
Önümüzden âdeta ışık hızı gibi geçen mermiler gram korku vermiyordu.
Uğur: "Ulan biz sabah ekmek arası mermi yiyoruz lan şerefsiz adi köpek mutasyon kertenkele zürafaları!"
Onur: "Aşkım sakin ol."
Uğur: "Olamıyorum bebeğim. Kendime hâkim olamıyorum bu pislikleri görünce!"
Asena: "Sizi odada bir saat yalnız bıraksak yemin ediyorum iki kişi girer üç kişi çıkarsınız."
Arkamda bir adım sesi işittim. Hızlıca silahım ile birlikte arkaya döndüm ve iki şerefsizin bize dogru silah tuttuklarını gördüm.
Hızlıca tekmemi sağdakinin silahına yedirdim. Silah kucağıma düşünce umursamadan silahımı ksrşındakikere doğrulttum. Artık boş arazide silah sesleri yankılanmıyordu.
Asena: "Kimin adamlarısınız?" Diye sordu sert sesiyle.
Sesine kurban kadın!
"Sen ne ayak karı!" diye bağırdı piç.
Dikkâtli ve hızlı bir şekilde ayağa kalktım ve "Karı." Diyen götün saçını tuttum. Bununla birlikte acıyla inledi.
"Orospu evladı, karı değil kadın! Karşındaki Türk kadını. Saygılı olacaksın it oğlu it! Şimdi kimlerdensin söyle. Yoksa sana yaşama hakkı tanımayacağım." Dedim sert sesimle.
Öbürünün silahını ise Asena almıştı. Şu an kaçacak yerleri yoktu.
"Birazdan buraya gelecekler. Hepiniz öleceksiniz!" Dedi tiksinerek."
Burnuna sert bir yumruk geçirdim. Ve bir süre böyle devam ettim.
"Hakkın doldu." En son yerdeki sivri taşı dik tuttum ve kafasını sertçe taşa vurdum. Gözüne girmişti. Ardından taşı gözünün içinde oynattım. Acı dolu inlemeleri kesilmiyordu. Alnından akan soğuk terler âdeta bir sel gibi dökülüyordu.
Sadık: "Alp komutan eserinin sesini dağlarda inletmeye yeminli gibi."
Uğur: "Bu daha hiç bir şey. Siz onun asıl acımasız hâlini görmemişsiniz."
Yüzümde gram mimik oynamıyordu. Önümdeki bok çuvalına kilitlenmiştim. Hâlâ eli silahına doğru gidip duruyordu. O sırada Asena diğer ikisinden birini boğup kafasına sıkmıştı. Diğerine ise bıçağının ucuyla adamın boğazında tur attırıyordu. Önümdekine döndüm ve "Kimin adamlarısınız ve nereden geldiniz?" Diye sordum. Sesim sert çıkmıştı.
"Beşşar." Dedi kekeleyerek.
Ukrayna Zaporijya'da aradığımız kaltak değil mi bu?
Yanımdan bir acı çığlığı yükseldi. Asena adamın diline bıçağını saplamıştı.
İşte benim karı- ay dur daha evlenmedik. İşte benim sevgil- yok o da olmaz. İşte benim kadınım! Heh bu oldu. Yuppi.
Sadık: "Ay kulaklarımı tatmin etti bu ses."
Uğur: "Ay bu minibüşçü parçaları fare gibi her yerden çıkıyorlar."
Ayşe: "Komutanım buraya iki araç yaklaşıyor. Güney-doğu tarafından. Silahlılar. Fakat bizi farketmediler."
Asena: "Ayşe olduğunuz yerde kalın ve gözükmeyin."
"Emredersiniz." Dedi herkes.
Her yer leş doluydu. Silah sesleri kesilmişti. Anlaşılan tim iyi bir iş çıkarmıştı. Bulunduğumuz kayanın arkasına konuşlandık.
Araçların sesi yavaştan kulaklarımıza ulaşmaya başlamıştı.
Asena: "Durum nedir KAYA?"
Uğur: "Güney-doğudan gelen araçların içinde siviller var komutanım. Yaklaşık sekiz kişiler. Araçların içlerinde silahlar ve bombalar var."
Asena: "Olduğunuz yerde kalın."
Arabalar yaklaşmıştı içlerindeki el bombalarından herkesin ellerinde bulunuyordu.
Ardından arabanın içindeki adamlar el bombalarının pimlerini çıkarıp bize doğru teker teker atmaya başladılar.
"Görünmeden harekete geç!" Dedim kulaklığa doğru.
Hepimiz yerde sürünmeye başladık. Hızlı gidiyorduk fakat bombalardan kaçmak imkânsızdı. Bir kaç bomba patlama sesini işitmeye başlamıştık.
Ve bir bomba daha patladı. Bu sefer bomba yakınımıza atılmıştı. Ve patlama etkisiyle hepimiz kenarlara savrulduk. Çıkan dumanlar ve alevler çoktan etrafı sarmıştı. Bir motor sesi duydum. Araba gitmişti. Büyük ihtimalle bunlar Beşşar'ın adamlarıydı.
Asena ve ben aynı anda "Tim!" Diye haykırdık.
Güçlü sesini yakınımda hissettiğimde etrafıma bakındım dumanlardan göz gözü görmüyordu. Asena'nın albaya durum haberini veren sesine doğru gelmeye başladım. Birbirimizi bulduğumuzda Omzunun yarıldığını gördüm. Yüzüne baktığımda benim bacağıma baktığını gördüm. Şu an hiçbir yerimi hissetmiyordum. Askerlerimin ve onun iyi olduğunu hissetmek istiyordum.
Uğur ve Onur: "İyiyiz!" Diye bağırdılar ve kısa zamanda yanımıza geldiler. Diğerleride yanlarımıza gelmişti.
☪︎
Mağarada ikinci ayımızdı. Yemek ve suyumuzu dikkâtli kullanıyorduk fakat yine de son haftalarda tamamen tükenmişti. Bacağım hâlâ sarılıydı. Bomba olayından sonra baldırım yarılmıştı. Yaklaşık elli kilometre öylesine bir pansuman ike gitmiştim. Mağaraya vardığımızda bacağıma pansuman yapmıştım. Şu an ise helikopter ile askeriyeye inecektik. Herkes kendi hâlinde takılıyordu. Bense ona bakmaktan kendimi alamamıştım.
Sımsıkı alttantopuzuyla mükemmel görünüyordu. Topraklarım onun ormanına ait olmak istiyordu. O ise bunun farkında fakat yanılmamtan korkuyor gibiydi. Bakışlarımız kesiştiğinde ne o kesti göz temasını ne de ben.
En sonunda ikimizde gözlerimizi Ayşe ve Zehra afası daki tartışmaya çevirdik.
Ayşe: "Bak flormar dudak kalemi aşırı iyi bir kere."
Zehra: "Ya değil tabii ki! Asıl iyi olan emily."
"Emily daha iyi bu arada." Dediğimde tüm gözler bana döndü.
Uğur: "Sen dudak kalemi mi kullanıyorsun."
"Hayır lan salak! Yok öyle bir şey. Begümden biliyorum." Dedim sinirle.
Serkan: "Reglin gecikmedi değil mi kız!" Dedi.
Ellerimi yüzüme kapattım. Sabır diledim. Hayır yani Begüm zorla bir kere sürmüş olabilirdi ama kendi rızam ile değildi. Ve bu yüzden bence sayılmazdı. Ama kötü de durmamıştı şimdi...
☪︎
Herkes uyumuştu. Uğur ise yanımdan ayrılmıştı. En son Onur ile cilveleşiyordu. Cilveleşirken uyuya kalmışlardı. Çok komik görünüyorlardı...
Yanıma yaklaşan adım seslerini duydum. Umursamadım çünkü kimin geldiğini biliyordum. Sakince yanıma oturdu. Başını omzuma yasladı. Eli yaralı baldırma doğru geldi. Hafifçe okşadı. Sonra eli baldırımı içine aldı. Elimle yavaşça elini tuttum. Elimi sıktı. Bende onun elini sıktım. Derin bir nefes verdiğini hissettim. Belkide öyle saatlerce durduk. Ama en sonunda uykuya yenik düştüm. Ya da düştük.
Uyandığımda yanımda kimse yoktu. Karşıya baktığımda onu gördüm. Uyuyordu. Yada uyuyor gibi yapıyordu. Diğerleri de yavaş yavaş uyanmıştı. Herkes uyanmıştı. Ve helikopter de alana inişi gerçekleştiriyordu. Alana indiğinde hepimiz helikopterden indik ve alaya doğru yürümeye başladık. Yan yana yürüyorduk. Alaya vardığımızda herkes odalarına çekildi. Odama girdiğimde eşyalarımı bir kenara koyup hızlıca dolaptan havlumu ve kıyafetlerimi çıkardım. Sıcak bir duş almayı çok özlemiştim. Hızlıca duş aldım ve saçımı kurutup üstümü giyindim. Eşyalarımı kirli sepetine attım ve telefonumu alıp dışarıya çıktım. Kantine doğru yol aldım. Kantine geldiğinde masada onu gördüm ve yanına gittim.
"N'aber?" Diye sordum.
Asena: "İyi, senden n'aber?"
"Aynı."
Asena: "Begüm sana ulaşamamış sanırım beni aradı. Seni sordu."
Kaşlarımı çattım. Bana ulaşılabilme ihtimali vardı. Fakat ulaşamamıştı.
"Tamam ararım onu sonra. Haber verdiğin için sağ ol." Dedim.
Asena: "Rica ederim."
Timin kantine doğru ilerlediğini gördüm. Asena'dan müsaade isteyip masadan kalktım.
Telefonumdan Begüm'ün adını tuşladım.
Kısa bir süre sonra telefon açıldı.
"Abi."
"Begüm. Nasılsın iyi misin?"
"Abi, sana nasıl söyleyeceğimi inan hiç bilmiyorum..."
"Kötü bir şey mi oldu?"
"..."
"Abiciğim cevap versene kötü bir şey mi oldu?"
"Abi babam nenemi vurdu."
Alnımın çatısından kurşun yemiş gibiydim şu an hissediyordum ama konuşma yetimi kaybetmiş gibiydim. Bize baba diye tanıtılan adam kendi annesini mi vurmuştu?
"Abi seni anlıyorum ama lütfen yine kilitlenme."
"Hangi hastane?"
"Ankara Bilkent Şehir Hastanesi."
"Hemen geliyorum."
Albaya bilgi verip izin aldıktan sonra hızlıca kestirme yoldan odama koştum. Eşyakarımı ve arabanın anahtarını aldıktan sonra yola çıktım.
Nasıl geldim bilmiyorum ama hastaneye gelmiştim.
Hızlıca vezneye doğru yürüdüm.
"Kadriye BOZKURT nerede acaba?"
"Yakını mısınız?"
"Evet torunuyum."
"Kendisi şu an yoğun bakımda."
"Hangi kat?"
"Yedinci kat."
Koşarak yedinci kata giden asansöre bindim. Yedinci katta durduğunda aynı hızla etrafa bakınmaya başladım. Etrafı tararken Begüm'ün kenara oturmuş vaziyette ağladığını gördüm. Hıxlıca onun yanına koştuğumda beni farkederek irkildi. Ona sarıldığımda kucağımda küçücük oldu. Karşıdan gelen doktor ile ayrıldık.
Doktor gözümüze umutsuzca bakıyordu.
Doktor: "Başınız sağ olsun."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |