@mileidi61
|
Odadan içeriye süzülen güneş ışığı parlaklığını yitirmek üzereydi. Gökyüzünden yavaşça aşağıya doğru, olması gereken yeri biliyormuş gibi hoş bir edayla iniyordu. Bulutlar bile sağ ve sol kanat olmak üzere iki kola ayrılmış onun için yer ayırmıştı sanki. Gitmeden önce güneşin en güzel haliyle görünmesi için mükemmel bir an yaratmışlardı. Bir veda anı... Güneş için dünyayı aya ve yıldızlara teslim etme zamanı yaklaşıyordu demek ki. İlginçti ki halinden memnundu. Yadırgamıyor, sorgulamıyor, ona verilen zamanı en iyi şekilde tamamlamaya çalışıyordu. Çok geçmeden ortalık kızıl bir renge bürünmeye başlamıştı. Genç kadın önündeki bu manzarayı, kapalı olan camın ardından hayranlıkla izliyordu. Her zaman yaptığı gibi. İzlemeye bayılırdı. Kahverengi gözlerinin içine dolan kızıl tonlar, onu hiç rahatsız etmiyordu. Uzun, parlak, neredeyse beline kadar gelen kumral saçları da bu haz verici ışıktan nasibini almıştı elbette. Kollarını, krem renkli gömleğinin üzerinde, göğsünde birleştirmiş, cama yansıyan kendi görüntüsü hoşuna gitmişti. Heyecanlı olduğunu gizleyemediğni fark etti. Biraz da tedirgin. Buna rağmen yüzünde sevimli bir ifade vardı. Öyle ki kirpiklerinin dahi nabzı hızlı atıyor gibiydi. Yirmi sekiz yıllık hayatında ilk kez böyle hissediyordu. Odasının kapısı yavaşça tıklatılınca dikkatini oraya çevirdi. Her yeri bembeyaz olan bu odası zaman zaman onu geriyordu. Masasına yöneldi ama oturmadı. "Gelebilirsiniz." Kapının sakince açılması sorun değildi elbette. Ama çıkarttığı ses iç gıcıklayıcıydı. Buna en kısa zamanda bir çare bulacaktı. İçeriye giren genç kadın sarı renkli kapı kolunu kapattı yavaşça. Doğruca Sevda'ya yöneldi. "Merhaba Sevda Hanım. Bir ihtiyacınız var mı diye sormaya gelmiştim." Gelen kişi, Şirin Hanımdı. Bu hastahaneye geldiği gün ona hemen bir yardımcı asistan ayarlamışlardı. Buna gerek yoktu aslında ama daha önce çalıştığı insanları kırmak istememişti. Kabalık olacağını düşünmüştü. Sonuçta kendisi buraya bizzat çağırılmıştı. Ve tabi olmadığı süre boyunca burada pek çok değişim söz konusuydu. Yardımcı olabilecek birine ihtiyaç duyabilirdi. Hoş, Şirin de burada yeni sayılırdı. Ama kendisinden daha fazla bilgiye sahip olduğu kesindi. Şirin, kendisinden iki yaş küçüktü. Sarı saçları küt modelliydi. Işıklı, parlak ve iri mavi gözlere sahipti. Doğrusu o gözlerde büyük bir özgüven ve vahşilik seziyordu Sevda. Üzerinde ki mavi ince bluz, beyaz tenine çok yakışıyor, gözlerini daha da ortaya çıkarıyordu. Altına da beyaz kumaş bir pantolon tercih etmişti. Bu sıcak havasına rağmen mesafeli, çok fazla gülümsemeyen ve kuralcı biriydi. Sevda'nın ise daima dudakları gülümsemeye hazır haldeydi. Şirin'in rahatsız olduğunu hissetti. Bir şey onu fazlasıyla rahatsız ediyordu. Ne olduğunu bilmiyordu ama onun parmaklarını birbirine batırması durumun iyi olmadığını gösteriyordu. Koltuğunu arka tarafa çekip, pencereden uzaklaştı. Şirin'in yanına yaklaştı. Sevimli gülümsemesini takınmıştı bile. "Ekstra bilmem gereken bir şey olduğunu sanmıyorum. Şu andaki bilgiler yeterli. Tabi kapımın gıcık sesini değiştirmeme yardımcı olacaksan o başka. Seve seve kabul ederim." Şirin kısa bir şok yaşamıştı. Aslında sıkıntısı olmasa o an gülebilirdi de. Sadece gülümsemekle yetindi. Gözleriyle arka tarafı, masanın üzerindeki mavi kapaklı dosyayı işaret etti. "Dosyasını okudunuz mu acaba?" Sevda aynı hızda bembeyaz renkteki masasının tam ortasında duran, hevesle okunmayı bekleyen dosyaya baktı. O dosyayı açmayı öyle çok istemişti ki. Meraklı bir yapısı vardı. Ne var ki tutmuştu kendisini. İçindeki çok güçlü bir ses durmasını sağlamıştı. Şirin ile göz göze gelince ise meseleyi çözmesi zor olmadı. "Hayır okumadım. Kendisini, birazdan bizzat göreceğim nasılsa. İçeriye girdiğinden bir sıkıntılıydın. Sebebi bu muydu?" Sesi alaycı değil tamamen samimi çıkmıştı. "Evet." diye açıkladı Şirin. Sonra devam etti. "Yanlış anlamayın kendisi hakkında bildiklerim sizinkinden farklı ya da fazla değil. Buraya geleli de çok olmadı. Ama bilemiyorum. Tuhaf. Size de öyle gelmiyor mu?" Evet. Şirin bu konuda haklıydı. Kendisi buraya geleli daha üç gün olmuştu ve bir hasta onu görmek için özel bir görüşme talep etmişti. Üstelik Uzman bile değildi. Master eğitimi almamıştı. Çok fazla tecrübesi de yoktu. Özetle acemi bir Psikoloğu. Bu yüzden hem heyecanlı hemde tedirgindi ya zaten. Gerçekten o kadın kendisiyle neden görüşmek istemişti ki? Acaba onu tanıyor muydu? Düşüncelerinden kısa sürede sıyrılıp karşısında on dikkatle izleyen Şirin'e baktı. Yalan söyleyecek değildi. Zaten öyle biri olmayı hiç beceremezdi. "İnan, bende ilk duyduğumda çok ilginç buldum. Yine de geri çeviremezdim. Görüşmeyi kendisi talep etti. Hoşuma gitmedi desem yalan olur." Hiç yapmacık davranmadı Sevda. Doğal bir tonda söyledi bunu. Şirin bu sefer gerçekten şaşırdı. Parmaklarını serbest bıraktı. Nihayet. "Nasıl yani? Siz şimdi onunla görüşecek olmaktan rahatsız değil misiniz?" Şirin'in aksine Sevda korkularını, tedirginliklerini iyi gizleyen biriydi. Yüzündeki gülümseme genellikle bunu örterdi. Aslında şu an hiçte rahatsız değildi. Belki biraz tedirginlik. Sonuçta karşısına çıkacak kişiyi hiç tanımıyordu. "Hayır. Aksine heyecanlıyım. Nasıl biri olduğunu merak ediyorum. İsteseydim onunla ilgili yığınla şey öğrenebilirdim. Buna vaktim vardı. Bilerek yapmadım. Benimle görüşmek için talepte bulunan birine bu saygısızlık gibi geliyordu. Hem böylesi çok daha iyi." Sevda'nın sevimli yüzünde parıltılar gördü Şirin. Söyledikleri mantıklı geliyordu. Ama delice bir karar olduğu da kesindi. Şirin onu biraz hayranlık biraz şaşkınlıkla izliyordu. Sevda'nın kendisine has bir yüzü vardı. Kumral teni sanki güneşte yanmış, çok hoş bir renge kavuşmuştu. Ama iyi biliyordu ki bu teninin doğal, kendi haliydi. Sivri hatlara sahip yüzünde, çenesinin sağ tarafında hemen altında ufak bir beni vardı. İnce, inatçı bir burun ve ne istediğini bilen kahverengi gözleri ise onu karşı konulmaz yapıyordu. Doğrusu çok güzel bir kadındı. Üstelik her an gülmeye hazır sevimli dudakları ona çok yakışıyordu. Hafifçe ona doğru eğildi. "Anlamadım? Tam olarak neresi iyi?" diye sordu Şirin. Tok sesinde bir merak vardı aslında. Sevda duruşunu dikleştirdi. Ellerini kahverengi kumaş pantolonun içine sokmuştu. Vereceği cevaptan dolayı içinde tuhaf bir huzur vardı. "Basit. Onun hakkındaki şu dosyayı okursam eğer bu görüşme kuru bir hasta doktor görüşmesinden öteye gidemeyecek. Sadece kağıtlara bakarak birini tanımak, anlamakta yeterli değildir. Ben onu bu odada, görerek, konuşarak, anlayarak tanımak istiyorum.Öte yandan o dosyadaki her şeyin doğru olduğunu ne biliyoruz?" Gizli bir imada bulunmakla birlikte göz kırpmıştı ona Sevda. Öyle kendisinden emin bir şekilde konuşmuştu ki Şirin yerinde bir an sendeledi. Bu kadında çözemediği bir gizem, güç ve inanç vardı. Oldukça da kararlıydı. "Bunu yapmak isteğinizden emin misiniz?" "Hiç olmadığım kadar." diye diretmişti Sevda. Başını da hafifçe sallamayı ihmal etmemişti. "O zaman şimdilik bana müsaade." Geldiği gibi sakin adımlarla kapıya yanaştı. Sevda Şirin'in kendisi için endişelendiğinin farkındaydı. Çok haksız da sayılmazdı. Bir delilik yapmak üzereydi. Tehlikenin oda farkındaydı. Bir şeyler hissetmişti. Ayrıca buraya geldiğinden beri ilk kez onun bu yanıyla karşılaşıyordu. Şirin'e karşı daha kibar olmalıydı. Koltuğuna ve masasına doğru yönelmişken, bir hareketlilik sezdi. "Onun hakkında dosyadaki her şey doğru olmayabilir ama doğru olan bir şey var. O bir katil." Bu sözleri soğuk bir sesle söyledi Şirin. Sevda'ya bakan gözlerinde ise donuk bir ifade vardı. "Biiyorum." diyerek yanıt verdi Sevda. Dudakları gülümsemesine rağmen yüzü ciddiydi. Tam o sırada kapı tekrar tıklanınca Şirin istemsiz bir şekilde irkildi. Aynı anda Sevda'nın telefonunun alarmı da çalıyordu. Kısa bir an yine göz göze geldiler. Birinde korku, diğerinde cesaret vardı. Zamanı gelmişti. Ufak bir el hareketi ile önce telefonundaki melodik alarmı kapattı. Masasına baktı. Oldukça sade ve temiz görünüyordu. İncelenmeyi bekleyen birkaç ufak iş dosyası, okumaya can attığı ama kendini tuttuğu mavi dosya, bir kalemlik, yığınla ufak not kağıtları ve okumak için birkaç kitap vardı. En üstte de Jack London'un Martin Eden aslı eseri yer alıyordu. Defalarca okumuştu onu aslında. Tepede durduğuna göre sıra yine ona gelmişti demek ki. "Girebilirsiniz." Sonunda kapı aralandı. O sırada Şirin de geriye doğru adım atmak zorunda kalmıştı elbette. Kapı açılınca Sevda'nın göz radarına tanımadığı bir görevli girmişti. Üstündeki sade kıyafetten belliydi. Üzerinde kısa kollu gömlek takımı vardı. Devam edecekken yine ortaya çıkan o gıcık sesle Sevda gözlerini yumdu. Bu sese acayip sinir olmaya başladığını hissediyordu. Gözlerini açtığında ise karşısındaki tahmin etmediği bir güzellik vardı. Bu kadın çok güzeldi. Yeşim GÜNGÖR. Kapı eşiğinde durmuş, hafif kırışıklık olmasına rağmen dinç olan çıplak ayakları ile ufak kilimin üzerinde duruyordu. Uzun, siyah kıvırcık saçları omuzlarından ahenkle dökülüyor, ince omuzlarını güzelce sarıyordu. Üzerinde, dizlerinin altında biten, beyaz, asılı bir elbise vardı. Dikkat edince o rengin kirli bir beyaz olduğunu anladı. Sonra gözleri karşılaştı. Açık renkli yeşil gözlerinde içini ürperten bir bakış yakaladı. Ürperten ama biraz da hüzünlü... Yakıcı bir renge sahip olan o gözlerde ifade edemediği bir burukluk hissetti Sevda. Hayatında karşılaştığı en gizemli, en güzel ve en hüzünlü kadın olabilirdi. İtiraf etmeliydi ki böyle bir karşılaşma beklemiyordu. Sevda, hasta önlüğü ya da hasta kıyafetli birini göreceğini sanıyordu. Ama daha ilk saniyeden belliydi ki sandığı her şey aksini gösteriyordu. Bunun ne kadar hoşuna gittiği ise şimdilik gizli kalmalıydı. Karşısındaki bu kadın 41 yaşındaydı. Ve bir katildi. Onu dışarıda biri böyle görse asla katil olduğunu düşünmezdi. Kendisi de düşünmezdi. Ama katıksız bir gerçekti vardı ne yazık ki... Delirmiş olmalıydı. Bu görüşmeyi kabul etmek için gerçekten fazla cesur davranmıştı. Aptal ve cahil cesareti galip gelmişti. "Buyurun. İçeriye gelebilirsiniz." Oldukça samimiydi. Hatta sesindeki heyecan ortaya bile çıkmış olabilirdi. Ama ortada bir tuhaflık vardı. Kadın içeriye gelmiyordu. Evet. Neden gelmiyordu? Bu görüşmeyi kendisi istemişti. Acaba bir şey mi bekliyordu. Sevda sonradan fark etti. Yanındaki görevli yoktu. Kadının büyüsüne öyle kapılmıştı ki görevlinin ayrıldığını fark etmedi. Bunu nasıl gözden kaçırdı? Koltuğuna oturmadığı gibi masadan uzaklaştı. Kapıya doğru ilerledi. Şimdi tamamen karşı karşıya duruyorlardı. Sevda Hanım odanın içinde kapının hemen önünde, Yeşim Hanım odanın dışında, kapının hemen girişinde. Aralarında sadece kapının ufak basamağı vardı. Uzun boylu iki kadın da birbirini süzüyor, tartıyordu. Güçlü ve kararlı bakışlar bir şeyler arıyordu... Şirin ise oluşan bu havadan hoşlanmıyordu. Sessizlik iç gıcıklayıcı bir hâl alıyordu. Bu iş çileye dönmek üzereydi. O sırada koridorda onlara doğru gelen bir gölge fark ettiler. Bakışlar o yöne doğru kayınca Şirin derin bir nefes aldı. Görevli metal bir tepside bir bardak su ile geri gelmişti. "İşte. Getirdim." Acele ettiği belliydi. Sesi kesik kesik çıkıyordu. Biraz daha koşsaydı sesi tamamen kaybolacaktı. Biraz kısa boylu olmasına rağmen oldukça hoş bir havası vardı. Ve genç bir hanımdı. Sevda ona da "Hoş geldiniz." demeyi ihmal etmedi. Ürkek, samimi bir yanıt aldıktan sonra Yeşim Hanım'a döndü. Sevda olanları idrak etmeye çalışıyordu. Karşısındaki kadının su dolu bardağı alıp gözlerine bakarak içmesi neyi gösteriyordu? Ya da bu kadın neyi kanıtlamaya çalışıyordu? Şu an o yeşil gözlerinden bir şey anlamak mümkün değildi. Ama davranışlarına dikkat ediyordu elbette. Bu kadın, Yeşim Hanım kontrolün aslında kendisinde olduğunu göstermeye çalışıyordu. Ben istediğim vakit içeriye gireceğim demenin uygulamalı bir versiyonuydu bu. Hoşuna gitti. Sevda'nın dudakları kıvrıldı hafifçe. Gerçekten de ilginç bir görüşme olacaktı... Yan tarafında duran ve ürkek bakışlarla ona bakan Şirin'e yöneldi. Güvenli ve içtendi. "Desteğiniz için teşekkür ederim Şirin Hanım. Bir ihtiyacım olursa size haber vereceğim. Siz şimdilik bu kapı gıcırtısını değiştirecek birini ayarlayın." Bakışları Yeşim Hanım'a döndüğünde ise dudakları hâla kıvrıktı.
************************************
Bölüm sonu :) Umarım okumaktan keyif alacağınız bir kitap olur.
|
0% |