@milfoy
|
Elif Serhat'ın kucağındaydı. Sadık ise Tomris'in. Sevda hemen Asena'ya ilk yardım uyguladı. Yaralıları taşıyanlar etrafı ve diğerleri etrafı düzenliyorlardı. Yanımıza aldığımız büyük çantaların birinde yorganlar vardı. Hemen onları sermiştik. Yaralılar orada yatıyorlardı. Mağara çok geniş değildi. Örümcek ağlarıyla kaplıydı. Derine doğru inen kısmı büyük kayalıklarla kapanmıştı. Dış kısmı ise açıktı. Üç kişi altı saatte bir nöbet tutacağı için sıkıntı etmemiştik. "İlk nöbeti benle birlikte kimler tutacak?" Diye sordum diğerlerine dönüp. Sevda yarayı dikmiş, pansumanı yapıyordu. Uğur: "Ben açım." Serhat: "Ben tutabilirim." Uğur: "Ay bu üçlüyle çok güzel dedikodu olur. Bende geliyorum!" Bayram: "Bir sonraki nöbeti ben alıyorum. Benimle birlikte kim tutacak?" Tomris:"Ben gelebilirim." Sevda: "Ben de gelirim." Diğer nöbetleri belirlenirken Uğur ve ben bir duvara yaslanmış parmak savaşı yapıyorduk. Onun bana baktığını gördüm. Hızlıca gözlerimi Uğur'a çevirdiğimde beni yenmişti. Uğur: "Neyim ben ya, usta parmak savaşçısı falan mı?" "Uğur çok yoruldum azıcık dinleneyim şurada." Dedim bıkkınlıkla. Bazen çabucak sıkılabiliyordum. Başımı kayaya yasladım. Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes verdim. Ardından Begüm'ü düşünmeye başladım. Fakat araya yine Asena giriyordu. Aklımdan çıkmıyordu ki... Gözlerimi açtığımda yemekleri hazırlamışlardı. Uğur: "Ay zıkkımlanmak, en sevdiğim!" Bayram: "Sevmeseydin şaşardım zaten. Yavaş ye öküz!" Silik bir tebessümle yanlarına doğru gittim. Hepimiz yemeklerimizi yemeye başladık. Sınırlı sayıda yiyeceğimiz vardı. Bu yüzden dikkâtli bir şekilde tüketiyorduk. (Saat: 01.56) Nöbetimizin ilk saati bitmek üzereydi. Uğur bize yeni öğrendiği dedikoduları anlatıyordu. Uğur: "Bu Neriman Teyze'nin oğlu Hikmet, Almanya'da çalışıyor ya." "Eeeee." Dedik Serhat ile merakla. Uğur: "İşini bırakıp Hindistan'da birine abayı yakmasın mı?" "Aaa!" Dedik yine Serhatla. Uğur: "Adam iç mimarken güzelim mesleğini bırakıp Hindistan'da baharat satıcı olmuş!" Dedi elini dizine vurarak. Serhat: "İyi de orada baharat ne para eder ha." "Baharat satıcılığı yapmak için güzelim mesleğimi bırakmam." Dedim. Uğur: "Sonra ne oldu dersiniz? Kadın dört adam ile aldatmış bunu. Garibim adam da ortalıkta inek boku gibi kalmış. Çocuğu da vardı üç tane. Yazık olmuş adama." Serhat: "Adamın kafa yapısına tüküreyim. Bu devirde âşık olmak bile sıkıntılı." "Bi de yeni trend çıkmış Dubai çikolatası diye. Bir çikolatanın ikiye ayrılması bir kadının ikiye ayrılmasından daha popüler hâle geldi." Dedim sinirle. Uğur: "Kadın ve çocuk cinayetleri çabucak unutuldu. Böyle bir toplum var ülkede." Hayat bazen çok değişik olabiliyordu. Yüzlerce kadın ve çocuk dışarıda korkarak geziyordu fakat bazı insanlar korkarak gezmelerini değil itaat etmelerini istiyorlardı. Başlarını eğmelerini istiyorlardı. Fakat ülkede öyle bir toplum daha yetişiyordu ki, secde dışında hiç bir şekilde başını yere eğmezdi. Bu toplum benim için nesilden nesile en iyi tarih aktarımı yapacak olan toplumdu. Biz de bu toplumun içindeki insanlardan birileriydik. Türk doğup Türk ölecektik! Serhat: "O değil de âşık olmak gerçekten sıkıntılı bir iş." "Hayırdır?" Dedim meraklıca. Uğur: "Ay âşık mı oldun?" Serhat: "Çok pis." "Anlatsana oğlum, çatlatma insanı." Dedim. Serhat: "Ben Elif'i seviyorum." Uğur: "Ne yani benim aşkım tek taraflı mıydı?" Dedi ağlamaklı bir ses çıkararak. Serhat: "Ama açılmaya korkuyorum." "Sen sevdiğim var deyince gözlerinden duyguları okunuyor. Sevgin tek taraflı değil. Git açıl kıza. Sana her baktığında gözleri parlıyor kızın." Dedim bir abi edasıyla. Serhat: "Bakışlarımdan anlar diye bakamıyorum ki." Uğur: "Git açıl kıza kıt beyinli. Yoksa kaparlar bu kızı benden söylemesi." Serhat'ın gözleri fal taşı gibi açıldı. Serhat: "Ağzını hayra aç gerizekâlı! Şurdan bi' vurarım, teröristlerin inine uçarsın ha!" Uğur: "Vallahi benden söylemesi. Ama eğer açılmazsan benimle evlen diye yakana yapışırım adam!" "Soğuk hava çarptı bunu galiba." Uğur: "Abi şaka zevkiniz de mi yok ya." Serhat: "Neyse ya açılırım." Uğur: "Elif'e acıdım şu an. Bu nasıl bir boşvermişlik öküz, hayvan, orangutan herif!" Serhat: "Senin lafına inanacağıma evlilik teklifi ederim kıza." "Et o zaman." Dedik Uğur ile aynı anda. Serhat: "Ederim." Uğur: "Etmezsen ahanda bu toprağı sana yediririm!" Dedi yerdeki toprağı göstererek. Konuşmaya devam ederken nöbet saati dolmuştu. Oturduğumuz yerden kalkıp Bayram, Tomris ve Sevda'yı uyandırmıştık. Ayaklarıma engel olamayarak Asena'nın baş ucuna doğru ilerledim. Yere serdiğimiz yorganın üzerinde yatıyordu. Yüzünü incelemeye başladım. Hacimli kirpikleri yeşil gözlerini gizliyordu. Kumral saçları ise dağılmıştı. Sakince dışarıya çıkan saçını okşadım. Yerinde huysuzlandığı an bıraktım. Gözlerim uyumak için yalvarıyordu âdeta. Gözlerimi kapattım ve kendimi uykunun huzurlu ve bir o kadar da rahatsız edici kollarına bıraktım. (Sabah Saat 07:53) Bacağıma gelen sert tekmeyle uyandım. Sinirle tekme gelen yöne döndüm ve önümde bir çift ayak gördüm. Yukarıya doğru baktığımda Asena karşımda dikiliyordu. Asena: "Uyan binbaşı baş ucumda pek rahat uyuyorsunuz!" "Belki de sadece baş ucunda rahat uyuyabiliyorumdur." Sustu. Sınırlı ifadesi hâlâ devam ediyordu fakat cevap vermiyordu. "Adamın aklını alırım işte böyle!" Dedim. Uğur: "Gece başımın dibinde ayı gibi horlayan hayvan kim?" Dedi sinirli bir şekilde. Serhat: "Ayıp ayıp insan kardeşine ayı der mi hayvan!" Uğur: "Gerçibdoğru diyorsun ayılara ayıp olur. Asena: "Benim baş ucumda da biri hayvan gibi horladı ama kim olduğunu çözemedim daha." Dedi imalı bir ses tonuyla. Elif: "Komutanım kaderlerimiz aynı." Deyip Asena'nın yanına doğru ilerledi. "Günaydın." Dedim. "Sağ ol." Dedi Asena hariç herkes. Uğur: "Serhatcığım bu gün toprak yemek istemezsin değil mi?" Dedi imalı bir sesle. Serhat: "Hatırlıyorum." Dedi bıkkınca. Herkes eşyalarını aldıktan sonra yola koyulduk bu gece farklı bir mağarada kalacaktık. İzimizi belki etmemek için bu yöntemi uyguluyorduk. En önde Asena ve ben vardım. Arkalarda ise üçlü bir şekilde karışık dizilmişlerdi. Asena: "Demek sadece benim baş ucumda uyuyabiliyorsun." Dedi sabahki konuşmamızı hatırlatmak istercesine. "Evet." Asena: "Nedeni nedir peki binbaşı?" "Adını koyamadığım bir ilaç binbaşı." Asena: "Peki bu ilaç hangi görevi görüyor?" "Onu daha tam çözemedim fakat beni evimde hissettiren bir ilaç." Asena: "Görüntüsü nasıl peki." "Çok güzel bir görüntüsü var. Onu görünce kendimi evimde hissettiğim bir ilaçtır. Hayatımda hiç duymadığım bir ilaç bu. Bazen uykularımdan eden, bazen de uykularımda rahat hissettiren bir ilaç. Kısacası bu ilaç benim için çok önemli." Asena: "Peki bu ilacı ne zamandan beri kullanıyorsun?" "Onu kullanmıyorum. Onu görüyorum. Benim en büyük ilacım bu." Asena: "O ilacın fiziksel özellikleri ne mesela?" "Anlatamayacağım kadar güzel fiziksel ve kişisel özellikleri var binbaşı. Ve bu ilacı kimse benden alamaz." Asena: "O ilacı sahipleniyorsun yani." "Sahiplenmek değil de benimsemek diyelim. Bu ilacın benden başla kimseye ilaç olmasını istemiyorum." Uğur: "Bak yediririm sana o toprağı!" Serhat: "Ya bir git başımdan. Uzaklaş benden kene!" Uğur: "Kene mi? Ben senin kanını mi emiyorum mal vampir miyim ben?" Sevda: "Bu gidişle vampir olacaksın ama." Elif: "Konu ne bilmiyorum ama bende sana o toprağı yedireceğim Serhat! Gece baş ucumda al karısı gibi durup ödümü kopardın manyak herif!" Herkes kahkaha atmıştı. İlacımın kahkahası ise ömüre bedeldi... Bir insanın gülüşü bu kadar güzel ve huzur verici olabilir miydi? Etrafta bir yağmur gibi yağan mermiler ise bütün huzuru bozmuştu. Asena: "Siper alın!" Herkes siper almıştı. Yere hızlıca eğildiğinde ise acıyla inlemişti. "Gördüklerinizi vurun!" Dedim. Etrafta çok fazla kişi görünmüyordu fakat bir kaç kişi çoktan kendini ele vermişti. Herkes gördüğüne ateş ediyordu. Uğur: "Tipine tükürdüğüm koskoca keskin nişancıya mi ahkam kesmeye çalışıyorsun sen?" Sadık: "Ay bunların tipler ne böyle." Elif: "Bende bir şey demek isterdim bu tiplere ama ilerdeki çocuğum için susma hakkımı kullanıyorum. Yakından art arda bomba sesleri gelmeye başladı... |
0% |