@mileidi61
|
Kum saati ters çevrilmiş haldeydi şimdi. Bir ses, bir hareket bekliyordu sanki. Başlangıç için bir parmak dokunuşu yeterli olacaktı. "O halde başlatıyorum." dedi Sevda. Heyecanı sesine, eline, yüzüne yansımıştı. Farkındaydı. Ama bundan hiç utanç duymuyordu. "Tabi..." diyerek yanıtladı onu Yeşim. Söyleyecek bir şeyi vardı ki dudakları aralı kalmıştı. "Öncelikle, hangimizin çocukluğuna dönmek istersin?" Sevda neşeyle gülümsedi. Bu soruyu onun sorması gerekiyordu aslında. Ve biliyordu ki bu kadın soracağı her soruya hazırlıklı gelmişti. Rahat tavrından bu anlaşılıyordu zaten. "Mahsuru yoksa senden başlayalım. Kendimi anlatmayı çok seven biri değilim. Belki bana örnek olursun." Hafif bir baş hareketi ile onayladı onu Yeşim. Sevda'nın zarif parmağı da kum saati için düğmeye basmıştı. Sevda düşünmeden edemiyordu. Yeşim'in nasıl bir çocukluk geçirdiğini elbette çok merak ediyordu. Böylesine tatlı ve güzel bir kadın katil olma yolunu nasıl seçmişti? Ve bu hastahanede ne işi vardı? Mantığıyla gördükleri hiç uyuşmuyordu nedense. İstemsizce huzursuz oluyordu. Onu izliyordu. Yeşim'in gözlerinin şu an karanlığın içine aldığı, farklı ışıkların ise aydınlattığı Trabzon'a döndüğünü fark etti. Anlatacağı şeyler belli ki onun yüreğine de ağırlık veriyordu. Sabırla beklerken kendisi de pencereye yansıyan bu manzaraya karşı bakmaya başladı. Akşam vakti olduğu halde sahil boyunca ışıklar etrafı aydınlatıyordu. Hafif bir kalabalık söz konusuydu. Ağır ağır yürüyen insanlar vardı. Denizin tadını çıkarmak için böyle hareket ettikleri belliydi. Restoranlarda da hareketlilik söz konusuydu. Kısık sesle de olsa çalan müziği duyar gibi oldu Sevda. Belki de daha öncede gittiği içindi. "Çok güzel bir manzara öyle değil mi?" "Evet." diye yanıt verdi Sevda. Kim sevmezdi ki bu manzarayı... "Doğduğum bu şehrin, ışıklı manzarasının keyfini, çok uzun süredir doyasıya çıkaramadım. İçerisinde yaşadıklarımı kadar yaşayamadıklarımı da barındırıyor." Son cümleyi söylerken sesinin acı çıktığını hissetti Sevda. "Hepimizin içinde barındırdığı gibi... " diyerek ufak bir hatırlatma da yapmıştı. Başını Sevda'ya döndüğünde oda kendisine bakıyordu. Bakışları karşılaştı. Yeşim, onun gözlerindeki titreşimleri fark etmişti. Yanılmıyordu elbette. Herkesin kendisinden bile sakladığı yaraları vardır... "Gizleyecek değilim. Doğru söylüyorsun. Hepimizin vardır." "Öyle. Söyler misin onlara bakınca ne görüyorsun?" Sevda başını yine pencereye doğru çevirdi. Binbir ışığın donattığı sahilde el ele tutuşan aşıklar, koşan çocuklar, denizi seyreden insanlar vardı. "Oraya gelen kişilerin amacı başka olabilir. Kimisi eğlenmeye, kimisi dinlenmeye, kimisi düşünmeye geliyordur. Hepsi için tek tek analiz yapmak zor. Dolayısıyla hepsinde farklı şeyler görmekte mümkün." Yeşim dudağının kenarından gülümsedi. Henüz çıkmayan kırışıklık parıltıları vardı onda. "Bu çok kaçamak bir cevap oldu. Ama kabul edebilirim. Haklı olduğun noktalar var. Şimdiki soruma ise gerçek bir cevap istiyorum." Kendinden çok emin duruşu vardı bunu söylerken. Hafif bir nefes aldı ve güçlü bir bakışla devam etti. "Peki bana bakınca ne görüyorsun?" Keskin ses tonu oldukça yumuşak çıkmıştı. Sevda ürperdi birden. Zaten ürpermesi de doğaldı. Gözlerini kaçırmak ise asla istemezdi. Bunu yapmak fıtratında yoktu bir kere. Vereceği cevaptan ise kendisi bile biraz ürküyordu. Bildiği iki bilgi dışında oldukça normal görünüyordu aslında. Yaşına rağmen genç, dinç ve oldukça da sağlıklı. İçini kemiren soruları hâla cebinde tutuyordu. Onları zamanı geldiğinde masaya çıkaracaktı. "Açık konuşmak gerekirse karşımda bu kadar güzel bir kadın görmeyi beklemiyordum. Bu yüzden biraz şaşkınım. Öte yandan oldukça genç ve sağlıklı görünüyorsun. Konuşma tarzın ve davranışlarında ise kibar bir üslubun var..." "Geldiğimde gözünün içine baka baka su içip içeriye girmemiştim oysaki. Bu kibar bir davranış değildi." "Bunu bilerek yaptığını düşünüyorum. Tepkimi ölçmek için değişik bir hamleydi." Karşılıklı ufak bir gülüşme yaşandı. "Bir denemeydi evet. Fakat soruma gerçek olmakla birlikte eksik bir yanıt verdin. Bir katil gördüğünü de dile getirmeliydin." Sevda yüzünü hiç ekşitmedi. Katil sıfatını bilerek söylememişti. Hoş, bu kadının gerçekten katil olup olmadığına dair şüpheleri çoktu. "Henüz sende öyle bir izlenime kapılmadım. Sadece bildiklerime göre hareket etme gibi bir huyum da yoktur." Basit bir durum tespitiydi bu. Üstten bakan, kibirli bir tavrı yoktu. "Evet henüz... Ama göreceğinden emin olabilirsin." Sevda onun ne demek istediğini anlamamıştı. Onun cümlelerinin, kelimelerinin ardında sanki çok farklı şeyler yatıyordu. Derin, anlamlı şeyler... Çözememişti. Zamanını iyi değerlendirmesi gerektiğini biliyordu. Aklındaki ilk şüpheye yanıt bulmalıydı. Biraz heyecanla masadan ona doğru uzandı. "Soruya vereceğim cevabı bildiğin halde, neden sordun peki?" Yeşim cevabının doğru sadece eksik olduğunu söylemişti. Demek ki öyle bir cevap vereceğini ya biliyordu ya da tahmin ediyordu. "Her gördüğümüz şey doğru ya da gerçek değildir. Her bildiğimiz şey içinde geçerli bu." Bir an durdu. Sonra işaret parmağını sevimli bir şekilde havaya kaldırdı. "Ama şu anki konumuz gördüklerimiz. Görünen ve görünmeyen çıbanlar." Çıbanlar... Sevda onun bu terimi kullanmasına şaşırmıştı. Elbette bunun da arkasında bir hikaye vardı. Meraklı ve bir o kadar da aynı derecede sakinlikle sordu sorusunu. "Çıbanlar mı? Burada çıbanlar olarak kastettiğin görünenler ve görünmeyenler mi yoksa insanlar mı?" "İnsanların içinde birden fazla çıban vardır Sevda. Onlarla birlikte bir bütün olurlar. İkisi de birbirini besler, büyütür. Biz ise şu an, bulmacanın küçük bir parçasından bahsediyoruz." "O zaman doğal olarak çıbanlar insanların bir nevi kimliğini temsil ediyor öyle mi?" En azından Yeşim'e göre anlamı buydu. "Öyle de denebilir. Söyler misin dışarıdaki o insanlar hakkında sadece dışarıya yansıyan görünüşleri sebebiyle bir yargıya varmak ne kadar doğru olur?" "Yerinde bir karar olmazdı." "Örneklendirme yapmanı istesem?" Bu kadın istediğinde çok sevimli biri oluyordu gerçekten. Sevda işinin sandığından daha da zor olduğunu görebiliyordu. Gözleri yine ışıklı manzaraya çevrildi. "Sanırım yapabilirim. Mutlu görünen o çift, belki de geleceklerinin kaygısını taşıyor. Denizi izleyen adam belki de ölen eşinin yasını tutuyor. Eğlenen çocuk belki de evde gülmediği için dışarıda böyle davranıyor." "Yani bu durumda gördüklerimiz tamamen bir yanılgı olabilir?" "Elbette bunların hepsinin olması mümkün. Olmaması da mümkün. İyi olan kötü, kötü olan iyi görünebilir." "Evet doğru. Mesela şu an beni katil olarak görmüyorsun. Sana göre iyi biri gibiyim öyle değil mi?" Sevda dudaklarının arasından nefes aldı. "Şu anlık evet." "Peki beni katil olarak gördüğünde vereceğin tepki ne olacak?" Bu konuda bir fikri yoktu henüz. Nasıl davranacağını kendisi de bilmiyordu. Olmasından da korkuyordu tabi... "O anın şartları neler gösterir bilemiyorum. Seçme şansım var mı? " "İki seçeneğin var. Ya güvenliği çağırıp beni odama yollayacaksın ya da bir katile güvenip konuşmaya devam edeceksin." Yeşim korkusuzdu. Sevda ise cesaretli. Birbirlerine meydan okuyan bakışları vardı. Pes etmeyi bilmeyen o gözler başına bela açacak gibiydi. Sevda'nın kahverengi gözleri ışıldadı. "İkinci seçeceği uygulamayı isterim açıkçası. Buna izin verecek misin?" Yeşim koltuğuna yaslandı. Keyfi yerine gelmişti. Gülümseyerek yanıt verdi ona. "Elimden geldiğince yardımcı olacağım." "Güzel. Buna sevinirim. O halde şimdi anlaştık varsayıyorum." Sevda bir zafer kazanmış gibiydi. Küçüktü belki ama değerliydi. Kendisi de kolay bir rakip değildi. Söz sırası kendisindeydi. "İşin özüne dönersek, demek istediğin şey, gördüklerimize karşılık eylemlerimiz değişebilir öyle değil mi?" "Anlatmak istediğim bu, evet. Yani dışarıdan çok masum görünen bir psikopat çıkabilir. Bir suçlunun kalbi ise sevgiyle dolu olabilir." Acaba kendisinden mi bahsediyordu? Bu hikayeye bir şekilde kendisini ekleyecekti elbette. Sevda dikkatle onu dinlerken Yeşim yavaş yavaş konuşmaya devam etti. "Gördüklerimiz, daha doğrusu gördüğümüzü sandığımız şeyler davranışlarımızı belirler. Bir çocuk düşün. Bankta otururken yanına geldi ve sana gülümsüyor. Ne tepki verirsin?" "Karşı hamle olarak gülümserim, hatta sohbet ederim. Olması gereken bu." "Ya çocuk bir hırsız ise ve sonradan çantanı alıp kaçarsa? O zaman tepkin de düşüncelerin de değişir öyle değil mi? Yardım istersin ya da çığlık atarsın. O anki ruh halin tamamen değişir." "Sanırım." O an büyük olasılıkla Yeşim'in dediği gibi bir tepki verirdi. "Birde tam tersini düşün. Bir suçlu ya da garibansın. Üstün başın dağınık, kıyafetlerin yırtık. Ayakkabın bile yok... Yanından geçen kaç kişi senin gerçek kalbini görebilir? Kaç kişi suçlu olduğun halde korkmadan, iğrenmeden yanından geçer?" Sevda gözlerini kıstı usulca. Kabul etmek istemese de dünya böyle bir yerdi. "Bunun çok mümkün olduğunu sanmıyorum. Genelde kaçma, uzaklaşma eğilimi gösterirler." "Pek tabi. Çünkü onlar kendilerince doğru olanı yapıyorlar. Peki o kişiyi böyle gören, dışlayan, suçlayan o insanlar da birer katil olma potansiyeli taşımıyor mu?" Yeşim, Sevda'nın gözlerine bakarak sormuştu bu soruyu. Aradığı yanıtı bulması zor olmamıştı. Onun ufak bir şok geçirdiğini de fark etmişti elbette. "Kesin bir cevap vermek zor. Herkesi o kelime ile fişlemek doğru gelmiyor bana." Sevda her ne kadar böyle bir cevap verdiyse de Yeşimin de haklı olduğunu biliyordu. Yüreğinde ki gizli insan sevgisi bunu kabul etmek istemiyordu sadece. "İstediğin gibi düşünebilirsin. Günümüzde ne yazık ki bir insanı yok etmenin tek yolu silahlar veya bıçaklar değildir. Çünkü masumiyetin bunlarla ilgisi yoktur. Bazı insanlar özünde gerçekten kötüdür, canidir kabul ediyorum. Ama dışarıda dolanan, her gördüğünü doğru kabul eden, buna göre fikir sahibi olanların da hepsi masum değildir." Sevda'nın kavisli kaşları havalandı. "Bunun senin hayatınla yakından bir ilgisi olduğunu varsayıyorum." "Sadece benim değil hepimizin hayatıyla yakından ilgisi var. Çünkü bu düzen öyle şekilleniyor. Merak ettiğin benim kısmımsa eğer evet, yaşadım." "Tam olarak nasıl bir şey yaşadın? Sakıncası yoksa tabi?" Yeşim'in buğulu yeşil gözleri, yerdeki parlak, krem renkli zemine, uzaklara dalmıştı ilk kez. "Hapisten çıktığımın üçüncü günüydü. Şu karşıda gördüğün sahilde öylece bir taşın üzerinde oturuyordum. Ayaklarım çıplak, kıyafetlerim yırtıktı. Pek güvenilir bir halim yoktu anlayacağın." "Tahmin edebiliyorum." "Sadece kendimle ilgileniyordum. Çevremde olup biten umurumda değildi. O anın tadını çıkarmaya çalışıyorduma. Yarım saat sonra yanıma bir çocuk gelmişti. Nefes nefeseydi. Bir problem olduğunu ben anlamıştım elbette. Ama ne olduğunu bilmiyordum." Burada durdu biraz. Sanki o anı şimdi de yaşıyor gibi yaralıydı... "Yine de yardım etmek istemiştim. Kollarımla uzandım ve tuttum. O sırada bayılıp kucağıma düştü. Ne yapacağımı bilemeden öylece silkelemeye başladım onu. Etrafıma dolaşan insanlar yaka paça benden almıştı çocuğu. Hakaretler, suçlamalar, iğrenmiş bir şekilde bakanlar..." Aslında Sevda yaşanan olayın devamını kafasında canlandırmıştı ama duymak, görmek bambaşka bir deneyimdi. "Seni çocuğa zarar veren biri olarak gördüler tabi." "Aynen öyle oldu. O bağırış, hakaretler altında ailesi koşarak geldi. Meğer çocuğun hastalığı varmış. Epilepsi hastasıydı. O gerçek ortaya çıkmasaydı o gün muhtemelen nezaretteydim." Sevda işin iç yüzünü yavaş yavaş kavrıyordu. Yeşim'in söylediklerinin perde arkasında mutlaka bir sahne yer alıyordu. Duydukları onun insanların gördükleri ile ilgili teorisini doğruluyordu. Ama bu herkes için geçerli değildi... Öte yandan Sevda olayın sadece bundan ibaret olmadığını biliyordu. "Kendini savunmadın mı? Onlara söylemedin mi? Sonuçta senin bir suçun yoktu. Masumdun." "Seni çoktan yargılamış, hüküm vermiş ve ceza kesmiş insanlara karşı neyi savunacaksın? Ben masum olduğumu biliyordum ama onlar karşılarında bir suçlu, hasta, kötü insan görüyorlardı. Bana soracak olursan asıl hasta olan o insanlardı." "Denemeyi düşündün mü hiç peki? Kim bilir belki düşüncelerini değiştirebilirdin." Sevda her olayda bir umut ışığı uzatıyordu aslında ona. Başka ihtimallerin, çıkış yolunun olduğunu hatırlatıyordu. Her şey bu kadar kötü olamazdı öyle değil mi? "Denemediğimi mi sanıyorsun? Başıma defalarca gelmiş olmasına rağmen, insanların beni bir katil olarak görmesine rağmen bende defalarca çabaladım." Yüreğindeki insanlara karşı hissettiği acı sesine yansımıştı. Güveni hep boşa çıkmıştı anlaşılan. Kısık sesi tekrar yükseldi. "Sonuç hiç değişmedi. Çünkü insanların fikirlerini değiştirmek, onları değiştirmekten daha zordur." Acımasızdı bunu söylerken. Keskin, soğuk bir cümleydi... Sevda ılımlı bir şekilde yanaştı ona. "Daha açıklayıcı bir şekilde anlatır mısın rica etsem? Bu sefer ben bir örneklendirme istiyorum." "Şöyle düşün. Mağazadan bir oyuncak bebek aldın. Çok güzel bir elbisesi vardı. Fakat sen onun kıyafetini değiştirdin. Eski bir şey giydirdin. Burada değişen görüntüsü ama bebek hâla aynı bebek öyle değil mi?" "Fiziki olarak değişen şey sadece elbisesi, doğru." "Peki... Sen şimdi bebeğin kıyafetini değiştirdin diye o oyuncak bebek eski, çöpe atılması gereken, yok edilmesi gereken bir bebek mi olur?" Sevda geniş koltuğunda kımıldadı biraz. Buraya sığamıyordu sanki. "Yeni bir bebek olduğunu bilsem sanırım atmam. Ama bilmesem belki çöpe atardım. Belki de yok ederdim." "Evet işte bilmiyorsun. Ama bilmemene rağmen sırf görüntüsü yüzünden bir fikir sahibi oluyorsun. Bu durumda senin fikirlerine yön veren görünüşü oluyor. Ve bu da davranışlarına yansıyor." "Sonuç olarak?" "O çöpe attığın, ya da yok ettiğin bebeğin gerçek bir insan olduğunu düşün şimdi." Oda bir an buz kesti sanki. Yeşim'in söylediği cümle havada bir an asılı kaldı. "Bunu yaparsam, sanırım bir katil olduğumu düşünebilirim. İyi hissettirdiğini söyleyemem." Yeşim gülümsedi. "Farkındalık yaşıyorsun. Senin adına güzel bir gelişme. İtiraf etmeliyim ki kalbindekileri, düşüncelerini açıkça söylemen seni mutlu edebilir." "Katil olduğumu düşünmem beni nasıl mutlu edebilir ki?" Şimdi kendisi de gülümsüyordu. "Düşündün evet ama iyi hissettirmediğini söyledin. Bu durumda seni iyi hissettirecek olan şey düşündüğünün aksini yapmaktır." "Yani duygularım zihnimin önüne geçebilir?" "Mümkün. Bizler iyi hissetmediğimiz şeylerden, yerlerden, kişilerden uzaklaşırız. Eğer gerçekten iyi hissetmezsen zihnini kapı dışarı edebilirsin, evet. Bu esnada gerçek bir katil olmadığını hissedersin. Doğal olarak rahatlar ve mutlu olabilirsin." Basit bir mantık sorusu gibiydi. Sıralı bir işlem yapar gibi... Zincirleme olarak hepsi birbirine bağlıydı. Ama Sevda içini kemiren soruya yanıt arıyordu hâla. "Peki her şeye rağmen katil olduğumu düşünmem beni kötü biri mi yapar?" İstemsizce kendisinden şüphelenmişti. Bu soruyu bir nevi kendisine de soruyordu aslında. "Bu sorunun yanıtını konuşma bittiğinde kendine vermiş olacaksın. O zamana kadar dayanacak sabrın var mı?" Sevda arkasına yaslandı. Dudaklarının kenarı kıvrıldı. Gözlerinde ufak neşe pırıtıları vardı. Keyfi yerindeydi. "Tahmin edebileceğiniz kadar var."
*************************************
Bölüm sonu arkadaşlar. Umarım keyif alırsınız. :)
|
0% |