Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2. ÜÇ NOKTA

@mileniumm

 

 

 

Bölüm şarkısı;

 

Sahabe, Aydilge Sarılsak Geçer Gibiydi.

 

 

 

 

İnsan ne uğruna cinayet işler? Hangi his, hangi yara, hangi karanlık insana başka bir hayatı sona erdirme gücünü verebilir? Kimi zaman bu, yürekten kopup gelen sessiz bir çığlıktır. Öyle derin bir acıdır ki, sanki yalnızca kanla dindirilir. İnsan, acısına merhem bulamadığında, yaşadığı yaraların sızısını başkasına yükler; belki de o yük altında ezilen birinin, bir an olsun kendi acısını dindireceğine inanır. Kimileri de tüm hayatı boyunca biriktirdiği öfkeyi, kayıpları, ihanetleri taşır içinde. O yük öylesine ağır gelir ki, bir noktada patlayacak bir fırtınaya dönüşür, yıkıcı bir güç kazanır.

 

Ve o fırtına koptuğunda, geriye yalnızca parçalanmış hayaller ve sessiz çığlıklarla dolu bir enkaz kalır. İnsan, içinde biriktirdiği acıyı, öfkeyi, kırgınlığı dışa vurduğunda, aslında kendi ruhunun çöküşünü seyretmeye başlar. Yıllarca bastırılan duygular, insanı ele geçirir; masumiyetle arasındaki tüm köprüleri yıkar, yavaşça onu karanlık bir uçuruma sürükler. Kimi zaman intikam, her şeyden daha kuvvetli bir his olarak kök salar kalpte. Kırılmış gururun, aldatılmış güvenin ya da kaybedilen bir sevdanın izleri, insanı ele geçiren bir öfkeye dönüşür. O öfke öyle bir hale gelir ki, insan sanki başka bir seçenek yokmuş gibi hisseder; karşısındaki hayatı sona erdirmek, onun için adaletin tek yolu haline gelir. Ama bu yolda, insan farkında olmadan kendisinden de bir şeyler kaybeder. Çünkü her adımda, biraz daha kendi ruhundan vazgeçer. En sonunda, elde ettiği şeyin bir zafer değil, kendi yaralarını derinleştiren bir düşüş olduğunu anladığında, artık çok geçtir.

 

Her cinayet, insanın ruhuna bir damga vurur; o damga, yıllar geçse de silinmeyen, kendi kendini yok eden bir iz olarak kalır. Ve belki de en acı olanı, bu sonu olmayan yolun, insanı kendi içindeki en büyük düşmanıyla yüzleşmeye zorlamasıdır. Karanlığın içinde kendini arayan, ama bir daha asla bulamayan bir ruhun hikayesi... İşte cinayetin asıl bedeli, bu derin kayboluştur.

 

Ambulansın siren sesleri tüm emniyetten duyuluyordu. Ne oldu da bir kayıp daha yaşandı. Ne oldu da bu adam konuşmamak için kendi hayatına son vermişti. Evet kendi sonunu kendi getirmişti. Sorgu odasında olanları önümdeki kamera kaydından izlemiştim. Kayıtta odadan çıktığım esnada adam elindeki küçük beyaz renkli hapa benzer bir şey ağzına atıyor ve dakikasında ölümü gerçekleşiyordu. Neyin içindeydik anlayamıyordum kafamda cevaplayamadığım o kadar çok soru vardı ki düşünmeden edemiyordum. Önümdeki kamera kaydını defalarca kez izlemiştim ama çözemediğim şeyler vardı tam kamera kaydını başa sarıp tekrar izleyecektim ki kapının açılmasıyla durdum. Gelen kişinin Ahmet olduğunu görünce tekrar önüme döndüm.

 

“Otopsiye gönderildi.” dedi. Yorgun olduğumu gizleyemediğim bir sesle konuştum.

 

“Sence katil omuydu?” dedim. Ahmet bu soruyu bende çok merak ediyorum der gibi bakıyordu. Kendimi hiç bu kadar beceriksiz hissetmemiştim. Oturduğum yerden ayağa kalkmıştım ki Ahmet “Simay” diyerek beni durdurdu.

 

“Senin suçun yok. Kendini suçlama” dedi ne demek suçun yok olanlar benim hatamdı bu kadar sorumsuzca davranmamam gerekirdi. Öfkemi kontrol etmeye çalışarak konuştum ama hiçbir işe yaramamıştı. “Ben çömez değilim Ahmet bu kadar sorumsuzca davranmamalıydım. Bunu sende biliyorsun o yüzden beni boş yere teselli edeceğine hatalı olduğumu söyle.” dedim sinirli çıkan sesim Ahmet’i dumura uğratmıştı ne olduğunu anlamadan bana bakıyordu oldukça sakin bir tonda konuştu.

 

“Sakin ol” dedi gözlerimi kapattım bir süre yalnızlığı istedim. Ellerimle başımı ovuşturdum kendimi sakinleştirmeye çalışarak Ahmet’e döndüm.

 

“Affedersin fazla yorucu bir gündü.” dedim Ahmet ne kadar yorgun olduğunu biliyorum der gibi bakıyordu. Gerçekten bugün fazlasıyla yorulmuştum 24 saattir bir gram uyku uyumamıştım Ahmet hala bana bakıyordu bir şey söyleyeceğini düşündüm bir süre bekledim. Ahmet’in konuşmayacağını anlayınca “Bir şey mi diyecektin?” dedim

 

“Bugün izin alsana.” dedi ne demek bu, onca işin içinde nerden çıkmıştı.

 

“Tabi ki de olmaz bu kadar işin içinde ne izni saçmalama.” dedim net konuşmuştum her şeyden önce ortada iki ceset varken ben nasıl izin alabilirdim.

 

“Simay git bir kafanı topla çok dağılmış görünüyorsun. Seni sabah nöbetine yazarım bir gün kızım ne olacak bir günden.” dedi bir anda gözüm aynadaki yansımama takıldı gerçekten bok gibi görünüyordum saçım başım dağılmış göz altlarım bir torbacı gibi mosmor olmuştu. Ah Ahmet canım arkadaşım bana kibarca git şu tipini düzelt bütün emniyet içerde hortlak var sanıyor demişti.

 

“Haklısın galiba beni akşam nöbetine yaz ama biraz toparlanıp gelirim.” dedim

 

Ahmet ısrar edecekken bakışlarımla kararlı olduğumu belli ettim ve sonunda tamam demek zorunda kalmıştı. Emniyetten çıktım ve otoparka doğru ilerlemiştim 20 dakikanın sonunda eve vardım çantamdan evin anahtarlarını çıkardım eve girecektim ki kapının önünde bir zarfla durdum. Zarfı elime alarak sağını solu inceledim ve üzerinde yazan isimle dondum kaldım.

 

Simay Komisere yazıyordu zarfı alarak içeri girdim anahtarlıklarımı portmantoya astım ve mutfağa doğru ilerledim hızlı bir şekilde çay yapmak için su ısıtıcısını açmıştım tam bana gelen zarfı açacaktım ki masada duran telefonumun çalmasıyla bakışlarım masaya doğru döndü ekranda beliren isimle gülümsedim.

 

Bade arıyordu. “Efendim” diyerek telefonu açtım. “Ya beyefendi bırakır mısınız? lütfen önce ben durdurdum.” dedi Bade biriyle konuşuyordu. Bir süre bekledim ve tekrar konuştu. “Ne münasebet tanımadığım biriyle neden aynı araca binecekmişim?” dedi bir sorun olduğunu düşünerek sordum. “Bir sorun mu var?” dedim ve Badenin cevap vermesini bekledim.

 

“Hayır kuzum hallediyorum ben evde misin?” diye sordu. Tam cevap verecektim ki bade yine sinirle konuştu. “Beyefendi algıda probleminiz falan mı var? Ben durdurdum önce diyorum şoför bey sizde bir şey der misiniz lütfen?” diye söyleniyordu sanırım taksi için tartışıyordu. Kendimi tutamayarak güldüm.

 

“Evet Bade evdeyim ama istersen tartışman bittikten sonra ara.” dedim hala sinirle konuşuyordu. Sonunda taksi kavgasını kazanmış olacak ki sesler duruldu.

 

“Sinirden tansiyonum falan fırlamazsa 10 dakikaya oradayım.” dedi ve telefonu kapattı onu tartışırken görmeyi hiç istemezdim bir keresinde Alışveriş merkezi de beğendiği tişörtün sonuncusunu başka bir kadın alınca büyük olay çıkarmıştı. Yüzümdeki gülümsemeyi silip banyoya doğru ilerledim. Hızlı bir duş aldıktan sonra odamdaki gardırobumdan bir pijama takımı çıkarıp hızlıca üzerime geçirdim. Uzun beyaz makyaj masamın önüne geçip bir süre yüzümü seyrettim göz altlarım feci durumdaydı siyah uzun saçlarımdaki havluyu yatağın üzerine bıraktım saç kurutma makinasını tam çalıştıracaktım ki kapının çalmasıyla oturduğum yerden doğruldum. Kapıya doğru birkaç adım attım ve kapının kolunu yavaşça çevirdim gelen kişi Badeydi yerinde sallana sallana bana döndü ve hızla içeriye girdi.

 

“Of kızım çekilsene altıma işeyeceğim çok çişim geldi.” dedi arkasından kahkaha atarak gülüyordum. Tuvalete doğru koşarken bağırdı

 

“Gülmeeeee!!!!!”

 

Bade çıkana kadar mutfağa ilerleyip bir şeyler hazırlamıştım gün boyu nöbette olunca yemek yemeyi de unutabiliyorduk. Tam azıma bir zeytin atmıştım ki görüş alanıma Bade girmişti. Çok korkunç görünüyordu gözlerinin etrafı simsiyah kırmızı ruju dudağından başka her tarafa dağılmış bir halde mutfağa gelmişti onu görünce refleks olarak ayağa fırladım.

 

“BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM” dedim Bade bana ne var ne bakıyorsun der gibi bakıyordu.

 

“Kızım ne bu hal alt tarafı çişe gittin görende seni lavaboda biriyle seviştin sanacak.” dedim Bade anlamayarak bana baktı.

 

“Ay keşke nerde bende ki o şans. Acilen bana birini bulmamız lazım.” dedi ne diyorsun Bade der gibi ona döndüm.

 

“Azdın mı kızım seni kısırlaştıralım, etrafa saldırma kedi gibi.” dedim ciddi bir ifadeyle bana döndü.

 

“Ne kısırlaşması kızım daha doğru düzgün bir ilişki bile yok bu gidişle adli tıpta cesetlerle sevişeceğiz.” dedi kahkaha atarak söylediği şeye gülüyordum hatta gülmüyor böğürüyordum. Son derece ciddileşerek tekrardan Badeye döndüm

 

“Yüzünün hali ne tuvalette bir böcek falan mı ezdin çarpılmış gibisin?” dedim ciddi ifadem Badeyi güldürmüştü. Daha fazla merakta bırakmadan konuşmaya başladı.

 

“Ay yok be makyajımı silecektim sonra diş fırçamı çantamda unutmuşum onu almaya geldim.” dedi bu nedir ama ya kızım yemin ederim deccal makyajı yapsan bu kadar benzemezdin. Bade çantasından diş fırçasını çıkardı ve tekrar banyoya doğru ilerledi.

 

Bir süre sonra makyajını tazelemiş bir şekilde salona geldi.

 

“Bu ne hal Simay?” dedi gözlerini büyülterek.

 

“Ne var halimde?” dedim anlamayarak Bade odama doğru ilerledi ve yüksek sesle konuşmaya başladı.

 

“Kaldır kıçını o koltuktan” diye bağırıyordu. Ardından salona girdi ve elindeki elbiseyi sallayarak konuştu

 

“Bugün izinli günün Simay uzun zamandır bir şeyler yapmıyoruz.” dedi haklıydı uzun zamandır kendimiz için bir şeyler yapmamıştık ama çok yorgun hissediyordum Badeye kesin bir dille “Çok yorgunum hem tam anlamıyla izinli değilim akşama nöbetim var.” dedim Bade dudaklarını büzerek maviş gözlerini bana dikti.

 

“Simay lütfen birlikte vakit geçirmeyi özledim hem bu fırsatı kaçıramayız bir daha ne zaman izin alacağın belli değil.” dedi bu konuda da haklıydı izin kullanmayı pek sevmezdim.

 

“Bade adım atacak halim yok kızım başka zaman yaparız.” dedim yorgun olduğumu belli eden bir sesle

 

“Ya Simay lütfen, lütfen noğlurrrrrrr” diye ısrar etmeye başladı ama böyle boncuk, boncuk bakarsan ben sana kıyamam ki

 

“Öf Bade şöyle bakmasana kızım ret edemiyorum seni” dedim itirafım Badeyi güldürmüştü ve bakışlarına daha melül bir ifade ekleyerek devam etti. Daha fazla direnemediğim için

 

“Tamam be tamam” dedim zafer kazandı tabi hanımefendi birde bana inatçı diyorlar bu kıza direnemiyorum ki

 

“Al hadi” diyerek elindeki elbiseyi bana doğru uzattı elbiseye bir bakış attım sağını solunu inceleyip Bade’ye döndüm

 

“Bu nedir kızım düğüne mi gideceğiz fazla abartılı” dedim elimdeki siyah oldukça şık gece elbisesini yatağın üstüne fırlattım. Gardıroptan siyah tişört ve siyah kot çıkardım. Hızlıca üzerime geçirirken Bade’nin surat ifadesi ile karşılaştım.

 

“Sakın bana böyle geleceğini söyleme Simay bak düşer bayılırım.” dedi abartma, abartma alt tarafı dışarı çıkacağız

 

“Badecim bayılmanı istemem ama böyle geleceğim.” dedim bana şaka yapıyorsun der gibi bakıyordu.

 

“Arada kadın olduğunu hatırlarsan nasıl olur?” dedi yüzünü ekşiterek arkasını döndü ve gardıroptan bir askılı siyah crop ve siyah deri midi boy kalem etek çıkardı.

 

“Hiç itiraz etme elbise giymeyeceksen bunları giyeceksin.” dedi hiçbir itirazı kabul etmediği için söylenerek elindekileri aldım ve hızla üzerime geçirdim Bade giyinmem için odadan çıkmıştı hızlı bir makyajla yüzümü toparladım hafif şeftali tonlarındaki allıkla son bir dokunuş yapıp makyajımı tamamladım. Uzun siyah saçlarımı alttan sıkı bir at kuyruğu yaparak topladım. Sade bir görüntü olması için çokta büyük olmayan halka küpelerimi takmıştım. Ayaklarıma hiç tarzım olmayan hatta kadınların işkence çekmekten zevk alan siyah topuklu ayakkabıları geçirdim hava biraz kapalı olduğu için üzerime siyah trencimi alarak odadan çıktım. Salona girmemle Badenin gözleri bana dönmüştü.

 

“Siktir” dedi ayağa fırlayarak

 

“Simayyyy oha kızım çok güzel olurmuşsun.” dedi e tabi kızım bizimde kendimize göre bir güzelliğimiz var.

 

“Bade bu fazla abartı olmadı mı?” dedim emin olmayarak

 

“Sus valla kafana vururum.” dedi seni anlamakta zorlanıyorum ama Badecim

 

“Biz nereye gideceğiz onu da söylemedin ne bu gizemler kızım ben polisim benden bir şey saklayamazsın.” dedim sinsi bir gülüşle söylediğim onu güldürmüştü

 

Kahkaha atarak “Senden bir şey saklayacak kadar şuursuz değilim merak etme yaşamayı seviyorum.” dedi bu söylediğine bende gülerek tepki verdim

 

“Bir restorana rezervasyon yaptırdım şansımıza bak bir masa boşmuş hemen aldılar.” dedi

 

“Hangi restoran” dedim

 

“Tri Tochki” dedi ilk defa duyuyordum böyle bir mekân mı vardı.

 

“Bu nasıl bir isimdir ya çok mu aramışlar bu ismi hayır hiçbir fikriniz yoksa gelin bize verelim.” dedim Bade ne kadar malsın der gibi bakıyordu.

 

“Hiç estetik değilsin ya belki bir anlamı falan var ruhsuz nevale.” dedi ben miyim ruhsuz ayıp ediyorsun be Badecim.

 

“Ay tamam be sustuk hadi gidelim artık geç oldu.” dedim Bade portmantodan ceketini aldı ve dışarı çıktı bende arkasından evin anahtarlarını alıp çıktım.

 

Otoparka ilerledik ve benim kırmızı Clio arabama bindik

 

“Konum açsana” dedim Badeye dönerek beni onaylayarak telefonunu aldı ve mekânın olduğu konumu açtı. Yaklaşık bir saatin sonunda mekâna varmıştık Allah’ın cezası trafik olmasa yarım saate varabilirdik. Gerilen sinirlerimi Bade fark etmiş olacak ki bana baktı. “Sakin ol bugün güzel geçsin lütfen.” dedi ricasına hafif bir gülümseme ile karşılık verdim yavaş adımlarla mekâna doğru ilerledik.

 

Mekânın girişinde elimizdeki ceketleri alan görevli bizi karşıladı.

 

Mekân oldukça lüks ve şık görünüyordu. Benim 3 aylık memur maaşımla anca öderdik burayı diye düşünürken Badeye döndüm.

 

“Bade burası nereeee!! Kızım ben bir polisim sandığın gibi holding falan işletmiyorum nasıl ödeyeceğiz buranın parasını.” dedim sessizce fısıldayarak. Bade aynı ses tonuyla cevap verdi.

 

“Saçmalama Simay yani adli tıp uzmanı oldum diye babamın parasını kullanmayacak değilim.” diyerek güldü. Söylediği beni de güldürmüştü doğru Badenin babası sayılı iş adamlarından biriydi. Herkes tarafından bilinir ve aşırı zenginlerdi salak arkadaşım aksiyon olsun diye gitti adli tıp uzmanı oldu yeseydin ya kızım babanın parasını.

 

“Bizde böyle baba oldu da biz mi yemedik?” dedim gülerek söylediğim şey Badenin duraklamasına sebep olmuştu yüzündeki gülümseme söndü ve bütün keyfi kaçmış gibi sağa sola bakıyordu.

 

“Saçma sapan davranma bunu söylerken ben üzülmüyorum sen neden üzülüyorsun?” dedim. Evet üzülmüyorum babamın bir adi olması benim suçum değildi. Badenin koluna girerek onu yürümesi için hafifçe ittirdim.

 

“Hem bugün güzel geçecek.” dedim ve gülümsedim oda bana hafifçe tebessüm ederken her şey yoluna girdi diye düşünüp içeri girdik. Yemek yiyeceğimiz yere geldiğimizde Bade görevliye,

 

“Merhaba bizim rezervasyonumuz vardı.” dedi hafif gülüşle kasa görevlisi olan kadın oldukça güzel görünüyordu mekâna ait olduğunu düşündüğüm lacivert üniformasını giymiş sarı saçlarını sıkı bir topuz yapmıştı yeşil gözlerine kahve rengi bir kalem sürmüş pembe duran dolgun dudaklarına da parıltılı bir gloss sürmüştü oldukça nazik bir ses tonuyla,

 

“Tabi efendim hemen bakıyorum kimin adınaydı?” dedi

 

“Bade Saruhan” dedi kendi ismini söyleyerek kasa görevlisi bir başka görevliye masa numaramızı söyleyerek bize eşlik etmesini istedi. Masamıza kadar geldiğimizde ise Bade “Çok acıktım ya ne yesek?” diye bir soru yöneltti. Menüye göz gezdirdiğimde yemeklerin neredeyse hepsi Rus yemekleri olması dikkatimi çekmişti.

 

“Bu yemeklerin hepsi neden Rus kültüründen” diye sordum.

 

“Öylemi hiç fark etmedim demek ki sahibi Rus.” dedi Bade hafif gülümsemesiyle

 

“Olabilir.” diyerek söylediği şeyi onayladım. Aklıma gelen şeyle durdum bir süre düşündüm ve Badeye döndüm.

 

“Bade o zaman mekânın adı da Rusça olmalı öyle değil mi?” dedim öyle olmalıydı Bade mavi gözleriyle bana bakıyordu

 

“Olabilir adına saçma falan diyordun bak demek ki Rusçada bir anlamı var” dedi

 

“Acaba ne merak ettim şimdi” dedim Bade bana baktı.

 

“Aman neyse ne acıktım yemek seçelim.” dedi ve devam etti.

 

“Ben seçtim bir şeyler sende yer misin?” dedi olur der gibi başımı salladım. Menüleri elimizden bırakınca garson son derece nazik bir şekilde

 

“Hoş geldiniz efendim ne alırdınız.” dedi Bade yüzünde sevimli gülümsemesiyle cevap verdi.

 

“Merhaba biz ana yemek olarak Beef stoganof alalım daha sonra tatlı olarak ta Pashka olsun lütfen” dedi garson tabi hemen der gibi bir baş hareketi yaptı.

 

“Umarım lezzetlidir.” dedim yaklaşık on dakika sonra yemeklerimiz gelmişti Bade ve ben hem sohbet edip eski günleri konuşuyorduk hem de yemeklerimizi yiyorduk mekânın atmosferi o kadar iyiydi ki enerji patlaması falan yaşıyorduk. Masamız çokta ortada diyemeyeceğimiz cam kenarlarına yakın ve konumu güzel bir masaydı etrafa göz gezdirirken karşı masada duran takım elbiseli orta yaşlarda esmer ve oturduğu halde uzun boyunun olduğu anlaşılan bir beyefendi ile göz göze geldik. Adamın tebessümüne bende hafif bir gülümseme ile karşılık verdim daha sonra tuvalette gitmek için ayağa kalktım.

 

“Neden ayaklandın.” diye soran Badeye

 

“Tuvalete gideceğim de” diyerek cevap verdim ve arkamı dönerek yemek alanından çıktım uzun koridordan sola dönüyordum ki bir el bileğimi yakaladı ve sırtımı duvara yasladı ne olduğunu anlamayarak adama baktım ve az önce karşı masadan bana gülümseyen adamdı.

 

“Ne yapıyorsun sen bırak beni.” dedim sinirle o kadar çok sinirlenmiştim ki suratına yumruğumu geçirmemek için zor tuttum kendimi

 

“Ne yani beni buraya sen çağırmamışsın gibimi davranacağız olur bana uyar.” dedi ukala bir tavırla ne ben mi onu çağırmışım bu adam kendinde mi acaba.

 

“Ne saçmalıyorsun seni ben çağırmadım derhal bırak kolumu yoksa hiç iyi olmaz.” dedim kendini ne sanıyor bu “Ooo asi kızı mı oynayacaksın bayılırım.” dedi ateşin falan mı var abicim ne diyorsun.

 

“Bana bak sana en asi halimi göstermemi istemezsin son kez söylüyorum bırak beni.” dedim dişlerimin arasından tıslayarak. Adamda zerre etki oluşmadan sırıtarak cevap verdi.

 

“Evet bu tavırlar beni etkiler ama yalnızca yatakta asi yavru.” dedi midemi bulandırarak konuşuyordu elimden bir kaza çıkacak az kaldı.

 

“Pis fantezilerin beni ilgilendirmiyor.” dedim midemi o kadar çok bulandırmıştı ki üzerine kusacaktım neredeyse.

 

“Öylemi bakıştıktan sonra beni buraya çağırdın sevişmek istiyorsun sende.” dedi kulağıma doğru nefesin vererek iğrenç herif siktir gülümsemesine karşılık verdim ve hemen sonra tuvalette gelmem ona bu düşünceyi vermişti aklına sokayım senin beyinsiz herif tek bir organla düşünmek tamda bu oluyor işte.

 

“Bırak kolumu yoksa çok kötü yaparım seni.” dedim ve adam kulağıma doğru yaklaştı fısıldayarak

 

“Yaparsın, yaparsın da önce bir tadına bakim.” dedi pis dudaklarını boynuma yaklaştırdı tam bir kafa atacaktım ki adam aniden üzerimden çekildi.

 

“Eğer ona değil dokunmak nefesin bile değerse senin nefesini keserim.” dedi bir adam ne olduğunu anlamadan adamın kolunu tuttu ve kırılana kadar çevirdi. Bana askıntı olan pislik acı içinde bağırdı.

 

“Ne oluyor sende kimsin be bırak kolumu.” diye bağırdı.

 

“Bu pis ellerin bir daha ona yaklaşmaya ona dokunmaya çalışırsa kırarım.” dedi ve adamı çuval gibi yere fırlattı.

 

“Şimdi defol mekanımdan.” dedi. Sinirli görünüyordu yerde yatan adam kolunu tutarak ayağa kalktı ve yavaş adımlarla uzaklaştı sanırım kolu kırılmıştı. Kimdi bu adam arkası bana dönük olduğu için yavaşça bana döndü ve tamamen yüzüne odaklanmıştım. Kumral saçları arkaya taranmış oldukça uzun boylu bir adamdı. Hafif sakalları ve kirpikleri off Allah’ım bizim nasibimizi neden bu adama verdin dedirtecek türdendi gözleri kehribarı andıran bir renkti o kadar güzel gözleri vardı ki insan baktıkça kendini yalnız bir ormanın içinde tek başına yaşıyormuş hissi veriyordu. Bu bakış ne vicdansızın oğlu nasıl bakıyorsun öyle kalp krizi geçirteceksin bana düşüncelerime hemen bir toz bulutu geçiriyorum gözlerim adamda takılı kalmıştı. Adam bunu fark etmiş olacak ki sinsi bir gülüş ile bir adım bana doğru attı salak Simay toplasana kendini ama yapamıyorum Allah’ım ne günah işledim lütfen cezamı daha sonra ver bu adamın yanında ağzım kitlenmiş kalamam. Adam bir adım daha attı ve tam bir şey söyleyecekken konuşmaya başladı.

 

“Kendini savunmak için neyi bekliyordun komiser?” dedi komiser mi bu adam nereden biliyor polis olduğumu.

 

“Pardon, tanışıyor muyduk?” dedim mümkün değildi tanışıyor olamazdık zira tanışmış olsaydık bu gözleri asla unutmazdım.

 

“Hayır.” dedi hiç düşünmeden öyleyse nereden biliyorsun be adam

 

“Gazetelerde falan namım yürüyor da haberim mi yok?” diye sordum. Hafif bir gülümsemeyle bana yaklaştı ve kulağıma doğru konuştu.

 

“Seni sadece ben okuyabilirim.” demişti bu ne demek bu adam bana mı yürüyor

 

“Sizi tanımıyorum beyefendi kimsiniz neden işime karışıyorsunuz sizden yardım istediğimi hatırlamıyorum.” dedim hala sırıtıyordu komik olan ne be adam hafifçe gülümsedi ve gözlerini üzerimden ayırmadan konuşmaya devam etti,

 

“Yardım istemedin.” dedi sesi alaycı bir tını taşıyordu. “Ama ihtiyacın vardı.” ne diyorsun be adam istersem seni tek yumrukla bayıltırım diye düşünmemle bana oldukça yakın duran adamın erkekliğine tekme atmam bir oldu. Adam acı içinde inleyerek bir adım geri sendeledi.

 

“Şimdide sizin yardıma ihtiyacınız var gibi görünüyor.” dedim sinsi bir gülüş ile adam bir kahkaha attı ama hala acı çektiği yüzünden okunuyordu. Sesindeki acıyı gizlemeden konuştu. “Etkilendim.” dedi bir adım ileri atarak sinirle konuştum.

 

“Restoranın kuralı mı bu sapık olmayanı almıyorlar mı?” dedim bu söylediğime daha çok güldü bu adam benimle dalgamı geçiyor ne gülüyorsun be

 

“Bildiğim kadarıyla restoranımda böyle bir kural yok.” dedi demek mekân sahibi bu adam.

 

“Mekân sahibi olmanızla ilgilenmiyorum.” dedim umursamaz bir tavırla

 

“Tüh bende etkileneceğini düşünmüştüm komiser şansımı başka bir sefer mi denesem?” dedi alay eden ses tonuyla gözlerimi devirerek bir adım ilerledim tam arkamı dönmüş gidecektim ki bir anda bileğimden tutup arkamda duran duvara yasladı. Yeter ama ya bu iki oldu daha fazla sinirlerime hâkim olamayarak yüzüne bir kafa atmamla burnunu tutarak geriye doğru sendeledi. Kısık bir sesle kahkaha attı bu adamın kesin kafadan sorunları var.

 

“Adın ne bilmiyorum ama bir daha bana bu şekilde dokunursan çalışanlarına patronlarının yüzü dağılmış portresini izletirim.” dedim yüzündeki gülümseme silindi bana doğru bir adım attı ve gözlerini gözlerime dikti siktir böyle bakmasana be adam Allah’ım sen dilimi yerinde tut yutmamam için güç ver âmin, âmin, âmin biraz daha böyle bakarsa bayılacağımı anlamış gibi sırıttı.

 

“Adımı mı öğrenmek istiyorsun?” Dedi bu adam normal mi kesinlikle sorunları var daha fazla delirmemek için arkamı döndüm ve yemek yediğimiz alana doğru ilerledim.

 

“Manyak herif sen kimsin de ben senin adını öğrenmek isteyeceğim.” diye söylenerek masaya oturdum. Bir süre sinirle yemeğimi yemeğe başladım bir şey duymuyormuş gibiydim ki gerçekten duymuyordum Badenin dürtmesiyle anlamıştım bunu

 

“Kızım sesleniyorum niye cevap vermiyorsun?” dedi ah be balım senin bu bacını delirtiyorlar sonrada deli diyorlar.

 

“Dalmışım ya” dedim sakin kalmaya çalışarak

 

“Noluyor bir gittin gelmek bilmedin.” dedi ne olmadı ki iki dangoz benim sabrımla oynadılar bende ne kadar sabırlı olduğumu gösterdim demek isterdim sana ama diyemem.

 

“Sorma ya tuvaleti bulamadım bir türlü.” dedim Bade ha öylemi oldu der gibi bir bakış attı.

 

“Bade kalkalım mı? artık nöbetim var biliyorsun.” dedim Bade anlayışla başını aşağı yukarı tamam hareketi yaptı. Hesabı istemiştik. Bade gelen yemek fişine bir süre baktı ve bana döndü.

 

“Bu ne şimdi kızım.” dedi ne diyorsun der gibi bir hareket yaptım al birde sen bak diyerek yemek fişini bana uzattı gözlerimi yemek fişindeki yazıdan alamıyordum.

 

“MEKANIMIN GÖZDE MİSAFİRLERİNE HESAP ÖDETMİYORUM KOMİSER.” yazıyordu ve en alt kısımda da imzasını bırakmıştı.

 

“MİRZA KAVALİER” hayvan sanki adını soran oldu da sana sinirle elimdeki yemek fişini buruşturup attım ve Badeye bir baş hareketi yaparak yemek salonundan çıktık. Otoparka doğru ilerliyordu ki Badenin sesiyle ona döndüm.

 

“Az önce tam olarak ne oldu Simay?” dedi ardından tekrar konuştu.

 

“Mirza kim?” diyerek ikinci sorusunu da sordu tabi ki yanıtı yok Badecim bende bilmiyorum ki nasıl açıklayabilirim.

 

“Bilmiyorum Bade lütfen soru sorma.” dedim ve arabaya bindik yaklaşık bir saat sonra Badeyi evine bırakmıştım tabi bu süre zarfında elli kere “Mirza kim?” diye sormuştu. Çantamdan evin anahtarlarını çıkardım ve içeriye girdim ayaklarımdaki işkence aletini bir hışımla çıkardım duş almaya üşendiğim için sadece üstümü değiştirdim. Gardıroptan siyah kot ve beyaz tişörtümü üzerime geçirmiştim kahve makinasını çalıştırmak için mutfağa doğru ilerledim. Masada duran zarfa gözüm takıldı bir türlü açma fırsatım olmamıştı ve Bade gelince de unutmuştum. Hızlı bir şekilde zarfı açtım ve içinden bir USB çıkmıştı odamdan laptopumu aldım ve USB’yi taktım isimsiz bir dosya vardı. Dosyanın üzerine tıkladım ve bir video açıldı. Videoda Erdal Keskinin nasıl bir işkenceyle öldürüldüğü görünüyordu. Videonun sonunda ise maskeli bir adam konuşmaya başlıyor.

 

“Kim olduğumu merak ediyorsunuz biliyorum. Kimliğimin bir önemi yok gereksiz sorularla vakit kaybetmeyelim. İkimizin de vakti kıymetli. Sandığın gibi bir cinayet değil. Bu bir adalet. Benim adaletimde kanun yok, yasa yok sizin adaletinizde de bu yok kanun adı altında bir saçmalığa inanıyorsunuz. İnandığınız şeyin aslında sadece sessiz kalmak olduğunun farkında değilsiniz. Asıl adalet çocukların tecavüz edildiği, kadınların şiddete maruz kaldığı orospu çocuklarının dünya üzerinde nefes alacağı bir deliğin olmaması. Asıl adalet boşanmak isteyen bir kadının korkmadan boşanabilmesi. Sizin adalet anlayışınızda bu var mı komiser? Hayır yok eğer adalet olsaydı kendi adaletini konunun önüne geçirmeye çalışan bir katil olmazdı.” diyordu adamın tek nefeste söylediği onca şey gözlerimin dolmasına sebep olmuştu. Adalet var mıydı varsa neredeydi diye düşünüyordum ki gözüm videoya kaydı adam yana dönmüş bir şekilde durmuştu. Siktir boynunda bir iz vardı bu iz üç noktaydı.

 

 

 

Loading...
0%