Yeni Üyelik
12.
Bölüm

Bölüm 11: Aşk

@milyofay

“Ne zaman vazgeçeceksin?”

“Beceriksizsin! Bu güce layık değilsin!”

Ellerimle kulaklarımı kapattım. Ege, onu duyduğumdan emin olmak istercesine bana iyice yaklaştı. Yüzlerimiz arasında sadece birkaç santim vardı.

“Barış yetiştiği için şanslısın, yoksa onunla orada ölürdün!”

Çığlık atarak olduğum yerde doğruldum. “Benim suçum değildi, benim suçum değildi!” Gözlerimden yaşlar süzülürken buğulu gözlerimin arkasında Barış’ın olduğunu fark ettim. Beni omuzlarımdan tutuyordu.

“Geçti, sadece bir rüyaydı.”

“Benim suçum değildi Barış, değildi.” Barış elimi tutup beni yatırmaya çalıştı.

“Değildi, değildi. Hadi biraz daha dinlen.” Barış yatmama yardım edip gitmek için doğrulduğunda elini tuttum.

“Gitme lütfen!” Barış yaklaşıp elimi sıkıca kavradı. “Gitmeyeceğim, yanındayım. Rahatça uyuyabilirsin, seni kabuslarından korumak için burada olacağım.”

Gözlerimi kapattım. O kadar yorgundum ki tekrar uykuya dalmam uzun sürmedi.

 

Zorlukla gözlerimi araladım. Başucumda Barış’ı görünce gülümsedim. Yattığım yatağın hemen yanında bir sandalyeye oturmuş elindeki kitabı okuyordu. Kitaba daldığı için uyandığımı fark etmemişti. Saçları dağılmıştı, gözlerinden ne kadar yorgun olduğunu anlayabiliyordum. Üzerinde koyu mavi bir eşofman takımı vardı. Siyah gözlükleri yorgunluğunu bastırsa da gözleri onu ele veriyordu.

“Hey!” Sesimi duyan Barış hangi sayfada kaldığına aldırmadan elindeki kitabı kenara bıraktı. Kitaplarına verdiği değeri bildiğim için bu hareketi beni heyecanlandırdı.

“Hey, nasıl hissediyorsun?” Barış’ın sorusu ile olduğum yerde doğrulmaya çalıştım. Barış ayaklanıp hemen oturmama yardım etti. Tekrar sandalyeye oturup bir cevap bekleyerek bana baktı.

“İyiyim, ağrım yok sanırım.” Gerçekten de herhangi bir ağrı hissetmiyordum.

“Bunu duyduğuma sevindim. Cemre de vücudunda hiç hasar kalmayacağını söylemişti. Yine de korktum.”

“O saldırıdan sonra nasıl hiçbir kemiğim kırılmadı bilmiyorum. Dalga nasıl?”

“Babasının yanında, güvende. Gerçi bir daha seninle atölyede saklambaç oynamak istemiyor. Düşmeni istemiyor.” Güldüm.

“Orada ne oldu Deniz?” Derin bir nefes alıp konuştum.

“Ateş’in yanına gelmiştik. Fakat içeride kimse yoktu. Biz de yukarı çıktık, o sırada elektrikler kesildi. Jeneratörün devreye girmesi çok uzun sürdüğü için bir sorun olduğunu anladım. Kontrol odasına geçince aşağıdaki robotu fark ettim.”

“Bayılmadan önce biri vardı demen beni şüphelendirmişti. Yapılan inceleme sonucunda jeneratörlerin bağlantısının kesildiği raporlandı.”

“Dalga’yı sihrimle mühürlediğim bir odada tutup aşağı indim. Yanlışlık olabileceğini düşündüm ama robot gerçekten bana saldırdı. Sonrasında birden bana saldırmayı bıraktı ve kapandı.”

“Tüm bilgisayarları inceledik. Robotu saldırı moduna üst kattaki dizüstü bir bilgisayar geçirmiş.”

“Evet, halbuki üst kattaki bilgisayarların hiçbiri bunu yapamaz.”

“Evet, kim yaptıysa planlamış.” Arkama yaslanıp devam ettim.

“Bunu bana neden yaptıklarını anlamıyorum.”

“Kameralarda kimse görünmemiş.”

“Evet, yok! Fakat ben termal kameraya baktım ve birinin size doğru koştuğunu gördüm.”

Barış kaşlarını çattı. “Bize doğru mu, öyle bir şey görmedik.”

“Görmediğinizi biliyorum. Çünkü kaçan kişinin önünde duran kimse çekilmedi ama o koşmaya devam etti.”

“Görünmez diyorsun yani?” Ellerimi iki yana açıp konuştum.

“Bilmiyorum.” Gözlerimi Barış’tan kaçırıp etrafıma baktım. O an daha önce hiç bulunmadığım bir odada olduğumu fark ettim. Yattığım yatağın karşısında küçük bir ada mutfak, mutfağın yanında oturma bölümü vardı. Kaşlarımı çatıp Barış’a döndüm.

“Ben neredeyim?”

Barış gülerek arkasına yaslandı. “Burası benim gizli yerim. Artık sen de biliyorsun.”

“Gizli mi?”

“Daha önce burayı gördün mü?”

“Hayır.” diye cevapladım. Burayı daha önce hiç görmemiştim. Barış ayaklanıp duvardaki aynaya yaklaştı.

“Bu aslında ayna değil, ofisime açılan bir pencere.”

Şaşırdım. “Yani ofisinin gizli odasındayız şu an.” Barış anlatmaya devam ederken yanıma gelip yatağın ucuna oturdu.

“Benim ofisim önceden babama aitti, bu odada da öyle. Annemi kaybettikten sonra babam bizden ayrı kalmamak için bu odayı yaptırmış ve küçük bir daireye dönüştürmüş. Okyanus ile burada çok vakit geçirdik. Bazen üçümüz burada uyurduk.” Barış ne kadar bunları gülümseyerek anlatsa da içinde bir burukluğun olduğunu biliyordum.

“Ben de seni yanımdan ayırmak istemediğim için burada kalmanı istedim. Çünkü ne zaman yanımdan ayrılsan başına bir şey geliyor.”

Gülümseyerek gözlerimi kaçırdım. Haklı olabilirdi.

“Çok korktum Deniz, seni kaybedeceğim diye çok korktum.” Barış’ın ani itirafı karşısında şaşırdım.

“Ben de çok korktum. Robotlar o kadar güçlüler ki orada öleceğimi düşündüm.” Gözlerim doldu.

“Öyle bir şey olmadı. Lütfen geriye dönüp bunu düşünme.” Barış moral vermek için uzanıp koluma dokundu.

“Ama olabilirdi, robotların çok iyi olduğunu biliyordum ve on dört kalbi birden yok etmem gerektiğini düşünmek beni çok korkuttu. Dört tanesini yok ederken bile çok zorlandım. Gerçekten çok iyi bir mühendisim.” Barış küçük bir kahkaha attı.

“İnanılmaz bir insansın Deniz. Her yönünle beklenmediksin.” Barış’ın iltifatı beni tekrardan hazırlıksız yakalamıştı. Barış bana biraz daha yaklaşıp konuştu.

“Bunu konuşmayı bu şekilde yapacağımı düşünmemiştim ama başını o kadar çok belaya sokuyorsun ki acele etmem gerektiğini hissettim.”

“Bu kırıcıydı.” Dedim küsme numarası yapıp.

“Senin için duyduğum endişeler bundan çok daha kırıcılar.” Başımı yana eğip devam etmesini bekledim. Ne diyeceğini çok merak ediyordum.

“Çok fazla arkadaşımı kaybettim Deniz. Birçok askerimin gözlerimin önünde öldürülmesin izlemek zorunda kaldım. Ailelerine bu haberi vermek çok zordu.” Barış duraksayıp yutkundu. Sanki diyeceği şeyler yıllardır boğazında kalan bir kılçık tanesi gibiydi. Ciğeri daha fazla kanamasın diye susuyordu ama o kılçık orada kaldıkça iltihap toplayıp acı veriyordu.

“Hiçbirini kurtaramadım.” Uzanıp Barış’ın elini tuttum. “Yapabilseydin hepsini kurtaracağını biliyorum.”

Barış elini elimin üstüne koydu. “Keşke yapabilseydim.” Devam etti.

“Kendimi suçlamadığım tek bir gün geçmiyor.”

Bir şey demeyip Barış’ın devam etmesini bekledim. Çünkü sonunda o kılçığı çıkartmaya hazırdı ve bu hiç kolay bir konuşma olmayacaktı.

“Avronez benden çok şey aldı Deniz, çok şey. Önce annemi, sonra arkadaşlarımı… Seni de almasını istemiyorum.”

Barış’ın elimi tutup devam etti. “Sana olan hislerimin farkında olduğunu düşünüyorum. Değilsen de ben senden çok hoşlanıyorum Deniz.”

Kalbim duyduklarıma inanmakta zorluk çekiyordu. Barış ciddiyetle devam etti.

“Bunları senden bir şey beklediğim için söylemiyorum. Sen, beni sevmesen de ben seni sevmeye ve korumaya devam edeceğim. Sadece haberinin olmasını istedim.”

Duyduklarım karşısında tepki verememiştim. İfadesiz suratımı gören Barış biraz geri çekildi. Ancak o an kendime gelip çekmeye çalıştığı elini tutabildim.

“Barış dur!” Barış bu kadar ani bir tepki beklemediği için şaşırdı.

“Ben de seni seviyorum.” Barış’ın gözleri daha önce hiç görmediğim bir ışıltıyla parladı.

“Üzgünüm böyle bir konuşma beklemiyordum, şaşırdım.” Barış elimi sıkıca tutup konuştu.

“Başını o kadar çok derde sokuyorsun ki!” Tek kaşımı kaldırıp konuştum.

“O zaman bu iyi bir şey olmuş. Seni teşvik etmiş oldu.”

“Hayır! Zaten konuşacaktım. Sadece seni kollarımda, o halde hastaneye yetiştirmeye çalışırken çok korktum.” Elimi Barış’ın yanağına koydum. “Üzgünüm, sadece Dalga’yı korumak istedim.” Barış elini elimin üstüne koydu.

“Biliyorum, gücüne, sana sonuna kadar güveniyorum. Yine de bundan sonra seni korumak için yanında olmama izin ver.”

“Sadece korumak için mi? Az önce bana aşkını itiraf ettiğini sanıyordum.” Barış gözlerini devirip konuştu.

“Sana olan aşkımı sadece az önce değil her zaman edebilirim.”

Cevap olarak kahkaha attım.

“Hem seninle sohbet etmek için bahane bulmak ne kadar zor biliyor musun? Artık seni aramak için bir bahaneye ihtiyacım yok. Seni merak ettim, sesini duymak istedim cümleleri yeterli.”

“Bahane bulmak konusunda iyisin.” Barış gözlerini devirdi. Ona doğru eğilip boynuna sıkıca sarıldım.

“İyi olmana çok sevindim Deniz.”

“Seni tekrar görebildiğime çok sevindim Barış.”

“Bundan sonra seni hiç yalnız bırakmayacağım.”

“Öncesinde de hiç bırakmadın ki. Buraya geldiğimden beri başıma ne gelse, düşününce az şey olmadı, beni hep sen kurtardın.”

“Buraya geldiğinden beri üç yıl yaşlandım.” Kaşlarımı çatıp sordum.

“Neden üç?” Barış şefkatle gözlerimin için baktı. O an daha önce gözlerinde görmediğim bir şey gördüm, bana olan aşkını. Daha önce bunu fark etmemiştim.

“Buraya geldiğinden beri üç defa başını belaya soktun. Her seferinde vakit geçmek bilmedi.”

“Yaşlandığını düşünmüyorum. Çok hızlı ve güçlüsün.” Barış gülümsedi. O an aklıma gelen soruyla devam ettim.

“Gerçekten nasıl bu kadar hızlı koşabiliyorsun?” Barış ciddi olup olmadığımı anlamak için birkaç saniye beni inceledi. Ciddi olduğumu anlayınca yüksek sesli bir kahkaha attı. Onu ilk defa böyle görüyordum. Kahkahasını daha çok duymak amacı ile devam ettim.

“Beni pencereden atlarken yanıma o kadar hızlı geldin ki ne olduğunu anlayamadım.”

“Dediğim gibi odama gizlice giren güzel kızları yakalamak için eğitim aldım.” Uzanıp koluna vurdum.

“Özür dilerim, odana öylece girmemeliydim.”

“Odama gireceğini tahmin etmiştim zaten. O yüzden şaşırmadım.”

“Ne? Bunu benden nasıl beklersin?” İtirafı ile şaşırmıştım. Bu kadar vahşi bir izlenim bıraktığımı düşünmüyordum. Barış bu durumdan keyif alıyormuş gibi gülümsedi. Ona olan hislerimi açıkça ifade edebildiğim ve çekinmeden onu izleyebildiğim için çok mutluydum. Sonuçta insan aşık olduğu insana bakmadan duramaz değil mi?

Barış elini arkasına atıp elinden destek alarak arkasına yaslandı. “Kardeşin için her şeyi yapabileceğini biliyorum. Ne kadar soğuk ve uzak görünsen de her gece kardeşine ait yaranın kanadığını biliyorum.”

“Beni nasıl bu kadar iyi tanıyabildin?”

“Seni senden önce tanıyordum. Anka Ateşi’ni duyduğum an senin iki üç yaşlarındayken orduda annenin peşinden ayrılmadığın o kız olduğunu hatırladım.”

Heyecanla konuştum. “Annemi tanıyor muydun?”

“Maalesef çok hatırlamıyorum. Ben de o zamanlar çok küçüktüm. Hayal meyal birkaç görüntü işte.” Hayal kırıklığı ile dudaklarımı büzdüm.

“Söz veriyorum kardeşini bulacağız. Yıllardır Avronez’in yerini tespit etmeye çalışıyoruz. Orayı bulduğumuz an kardeşini de bulacağız.”

Anlayışla başımı salladım. Barış elini yanağıma yaklaştırdı. Sanki dokunmaya çekiniyordu. Birkaç saniye sonra çekingenliğinden kurtulup yanağımı okşadı. Şefkatle gözlerimin içine bakıyordu.

“Hadi biraz dinlen, sonra yine konuşuruz.” Anlayışla başımı salladım. Barış yatmama yardımcı olup tekrar sandalyeye geçti. Ona doğru dönüp gülümsedim. Gülümsememe karşılık vererek elini saçlarıma koydu. Bu hareketi içimin ürpermesine neden oldu. Rahatsız olduğum için değil, yıllardır büyükannem dışında kimse saçlarıma dokunmamıştı. Onu sağlık merkezine yatırdıktan sonra tüm ailem için kendi ayaklarımın üstünde durmak zorundaydım. Çünkü bizi bir araya getirecek kimse kalmamıştı. Gözümden bir damla yaş düştü. Barış’ın gözlerinde şefkatin yerini büyük bir acı aldı. Ben mutlu değilken Barış’ı nasıl mutlu edecektim ki? Hüznüm zamanla onu da boğacaktı.

Loading...
0%