Yeni Üyelik
1.
Bölüm

/ Sevmekse Sen /

@mileidi61

Yıl 2023

 

Aynadan görünümüne baktığında kendini beğenmişti. Ayna ona göre uzun ve büyüktü tabi biraz parmak uçlarında yükselmesi gerekiyordu. Öyle de yapmıştı.

 

Çıplak olan parmaklarını hafifçe yukarı doğru kaldırmıştı. Bunu yaparken eğlenmişti. Yüzündeki gülümseme artmıştı. Çünkü bu odaya girmek için zar zor izin almıştı. Düşündüğünden de ilginçti.

 

Küçük bir odaydı ama sanki anıları vardı. Sürekli bir şeyler hareket ediyor gibiydi. Bu özelliğini sevmişti belki de. Odayı içine alan duvarda renkli renkli tablolar vardı. Her biri ayrı bir hikaye anlatıyordu.

 

Kapının girişinde duruyordu biri. Gecenin soğuğunda sokakta yemek yemeye çalışan bir kadın ve bir çocuk. Yanındaki tablo da dışarıyı izleyen bir adam ama yukarıdan bir apartman dairesinden izliyordu. Soğuk bir havası vardı.

 

Bir sonraki tablo doğanın canlığını gösteriyordu. Yeşilliklerin bezendiği bu manzara soluklaşıyordu. Ama ilginçtir tek bir pencereden odaya dolan güneş ışığı onun üzerinde parlıyordu. Bu umudun ona bir mesajıydı. Sanki konuşabilseler ona çok şey anlatacaklardı.

 

Duvarın rengi en sevdiği renkti. Gri. Küçük ahşap bir dolap eskimiş gibi duruyordu kenarda. Kapının yanında krem renkli eski abartılı desenli çekmeceler vardı. Tam 4 çekmeceden oluşuyordu. Tomris saymıştı onları. İçleri ise boştu. Sadece toz...

 

Yerde yuvarlak biçimli gri renkli minik bir halı duruyordu. Desenlerini tek tek eliyle üzerinden geçerek tekrardan çizmişti. Ve aynadan gördüğü yatak tek kişilikti. Gri bir yorgan ve deseni olmayan bir yastığı vardı. Terk edildiği için üzgün gibiydi...

 

Krem renkli pekte işe yaramayan ince bir perdesi ve sanki asırlar öncesinden kalma yuvarlak biraz zarif dura avize. İnci gibi parıltıları da vardı tabi...

 

Ama en sevdiği ayna olmuştu. Kenarlarında ahşap bir simge vardı. Anlamını bilmiyordu ama gülü andırıyordu. Ve aynanın iki yakasını birleştiriyordu. Karşısında bir kraliçe gibi hissediyordu. Sarı uzun saçlarını yukarıdan bağlamıştı ve en sevdiği mavi kelebekli tokayı kullanmıştı. İşi sandığından uzun sürmüştü. Meraklı bir yapısı vardı. Odayı incelemekte çok vakit kaybetmişti.

 

Üzerinde mavi bir elbise vardı. İki yakası beyaz pırıltılarla süslenmiş kolları açık, belinden beyaz kurdeleli bir kemer geçiyordu. Gökyüzünü andıran mavi gözlerinin içi gülüyordu. Artık hazırdı.

 

"Tomris. Kızım hadi. Geç kalacağız."

 

Ona seslenen anneannesiydi. İyi bile sabrettiğini düşünüyordu. Bazen gıcık biri olabiliyordu. Daha bekleyemezdi. Minik zincirli beyaz çantasını da minik boynundan özenle geçirmişti. Saçını özenle toplamıştı. Uzun zamandır bu anı bekliyordu. Ters bir şey olmasına izin veremezdi. Hızlıca kapıdan geçiyordu ki durdu. Parkenin gıcırtısı da kesilmişti.

 

Asıl önemli şeyi unutmuştu. Geri uzanıp minik beyaz elleri arasına almıştı kitabı. Özenle üstünü temizledi. Tek minik bir toz zerresi bile olmamalıydı. Bu en sevdiği kitaptı.

 

Evet okuyamıyordu henüz ama yüreği o kitap için farklı atıyordu. Kapağı simsiyah olan içinde ise sadece bir adam duruyordu. Adam sarı renkle çizilmişti.

 

Heyecanla odadan çıkmıştı. Salona giderken ayak sesleri evde yankılanıyordu. Bunu yapmayı seviyordu. Salona geldiğinde kimse yoktu biraz da nefes nefese kalmıştı. Az ilerleyince başını sol tarafa çevirmişti. Durmuştu. Şimdi içi rahatlamıştı. Sonunda anneannesi gözükmüştü.

 

Kapının eşiğinde duruyordu. Yaşına göre genç gösteriyordu ve hayat doluydu. Eğlenceliydi. Saçları hafifçe beyazlamıştı ve ona uygun salaş bir beyaz takım giymişti. Sadece yüzü asıktı. Sebebi ise belliydi. Beklemek canını sıkmıştı.

 

"Nihayet küçük hanım. Nerede kaldınız acaba?"

 

Gülmüştü Tomris. Bu hafif kızgınlığı sezmişti tabi. Gönlünü almalıydı bir şekilde.

 

"Geldim işte. Bu arada çok güzel görünüyorsunuz doğrusu. İtiraf etmek gerekirse benden de güzel."

 

Söylediklerinin işe yarayacağını çok düşünmüyordu ama umuyordu. Anneannesi zeki bir kadındı. Bunu da adı gibi biliyordu. Usulca eğildi parfümünün kokusunu alabiliyordu Tomris. Hoş bir kokuydu.

 

"Teşekkür ederim çok zarifsin ama bu kadar kolay kurtulamayacaksın. Hadi ayakkabılarını giy de gidelim."

 

Aynı zamanda saatine bakıyordu. Bileğinde saat annesinin hediyesiydi. Gözü gibi bakıyordu ona. Gümüş renkli son derece zarif bir saatti. İçindeki akrep ve yelkovan sürekli parıldıyordu.

 

"Geç kalacağız yoksa."

 

Ayakkabılarını giymek için eğilmişti Tomris. Elindeki kitabı da çantasına koyuyordu

 

"Yine mi o kitap? Bir türlü vazgeçmiyorsun değil mi?"

 

Tomris başını yukarı sesin geldiği noktaya çevirmişti. Anneannesi isyan ediyordu artık. Ama Tomris anneannesine hiç kızmıyordu. Haksız sayılmadı çünkü. Bu kitap için az çektirmemişti onlara.

 

"Evet yine bu kitap. Kolay kolay da vazgeçmeye niyetim yok. Bu kitabı imzalatacağım."

 

Kadının yüzündeki şaşkınlık Tomris'in güldürmüştü. Mavi iri gözleri çok hoş bir edayla kahkaha atıyordu. Ve itiraf etmeliydi ki onları şaşırtmayı çok seviyordu. Kitabı çantasına koyup beyaz kurdeleli ayakkabılarını giymişti. Kalkıp kendisine bir baktı. Başını bir sağa bir sola çevirerek elbisesini kontrol etti. Bir sorun yoktu.

 

Anneannesi bezmiş gibi davranıp susmuştu artık.

Pes etmişti. Elini uzatmıştı.

 

"Küçük hanım hazırsanız çıkalım."

 

Kazanan Tomris'ti. Zafer gülümsemesiyle minik elleriyle, büyük sıcak şefkat dolu elleri tutmuştu. İyi bir ikili olduklarını biliyordu. O anneannesini çok seviyordu. Onunla uğraşması da bu yüzdendi.

 

Kapının dışında onları araba bekliyordu. Ve bir şoförleri vardı. Arabaya bindiler. Tomris emniyet kemerini takmıştı. Kendi başına pek çok şey yapmaya başlamıştı. Aslında yapmak istediği çok şey vardı. Ama sırayı beklemeleri gerekiyordu.

 

Araba hareket ederken o camı açmış esen rüzgarın yüzüne çarpan dokunuşuyla mutluluğu yakalamıştı. Özgürlük hissi muhteşemdi. Hava ise bir garipti. Bulutlar griydi. Sanki çok geçmeden yağmur yağacak gibiydi. Ama ilerde hava açıktı. Güneş hafif görünüyordu. Küçük ama parlak bir ışıktı. Tomris bu savaşı kim kazanacaktı merak ediyordu.

 

Sessiz bir araba yolculuğunda sonunda varmışlardı. İmza alanına gelmişlerdi. Ama burada hep park sorunu yaşanıyordu. Mecbur yürüyeceklerdi. Bu Tomris için hiç dert değildi. Seviyordu yürümeyi. Hatta koşabilirdi de. Heyecanına da iyi gelebilirdi. Ama anneannesinin elini hiç bırakmadı.

 

"Anneanneciğim..."

demişti meraklı bir şekilde. Soru soracağı o kadar belliydi ki...

 

"Efendim Tomris." diye cevapladı kadın. Başına geleceği anlamıştı.

 

"Bu kitabı annemin bana okumasını istedim ama o zamanı gelince okuyacağını söyledi. Ama ben çok merak ediyorum."

 

Sonunda söylemişti. Asıl derdi buydu aslında. Günlerdir içini kemiren uyutmayan şey.

Kadın onun elini bırakmadan çömeldi karşısında. Yolun ortasında karşı karşıya duruyorlar şimdi. Kadın Tomris'in avucundaki elini şefkatle diğer eliyle de sarmıştı. Ve sesi oldukça nazik çıkmıştı.

 

"Bak tatlım. Annen zamanı olduğunu söylüyorsa bekleyeceksin. Ona güvenmelisin. Evet merak ettiğini biliyorum ama bunun için sabretmelisin. Her zaman her şeyi istediğimiz anda elde edemeyiz. Yine de sana küçük bir tüyo verebilirim."

 

Tomris'in gözleri ışıl ışıldı. Bu bugün alabileceği en güzel hediyelerden biriydi.

 

"Gerçekten mi? Kesinlikle isterim."

 

Heyecanla bekliyordu. Nefesi kesilmiş gibi hissediyordu. Elleri titriyordu. Sanki onun için tüm kapılar açılacak gibiydi. Kadın ise kızın elindeki kitabı eline almıştı. Kapağındaki yazıyı okumuştu.

 

SEVMEKSE SEN

 

Kitabın adı buydu. Ve bir hüznü eline almış gibiydi. Sayfaların arasında gezinen ama konuşmayan bir hüzün.

 

"Bu sadece bir kitap değil Tomris. İçindeki sadece basit bir hikaye değil."

 

Tomris'in yüzüne bakıyordu. Mavi gözleri sabırsızdı. Dediklerini iyice anladığından emin olunca devam etti.

 

"Yaşanmış gerçekler saklı içinde. Yani kitabı okuyamazsın ama hikayeyi birinden sana anlatmasını isteyebilirsin."

 

Göz kırpmıştı kadın. Yüzü gülüyordu.

Tomris başını mutlulukla sallamıştı. Ne yapacağını biliyordu artık.

 

İmza alanına varmışlardı işte. Ama bu sefer gözüne başka bir şey takılmıştı. Biraz ilerde takım elbise giymiş bir adam ilerliyordu. Arkasına bakmadan ama bütün enerjisi çekilmiş gibiydi. Yürüyüşü tembel ama duruşu dikti.

 

Bu adamı tanıyordu. Ama hiç görmediği birini tanıması imkansızdı. Mutlaka bir yerde görmüştü. Sonra elindeki kitaba baktı. Şaşkınlığını gizleyememişti. Bu o adamdı. Kitaptaki adam...

 

Şüphesi onu sarsmıştı ama çabuk toparlamıştı. Kitabı kaldırdı ve onun ilerleyişini izledi. Kesinlikle ona benziyordu. Saçları boyu kol uzunlukları bile aynıydı. Sanki o kitabın içinden çıkmış gibiydi ve ilerliyordu.

 

Elleri ikince kez titremişti. O da ne? Birde yağmur yağmaya başlamıştı. Küçük küçük yağmur taneleri kitabın üzerinde büyük bir ses çıkarıyordu. Kendi saçına da kar taneleri gibi dizilmeye başlamıştı yağmur. Ama onun derdi şuan saçı değildi. Anneannesine dönmüştü.

 

"Anneanne bak. Bu adam ona çok benziyor. Onu tanıyor musun?"

 

Anlayamamıştı kadın. Küçük kızın ani hareketi, çekiştirir gibi ona yapışması dengesini bozmuştu. Güçlükle kızın elini işaret ettiği yere bakıyordu. Onu görmeyi beklemiyordu ama kalbinin bir köşesinde geleceğini biliyordu.

 

Onu çok az görmesine rağmen biliyordu. Bu yılların yaşanmışlıkların tecrübesiydi.

 

O olduğundan emindi elbette. Tek bir şüphe kırıntısı bile yoktu. Ama asıl şaşırtıcı olan Tomris'in onu kapaktan çıkartabilmesiydi. Bu gerçekten onu bile aşıyordu.

 

Evet o adamı elbette tanıyordu. Ve az geride onun arkasından sessizce onu izleyen kadını da...

 

************************************

 

Evet arkadaşlar herkese kocaman bir Merhaba. İlk bölüm olduğu için biraz kısa tuttum. Daha ilk bölümden canınız sıkılmasın. Umarım güzel ve keyifli bir yolculuk olur.

 

Ve unutmadan her bölüm başına bir söz yazacağım. Sizin sözlerinizde olacaktır. Söylemek istediğiniz neyse ben dinlemeye hazırım. Kendinize iyi bakın 😊

 

Gelecek bölüm tahmini olan varsa buyursun gelsin. 😊

 

 

 

Loading...
0%