
Asena'nın telsizden albaya bilgi verdiğini gördüm. Başını onaylar biçimde sallıyordu.
Asena: "Bizi kışkırtmaya çalışıyor olabilirler. Bu yüzden bombalar yaklaştıkça uzağa kaçın."
"Emredersiniz komutanım." Dedi ben hariç herkes.
Silahımın mermilerin boşa harcamak istemiyordum. Bu yüzden gördüğümü vuruyordum.
Uğur: "Şempanze kılıklı orangutanın mutasyon geçirerek ortaya çıkan arizona kertenkelesine bak hele. Ulan, sıfadına tükürdüğüm, ölecen hâlâ el hareketi çekiyorsun köpek!"
Asena: "Şempanze kılıkkı orangutanın nutasyon geçirerek ortaya çıkan arizona kertenkelesine ayıp olur. Köpeğe de saygısızlık etmeyelim ayrıca lütfen."
Elif: " Kuzey doğu yönünde sol tarafta iki sivil görüyorum komutanım."
Herkes susmuştu.
Albay: "Tim, sivillere dokunmayın. Ayrıca karşı tarafın da sivillere karışmasını engelleyin."
Herkes: "Emredersiniz komutanım.
Karşı taraftan silah sesleri kesilmeye başladı ve bir ses duyuldu.
Düşman üzerimize koşuyordu. Böyle bir aptallık nasıl yapılırdı?
Uğur: "Yengem sigara içtiğimi görmüştür."
Serhat: "Sen sigara mı içiyorsun?"
Uğur: "İçmiyorum. O illeti ağzıma dahi sürmem. Sen ne diyorsun minibüsçü parçası!"
Serhat: "Minibüs sana girsin Uğur."
Uğur: "Ayıp ayıp."
Elif: "Ben Uğur'un yanındayım."
Şu an düşman üzerimize geliyordu ve biz goy goy yapıyorduk. Bence bu gayet normal bir şeydi.
Doğamızda var kardeşim.
Sadık: "Ben yardırıyorum gençler. Haydi Allah'a emanet."
Uğur: "Aferim, böyle devam et."
Kulaklıktan duyduğum sesler ile gülümsedim. Hepsi şu an ikişer üçer kişi ile dövüşüyordu fakat goy goy yapıyorlardı.
Önümdeki iki kişiye baktım. Bir tanesini indirmiştim. Benim için çerezdi bunlar. Hızlıca önümdekine yavaş hamleler ile atıldım. Kendimi yavaş vuruyor olarak tanıtıyordum çünkü karşımızdaki insanlar profesyonel eğitim görmüşlerdi. Bunu planda belirtmişti albay.
Karşımdaki sert bir yumruk atarken kolunu tuttum ve tesr çevirdim. Ardından kendime çekip dizim ile karnına sert bir hamle indirdim. Diğeri ise beni boğmaya çalışıyordu. Elimdeki bıçak ile koluna derin bir yara açtım. Acıyla inledi. Diğeri ise tam bana kafa atacaktı ki, aradan son anda çekilio beni boğmaya çalışan eleman ile kafa kafaya çarpıştırdım. Ardından enselerini tutup kafalarını üç kere birbirlerine çarptım.
Yakınıma gmeye çalışan diğer dört kişiyi ise tabanca ike hallettim.
Yavaş yavaş sesler kesilmeye başlamıştı. Çoğu kişinin işini halletmiştik. Ardından ortada toplandık ve bir silah sesi duyuldu.
Herkes etrafı ve kendini kontrol etti. Kimse vurulmamıştı. Gözlerim sırayla herkesi tararken siyah harelerim onun ormanını buldu. Siyah bir sis gibi yayıldı ormanlarının içine.
Ne zaman harelerim onu bulsa içimde bir heyecan oluşuyordu. Engelleyemiyordum.
Uğur: "Komutanım leşlerin arasında bir kolye buldum." Dedi kolyeyi göstererek.
Gördüğüm kolye ile kaşlarımı çattım. Tomar denen kitapsızın kolyesiydi bu.
Asena: "Tomar denen piçin kolyesi değil mi bu?"
Uğur: "Kusura bakmayın ama söylemeden edemiyeceğim. Bu nasıl isim amına koyayım. Brawl Stars'taki¹ Tomar 753 gibi?"
Serhat: " Ağla elli sekiz bin kupayım." dedi kapak çekerek.
Uğur: " Elli dokuz bin." dedi o da kapak çekerek.
Serhat: "İki bin kupayı ne zaman kastın oğlum. Sıçarken de mi oynadın lan."
Uğur: "Meslek sırrı." dedi sırıtıp saçlarını okşayarak.
Asena: "Kesin sesinizi! Nöbette konuşursunuz kupayı şu kolyeyi araştırmamız gerek."
Uğur'a doğru elimi uzattım. Amacım kolyeyi almaktı fakat elimi tuttu. Yüzüne doğru tam elimi getirmiştim ki, tokat atacağımı anlayıp kolyeyi verdi.
Kolyeyi elimde döndürdüğümde içinden bir ses çıktı. Kpağını bulup açtığımda gözlerim fal taşı gibi açıldı. İçinde Begüm'ün bebeklik fotoğrafı vardı. Arkasında ise bir yazı vardı.
"En sevdiğim doğum günün..."
Altında ise bir tarih yazılıydı.
"08.05.2004"
Bu resmi biliyordum. Begüm'ün dördüncü yaş gününde çekinmiştik. Fotoğrafta ablam, ben ve Begüm vardı. Abim fakrikada vardiyalı çalışıyordu. Bu yüzden o fotoğrafta yoktu. Genelde de fotoğraf çekilen değil fotoğraf çeken olurdu. Fotoğtaf sadece Begüm ve bana baba diye tanıtılan adam gözükecek şekilde yırtılmış ve yakılmıştı. İs izleri elime bulaşıyordu. Yeni yapıldığı belliydi. Bana birileri kendini göstermeye çalışıyordu.
Diğerleri de yanıma gelince hepsi şoke olmuş gözlerle fotoğrafa bakıyordu. Sertçe yutkundum ve kolye ile fotoğrafı sertçe cebime soktum.
Arkamızdan adım sesleri gelmeye başladı. Hepimiz silahlarımıza sığındık.Yavaş ve temkinli bir şekilde arkamızı döndük. Gördüğümd nefesimi titreten bir yüz vardı karşımda...
O yüzü aile bireylerim dışında sadece Uğur biliyordu.
Yüzümde mimik dahi oynamıyordu. Asker tarafımda asla ve asla duygularımı belli etmezdim. İçimde fırtınalar kopsa dahi dışımda hiçbir etkisi olmayan bir hava olurdu. "Ben herkesten gizlerim, yaşarken öldüğümü."²
"İnsan babasına silah doğrultur mu Alp?" Dedi karşımdaki adam.
İnsan oğlunun sırtına bıçak saplar mı adam?
Bunu duyan timin gözleri bana döndü. Uğur hariç.
Bense hâlâ o adama bakıyordum. Ablamı ve abimi öldüren, geceleri bizi saatlerce dövüp ardından krem süren, annemin yokluğunu tokat gibi yüzümüze çarpan adama bakıyordum.
"Kolyemi bana geri ver sik kafalı herif!" Diyerek üzerime yürüdü.
Asena: "Olduğun yerde dur yoksa sıkarım kafana!" Dedi sertçe.
Şaşırmıştım. Şaşırmam belki de yersizdi. Çünkü timi birlikte yönetiyorduk ve yöneticiyi kaybetmek istememesi normaldi.
"Senin dağlarda ne işin var bayan? Bana emir veremezsin." Dedi belindeki silahına doğru yönelterek.
Elif: "Sana bir yumruğum yeter bayım. Bir Türk askerine böyke davranmamalısınız. Aksi takdirde öteki dünyada dahi sonunuz iyi olmaz." Dedi nişan alarak.
"Bir kadından korkacak değilim." Dedi göğsünü kabartarak.
Serhat: "Kimin adamısın?"
"Düşmanıma kimin adamı olduğumu söyleyecek kadar aptal değilim." Dedi silahı bana doğrultarak.
"Benim derdim onunla."
Sadece ona baktım. Ve gülümsedim. İlk önce hafiften şaşırdı fakat bunu sonradan saklamayı başardı.
Üzerine doğru yürüdüm. Silahımı aşağıya doğru indirmiştim.
"Seni öldürmemi mi istiyorsun?" Dedi.
"Eğer beni burada şehit edersen timimiz seni mermi yağmuruna tutar." Dedim ona yaklaşmaya devam ederek. Uzun boyum onu yanımda kardeşim varmış gibi gösteriyordu.
Yutkundu.
"Kolyeyi bana ver lânet herif. Yoksa şuracıkta tam kalbinden vururum! Ayrıca tek kişi gelecek kadar aptal değilim. Arkamda dağ gibi ordum var!" Dedi silahını göğsüme yaslayarak.
"Şuradaki ordun mu?" Dedim az önceki leşlerin olduğu yeri gösterirken.
Dikkâtini dağıtmaya çalışıyordum ve istediğim gibi de olmuştu. Gözlerini kısıp arka tarafa baktığında koluma gizlediğim bıçağı hızlıca çıkararak bacağına sapladım ve silahı yukarıya doğru kaldırdım. Yukarıya ateş etti. Bana denk getirmek için can atıyordu âdeta.
Bıçağı bacağında daire şeklinde hareket ettirirken silah hâkimiyetini kaybetti ve acıyla inleyerek bacağını tuttu.
Silahı yere attım. Ardından "Sana o kolyeyi nah veririm!" Dedim.
Çatık kaşlarımdan korkmuşa benziyordu. Dudağımın kenarı kıvrıldı. Bu hoşuma gidiyordu. Fakat bir yandan da yüreğime dönüşü olmayacak yaralar çiziyordu.
"Yardım edin orospu çocukları!" Diye bağırdı Arapça.
Mermiler havada uçuşmaya başladı...
Uğur: "Yer mi Anadolu çocuğu?" Dedi gülerek.
Sevda: "Oğlum biz ssvah kahvaktısında merni arası ekmek yiyoruz, bu mermiler ne ki?" Dediğinde kayalığın arkasına varmıştım. Asena vardı.
Asena: "Bir daha böyke bir şey yaparsan o değil, ben seni öldürürüm." Dedi sinirlice.
Ben senin elinden ölmeye razıyım. Diyemedim...
1 Video oyunu. (e.d.n)
2 Bergen adlı arabeskçinin 1989 yılında "Yıllar Affetmez" albümündeki "İnsan Dertli Olunca" adlı şarkı. (e.d.n)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |