.

 

"Ayy böyle felsefik konuşmak da hiç bana göre değil. İşin özü patavatsızca konuşuyorsun. Anladın mı şekerim?"

 

Bu da fena değildi diye düşündü Elif. İyi bir hamleydi.

 

"Hayır efendim anlamadım. Bugün herkes bana isyan bayrağını çekmiş. Sahi sizin aranızda bir şey mi oldu? Hayır sanki ciddi bir kavga etmişe benziyorsunuz. "

 

Kuzey, olayı çok farklı anlamıştı. Bu da Elif'in işine geliyordu. Miray'ın da içinden kahkahalar attığını tahmin edebiliyordu.

 

Miray kolundaki saate bakıyordu. Vakit gelmişti. Artık işe gitmesi gerekiyordu.

 

"Bizim kalkmamız gerek. İşe yetişmem lazım. Kuzey gidip hesabı öde canım."

 

"Hah. Bir kovulmadığım kalmıştı. Bu seferlik öyle olsun bakalım."

 

"Hadi canım. Hadi."

 

Artık uzatmaması gerektiğini anlamıştı Kuzey. Hesabı ödemeye gittiğinde Miray da kalkmak için hazırlanıyordu.

 

"Ali sen onun kusuruna bakma. Evliliğe henüz alışmadığı için böyle. Yine de çok haksız sayılmaz."

 

Elif ve Ali birbirlerine baktılar o esnada. Konu ikisini de yakından ilgilendiriyordu.

 

"Farkında değilsiniz ama bende dışardan gözükeni söyleyeyim. Çok belli oluyor."

 

"Ne çok belli oluyor?"

 

diye karşılık gelmişti Elif'ten. Kuzey'in bir an önce gelmesini ve onu bu işkenceden kurtarmasını istiyordu.

 

"Aynaya bakınca görürsünüz." cevabını vermişti Miray Elif'e bakarak. Sonra ona bakan Ali'ye doğru döndü hızlıca.

 

"Üstelik dikkatli olmanı öneririm. Ben her zaman Elif'in yanında senin karşında olurum. Umarım açıklayıcı olmuştur."

 

Ali gülümseyerek cevap vermişti.

 

"Hem de yeterince."

 

Kuzey işini erken bitirmişti.

 

"Gidebiliriz."

 

"Tamam. Yine de bunu saymıyorum. Bir akşam bize yemeğe davet edeceğim sizi. Ona göre. Haberiniz olsun"

 

"Güzel fikir."

 

"Ben ve benim biricik zekam işte. Senden çıkmaz böyle şeyler. Hadi gidelim biz. Görüşürüz millet."

 

Onlar kol kola cafeden çıkarken Elif sadece arkalarından el sallamıştı. Günün başında sayılırdı. Ama şimdiden yorgundu. Ne vardı yani bugün de burada karşılaşacak?

 

Ali yanından kalkıp karşısında ki koltuğa oturdu. Miray'ın ona gıcık bir şekilde baktığı koltukta.

 

"Gerçekten bilmiyordum. Üstelik bana kızmamalısın. Miray'ın haberi var görünüyor."

 

"Haberin olmadığını biliyorum Ali. Sadece sürekli bu şekilde karşılaşmak sinirime gidiyor. Ben söylemedim daha doğrusu henüz bir şey olmadığını söyledim. Kendisi anladı. Zeki kızdır."

 

"Ona ne şüphe. Gider ayak ayarını da verdi. Peki neyi anladı tam olarak?"

 

Eski neşesi yerine gelmişti. Gerçi onun yüzünün asık olduğu hiç görmemişti zaten.

 

"Ağzımdan laf alabileceğini sanıyorsan yanılıyorsun. Bu ikimizin arasında."

 

"İsteyince gerçekten insanı delirtebiliyorsun. Bazen de Miray'a benzediğini söyleyebilirim."

 

Elif cevap vermedi. Niyeti bu değildi. Unutmaması gereken bir şey de vardı ki onu da delirten Ali den başkası değildi. Bilerek, isteyerek değil ama tüm duygularını harekete geçiriyordu.

 

"Madem bir şekilde karşılaştık. Günümüzü güzel geçirelim. Hava da güzel. Sahile gidelim mi?"

 

Aslında hava bahaneydi. Elif'in rahatlamaya ihtiyacı olduğunu görebiliyordu

 

"İyi olur. Gidelim."

 

Elif, Ali söylemese de gidecekti. Ona iyi geliyordu. Sakinleşiyor, tartıyor ve tüm yorgunluğu geçiyordu.

 

Beraber cafeden çıktılar. Dolmuş durağına kadar yürümeleri gerekiyordu. Bu zaman zarfında Elif ona ne çok yanaşıyordu ne de uzakta duruyordu. Belli bir mesafeden aynı adımlarla ilerliyorlardı.

 

Dolmuşa binip Beşirli sahiline yakın yerde indiler. Bu sahilin onlar için anlamı büyüktü. Dünün güzel anıları canlandı gözünde. Galiba o geceyi hiç unutamayacaktı.

 

Boş olan bir banka oturdular. Elif yine biraz mesafe bırakmıştı aralarına. Bir müddet ikisi de konuşmadı. Sessizliğin verdiği huzurun yüreklerine dolmasına izin verdiler. Bu bir nevi kendinle baş başa kalmaktı.

 

Etraftaki onca yabancı ses giderek azalıyordu. Kıyıdaki taşlara vuran dalgaların sesi neredeyse duyulmuyordu. Burada başka hiçbir sese yer yoktu. Sadece kendini duyabilirdin. Oysa Elif kendi sesinden başka bir ses daha duyuyordu. Güçlü bir sesti bu.

 

Sonra gözlerini açtı. Her şey eski haline gelmişti. Ona baktı. Ali çoktan gözlerini açmış onu seyrediyordu.

 

"Ne zamandır öylesin?"

 

"Akşama kadar gözlerim kapalı duramazdım. Böyle güzel bir manzarayı kaçıramazdım."

 

Elif gözlerini çevirdi. Ona bakmaya hâla çok cesaret edemiyordu. Söyledikleri hoşuna gitse de kendisi böyle şeyler söyleyemiyordu. Ve bu yetersizmiş gibi hissettiriyordu.

 

Birde romantiklik damarlarında yoktu galiba.

 

Ali onun gözlerine bakmaya devam ediyordu. Şimdilik ondan kaçmış olan o ela gözler sürekli bir tetikte, bir savunmadaydı. Oturduğu banktan ona doğru eğildi.

 

"Bana çocukluğunu anlatmak ister misin?"

 

Elif böyle bir soru beklemiyordu. Neden soruyordu? Amacı neydi? Ona bakmadan karşı bir soru yöneltmişti Ali'ye.

 

"Neden merak ediyorsun?"

 

"Seni merak ediyorum sadece."

 

Elif başını çevirdiğinde aradaki mesafenin azaldığını, onunla neredeyse göz göze gelecek kadar yakınlaştığını fark etti. Ama bir şey söylemedi. Yine karşıya denize doğru bakıyordu. Kollarını birbirine kenetlemişti. Sonradan dudakları aralanmıştı.

 

"Doğduğum zaman çok çelimsizdim. Pek çok kişi beni kucağına bile almazdı. Fazla zayıftım. Hatta hastalıklı gibiydim. Ama büyüdükçe işler tersine döndü. Ele avuca sığmaz biri olmuştum. Sessiz, sakin biri değildim. Herkese mutlaka verilecek bir cevabım vardı. Üstelik gıcık biriydim. Herkesin dediğinin tersini yapmak gibi bir alışkanlığım vardı."

 

Ali onun gözlerindeki sevinci, içindeki çocuğu görebiliyordu. Onu izlemeye devam etti.

 

"Birde inatçıydım. Aslında hâla öyleyim."

 

"Bu konuda hemfikirim."

 

Elif ağzını açsa da bir şey söylemedi. Şuan ki halinden memnundu.

 

"Akşam ezanından önce eve girmezdim. Yaşıtlarımla oynar, eğlenirdim. Üstelik yakan topta bayağı iyiydim. Eve geldiğimde yemek hazır olurdu. Ama aksiydim. Yaramazdım. Nasıl bir mantıktı hâla bilmiyorum ama eve gelen misafirleri eve kitliyip anahtarla dışarı çıkmıştım. Geziyordum. Hem de nasıl bir rahatlıkla. Herkeste beni arıyordu. Güzel zamanlardı. Öyle de bir anım vardı iş-

 

Cümlesi yarıda kalmıştı. Yüzünü Ali'ye döndüğünde, onun pür dikkat kendisini izlediğini görmüştü. Ona bakıyordu.

 

"Neden öyle bakıyorsun?"

 

Ali onu izlemeyi sürdürdü. Kendini anlatırken büründüğü hâli çok güzeldi. Gözleri gülüyor, sesi neşeli çıkıyordu. Parıldıyordu resmen. Ali büyülenmiş gibiydi.

 

"Biliyor musun? Akşama kadar seni böyle dinleyebilirim. Ve hiç şikayet etmem. Çok güzel görünüyorsun."

 

Elif ne cevap vereceğini kestirememişti.

 

"Üzgünüm ama akşama kadar bunu yapmayacağım."

 

Ali ona biraz daha yaklaştı. Artık aralarında mesafe kalmamıştı.

 

"Peki ne oldu?"

 

"Anlamadım?"

 

Elif oluşan yakınlıktan etkilemeye başlamıştı bile. Sesi fısıltı gibi çıkmıştı.

 

"Sen böyle ele avuca sığmayan bir çocukken şimdi neden böyle sessizsin. Kabuğuna çekildin. Bir sebebi olmalı?"

 

Vardı elbette. Ama her şeyi ona hemen anlatamazdı ki. Bu kadar çabuk değildi. Biliyordu. Ali onun tüm acılarını, mutluluklarını öğrenmek istiyordu. Hayatını öğrenmek ve onunla her şeyi paylaşmak istiyordu. Ama Elif buna hazır değildi.

 

"Her şey için biraz zaman gerekli diyorum Ali."

 

"Bu konuda yanılıyorsun. Ne kadar çok beklersen o kadar geç kalırsın. Zamana bırakmak iyi sonuçlar getirmeyebilir."

 

"Ne anlatmaya çalışıyorsun?"

 

"Elif, sen hayatını hep planlayarak yaşıyorsun. Sana uymayan bir şey olduğunda geri adım atıyorsun. Ama bilemezsin. Belki plansız olan şeyler daha güzeldir."

 

Ali, onun soğumaya başlayan ellerini şefkatle tuttu. Ona istediği o cesareti vermeye çalışıyordu. Elif, keşke bilseydi. Keşke içindeki o gücü bilseydi.

 

Naif bir sesle onun titreyen gözlerinin içine bakarak konuşmaya başladı.

 

"Hayat her zaman istediğimiz gibi ilerlemez Elif. Sen kıyıya vuracak olan dalgayı önleyebilir misin? Ya da uçmak üzere olan bir güvercini durdurabilir misin? Hayır. Ama yapmayı planladığın bu. Olmuyorsa eğer küsüp geri mi çekileceksin?"

 

"Peki ne yapmamı bekliyorsun? Beni istediğin şekilde istediğin kişiye dönüştüremezsin."

 

"Tabi ki hayır. Aksine sana aslında olduğun ama gizlediğin seni göstermeye çalışıyorum."

 

"Ben... Korkuyorum."

 

Fısıltıyla söylediği bu cümle yüreğindeki en gizli sırlardan birini çıkarmıştı ortaya.

 

Evet korkuyordu. Sevmekten korkuyordu. Hem de delicesine. Korkuyordu çünkü bir gün onu kaybedebileceği korkusu çok önceden işlenmişti yüreğine.

 

Korkuyordu çünkü Ali ona göre fazlaydı. Ve Ali'yi, onun kendisini sevdiği kadar sevemeyeceğini düşünüyordu.

 

"Biliyorum. Ama bu korkun yersiz. Onun seni engellemesine izin verirsen güzel şeyleri hep kaçırırsın. Elif, kıyıya vuran dalga belki seni daha güzel bir yere götürecek. Uçacak olan güvercini bırakırsan belki sen daha özgür hissedeceksin. Bırak. Bazı şeyler kendiliğinden olsun."

 

"İnan, bunu defalarca denedim ben. Olmuyor. Yapamıyorum."

 

Çaresizliği sesine yansımıştı. Oda bu durumdan hoşnut değildi. Pek çok kez o kutudan çıkmayı denemişti. İçindeki karanlık yanı buna hiç izin vermemişti.

 

"O zaman hayatında ben yoktum. Sende benim hayatımda değildin. Ama şimdi ikimizin yaşayacağı güzel zamanlar olabilir."

 

Elif'in yüreği karışıktı. İzin verirse Ali ona hayatının en güzel zamanlarını yaşatabilirdi. Ama yapabilir miydi bilmiyordu.

 

Bir fırtına her zaman kötü değil miydi? Yıkmaz mıydı? Parçalamaz mıydı?

 

Onun bildiği, öğrendiği hep buydu. Ama Ali ona farklı şeyler anlatıyordu. Bir fırtına hayatına güzellik de getirebilirdi. Üzerindeki fazlalıkları atabilirdin. Gereksiz kişileri hayatından alıp gidebilirdi. Sana seni verebilirdi.

 

Ali kesinlikle bunu yapmaya çalışıyordu. Elif onun bu çabasını görüyordu. Cesareti vardı ama korkusu da vardı. En büyük korkusu da Ali'yi üzebilecek olmasıydı.

 

Ellerini tutan o ellere baktı. Dün de böyle tutmuştu elini. Hiç bırakmayacakmış gibi. Sonra başının hafifçe yukarı kalktığını gördü. Ali işaret parmağıyla çenesini yukarı kaldırmıştı. Gözleri bir kez daha buluşmuştu. O bakmaya doyamadığı ela gözler nemliydi.

 

Uzanıp o gözlerinden birine dudaklarını değdirmişti. Elif, refleks olarak o sırada gözlerini yavaşça kapatmıştı. Sanki buna çok ihtiyacı varmış gibi açmadı gözlerini. Sadece hissediyordu. Onun sevgisinin dili buydu. Konuşmasına gerek yoktu. Göstermesine gerek yoktu. Hissettirmesi onun için yeterliydi. Tüm benliğiyle kabul etmişti onu. İzin vermişti.

 

Onun dudaklarındaki naifliği de hissedebiliyordu. Yumuşak ve nazik Ona hep böyle sevecen yaklaşıyordu.

 

Sonra o dudakların geri çekildiğini hissetti. Buğulu gözleri yavaşça aralandı. Etkilenmişti. Kısa ama etkili bir temastı.

 

"Sakın bir daha başını eğme. Sen sandığından daha güçlüsün. Ve ben istediğin her an senin yanında olacağım."

 

O sözcüklerin verdiği güven ve sıcaklık Elif'in yüreğini rahatlatıyordu. Onunla iken her şeyi yapabilecek gücü kendinde buluyordu. Yüzüne hafif bir gülümseme yayılmıştı. Onun için yeni bir savaş başlıyordu. Bu sefer kendiyle savaşacaktı.

 

Kendisi için. Ali için...

 

************************************

 

Bölüm sonu arkadaşlar. Umarım beğenirsiniz. Keyifli okumalar.

 

Lütfen Elif'e kızmayın. O da haklı kendince 😊

 

 

 

Loading...
0%