Yeni Üyelik
10.
Bölüm

/ Yüzleşme /

@mileidi61

Apartmanın kapısına geldiklerinde yukarıya, evlerine baktılar. Salonun ışığı hâla yanıyordu. Annesi ayakta, onları bekliyordu demek ki.

 

"Hazır mısın?" diye sordu babasına.

 

"Yanımda olacak mısın?" sorusuyla karşılık verdi babası.

 

Annesi emrivakilerden hoşlanmazdı. Bu kahvaltı mevzusunu annesini henüz bilmiyordu ve babası, onun yanında olmasını istiyordu. Babasının bu çocuksu, korkmuş hâli, ona muhtaç hâli hoşuna gidiyordu.

 

"Her zaman." demişti imalı bir bakış atarak.

 

Babasının onun bu tavrına sinir olduğu kesindi. Sonuçta bir şey karşılığında yanında olmayı kabul etmişti. Babası birinin öfkesinden kurtulmak için diğerinin isteklerine boğun eğmişti. Elif'in ondan ne isteyeceğini bilmiyordu.

 

Zamanı gelince isteyeceğim demişti sadece.

 

Eve girdiklerinde annesinin uzun koltukta televizyon izlediğini, onları çokta umursamadıklarını görmüştü. Yüzünü çevirip bakmamıştı bile. Birileri kızgındı.

 

Ama asıl kızgın olduğu kişi babasıydı. Gelirken bir demet buket yaptırmışlardı annesine. Renkli renkli lalelerden oluşan güzel kokulu bir buket. Annesi lalelere bayılırdı. Tabi gönlünü almakta babasına düşüyordu.

 

Babası elindeki buketi koltuğun arkasından karısının önüne uzatmıştı. Sonra da onu yanağından öpmüştü.

 

"Özür dilerim karıcığım. Seni aramadığım için hatalıyım. Beni affedebilecek misin?"

 

Elif annesinin gözlerindeki öfke pırıltılarının yok olduğunu görebiliyordu. Bu iyiye işaretti.

 

"Sadece bir buket. Bilemiyorum. Düşünmem lazım."

 

"Ne kadar sürer?"

 

"Belki bir kahve içecek kadar?"

 

Elif onların bu romantik konuşmasına uzaktan şahit oluyordu. Onların arasındaki sevgi bağı çok güçlüydü. Ve birbirlerini anlayabilecek kadar olgun insanlardı. Annesi isterse çok zor bir kadına dönüşebiliyordu. Ama onu mutlu etmek, gönlünü almak zor değildi.

 

Oda annesine çikolata almıştı. En sevdiğinden bademli. Kahvenin yanına onu yemek isteyeceğinden emindi. Babası annesine kahve yapmak için mutfağa gittiğinde oda annesinin karşısına oturdu.

 

"Gülriz teyze nasıl?"

 

"Nasıl olsun. Kızı evlendiği için mutlu tabi ama ondan ayrıldığı için de üzgün. Kaç senedir aynı evde yaşıyorsun. Bakıyorsun. Büyütüyorsun. Sonra da o evden çıkıyor."

 

Elif bu duyguyu tabi anlayamazdı. Yaşamamıştı. Ama ağırlığını tahmin edebiliyordu.

 

"Evet. Kolay değil. Yine de onu görme ihtimali var. Aynı şehirde sonuçta. Birde Boran var. O annesine destek olacaktır."

 

"Aynı şehir bile olsa, evinin hemen yanı başında bile olsa baba evinden çıkıyor Elif. Bunun ne demek olduğunu bilemezsin. Zaten onun kalmaya niyeti yok burada. Köye gidecekmiş. Kardeşleri de burada.

 

"Öyle mi? O zaman onu gitmeden görmem gerekiyor. Yarın oraya bir uğrarım."

 

"Güzel olur."

 

Babası elinde dumanı üstünde, bol köpüklü bir Türk kahvesi ile gelmişti. Yanına küçük bir tabakta çikolata vardı tabi ki. Babası annesinin karşısında farklı birine dönüşüyordu.

 

"Teşekkür ederim canım."

 

- "Rica ederim. Afiyet olsun."

 

Annesi keyifle kahveyi yudumlarken babası ona gözleriyle işaret veriyordu. Asıl haberi henüz vermemişlerdi. İkisi de karşılıklı bakışarak doğru anı bekliyordu.

 

"Dökülün bakalım."

 

Annesi önce kendisine sonra babasının yüzüne bakmıştı.

 

"Söyleyeceğiniz bir şey var. Belli. Bekliyorum."

 

Annesinin dikkatinden bir şey kaçmıyordu. Kolayca bir şeyler olduğunu anlamıştı. Korkunun ecele faydası yoktu. Mecbur söyleyeceklerdi.

 

Babası söz aldı.

 

"Şimdi nasıl söylesem ki? Yarın kahvaltıya misafirlerimiz var."

 

Annesi kahveyi masaya bırakmıştı.

 

"Peki bundan benim niye haberim yok. Ne zaman söylemeyi düşünüyordunuz?"

 

"Kahveni bitirdiğin zaman." Babası bunu söylediğine pişman olmuştu anında.

 

"Beni düşünen yok zaten. Gelir söylersiniz. Evde malzeme var mı? Ev temiz mi? Bu kadın yorgun mu? Düşünen yok."

 

Elif devreye girmişti.

 

"Anneciğim aniden gelişti her şey. Ev gayet temiz görünüyor. Sabah bende sana yardım edeceğim zaten. Kolayca hallederiz."

 

"Yapmakta sorun yok kızım. Mesele bunun önceden bana denmemiş olması. Ona göre alışveriş yapar hazırlanırdım. Ayrıca sadece sen değil baban da yardım edecek. Öyle kolay kurtuluş yok."

 

Bu kadarına razı olmalıydılar.

 

"Kabul." Babasının cevabı kısa ve netti.

 

"Kim geliyor?"

 

"Düğünde görmüştün. Ali ve ailesi gelecek. Hepsi olmasa da. Üç kişi kesin."

 

"İyi bakalım. Ben yatıyorum. Yarın ikinizde erken kalkacaksınız. Ona göre erken uyuyun. Bu arada kocacığım. Kahvem bitti. Götürebilirsin."

 

Başa gelen çekilirdi. Yarını güzelce atlatmak için biraz sabredeceklerdi. İyi geceler faslından sonra herkes odasına çekildi.

 

Elif huzursuzdu. Uyumak istese de uyuyamamıştı. Ali bir yandan Hazal bir yandan onu rahat bırakmıyordu. Birde sabah Ali'yi görmek vardı. O çocukla başa çıkabileceğini düşünmüştü ama bu sefer yanılmıştı. Ondan kurtuluşu yok gibiydi.

 

Hazal konusunda ne yapacağından hala emin değildi. Ona yarın karar verecekti. Önce yarın ki kahvaltıyı kazasız belasız halletmesi gerekiyordu. Uyumaya çabaladığı iki saatlik zamanın ardından zor da olsa uykuya dalmıştı. Ne rüya görmeyi umuyordu bilmiyordu ama kabus görmek istemediğinden emindi.

 

Annesi onu sabah uyandırdığında güç bela kalkmıştı. Neyse ki çoktan kahvaltıyı hazırlamıştı. Ona sadece ortalığı toplamak kalmıştı.

 

Evde mis gibi kokular dolanıyordu. Mıhlama ve yumurtalı melemen başrolü paylaşıyordu. Kahvaltılık her şey vardı. Birde mezeler eklenmişti. Börek fırındaydı. Tabiri caizse annesi yine mükemmel bir sofra hazırlamıştı. Ufak tefek eksikler vardı. Onları da Elif halletmişti.

 

Şimdi iş hazırlanmaya gelmişti. Çok şık görünmek istemiyordu. Ama eşofman da giyemezdi. Koyu mavi bir kot pantolonu vardı. Onu giydi. Üstüne de beyaz bir gömlek geçirdi. Saçını topuz yapmıştı. Annesi ona nazaran daha şık giyinmişti. Ev hanımı oydu nede olsa. Babası sade bir gömlek ve pantolon tercih etmişti. Biraz daha özendiği belli oluyordu.

 

"Gelmek üzereler. Beş dakika sonra burada olurlar."

 

Babası içeride televizyon izliyordu bunu söylerken. Ondaki rahatlık annesini deli ediyordu.

 

"Görüyor musun? Sanki az sonra misafir değil de kardeşi gelecek eve. Şu rahatlığa bak."

 

Elif annesine hak veriyordu. Ama babasıyla arasında gizli bir anlaşma vardı. O yüzden susmayı tercih etmişti. Bu sessizliği çalan kapı zili bozmuştu. İşte gelmişlerdi.

 

Elif içindeki garip heyecana kapılmıştı. Onu göreceği için ellerinin hatta gözlerinin bile titrediğinin farkında değildi. Bu heyecanın yüzüne yansımadığını umuyordu...

 

Annesi kapıyı açtı. Önce Ayfer Hanım göründü. Ali'nin annesi. Düğünde gördüğünden daha güzel bir kadındı. Ve Sevda'nın kime benzediği ortaya çıkmıştı. Arkasından Haldun bey girmişti içeri. O Ali'ye daha çok benziyordu. Ve en son Ali görünmüştü. O siyah bir gömlek giymeyi tercih etmişti. Ona çok yakıştığını yine itiraf etmişti kendisine.

 

Sevda gelmemişti. Onun Hazal ile birlikte olduğuna emindi.

 

İki tarafında güler yüzle birbirlerini izlediklerini görmüştü. Sadece Ayfer Hanım biraz mahcupluk hissediyor gibiydi.

 

"Kusura bakmayın. Benimde dün akşam haberim oldu. Böyle çok ani oldu."

 

"Önemli değil. Bizlik bir sorun yok. Keyfini çıkarmaya bakın."

 

Annesi neşeliydi. Kısa bir soluklan anın ardından kahvaltı masasına geçtiler. Her şey çok güzel görünüyordu. Çayları Elif doldurmuştu. İçinden Ali'nin bardağına biber atmak gelmişti. Ona bugünü zehir edebilirdi. Ama kimsenin onunla arasında yaşananları bilmesini istemiyordu. İçindeki dürtüye zor da olsa engel olmuştu.

 

Onun önüne bardağını koyduğunda sakince ona baktığını gördü.

 

"İçine bir şey koymuş olma ihtimalin yüzde kaç?"

 

Her şeyi de bilmekte bir numara!

 

"Biber koymayı istemiştim. Yine de seni birde hastaneye götürmeye niyetim yok. O yüzden rahat olabilirsin."

 

Ali, onun bu cevabına sadece gülümsemekle yetinmişti. Bugün onu kızdırmayı istemiyordu. Sonunda herkes güzelce kahvaltısını ederken Elif'in yediği hiçbir şey boğazından geçmemişti. Nasıl bir hikmetse Ali yine karşısında oturuyordu. Ve o durumda iken yemek yemesi hiçte kolay olmamıştı. Çok sevdiği melemenden bile tat alamamıştı.

 

Herkesin keyfi yerindeydi. Ufak ufak sohbetler ediliyordu. Özellikle babasının ağzı hiç susmuyordu. Ali de bu konuşmalara dahil oluyordu. Babası sağ olsun... Ali'yi sürekli bir şekilde yanına çekiyordu. Onu çok sevdiğini görebiliyordu. Elif içinde minik te olsa bir korkunun büyümesine engel olamıyordu.

 

Kahvaltı sonrası büyükler içeri geçmişti. Şimdi muhabbet zamanıydı. Elif masayı toplamakla meşguldü. Bu iş annesi tarafından ona verilmişti.

 

"İstersen yardım edebilirim."

 

"Bir yardımcıya gerek duyduğumu hatırlamıyorum."

 

Ondan ne zaman uzaklaşabilecekti acaba?

 

"Yapamayacağın için değil. Hem daha kısa sürede biter, hem de daha keyifli olur."

 

Kesin! Emindi ki daha keyifli olacaktı. Elif cevap vermedi. Eline aldığı tabakları mutfağa götürdü. Setin üstüne bıraktı. Önce hepsini getirmeliydi. Mutfakta rahat rahat her şeyi hallederdi. Arkasını döndüğünde ise Ali'yi elinde tepsi ile gördü. Kalanını getirmişti.

 

"Bence her şeye hayır cevabını vermekten vazgeçmelisin."

 

Yanından geçerek tepsiyi mutfak masasının üstüne bıraktı.

 

"Bence sende her şeye maydanoz olmaktan vazgeçmelisin."

 

Ali içeri gitmeden onunla konuşmalıydı. Karşısına geçti.

 

"Bir karar verebildin mi?"

 

"Ne konuda?"

 

"Hazal konusunda." Elif biraz huzursuz olmuştu. Kolunu sete dayamıştı.

 

"Sevda'nın bugün buraya gelmemesinin bir sebebi var. Hazal yarın sabah İstanbul'a dönüyor. Bugünü de onunla geçirecek."

 

Bu çokta onu ilgilendirmiyordu.

 

"Hala zamanın var. Onunla konuşmak inan en çok sana iyi gelecek. Bunu kendinden esirgeme."

 

Elif ne diyeceğini bilmiyordu. Kararsız kalmıştı. Ali'ye o cevabı verebilecek kadar gücü yoktu henüz. Ona cevap vermeden tepsinin içindekileri boşaltmaya başladı. Kendisinin önemsenmediğini düşünen Ali içeriye yönelmişti. Elif arkasından onun gidişini izlemişti. Kaba mı davranmıştı?

 

Bulaşıkları makineye yerleştirdikten sonra tek bir işi kalmıştı. Masayı silmek. Eline mutfak bezini alıp içeriye geçti. Masayı silerken oturma odasından gelen seslere kulağını kapatmıştı.

 

Annesi ve Ali ona doğru geliyordu.

 

"Kızım, Ali gidiyormuş. Sen Ali'yi geçir misin? Ben kahveleri yapacağım."

 

"Olur tabi."

 

Elif bu kadar kısa süreceğini tahmin etmemişti. Onu daha fazla göreceğini sanıyordu. Bir burukluk vardı yüreğinde. Sanki bir daha onu göremeyecekmiş hissine kapılmıştı.

 

Az önceki tavrı yüzünden miydi yoksa bu gidiş?

 

Ali kapıya varmıştı bile. Kapıyı açmadan dönüp Elif'e baktı. Bir şeyler söylemesini bekliyordu. Onu görmek için bir bahane yaratmasını istiyordu ama ondan tek bir söz bile işitmemişti.

 

Kapıdan çıktı. Gidiyorken bir ses onu durdurdu.

 

"Öğleden sonra beş gibi."

 

Ali geriye Elif'e doğru yürütmüştü.

 

"Anlamadım?"

 

Neyi anlamamıştı acaba?

 

"Buluşmak diyorum. Hazal diyorum. Öğleden sonra ancak olur diyorum. Beşirli Sahilinde buluşuruz. Ben akşam beşte oradayım."

 

"İleteceğim merak etme. Teşekkür ederim."

 

"Ne için?"

 

"Sonra söylemek niyetindeyim. Görüşürüz."

 

"Görüşürüz."

 

Kendisi verdiği cevaptan memnun değildi ama olması gerektiğini düşünüyordu. Daha fazla kaçamazdı. Hazal'dan da Ali'den de kaçamazdı.

 

Kapıyı kapatıp bir müddet orada bekledi. Oraya gittiğinde neyle karşılaşacağını bilmiyordu. Buna hazır mıydı bilmiyordu.

 

Annesinin keyifli kahvesinden de tattıktan sonra misafirler gitmişti. Güzel bir gündü. Şuana kadar en azından.

 

Annesi de babası da evde kalacaktı bugün. En azından onları merak etmeyecekti.

 

Öğleyin geçmişti saat. Bir an önce evden çıkmalıydı. Üstünü değiştirmeyecekti. Bu hâli iyiydi. Çantasını alıp dışarı çıktı. Önce Boztepe'ye Gülriz teyzesinin yanına gitti. Elif'i karşısında görünce mutlu oldu. Kocaman bir sarılışı vardı onun.

 

"Ne iyi ettin de geldin."

 

"Aslında geç bile kaldım. Birde gidecekmişsin. Seni görmesem olmazdı."

 

"Evet. Kardeşlerim de burada. Onlarla vakit geçireceğim."

 

"Git git. Sen bunu hak ettin. Miray'ı da merak etme. Ben her zaman onun yanında olacağım. Ayrıca senin kızın çok güçlü. Sende öylesin."

 

"Biliyorum. İçim rahat. Geldiğin için tekrardan teşekkür ederim."

 

Çok samimi bir kadındı. Yüreğinde ne varsa dilindeydi. Bir şey saklayamazdı. Onu yemeklere boğmuştu. Asla evinden aç göndermezdi. Muhakkak bir şeyler yedirirdi ona. Elif aç olmasa da onu kırmamak için yemişti bir şeyler. Güzel bir sohbetten sonra saatin 16:00 olduğunu fark etti. Artık gitmeliydi.

 

"Gülriz teyze benim kalkmam lazım. Sana şimdiden hayırlı yolculuklar. Elbette yine görüşeceğiz. Kendine cici bak. Miray'ı da düşünme. Emin ellerde."

 

"Tamam kızım. Görüşürüz. Sende kendine iyi bak. Dikkatli ol. ."

 

Kırk dakikalık yolculuğun ardından Beşirli Sahilindeydi. Gün yavaş yavaş batmak üzereydi. Önceden geldiği iyi olmuştu. Konuşması için gereken gücü depolamak ve sakin kalabilmek için güzel bir ana denk gelmişti.

 

Ali'den gelen mesaj yakında burada olacaklarını gösteriyordu.

 

Yirmi dakika sonra sağ tarafına bakınca onları gördü. Ali ve Hazal birlikte ona doğru geliyordu. Konuşmuyor birbirlerine bakmıyorlardı. Bu onun dikkatini çekmişti. Belki de sandığı gibi aralarında bir şey yoktu.

 

Yanına vardıklarında herkes bir müddet sessiz kalmıştı. Hava sıcak olmasına rağmen Elif soğuk hissediyordu.

 

"Ben sizi yalnız bırakıyorum. İhtiyacınız olursa ararsınız."

 

Ararsınız? Elif'te numarası bile yoktu ki. Bunu Hazal'a söylemiş olmalıydı. Demek ki onda numarası vardı...

İçindeki saçma sapan kıskançlık duygusunu bir kenara bıraktı.

 

Hazal ile arasındaki mesafe fısıltı duyabilecek kadar yakındı. Ama ruhsal mesafenin boyutu fazlaydı.

 

"Seni dinliyorum." Elif, ne duyacağını bilmeden çokta meraklı gibi gözükmeden yalın bir şekilde söylemişti bunu.

 

Hazal sözü alan kişi olmuştu. Sonuçta onun söyleyecekleri vardı. Ufukta batan güneşe karşı derin bir üzüntüyle bakıyordu.

 

"Şunu bilmeni isterim ki seninle karşılaşmayı, bir şekilde seni görmeyi çok istedim. Ama bu planladığım bir şey değildi."

 

"Neden? En son hatırladığımda yüzümü bile görmek istemiyordun?"

 

Onun ağzından kendisi için duyduğu son sözdü bu. Ondan sonra onu hiç görmemişti.

 

"Hata yaptım. Özür dilerim. Bütün söylediklerim için. Yaptığım her şey için."

 

Elif onun samimi olduğunu sezinlemişti. Ses tonu boğuklaşmıştı. Ama bu içindeki o acıyı hafifletmiyordu. Ona döndü yüzünü.

 

"Özür? Hangisi için? Bir yıllık arkadaşını on günlük tanıdığın bir serseriye tercih ettiğin için mi? Yoksa beni sana ihanet etmekle, sevgili çalmakla suçladığın için mi?"

 

Hazal da ona doğru çevirmişti bakışlarını. Büyük bir yanılgı içerisine düşmüştü o zamanlar.

 

"Haklısın. Ben o zaman neden böyle yaptığımı anlamadım. Cahilce davrandım."

 

"Ne değişti peki?"

 

"Ben değiştim. Sana karşı çok haksızlık ettim. Biliyorum." Hazal'ın başı önde, parmaklarını birbirlerine bastırıyordu. Bu suçluluk duygusu onu zehirliyordu.

 

"Yanılıyorsun. Sen o gün sadece bana değil Miray'a da haksızlık ettin. Ama en büyük haksızlığı kendine yaptın. Değdi mi?"

 

Elif'in dudaklarından dökülen sözler acı bir gerçeği ortaya çıkarıyordu.

 

"Biliyorum. Bu yüzden Seninle karşılaştığımdan beri konuşmak için fırsat kolluyordum. Ama sen hep kaçıyordun."

 

"Özür dilemek için bu kadar zaman beklemeseydin keşke. Aradan üç yıl geçti. Neredeydin? "

 

"Kolay mıydı sanıyorsun? Okuldan ayrıldım. Çünkü sizinle aynı yerde olmak beni üzüyor, yıpratıyordu. Orada kalamazdım. Kendimle yüzleşmem ise çok zamanımı aldı. O utançla karşına nasıl çıkacaktım?"

 

Elif ona biraz daha yanaşmıştı. Sesi kırgın, dargındı.

 

"Biz senin hep yanındaydık Hazal. Bir kalemde sildin bizi. Yaşadıklarımızı, anılarımızı yok etmen hiçte uzun sürmedi."

 

Hazal başını kaldırdı. Yaptığı hata yüzünden çok şeyi kaçırmış, feda etmişti. Ağlamamak için dudaklarını bastırmıştı.

 

"Ben... Ne diyeceğimi bilemiyorum. O zamanları telafi edecek bir cümlem yok ne yazık ki. Hata yapmış ve bunun farkında biri olarak geldim karşına. Pişman olmuş biri olarak."

 

Hazal'ın sesi titriyordu. Yaptığı o hata utanç duymasına sebep oluyordu.

 

"Geç geldin. Yaptığının hayatıma nasıl bir etkisi olduğunu tahmin edemezsin. Öyle büyük bir hayal kırıklığı yarattın ki ben, üzülmemek için hayatıma kimseyi bir daha almadım. Kimseye güvenemedim. Hiç kimseye. Aynı şeyleri yaşamamak için... Sen bunun ne demek olduğunu biliyor musun?"

 

Onunda gözleri dolmuştu artık. Ne yaparsa yapsın akmalarına engel olamayacaktı. Sanki bu anı beklemiş gibi sadece zamanını bekliyorlardı. Bir eliyle uçuşan saçlarını düzeltti. Bu işkenceye daha fazla katlanamayacaktı.

 

"Yaptığım hatanın farkındayım. Kaç defa yanına gelip özür dilemek istedim ama yapamadım. Karşına çıkmaya cesaretim yoktu. Bir çıkmazın içindeydim ve seninle konuşmadan asla huzur bulamayacaktım."

 

"Ne istiyorsun peki?"

 

"Senden beni affetmeni beklemiyorum. En azından şimdilik bunun için bir umudum yok. Buna hakkım da yok. Sadece üzgün ve pişman olduğumu bilmeni istiyorum. Hayatının geri kalanında bu yükle yaşamanı istemiyorum. Bende yaşayamam. Ben kendimi özgür kılmak için sana geldim. Umarım sende aynısını yapabilirsin."

 

Elif'in gözlerindeki damlalar yanaklarından süzülmeye başlamıştı. Onlar özgürdü en azından. Hazal'ın da ağladığını görebiliyordu. O siyah gözlerin içerisinden akan damlalar samimiyetle doluydu.

 

"Bunu başarabilir miyim bende bilmiyorum." diyebildi sadece. O kadar zaman sonra böyle bir şeyi yapabilir miydi ki? O kaostan çıkabilir miydi?

 

"Sen sandığından daha güçlüsün Elif. Yaşattıklarım için gerçekten çok üzgünüm. Zamanı geri alamam. Olanları değiştiremem. Ama bundan sonrası için ikimizde pek çok şeyi değiştirebiliriz. Ben seni gördüğüme çok memnunum. Ve hala aynı kalabildiğin için teşekkür ederim. "

 

"Keşke bende aynı şeyleri söyleyebilseydim." O değişmişti. Değişmek zorunda bırakılmıştı. O yaşananlar ondan çok şey alıp götürmüştü. Hazal bunun ağırlığını tahmin bile edemezdi.

 

"Önemli değil. Ben altında ezildiğim bu yükten kurtardım kendimi. Biraz olsun vicdanım rahat. Sana yaşattıklarım için hep üzgün hissedeceğim ama bana anlatma fırsatı verdiğin için teşekkür ederim. Bu bile benim için çok önemliydi."

 

Keşke Elif içinde kolay olsaydı. Keşke bu yükten kurtulabilseydi.

 

"Senin adına sevindim. Ama benden aynı hassasiyeti bekleme."

 

"Beklemeye hakkım olmadığını biliyorum."

 

Sağ bileğindeki kol saatine baktı. Sonra karşısında onu kırgın bakışlarla izleyen Elif'e döndü.

 

"Vakit geldi. Benim artık gitmem gerek. Açıklama fırsatı verdiğin için teşekkür ederim. Bir daha görüşür müyüz bilmiyorum. O yüzden... Kendine iyi bak."

 

Elif ona veda etmeyecekti. O kadar zaman sonra yaşadıkları hatırlamak yüreğini boğmuştu. Onun sessiz sedasız gidişini izliyordu.

 

"Seni affeder miyim bilmiyorum. Ya da ne zaman affederim? Ama deneyeceğim."

 

Bunu içten söylemişti. Artık onunda bundan vazgeçmesi gerektiğini düşünüyordu. Hazal'ın ona kırık bir cam parçası gibi gülümseyişini gördü. Bir zamanlar tanık olduğu, kahkahalar ile kaynaşan o gülüş tanıdıktı.

 

Ortalıktan kayboluncaya kadar onu izledi. Sonra önüne döndü. Akşamın serinliği içine işlemişti. Üşüyordu. En çokta yüreği. Hissettiğinden daha fazla hem de.

 

Bir buz kütlesinin içindeymiş gibi hissediyordu kendini. Uyuşmuştu. Bu kadar sarsılacağını tahmin etmemişti. Kendini yine tutmuştu biraz aslında. Avazı çıktığı kadar bağırmak istese de sakin konuşmuştu. Yüreği çığlıklar atıyordu oysaki ki.

 

Ama bir yanı var ki. Serinlikle dolup taşıyordu. Huzurluydu. Rahatlamış. Buna gerçekten ihtiyacı varmış...

 

Su yüzeyine çıkan anıların hemen hepsi güzeldi. Üç kız olarak başladıkları yolculuk iki kişi ile devam ediyordu. Hazal'a karşı hiç nefretlik duymamıştı ama çok kırgındı. Ondan sonra başka kimseye kendini açamamıştı. Kimseye güvenmemişti. Kimseyi dünyasına almamıştı. Miray tekti. Erkeklere karşı tutumu da o çocuk yüzünden böyle sertti. Gözünün içine baka baka yalan söylemiş Hazal'ı kendisine karşı doldurmuştu. Ama bu bir bahane değildi. Hazal'ın ona inanması en büyük yıkımdı.

 

"İyi misin?"

 

Yanına bir gölge kadar sakince sokulan kişiyi fark etmemişti. Ona seslenmeseydi belki de hiç görmeyecekti.

 

"Sen... Sen neden buradasın? Neden gitmedin?"

 

"Seni böyle bırakacağımı düşünmedin herhalde."

 

Ali'nin onu bekleyeceğini tahmin etmişti. Ama keşke gitmiş olsaydı.

 

"Ne varmış halimde. Gayet iyiyim ben."

 

Üşüyen burnunu sessizce ovalamıştı.

 

"Daha iyi olduğun kesin. Peki daha iyi hissetmek ister misin?"

 

Elif Ali'nin yüzüne bakıyordu. Başını olumsuz anlamda sallamıştı. Ne demek istemişti ki bu şimdi? Nasıl bir numara çeviriyordu bu çocuk?

 

Ali uzun, güçlü elini ona doğru uzatmıştı.

 

"Elimi tutmanı istesem?"

 

Gecenin bu karanlığında Ali, kendisine ışık olmak istiyordu. Ona bir umut vaat ediyor, bir yol gösteriyordu. Gel beraber yürüyelim diyordu. Ama onun buna cesareti var mıydı bilmiyordu. Daha önce bir erkeğe hiç dokunmamış, güvenmemişti.

 

Babası ve Kuzey istisnaydı tabi ki.

 

O adımı atabilir miydi? Umursamadan, korkmadan, yüreğinde kıvılcımlar yeşerten, o sevgi dolu yüreğe kendini teslim edebilir miydi ki?

 

************************************

 

 

 

 

 

Bölüm sonu arkadaşlar. Umarım beğenirsiniz. Keyifli okumalar. 😊

 

 

Loading...
0%