
Asena: "Saçların nemli. Hasta olursun kurutalım." Dedi benden ayrılarak.
Yeşillerine bakarak: "Bir şey olmaz." Dedim sakince.
"Canın yandı mı?" Diye sordum.
Yüzü soldu, gözleri boşluğa bakmaya başladı.
Asena: "Bu konuyu kapatabilir miyiz?" Dedi âdeta fısıldarcasına.
Belinde olan elimle belini okşadım.
"Peki, zaten yarın alayda kamera kayıtlarına bakacağız. O itle bizzat ben ilgileneceğim." Dedim.
Asena: "Ölmedi mi?"
Kafamı sağa sola salladım.
Asena: "Hadi tatlıları yiyelim." Dedi kollarımdan ayrılarak.
Masaya geçtiğimizde çay eşliğinde soğuk baklavaları yemeye başladık.
Asena: "Bu anın böyle olacağını düşünmemiştim."
"Beğenmedin mi?" Diye sordum merakla.
Asena: "Senin olduğun her şeyi beğeniyorum."
İltifata nasıl karşılık vereceğimi bilmiyordum. Odundum ben.
Sığırsın oğlum sen.
Asena: "Senden bir cevap beklemiyorum, öyle bakma bana. Bende odunumdur biraz." Dedi gülümseyip.
Tatlılarımız ve çaylarımız bitmişti.
Asena sandalyeden kalkıp: "Hadi saçını kurutalım." Dedi.
"Hayı- Bir dakika. Kurutalım mı dedin. He olur. İstersen kafa derimi de yakabilirsin." Dedim rahat bir tavırla.
Gülümsedi.
Asena: "Hadi gel kurut saçlarını."
"Kurut mu? Ben mi kurutacağım?"
Asena: "Bildiğim kadarıyla kolların da sıkıntı yok."
"Yok, almayayım."
Yanıma geldi ve elimi tuttu. Ardından çekiştirneye başladı. Sırgulamadan kalktığımda beni yatak odadına doğru götürmeye başladı.
"Daha ilk günden yatağa mı atacaksın beni?"
Asena: "Zamanı gelsin onu da yaparız."
Muzipçe gülümsedim. Yatak odasına geldiğimizde oldukça ferah, düzenli ve sade bir odası vardı. Çift kişilik yatağındaki yasemin çiçekli nevresim odaya ferahlık veriyordu.
Sanırım yasemin çiçeği hoşuna gidiyordu. Yasemin kokmasının nedeni de buydu.
Eline aldığı saç kurıtma makinesini bana doğru uzattı.
Asena: "Al."
"Kurutmayacağım diye kaç defa demem gerekiyor acaba?"
Asena kaşlarını çattı: "Ama saçların nemli. Kurutmalısın. Yoksa üşürsün."
"Askerim ben üşümem. Hem sende askersin. Sende kolay kolay üşümezsin." Dedim.
Asena: "İnatçı keçi!" Dedi ve saç kurutma makinesinin fişini prize taktı. Ardından düşük güçte çalıştırarak ensemdeki nemliliğe tuttu. Yaklaşık bir kaç dakika sonra işini bitirmişti.
Elleriyle kısa tutamlarımı tarattırdıktan sonra ensemin yakınından ayrıldı. Prizden fişi çıkardı ve saç kurutma makinesini yerine koydu. Yatak odasından çıkarken onu takip ettim.
Mutfağa doğru gitmişti. Bulaşıkları makineye yerleştiriyordu.
Asena: "Bir harita var Beşşar'da değil. Façalı diye bir adamda."
"Nerden anladın?"
Beni yakaladıklarında ilk başta iki delikanlıyı kapının önüne koydular. Yeni oldukları belliydi. Silahı bile düzgün tutamıyorlardı. Uyuma taklidi yaptım ve enayi gibi kandılar. Ardından Arapça: 'Beşşar harita için yola çıktı mı? Façalı'ya gidecek değil mi?' Diye konuştular."
Façalı.
"Kolye vardı bir de harita çıktı başımıza." Dedim bıkkınca. İşler daha da karışık hâle geliyordu.
Asena: "Sahi, görevde baban olduğunu iddia eden kişi kimdi?"
"Kendisini babam gibi gösteren fakat babam olmayan bir piyon. Babam olmadığı yüz şeklinden belli. Babamın sert bir çehresi var. O adamın ise tam tersi."
Özel hayatım ile ilgili leylerden beni bitşrmeye çalışıyorlardı. Fakat ben bu tarz kolay numaraları yemezdim.
Yarın alayda bunları konuşmamız gerekiyordu. Bu nedenle erken yatmalı, erken kalkmalıydım.
"Yedi içti kaçtı olarak gözükmek istemem ama, müsaadeni isteyeceğim."
Asena: "Müsaade senin."
Kapıya doğru ilerledik. Ceketimi aldıktan sonra silahımı da kontrol ettim ve kapıyı açtım. Ayakkabılarımı da giydikten sonra aramızda ufak bir bakışma oldu. Dayanamadım ve elimi başına getirerek alnından öptüm. Kokusu huzur veriyordu.
Utanmışçasına yanakları hafiften kızarmıştı.
Hafifçe gülümsedim.
"İyi akşamlar."
Asena: "Sana da."
Arkamı döndüm.
Dönmez olaydım.
Uğur ve Serkan bana fal taşı gibi açılmış gözlerle bakıyordu. Dördümüz hint dizisi misâli bakışma yaşarken sessizliği bozan Uğur oldu.
Uğur: "Düğün ne zaman?"
"Allah bilir."
Serkan: "Ha nikâh kıyıldı yani."
Uğur: "Aldatıldım!"
"Onur'la sevgili gibiydin en son." Dedim ve bşr hışımla aşağıya indim.
Yetişemediler.
İyi ki.
Hızlıca arabanın kilidini açtım ve bindim. Emniyet kemerimi taktıktan sonra arabayı çalıştırdım. Ardından son gaz lojmandan uzaklaştım.
Alaya vardığımda etraf sessizdi. Odama hızlıca geçtim. Kendimi yatağa attığımda derin bir nefes çıktı dudaklarımın arasından.
Son yaşadığım olaylar o kadar hızlıyfı ki anlamdıranadım. Uzun zamandır ona itiraf edemediğim şeyi itiraf etmiştim, bunun sonucunda beni öpmüştü, Uğur bizi yakalamıştı.
Eyvah!
Uğur!
Yarın!
Alayda!
Umarım saçma sapan imalarda bulunup timin kafasını karıştırmazdı. Yapmayacağı şey değildi.
Göt Uğur.
Gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım. Sürekli o güzel sureti geliyordu yüzüme...
Burası çok güzel bir yer. Gökyüzünün mavisi çok güzel. Yerler yemyeşil çimlerle dolu. Hatta Begüm'ün en sevdiği çiçek olan karanfiller de var. Hatta şu an karşımda karanfil demeti oluşturmuş karanfil topluyor!
"Begüm abiciğim!"
Begüm: "Abi!" Dedi ve bana doğru koşmaya başladı.
Boynuma atladığında onu tutup kucağımda döndürdüm.
Durduktan sonra yanağıma bir öpücük kondurup tekrar sarıldı.
Begüm: "Gelmişsin. Seni çok özledim!" Dediğinde ona sıkıca sarılıp: "Bende seni güzelim!" Dedim ve kokusunu içime çekmiştim. Üç senedir görüşmeyip hasret gidermemek olur mu hiç? Özlemiştim bal gözlümü.
"Nasılsın? İyisin değil mi? Annemler nasıl? Nenemin tedavisi sonuçlandı mı?" Diye art arda soruları sıralayınca yüzüne acı bir gülümseme kondurdu. Ve :"Sakin. Ben iyiyim ama..."
Kaşlarımı çattım. "Ama?"
Begüm: "Abi benim gitmem lazım özür dilerim!" Dedi ve hızlıca boynuma sardığı kollarını çözüp koşarak uzaklaşmaya başladı.
"Begüm!" Diye bağırdım ama nafile. Koşarak ona ulaşmaya çalışsam fark ederdi. Bu yüzden gizlice onu takip ettim.
Begüm arkasını kolaçan ederek dikkatlice koşuyordu. Boş bir araziye vardığında durdu. Bir ağacın arkasına geçti. Ve biraz yürüdü. Ardından önünde bir mezar belirdi. Mezarı görünce kaşlarımı çattım. Dedemin mezarının aynısıydı. Nasıl yani? Begüm dedemin mezarına gitmek için mi benden kaçmıştı? Hayır Begüm öyle birşey yapmaz bu başka birinin mezarı olmalı.
Begüm: "Nene, özür dilerim söyleyemedim. Yapamadım... Abime bunu söyleyemem!"
Çatılan kaşlarım normale döndü. Nenem, ölmüş müydü?
Begüm karanfilleri mezara teker teker dikti. Ardından yine sessizce ama bir o kadar da çok ağlamaya başladı. Sessizce onun yanına gittim ve yere çönelerek sarıldım. Bende korkmadı. Anlamıştı geldiğimi. Sadece bana söyleyecek cesareti yoktu.
Begüm: "Abi özür dilerim!"
Ellerimle saçını okşadım.
"Özür dilemeye gerek yok güzelim. Ama sana birşey soracağım. Bu mezar nenemin mezarı mı?"
Begüm onaylarcasına kafasını aşağı-yukarı salladı. Sertçe yutkundum. Yarasını demek istemiyordum ama sormak zorundaydım.
"Peki neden öldü?"
Bunu sorunca ağacın arkasından babam çıktı ve elindeki silahıyla Begüm'ü vurdu. Begüm'ü vurdu! Vurdu! Vurdu!
"Hayır!"
Babam ise kahkaha atıyordu.
Sert bir nefes ile hızlıca gözlerimi açtım.
Niçin aynı rüyayı görmüştüm.
Siktir.
Bu rüyayı son görüşümde nenem ölmüştü ve devamında...
Hayır!
Yataktan bir hışımla kalktım. Şahsi telefonumu aldıktan sonra saate aldırış etmeden Begüm'ü aradım.
Uykulu bir ses açtı telefonu.
Begüm: "Alo abi. Bir şey mi oldu?"
Rahatlayarak tuttuğumu fark etmediğim nefesimi verdim.
Şükürler olsun!
"Hiç, öylesine aradım abim. İyisib değil m-"
Yüksek bir silah sesi duyuldu.
Ve tiz bir çığlık.
"Begüm?"
"Begüm, iyi misin abiciğim?"
"Begüm cevap verir misin?"
"Begüm."
"Begüm!"
Ses gelmedi...
Merhabaa.
Niçin hiç yorum gelmiyor :(
Emek veriyorum ve şu yoğun günlerinde bölüm yetiştirmeye çalışıyorum fakat ne oy var ne de yorum. Sadece okuyup geçecek misiniz?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |