20. Bölüm

/ Veda'nın İşareti /

Hülya Türk
mileidi61

Kuzey ile Miray yine birbirlerine sarılarak ayrılmıştı oradan. Elif onların arkasından gidişlerini izlemişti. Yüreğinde ılık bir umut vardı onlar için. Onların sorunları çözülemeyecek bir şey değildi. İkisinin de kalbinde ne olduğu biliyordu. Aralarındaki bu sevgi bağı güçlüydü. Galip gelecekti.

 

Ne var ki Ali kadrajına girdiğinde çevresindeki sıcaklık yerini bir soğukluğa bırakmıştı. Arkasına rüzgarı almıştı ve ondan gelen bu esinti endişe taşıyordu.

 

Ona doğru gelen adımları hızlanmıştı. Üzerindeki kahverengi tişörtü onun tenine çok yakışmıştı doğrusu. Elif bu tip detaylara hep dikkat ediyordu.

 

"Merhaba."

 

Sesinde en ufak bir terslik yoktu. Bilakis çok canlı geliyordu. Her zamanki gibi neşeli, kıpır kıpırdı. Elif ona nazaran biraz daha ciddi duruyordu.

 

"Merhaba. Buluşacağımızdan haberim yoktu."

 

Ani olmuştu doğrusu. Canı da konuşmak için hiç hevesli değildi. Bir durgunluk sarmıştı bedenini. Ne istediği varsa gitmişti.

 

"Kuzey ile telefonda konuşurken buluşacağınızı söyledi. Bende şansımı bir deneyeyim dedim."

 

Kıvırcık saçları sıcak havanın etkisiyle hafif ıslanmıştı. Bal rengi gözleri her zamanki gibi enerjiyle doluydu.

 

"Desene iyi günündesin."

 

"Öyle sayılır. Önce bir cafeye gitsek mi? Hava çok sıcak. Soğuk bir şeyler içelim."

 

"Olur. Gidelim."

 

Ali Elif'in kolunu kendi koluna geçirdi. Ona doğru dönüp sevimli bir bakış attı.

 

"Böyle de gidebiliriz."

 

Elif, onun bu çocukça sevincini kırmak istemiyordu. Aksi bir harekette bulunmadı. Oysa yüreği daralıyordu.

 

İçindeki bu sıkıntının dışarıya yansımaması için özel çaba harcıyordu. Öte yandan Ali'nin sıcak tavrı, nezaketi onun sıkıntısının üstünü bir nebze de olsa örtüyordu.

 

Çok ilerlemeden bir cafenin dışarıda hazırlanmış olan masaların birine karşılıklı oturdular.

 

Burası işlek bir sokaktı. Uzun Sokak. Ve bugün de kalabalıktı. Güneş ne kadar yakıcı olursa olsun yaz mevsimiydi. Her bir adımda yükselen sesler duymanız mümkün. Dinamik bir yapısı vardı.

 

Gelen garsona Elif limonata Ali buzlu limonata istediğini söylemişti. Elif sorgulayıcı bir bakış atmıştı ona. Kaşlarını çatmıştı.

 

Ali ise bir anlam verememişti ona.

 

"Neden öyle bakıyorsun? Ne yaptım?"

 

Elif, yaslandığı sandalyesinden masaya doğru uzandı.

 

"Farkında mısın bilmiyorum ama üzerinde hafif ter var. Ve sen buzlu içecek söyledin. Sade içsen daha iyi değil mi?"

 

Elif tabi ki onun sağlığını düşünüyordu. Dikkat etmesi gerekiyordu. Hasta olmasını istemezdi.

 

"Alışkınım ben. Ama senin için değiştiririm. Zor değil."

 

Elif o dediği için değil Ali'nin kendisi için, onun sağlığı için değiştirmeliydi. Ona karşılık vermek için dudaklarını oynattığında Ali garsonu tekrar yanına çağırmıştı.

 

Biliyordu ki bilerek yapmıştı bunu. Minik bir özür ile limonatasını değiştirmiş sadesini istemişti.

 

"İlla benim için değiştirmen gerekmiyor. Dikkat etmende fayda var."

 

"Düşüncen için teşekkür ederim. Nasıl geçti gününüz?"

 

Konuyu ustalıkla değiştirmişti Ali. Bunu da bir yere not etmeliydi.

 

"Güzel geçti. Miray ile uzun zaman olmuştu böyle bir araya gelmeyeli. İkimiz için de çok iyi oldu."

 

Ali onların arasındaki sorunları tabi ki biliyordu. Kuzey ile sık sık görüşüyorlardı nasıl olsa.

 

"Sana ne konuştunuz diye sormayacağım. Sorunun ne olduğunu da tam bilmiyorum. Benim yüreğim rahat. Halledecekler. Öyle büyük bir olay gibi görünmüyor."

 

Büyük bir olay değildi belki ama anında çözülmeyecekti. Ama Ali ile aynı fikirdeydi.

 

"Benim düşüncemde o yönde. Miray'ın biraz zamana ihtiyacı var. Ama eminim çok güzel bir şekilde dönecekler kendi hallerine."

 

"İnşallah öyle olur. Sen ne yaptın dün?"

 

"Aynı bildiğin gibi. Pek bir değişiklik yok bende. Bıraktığın gibiyim."

 

En son onu ailesinin yanına göndermişti. Oradan da eve geçmişti.

 

"Asıl siz ne yaptınız? Annen, kardeşin herkes geldi mi?"

 

"Evet hepsi burada şuan. Hasret giderdik işte. Tabi ki ablama biraz fırça attılar ama."

 

"Neden?"

 

"Kazaya rağmen çok ciddiye almadığı için. Daha kötüsü de olabilirdi sonuçta. Annem ablamla her zaman böyle baş etmeye çalışırdı. Hâla daha öyle."

 

Anlaşılan başarısız olmuştu. Çünkü Kamer hâla aynı tepkiyi veriyordu. Bu tavrı belki de olayları daha kolay atlatmasına yardımcı oluyordu.

 

"Geride kaldı artık. Çok şükür ikisi de çok iyi. Onların üzerine çok gitmeyin."

 

"Birde Yavuz var. O da geldi. Tabi kimse kazadan falan bahsetmedi ona. Normal tatile gelmiş gibi hareket ediyorlar."

 

"En doğrusunu yaptınız. Evin neşe kaynağı o. Her şeyi unutturur şimdi o."

 

Biraz durdu. Söyleyeceği bir şey daha vardı ki biraz daha eğildi. Ali'nin duyabileceği kadar.

 

"Bunu kimden aldığı da belli oluyor." diye küçük bir ekleme yapmıştı konuşmasına. Ali onun gözlerinin içine bakıyordu. Bu iltifat hoşuna gitmişti.

 

Yalan değildi. Ali etrafına hep neşe saçan biriydi. En umutsuz anda bile sana gülümser ve elini uzatır. O, öyle biriydi işte.

 

Ali ona gülümsedi. Kolunun dirseğini masaya dayadı. Eli ile de yüzünü avuçladı.

 

"Başka? Anlat anlat. Ben seni dinliyorum. Duymak hoşuma gidiyor."

 

Şimdilik bu kadarı ona yetmeliydi. Elif umursamaz bir tavır takındı ona karşı.

 

"Üzgünüm ama şımarmana izin vermeyeceğim. En azından bugün."

 

"İnsafsız davranıyorsun ama."

 

"Nasıl kabul edersen artık. Ha yok kabul etmezsen de sen bilirsin."

 

Elif bunu ciddiyetle söylememişti tabi ki. Aralarındaki bir şakalaşmaydı sadece.

 

"Her türlü kabulüm."

 

Ali'nin dudaklarından dökülen bu söz Elif'in yüreğindeki sevgiye sızı eklemişti. Her şeye rağmen, her şeye evet demekti bu.

 

Güzeldi. Mutlu olmalıydı. Ama Elif neden kendini kötü hissetmişti bilmiyordu. Ona söyleyecek bir cevabı dahi yoktu şimdi. Diyemedi. Konuşamadı.

 

Ortama dolan sisli sessizlik ikisini de ele vermişti. Biri cesur değildi diğeri endişeli.

 

Elif ona bende her türlü kabulüm diyecek cesareti bulamadı kendinde. Ve Ali'nin de ilk defa belki de yüzünde bir telaş, gerginlik vardı. O da bir şeyleri söyleyemedi demek ki.

 

"Ali bir şey mi oldu?"

 

Hayatınızda her şeyin yolunda gitmesi imkânsızdır. Mutlaka bir şeyler sizi durdurur, size mani olur. Güzel şeyler olurken, kötü şeyler zamanını buldu mu oraya yerleşirdi.

 

Ali heyecanla oturduğu o sandalyede şimdi stres içindeydi. Söyleyeceklerini kafasında taratıp öyle konuşmaya başladı.

 

"Aslında olan bir şey yok. Ama sana anlatmalıyım. Hatta ilk sana söylemem gerektiğini düşünüyorum. Bugün de o yüzden buraya geldim."

 

Elif kaçıncı kez iç sesine kendisini yanıltmasını söylese de olmamıştı. İşe yaramamıştı. Yine bir şeyler elinde olmadan oluyordu.

 

"Neymiş o?

 

Duyacaklarından çok memnun kalmayacaktı galiba. Ama bilmeliydi.

 

"Sana hayalimden bahsetmiştim hatırlıyor musun?"

 

"Evet tabi ki."

 

"Onun için araştırma yapıyordum. Eğitim için. Aslında uzun zamandır bunun için çabalıyordum zaten. İstediğim gibi kurum bulmak kolay olmadı. Sonunda başardım. İçime de sindi."

 

Bu çok güzel bir haberdi. Elif neyin yanlış olduğunu anlamamıştı.

 

"Çok sevindim. Senin için mükemmel bir haber bu. Ama mutlu değilsin. Sorun ne?"

 

"Sorun şu ki. Bu kurum burada değil. Yurtdışında."

 

Elif bir an durdu. Gözleri donuklaşmıştı. Yüzündeki o sevinç naraları silinmişti. Birkaç saniye sürmüştü duyduğunu algılaması.

 

Sonrası bir koyu hüzün. Yani gidecekti.

 

Ali onun şaşkınlığını görebiliyordu. Böyle bir haber beklemiyordu elbette. Çok sarsılmamasını umuyordu.

 

"Henüz karar vermedim tabi ki. Seninle konuşmadan da bir karar vermeyecektim."

 

"Ailen?" dedi sessizce Elif. Korku içini kemirmeye başlamıştı bile.

 

"Onlara söylesem tabi ki git diyecekler. Biliyorum."

 

Yine bir sessizlik. Bu sefer sıcak hava bile Elif'in dert ettiği kadar yakıcı değildi. Bu daha da can acıtıcıydı.

 

"Ali... Ne dememi bekliyorsun ki? Bu senin hayalin. Olmak istediğin, yapmak istediğin şey. Ben bunun için ancak mutlu olurum. Kararına hiçbir şekilde etki etmem. Edemem...Geleceğinle arana giremem."

 

"Bana destek olacağını biliyorum zaten."

 

"O zaman?"

 

Daha ne diyebilirdi Elif. Hayatının dönüm noktası olabilirdi bu. Tabi ki elinden geldiğince yanında olacaktı.

 

"Sende benimle gelsen."

 

Bakışları karşılaştı. Bu uçuk bir ihtimaldi ne yazık ki. Mum ışığı söner gibi Elif'in gözleri de kapandı. Şimdi sadece pus, toprak, talaş vardı her yerde.

 

"Buradaki hayatımı bırakmamı istiyorsun yani?"

 

"Uzun bir süre değil ki. Ben eğitimi tamamlayınca döneriz. Belki sende yazarlık için orada daha fazla şans yakalarsın."

 

Aslında bu hayal hiçte fena değildi. Olabilecek bir şeydi.

 

"Bunlar hep bir olasılık. Güzel, hoş diyorsun da bunun evi var. Yabancı Dil'i var. Hiç bilmediğim bir yer. Alışmaya tam başladığımızda dönmek zorunda da kalabiliriz. Hayatımı yurtdışına taşımamı istiyorsun. Bu öyle hemen verilecek bir karar değil ki."

 

"Evet. Haklısın. Ben sadece düşünmeni istiyorum. Hemen kestirip atma. Hayatının fırsatı olabilir bu."

 

Ya da her şeyin sonu diye düşündü Elif. Daha en baştan bile bir sürü sorular vardı kafasında.

 

Annesi. Babası. Nasıl izin verecekti ki? Neye dayanarak?

 

Evet sevgili olabilirler ama beraber bir yere hem de yurtdışına gidecek kadar bir izin çıkmazdı. Üstelik 3 yıldan bahsediyordu Ali. Uzun bir süre bu.

 

Ali onun yüzünü tüm dikkatiyle inceliyordu. İstediği şeyin hemen olmayacağını hatta bir hayli de zor olacağını biliyordu. Şansı vardı yine de.

 

Onun dağıldığını görüyordu. Gözlerini okuyamıyordu şimdi. Ne düşündüğünü de anlayamıyordu. Sadece büyük bir boşluğa düşmüş gibi görünüyordu.

 

Onun masanın üzerinde kenetli ellerini açtı yumuşakça okşadı.

 

"Bunda kötü bir şey yok ki. İkimizin de bir hayali var. Birlikte gerçekleştirebileceğimiz hayaller. Yan yana olacağız."

 

Güçlü sözcüklerdi bunlar ama neye yarar. Gerçekleşmesi mümkün olabilir miydi?

 

Elif suskunluğunu koruyordu. Ne cevap vereceğini bilmiyordu ki.

 

"Kolay değil farkındayım. Cevabını da hemen vermeni beklemiyorum. Sadece düşün. İyi düşün."

 

Elif biraz olsun kendini toparlamıştı. İlk şoku atlatmış görünüyordu. Zoraki de olsa ufacık bir gülümseme belirtmişti dudaklarında.

 

"Düşüneceğim."

 

Keskin bir bakış atmıştı Ali'ye. Ellerini de onun ellerinden kurtarmıştı.

 

"Eve gitmek istesem sorun olur mu?"

 

Şuan daha fazla burada, onun karşısında duramayacaktı. Yorgundu. Bitkindi.

 

"Tabi ki hayır. Bende geleyim seninle. Eşlik ederim sana."

 

Masadan kalkmadan son bir ışık parlamıştı gözlerinde.

 

"Bunu kabul edebilirim sanırım."

 

İkisi de buruk bir gülümseme ile baktılar birbirlerine. El ele yürüdüler. Ali onu elini hiç bırakmamıştı. Gücünü, cesaretini kaybetmesini istemiyordu. Onu kaybetmek istemiyordu.

 

Belki de bir an o eli serbest bıraksa arkasına bile bakmadan kaçacaktı. Gidecekti. Hayatı, onunla yaşamak, tatmak istiyordu.

 

Dolmuştan indikten sonra yavaş bir tempoyla yürüyorlardı. Eve varmak için acele etmiyorlardı.

 

Ortalıkta kimseler görünmüyordu. Üstelik onlar daha tenha bir yoldan ilerliyorlardı.

 

Elif gökyüzüne bakıyordu şimdi. Hava henüz kararmamıştı. Güneş daha yeni yeni alçalıyordu. Veda vaktinin bir işareti olarak rengi de kızıla dönmeye başlamıştı. Bir veda vaktiydi.

 

Zamanı gelmişti. İkisi de yolda durdu. Elif ondan kopmak istese de kopamıyordu şimdi. Ellerini gevşetmiş olsa da bırakmamıştı. Son umut parçası gibi ona tutunuyordu.

 

Aralarındaki mesafe arttıkça elleri de kaymaya başlamıştı. Ama Ali buna izin vermemişti. Elif'in kaymakta olan ellerini hızlıca çekerek mesafeyi anında kapatmıştı.

 

Ve onun ellerini kendi beline dolamıştı.

 

"İzin vermem. Gidemezsin."

 

Öyle bir sarmalamıştı ki onu Ali kaçmak için kımıldayacak alanı bile yoktu. Bu illegal bir savaştı. Hoşuna da gitmişti elbette. Güneşin izin verdiği kadarıyla gözlerini muzipçe açmıştı.

 

"Demek izin vermezsin. Ya ben gitmek için direnirsem sana."

 

Ali'nin gözlerindeki ışıltı o kadar zarif parlıyordu ki onu allak bullak eden tüm sıkıntılar yok oluyordu sanki. Gözlerinin tam içindeki haleleri görebiliyordu şimdi.

 

"Direnmek için sebebin yok. Benim de vazgeçmeye niyetim yok."

 

Ya olursa. Ya olurda bir sebep bulursa... Ona söyleyemedi. Yüreğinden geçen ise tam da buydu...

 

"Yerinde olsam bu kadar iddialı konuşmazdım. Seni itici gösteriyor."

 

Hafif bir yüz buruşturdu ona Elif. Anın tadını biraz daha çıkarmalıydı. Doyasıya.

 

"Eğleniyorsun demek. O zaman belki de daha itici olmalıyım."

 

Onu kendine daha da yakınlaştırmıştı şimdi. Teni onun sıcaktan nemlenmiş tenine değiyordu. Topuz olan saçı Ali'nin minik bir el hamlesiyle özgür kalmıştı.

 

Ve hiç olmadıkları kadar yakındılar birbirlerine. Nefesleri birbirine karışıyordu artık. Kalp atışlarını sesini bile duyabilecek kadar.

 

Ali'nin saçındaki öne düşen bir tutam kıvırcık bukle Elif'in yüzünü gıdıklıyordu.

 

"Bu sana bir uyarı küçük hanım."

 

Elif başını kaldırmamıştı bile. Sesi kulağında titremesine sebep olan bir melodi gibi geliyordu. Heyecanı daha da artmıştı.

 

Bu kadar kolay ona kapılmasını anlamlandıramıyordu. Çok kolay etkisine kapılıyordu. Duyguları, zihni her şey önce karışıyordu. Sonra berrak bir ses duyuyordu ve etrafında ne varsa susuyordu. Sadece onun sesi yankılanıyordu.

 

Eğik başı daha fazlasını kaldıramazdı. Gözlerini açtı ve yukarıya doğru baktı.

 

Çok kısa bir saniye. Sıcaktan kuruyan dudaklarına değmişti onun teni. Yabancı bir dokunuş. Nasıl bu kadar etkili olabilirdi?

 

Ali, onu dudaklarından öpmüştü. Minik ama içini yakacak kadar güzel bir öpücüktü.

 

Elif gözlerini kırpıştırmıştı birkaç saniye. İçindeki o kıvılcımın ateşe dönüşmemesi gerekiyordu. Dinginleşmeliydi.

 

Ne mümkün. Ona büyük bir tutkuyla, sevgiyle bakan bir çift bal göz karşısında nasıl sakin kalabilirdi?

 

Açılan saçlarından birkaç tel gözünün önüne gelmişti. Ali büyük bir zevkle o telleri kulaklarının arkasına iteklemişti.

 

"Bu ela gözleri görmemi engelleyecek bir şey olmamalı. Ve sen bana böyle bakmaya devam et. Olur mu?"

 

"Nasıl bakıyorum ki?"

 

Elif Cılız çıkan sesinin onu ele vermemesini umuyordu.

 

"Seven biri gibi. Aşık gibi... Sevdalı gibi."

 

"O kadar belli oluyor mu?"

 

"Hayır. Aslında her zaman belli etmiyorsun. Ben görüyorum."

 

Elif dile getiremese de yüreğindeki her şey gözlerinden dışarıya dökülüyordu.

 

Endişeli olsa da, mutlu olsa da bunu illa sözcüklere aktarmaya gerek yoktu. Özelikle Ali buna ihtiyaç duymuyordu. O Elif'i gözlerinden tanıyordu.

 

"Sanırım haklısın. Buda bende itici duruyor sanki."

 

Ali kahkaha atmamak için kendini tutmuştu.

 

"Sana yakışıyor. Bu senin doğanda var. Onu değiştirmek gibi niyetimde yok. Bu halin, seni sen yapan şey."

 

Elif onun kollarında çok mutlu hissediyordu kendini. Şimdi sadece o ve kendisi vardı. Dünyası yine iki kişilikti şimdi.

 

Sürekli hareket halinde olan saçlarını düzeltirken Ali'ye karşı cazibeli bir bakış attı.

 

" İltifatlara çok alışkın değilim ben."

 

Ali başını yukarıya kaldırdı önce. Bu durumu lehine çevirmeliydi. Birkaç saniye sonra ona merakla bakan, ne söyleyeceğini bekleyen Elif'e doğru indirdi başını.

 

"Hımmm. O zaman alışsan iyi olur. Ayrıca sana bir sır vereyim mi?"

 

Başını biraz daha eğmişti. Elif'in kulağına doğru usulca eğildi.

 

"Seni böyle keşfetmek benim daha çok hoşuma gidiyor."

 

Sonra da geri çekildi. Elif bedenini sarsan titreşimden, onu bir alev topu gibi yakan ateşin sıcaklığından kurtulmalıydı.

 

Ali, utanmadan birde göz kırmıştı ona. Bu durum Elif'in kedine gelmesini sağlamıştı. Ani bir hareketle onun kollarından sıyrılmıştı. Öpüşmenin etkisi geçmeden ikinci bir heyecanı kalbi kaldırmayabilirdi.

 

"Kurnaz seni. Demek sen hep planlar kuruyorsun."

 

"Bak. Böyle söyleyince bir kötü durdu."

 

"Rezil seni. Kötü düşüncelerini de kendine sakla bir zahmet."

 

Ali bu sefer kahkahasını bastırmamıştı. O kadar içten gülmeye başlamıştı ki Elifte kendini tutamamış gülmeye başlamıştı. İki şebek gibi görünüyorlardı şimdi.

 

Etrafta onları rahatsız edecek kimse yoktu. Ortalık süt limandı. Ama onları duyanlar mutlaka akın edecekti. Seslerini mecbur kısmak zorunda kalmışlardı.

 

Ali o sırada kolundaki saatine baktı. Onun için gitme vakti gelmişti. Hiç istemese de mecburdu.

 

Onu gülerek izleyen Elif'e baktı. Konuşması gerekiyordu.

 

"Gitmem gerekiyor. Yavuz'a söz verdim. Onunla vakit geçireceğim."

 

Elif için mükemmel bir fırsat. Mükemmel bir zamanlamaydı. Bir an önce yangın yerine dönen bu ortamdan kaçmalıydı. Yine de çok hevesli görünmemeye çalıştı.

 

"Gideceksin tabi ki. Durman hata. "

 

"Gitmem gerekmeseydi akşama kadar burada seninle böyle didişirim ama Yavuz var."

 

Elif'in canına minnetti. Bu sefer şans ondan yanaydı.

 

"Güzel. O zaman size iyi eğlenceler. Ben tutmayayım seni."

 

"Sende dikkat et kendine. Bensizken daha da dikkat et. Gidiyorum ben."

 

Dudaklarını büzmüştü. Gitmek istemese de gidecekti. Elif o dudakların az önce ne yaptığını hatırlayınca sinirlenmişti artık.

 

"Hadi artık. Bu kadar zor olmamalı. Dolmuşlar uzak değil buraya ayrıca. Hadi üşenme."

 

"Yollamak için can atıyorsun zaten. İstediğin kadar çabala. Bugünü asla unutamayacaksın. Bende unutmana izin vermeyeceğim."

 

Aniden ona doğru koşup bu sefer de yanağına güçlü bir öpücük kondurmuştu. Elif o narin teninin ezildiğini hissetmişti. Baskısı o kadar şiddetliydi. Ama canını acıtmamıştı.

 

Yüzündeki hain sırıtış ile gidiyordu Ali. El sallayarak ona devamının geleceğini haykırıyordu..

 

Elif Ali gözden kaybolunca kızarık olan yanaklarını serinletmek için ellerini yüzüne doğru sallamaya başlamıştı.

 

Neydi bugün yaşadıkları? Hangisini düşünüp kafa yormalıydı. Hangi sesi dinlemeliydi.

 

Önce eve girmeliydi tabi ki. Bu havada hiçte bir şeylere kafa yoracak kadar kendinde değildi. Olan biteni sonradan bir güzel ele alacaktı tabi ki.

 

Apartmana doğru ilerledi. Bu sırada hava artık kararmıştı. Mahallede, çocuk sesleri çok az duyuluyordu. Etraf biraz sakinliğe bürünmüştü. Akşamın büyüsü böyle başlıyordu.

 

Eve girdiğinde annesi, babasıyla televizyon izliyordu. Onlarla ayak üstü bir sohbet etti.

 

Hem bedeni. Hem ruhu. Hem de zihni bulanıktı. Netlik için zaman gerekliydi. Düşünmeliydi.

 

Ondan önce de güzel bir duş tabi ki. Suyu ılık tarafa açmıştı. Tüm belirsizliklerin kaybolmasını dileyerek suyun altında zihnini temizledi.

 

Duştan çıktıktan sonra direk yatağa uzandı. Üzerindeki bornozuyla bir müddet öylece kaldı.

 

Gerçekten ne yapacağını bilmiyordu. Hadi Ali ile gitmeyi tercih etti. Her şey o kadar basit olabilir miydi ki? O kadar fazla şey değişecekti ki hayatında. Nasıl cesaret edecekti ki?

 

Sorular bir türlü peşini bırakmazken birde öpme mevzusu vardı. Dudaklarında hâla onun tadının varlığını hissediyordu. İz gibiydi. Yoktu ama vardı. Görünmüyordu ama oradaydı. Sesi yoktu ama konuşuyordu.

 

Elif o anı iz gibi yüreğine saklamıştı. Böyle bir heyecanı daha önce hiç yaşamamıştı. Sanki ona aitti. Sanki onsuz anlamı olmayacaktı artık. Sanki kalbi atmıyordu da nefesi olmuştu.

 

Aynen böyle hissediyordu. Gözlerini kapatmak üzereydi ki telefonundan bildirim sesi gelmişti.

 

Yanı başındaki telefonu eline alıp baktı. Mesaj Ali'den.

 

Yarın müsait isen Yavuz seninle vakit geçirmek istiyor. Bekliyoruz seni. Kız kardeşim de seni görmek istiyor.

 

Yavuz'u görmeyi o da çok istiyordu. Onu da görmeyeli epeyi olmuştu. Gidecekti. Kız kardeşini de en son düğünden sonra görmüştü.

 

Sanki bu durum kız kardeşiyle sınırlı kalmayacaktı. Ya tüm ailesi oraya gelirse. Ya herkes bir arada olursa.

 

Bir gün onlarla da bir araya gelecekti elbette. Bunun sonu nasıl olacaktı acaba?

 

Düşünmek yerine artık Ali'ye bir cevap vermeliydi.

 

Tamam. Gelirim.

 

Yazdığı bu mesajdan pişman olacakmış gibi geliyordu ona. Yine de dönüş yoktu artık...

 

************************************

 

Bölüm sonu arkadaşlar. Umarım beğeniyorsunuzdur. Keyifli okumalar. 😊

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 04.12.2024 08:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...