Yeni Üyelik
2.
Bölüm

| İlk Tanışma |

@mileidi61

Genç kadın, beyaz renkteki deri koltuğuna oturdu. Boyu kısa olmamasına rağmen koltukta küçücük hissetti kendisi. Biraz eğildi. Uzun, ince parmaklarını koltuğun hemen altındaki ayarlama kısmına doladı. Yavaş yavaş alçalan koltukta kahverengi saçları beyaz masanın üzerini süslüyordu. Beş saniye sonra isteği ölçüye geldi.

Sevda keyifle başını kaldırmış, karşısında oturan, onu dikkatle izleyen kadına gülümseyerek bakıyordu. Bardağındaki suyu içtikten sonra yavaş adımlarla odaya girmişti. Ona özel olarak ayrılan masanın çaprazında ki koltuğuna ise hiç bakmamıştı. Sevda'nın ve odadaki diğer kişilerin meraklı bakışları arasında, meydan okuyan bir tavırla başka bir koltuğu başlığından sürükledi.

Ve tam masasının karşısına, Sevda'nın koltuğu ile aynı hizaya gelecek şekilde özenle yerlştirmişti. Bunu yaparken oldukça rahattı üstelik. Kimseden çekinmediği, korkmadığı o kadar belliydi ki...

Ve aynı kararlılıkla kısa bir göz teması sonrası koltuğuna oturup beklemeye başladı.

Sevda bu hamle karşısında sadece gülümsedi. Kahverengi gözleri neşe mi açıyordu ne. Bu narin gibi görünen kadının şu elbise içinde öyle tatlı gözükmesi ise cabasıydı. Tatlı ama tehlikeli... Yine de ilginçti işte. Çünkü onun bu tavrı Sevdayı hiçte rahatsız etmiyordu. Ayakta, krem renkli gömleğinin üzerinde kollarını kovuşturmuş, yaptıklarını seyrediyordu. Ne var ki başkaları bu durumdan onun kadar hoşnut değildi. Özellikle Şirin bu tavrını saygısızca bulmuştu. Ne küstah bir kadındı böyle! Ve korkusuz...

Ona bakınca kanının nedense çekildiğini hissediyordu. O yeşil gözler bela kokuyordu. Bakışlarını hemen kaçırdı ve direk Sevda'nın gözlerine baktı. Bu odada onları yalnız bırakmayı canı hiç istemiyordu. O kahverengi gözlerdeki inadı görmüştü bir kere. Pes etmeyecek, dönmeyecek, geri adım atmayacaktı. Neler olacağını kestirmek zor, hatta imkansızdı. Ama yapacak bir şeyi de yoktu.

"Şimdi çekilebilirsiniz." Duru, sakin bir sesle söylemişti bunu. Emir vererek konuşmamıştı.

Kapı girişinde yaşanan kısa bir hareketlilik sonrası o sinir eden sesi kabul ederek, gözlerini yumarak kapıyı kapatmıştı Sevda.

Ve şimdi birbirini hiç tanımayan ama sanki yıllardır tanıyan, yabancılık hissetmeyen iki kadın baş başaydı. Sevda önüne düşen uzun, kumral saçlarını biraz geriye doğru attı. Onları bugün toplamamış, serbes bırakmıştı. Bir nevi özgür hissettiriyordu bu. Sonra derin bir nefes aldı. Gözleri bir saniyeliğine irice açılmış, sonra sevimli haline geri dönmüştü. Bu onu rahatlatmıştı. Şimdilik koltuğuna yaslanmaya gerek duymamıştı.

Yeşim Hanım'ın sessiz duruşu bu odada bir çığlık, bir fırtına kopacağının en büyük habercisiydi. Elbisesinin çıplak bıraktığı kolunu deri koltuğun onun için ayarlanmış yerine bıraktı. Bir ev sahibi kadar kendinden emin, sakin duruyordu.

"Size nasıl hitap etmemi istersiniz?" Bir konuşma başlatmak için önceliği Sevda aldı. Sesinde tatlı bir tını vardı. Tabi bu soru onun fikirlerini önemsediğinin de deliliydi. Sevda bu yaklaşımın daha doğru olduğunu düşünüyordu.

O açık yeşil gözler kısa bir an parladı. İçindeki ufak kahverengi haleler tirreşti. Sevda o gözlerde neşe, keyif gördüğüne yemin edebilirdi. Değişik bakıyordu. Yutkunma hissini görmezden geldi. O da olabildiğince sakin görünmeye çalışıyordu.

"Yeşim. Sadece Yeşim demeniz yeterli." O güzel dudaklardan çıkan sese hayran olmamak elde değildi. Tıpkı bir annenin sesi kadar yumuşak, nazikti. Hatta Sevda onu çok kısa bir anlığına annesine benzetmişti. Annesinin ses tonu da böyleydi ve sesi inanılmaz güzeldi. Bu ince bağlantı bir sızıyı beraberinde getirdi. Sevda bunu da görmezden geldi.

Öte yandan kadın kendisinden on üç yaş büyüktü. Ona sadece ismiyle hitap etmek tuhaftı. Normalde böyle bir kararı da kabul etmezdi ama madem istiyordu karşı gelmeyecekti. Acaba neden ismiyle hitap etmesini istemişti?

"Peki o zaman. Sizde bana adımla hitap edebilirsiniz. Benim adım da Sevda. Gerçi, siz zaten biliyorsunuz."

Yeşim Hanım başını eğdi.

"Evet, biliyorum Sevda." Bir kadın nasıl bu kadar doğal olabilirdi? Hatta sevecen. Konuşurken yüzünde tek bir yapmacık ifade yoktu. Yalandan samimi davranacak birine ise hiç benzemiyordu.

Ayrıca konuşma kısmının resmiyetini kaldırması da gözünden kaçmadı elbette.

"Öncelikle bu resmi havayı dağıttığın için teşekkür ederim. Güzel bir başlangıç."

"Ben yapmasam sen yapacatın. Bu yüzden teşekküere gerek yok. İğneleyici ya da küçümseyici bir tavırla söylemedi bunu. Ama ek olarak bir şey katacağı belliydi. Başını yavaşça yana çevirip devam etti.

"Yine de rica ederim tabi ki." Sevda kızmak istese de yapamıyordu. Bu kadının her hâli ona doğal geliyordu. Ki öyleydi de.

"Doğrusu beni şaşırttın. Tam zamanında geldin. Dakik birisin sanırım." Kapı tıklatıldığında ve telefonunun alarmı da aynı anda çaldığında bu düşünceye kapılmıştı.

"Evet. Zamanlama her şeydir."

Sevda bunu hangi anlamda söylediğini çözemedi. Katil olduğu duruma bir vurgu muydu bilemiyordu. Henüz...

"Hayatımızı belirli bir düzende tutmak için zamanlama gerekli bence de." Konuyu olabildiğince normal bir boyutta tutmaya çalışıyordu. Şimdilik böylesi daha iyiydi.

"Yanlış bir düşünce. Zamanı ayarlamak için hayatımızı belirli bir düzende tutmalıyız." Sevda koltuğunda ufak bir hareketlenme yaşarken Yeşim katıksız bir gerçeklikle bakıyordu ona. Sade, düz bir bilgi aktarıyordu.

Sevda konuşmayı ne kadar sabit bir yerde tutmak istese de bu kadının öyle davranmayacağını anlaması uzun sürmedi. Tuhaf bir haz aldı bundan.

Koltuğuna yaslanmadan, hemen önünde duran mavi dosyayı masanın en uç noktasına, duvar tarafına doğru sürüklerken sevimli dudakları hareketlendi.

"Sanırım bugün senden çok şey öğreneceğim."

O, ince mavi dosya yalnızlığa mahkum edilirken Yeşim koltuğunu biraz daha öne çekti.

"Dosyayı gerçekten okumadın mı? O kadar merak etmene rağmen mi?"

Bu kadın her şeyi nasıl böyle kolay çözebiliyordu. Üstüne açıkça, çekinmeden söylemesi de cabası...

"Aşırı merak ettiğim doğru. Hâla daha merak ettiğimi de saklamayacağım. Ama hayır. Okumadım. Beni, senin aydınlatması umuyorum."

Yalan söylemek, ya da gizlemek gibi bir huyu çok yoktu. Bu kadın karşısında ise buna hiç gerek duymuyordu. Yeşim ondan gelen tüm yanıtların doğru olduğunu biliyordu. O kahverengi gözler yalan söylemiyordu.

"Bu konuşma süresince az önce olduğun gibi samimi ve dürüst olacak mısın?

İşte bu esnada Sevda'nın kavisli uzun kaşı havalandı.

"Bana kendini göstereceksen, evet."

Karşı taraftan gülümseme sesi duyuldu. Yeşim doğru bir karar verdiğini biliyordu. Hayatında aldığı en doğru karar bu olabilirdi.

"Bundan emin olabilirsin." Yeşim'in sesindeki güç ve eminlik Sevda da ufak bir irkilmeye sebep oldu. Parmakları arasında boş boş dolaşan, gömleği ile aynı rengi taşıyan kalemini masaya bıraktı. Masanın izin verdiği kadarıyla biraz öne doğru uzandı. Hem ciddi hemde meraklıydı.

Sevda, onunla bir oyuna giriyordu. Hem de tehlikeli bir oyuna...

"Bekliyor olacağım." Açık yeşil gözlerin içine bakarak söyledi bu cümleyi. Yüzündeki gülümsemenin nedeni ise sesinin kararlı bir şekilde çıkmasındandı. Sonra kendini geri çekip ufak bir nefes aldı. Aralı dudakları hâla konuşacağını gösteriyordu.

"Kabalık olarak görmezsen beni nereden tanıdığını ve görüşmek istediğini öğrenebilir miyim?" diye sordu

Tanımadığı biriyle konuşacak birine benzemiyordu. Kesinlikle tanıyordu. Ama Sevda onu görmüş olsaydı mutlaka hatırlardı. Kolay kolay unutulacak biri değildi ki...

"Kabalık yapacağını düşünseydim görüşmek için talepte bulunmazdım. Seni çok tanımıyorum aslında. Ama önceden tanıyorum."

Sevda kolunu masaya dayadı. Ufak bir çok geçiriyordu.

"Bir dakika. Sen beni ne kadar önceden tanıyor olabilirsin ki?" Hâla inanası gelmiyordu. Onu görmüş olsa hatırlayacağından emindi.

"Daha önceden gördüm diyelim."

"Bir yanlışlık olmasın? Ben seni görseydim eğer mutlaka hatırlardım."

Yeşim, Sevdanın bir karmaşa yaşadığını görse de şimdilik bu kadarını bilmesi yeterliydi.

"Dediğim gibi. Önceden. Eskiden. Merak etme hepsini anlatacağım. Ama hiçbir psikolog ile görüşmeyip seninle görüşmek için neden talepte bulunduğumu soracak olursan bunu bende tam olarak bilmiyorum."

Son cümleyi vurgularcasına, açıkça söylemişti.

Bilmiyorum.

Sevda bir şok daha yaşıyordu. Narin omuzları biraz düştü.

"Bilmiyor musun?"

"Evet. Bilmiyorum." Yeşim derin bir nefes alırken ellerini dizlerine getirmişti. Yalan söylemediği kesindi. Ama tuhaftı. Neden sonra bakışları karşılaştı. Uzun kirpiklerin meydana çıkardığı kahverengi gözlerde titreşimler görüyordu. Ondan bir cevap beklediği aşikardı. Bekletmedi.

"Sanırım, öğreneceğiz. Burada, birlikte."

Çok açıklayıcı bir cevap sayılmazdı aslında. Ama Sevda memnuniyetle kabul etti. Zaten başka bir alternatif kalmıyordu. Gülümseyerek kadını incelemeye başladı. O siyah saçları arasında üç tel beyaz saçı vardı. Ön kısımda hafifçe sallanıyordu. Ona çok yakışıyordu doğrusu. Farklı bir havası olduğu belliydi. Ve sağ bileğine sarılı olan beyaz kurdeleli bir mor toka. Şimdi gözüne çarpıyordu. Bir hikayesi olduğuna emindi. Ve öğreneceğini de biliyordu.

Onun hakkında sadece iki bilgiye sahipti. Katil olduğu ve bu hastahaneye kendi istediğiyle geldiği.

Kim kendi isteğiyle buraya gelirdi ki? Nasıl bir sebeple?

Kafasında onca düşünce varken gözleri pencereye yöneldi. Akşam olmuştu. Gökyüzü zifiri karanlıkta olmasa bile yıldızlar ışıklarını göstermişti. Trabzonda mevsim olarak yaz sezonu yaşanıyordu. Şimdilik ortalık sakin görünse de yarım saat sonra millet serinlemek için dışarıya çıkacaktı. Sevda cıvıl cıvıl sesleri seviyordu. Mutluluğun, huzurun ispatıydı onlar. Ne var ki dışarıdaki sessizlik odaya da yansımıştı. Ona bakmasa da pencerenin yansımasından bir çift yeşil gözün ona baktığını görebiliyordu.

Belli ki Yeşim de onu dikkatle inceliyordu.

Sevda'nın güzel bir fiziği vardı. Kumral saçları ve teni uyum içerisindeydi. Kahverengi gözlerinde sıcaklık ve samimiyet net bir şekilde görülüyordu. Dudakları her an gülmeye hazır bir şekilde kıvrık duruyordu. Neşeli bir yüzü vardı. Ama gölgeli olduğunu Yeşim anlıyordu. Hissediyordu.

Gizlenen, saklanan ne çok şey taşıyordu insan yüreğinde. Kendinden olsa gerek iyi biliyordu bu duyguyu. Sesini çıkarmadı. Her şeyin bir sırası gelecekti nasıl olsa.

Ellerine bakarken döner koltukta hareketlenme hissetti. Tekerlekleri sağ olsun.

"Pekala... Gelelim görüşme mevzusuna. Detay olarak eklemek istediğin bir şey var mı?"

Yeşim deri koltuğunda kıpırdandı. Çıkan sesten Sevda kadar o da rahatsız olmuşa benziyordu. İstemsiz gülümsedi.

"Rahatsız edici değil mi?"

"Hem de nasıl. İnsan oturduğu yerde geriliyor." Öyle tatlı, sevecen bir şekilde söylemişti ki, Sevda bir an annesine benzetmişti onu. Aralarındaki ince bağlantı bir sızı bırakmıştı yüreğine.

Görmezden geldi...

"Kapımın ses tamirine bu koltukların da değişimini eklemem gerekecek anlaşılan."

Şimdi ikisi kahkaha atmıştı. Öyle yüksek sesli değildi belki ama odayı neşeyle doldurmaya yetmişti.

"Fena fikir değil." derken Yeşim istediği pozisyonu almış mor tokalı kolunu ayarlanmış olan koltuk koluna dolamıştı.

"Öncelikle görüşme süremizi bildiğin için burayı pas geçiyorum. Her bir saatte beş dakika mola idaeal bence. Ve aynı saat dilimi içerisinde beş dakikalık ayrı bir mola. Bu sürede başkalarıyla ufak bir görüşmemiz olacak. Bu kadar. Makul mudur?"

Sevda başıyla onaylarken yanıt verdi ona.

"Uygundur. Molalarda yemek yiyebilirim değil mi?" diyerek küçük be espri de yapmak istedi. Bir sorun olmazdı.

Yeşim boşta kalan eliyle saçlarını geriye attı. Yaşına göre çok dinç duruyordu.

"Molalar, düşünmek ve tartmak için. Ama tabi ki yemek yiyebilirsin. Bir psikologu aç bırakmayı hiç istemem."

Karşı ataklar Sevdanın hoşuna gidiyordu. Hem sohbeti canlı tutuyor hem de heyecanı keyifle birleştiriyordu.

Molalarda gelecek olan kişileri tanımıyordu. Ama bu problem değildi. Yeşimi de tanımıyordu...

Aklına başka bir şey takılmıştı.

"Peki neden üç saat kırk beş dakika? Son on beş dakika neden yalnız bırakıldı acaba?"

"Yalnız değil. Onun da sahnesi var elbette. Son on dakika seni nereden tanıdığımı anlatacağım. Son beş dakika ise..." devam etmedi. Sesi alçaldı. Bir şey anlatmak istiyordu. Dudakları düz bir çizgi haline geldi. O an sadece gözleri ile konuşuyordu. Sevda bundan ne anlayabilirdi ki?

Yeşil gözlerde kısa bir an tehlike sezen Sevda dehşete kapıldı. Uzun, rahat koltuğu ona diken gibi batıyordu sanki. Ama çok kısa sürdü. Yeşim, can sıkıcı deri koltuğuna çıplak sırtını yaslanarak

"Onu zamanı gelince göreceğiz." dedi sadece. Ve ekledi.

"Ama bilmeni istediğim bir şey var. Biz şimdi sizinle bu odada üç saat kırk beş dakika boyunca konuşacağız Sevda Hanım. Konuşma bittiğinde ise siz bu odadan bir psikolog olarak değil bir insan olarak çıkacaksınız. Ve inanın bana bu dünyadaki en tehlikeli şey insan olabilmektir. "

Yeşim son kez resmiyet kullanarak konuştu onunla. Bu da söylediği şeyin ne kadar ciddi ve derin olduğunu gösteriyordu.

Sevda ise bunu hiç önemsemedi o an. Daha çok cümleleri ile ilgileniyordu. Koltuğuna dayadı kendini. Kalbi şimdi daha hızlı çarpıyordu ve sakinleşmek için şu an tek güç kaynağı koltuğuydu. Ne var ki o bu izlenime çoktan kapılmıştı. Aynı şeyleri hissediyordu. Bu görüşme onun dönüm noktası olabilirdi.

Ellerini yumruk yaptı önce. Gerekli cesaretini toplamak için güç depoladı. Kendisine içinden bir şarkı mırıldanarak ruh halini neşeye çevirdi. Şimdi devam etmeye hazırdı. Uzandı. Masanın pencere tarafında duran mor renkli, alarmlı kum saatine gitti eli. Bu kum saatini de bugün almıştı daha. Özel günler için kullanacaktı. Şimdi tam sırasıydı.

"Şüphesiz. Nedense bende seninle aynı fikirdeyim. O halde başlayalım mı?"

Karşıdan gelen ufak baş hareketi onay verdiğini gösteriyordu. Başlıyordu...

 

 

*************************************

 

 

 

 

 

 

Bölüm sonu arkadaşlar. Biraz yavaş gidiyor olabilirim. Kusura bakmayın. Umarım severek okuyacağınız bir kitap olur. :)

 

 

 

 

Loading...
0%