Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Bölüm 6: Duygular ve Verilen Sözler

@milyofay

Barış’ın odasının önünde elim yumruk halinde havada kalmıştı. Kapıyı çalmak veya çalmamak arasında gidip geliyordum. Kısa bir süreliğine ordudan ayrılmam gerekiyordu ancak şu anki süreçte bunu dile getirmekten çekiniyordum. Sonunda cesaretimi toplayarak kapıyı çalıp Barış’ın tok sesinin gelmesini bekledim.

“Gel!” Barış’ın sesini duymam ile içimde bir huzur tomurcuğunun filizlendiğini hissettim. Kendi kendime gülümsemeyi bırakıp kapıyı açtım. İçeri girince Barış’ı masasının arkasında otururken buldum. Benim geldiğimi fark edince gülümsedi. Hızlıca selam verip arkamdan kapıyı kapattım.

“Rahatsız etmiyorum değil mi?”

“Hayır, gel otur.” Masanın önündeki tekli koltuklara yerleşip Barış’a döndüm. Aramızdaki köstebeğin kendini belli etmesi ile Barış dikkatini bu konuya vermişti. Yüzündeki yorgunluktan birkaç gündür düzgünce uyumadığını söyleyebilirdim. Fakat kendine dikkat etmeliydi, ona ihtiyacım, ihtiyacımız vardı.

“Nasıl gidiyor?” Barış önündeki kağıtları masasının altındaki çekmeceye yerleştirip tüm ilgisini bana verdi.

“Köstebeği henüz bulamadım.”

“Onu sormadım, seni sordum.”

“Ben de kendimi söylüyorum zaten.” Barış’ın ciddiyeti gülmeme sebep oldu ancak elimle ağzımı kapatarak gülüşümü bastırdım.

“Barış, nasılsın? Nasıl olduğunu soruyorum, seni soruyorum.”

“İyiyim, bu konuyu çözmeye çalışıyorum.” Barış’ı konuşturamayacağımı anlayıp köstebekten bahsetmesine izin verdim. “Merkeze haber verdim. Tüm altyapıyı inceleyecekler. Resmi bir soruşturma başlatıldı.”

“Onu bulduğunuz zaman ne yapacaksınız?” diye sordum merakla.

“Henüz bir karar vermedik. Bunu sonra düşüneceğiz.”

Başımı onaylarcasına salladım.

“Sen neden gelmiştin?”

“Birkaç saatliğine ordudan ayrılabilir miyim?”

“Neden?” Barış’ın ses tonu şaşırmama sebep oldu. Şaşkınlığımı gören Barış devam etti.

“Affedersin, çıkabilirsin tabii. Sadece nereye gideceğini bilmem iyi olur.”

“Kıyafet almam gerekiyor. Sorun olmazsa büyükannemi de ziyaret etmek istiyorum.” Barış anlayışla başını salladı. Masanın altındaki çekmeceye uzanıp bir zarf çıkardı.

“Zarfın içerisindeki kart senin adına. Harcamalarını buradan yapabilirsin.”

“Teşekkür ederim ama benim ihtiyacım yok. Aile şirketimiz ve buraya gelmeden yaptığım birkaç proje sayesinde maddi durumum yerinde.” Barış zarfı çekmeceye koydu.

Büyükannemin gençken kurduğu bir ilaç şirketi vardı. Şu anda şirketin başında büyükannemin çok güvendiği bir arkadaşı vardı ancak büyükannem kurucu olduğu için bizim için gelir getirmeye devam ediyordu. Aynı zamanda buraya gelmeden yapay zekâ alanında yaptığım çalışmalar sayesinde hala para kazanmaya devam ediyordum. Bir ihtiyacın olursa söyleyebilirsin, sonuçta burada çalışıyorsun.” Gülümseyip başımı salladım.

“Ben burayı bir iş olarak değil kardeşimi bulma yolunda bir basamak olarak görüyorum. Kardeşimin yanında diğer masum insanları da kurtarmak istiyorum.”

Barış bir şey demedi. Fakat yüzünden cevabımdan memnun olduğunu anladım. “Kendine dikkat et. Akşama dönersin değil mi?”

“Evet, dönerim.”

“Tamam, o zaman. Köstebek olayını çözene kadar işiniz yok, istediğin zaman çıkabilirsin. Garaja gidip araba alabilirsin, ben haber vereceğim.” Cevabımı beklemeden telefonu eline aldı ve hızlıca bir numara tuşladı. Yaptığını gülümseyip ayaklandım. Muhtemelen bu yaptığı bana özel bir şey değildi ancak onu görmek bile gülümsememe sebep oluyordu. Selam vererek odadan çıktım. İlk işim Cemre’nin yanına gidip onu dışarı çıkmaya ikna etmek olacaktı. Adımlarımı hızlandırıp sağlık binasına yöneldim.

Cemre’nin odasına kısa bir bakış atıp orada olmadığını fark ettim. O sırada belimde tanıdık bir el hissettim.

“Beni mi arıyordunuz acaba hanımefendi?” Cemre’nin gülen yüzünü görünce ben de gülümsedim. “İşin var mı?” Cemre olumsuz anlamda başını salladı.

“Hayır, bugün izinliyim. Oğuz’a bakmaya gelmiştim.”

“Ben birkaç saatliğine buradan ayrılacağım. Benimle alışveriş yapmak ister misin?” Cemre heyecanla koluma sarıldı. Yaptığına küçük bir kahkaha ile karşılık verdim. “Büyük bir zevkle. Zaten bana sözün vardı, bensiz gidemezdin.”

“Odadan eşyalarımı alayım sonra çıkabiliriz.”

“Sen eşyalarını al, ben de arabayı alayım. Garajın orada buluşuruz.” Cemre omzumu sıvazlayıp hızlıca yanımdan ayrıldı. Ben de garaja doğru yürümeye başladım.

 

Birkaç saatlik alışverişin ardından her yerimiz torbalarla dolmuştu. Hepsini arabaya bırakıp bir kafeye dinlenmek için oturduk. Siparişlerimizi beklerken Cemre ile sohbete daldık. Zaten tüm alışveriş boyunca sohbetimiz hiç bitmemişti. Arkadaşlığımız o kadar güzeldi ki konular hiç bitmiyor, alakalı alakasız her şeye bağlanıyordu.

Siparişlerimizin gelmesiyle konuşmaya kısa bir süre ara verdik. Birinin yanında hiçbir kaygım olmadan sessizce hareket edebilmek uzun zamandır tanık olmadığım bir histi.

“Neye gülüyorsun?” Cemre’nin sorusu ile bakışlarımı ona çevirdim.

“Gülüyor muyum?” Cemre küçük bir kahkaha attı. “Evet gülüyorsun.”

“Farkında değilim.”

“Biliyor musun, seni gülerken gördüğüm anları saysam bu sayı iki elin parmağını geçmez.”

“Biliyor musun, bunun da farkında değilim.” Cemre gözlerini devirdi. “Farkında ol o zaman!” Konuşmak üzereydim ki Cemre’nin telefonunun çalmasıyla vazgeçtim. Cemre telefonunu çıkartıp ekranı görünce gülümsedi.

“Ah, beyim arıyor!” Cemre’nin neşeli ses tonu beni güldürse de “beyim” tabiri gözlerimi devirmeme sebep olmuştu.

 

Cemre konuşmayı bitirince yine tüm ilgisini bana verdi. “Affedersin hastalarla ilgili bir şeyler sordu.”

Başımı iki yana salladım. “Bir sorun yok değil mi?”

“Artık yok.”

Cemre’nin birkaç dakika yemeğine devam etmesine izin verip konuştum.

“Oğuz ile ne zamandır berabersiniz?”

Cemre gülümseyerek anlatmaya başladı. “Ben buraya geldiğimde on yaşındaydım. Annem burada doktorluk yapıyordu. Oğuz ise hep buradaymış, babası orduda görevliymiş. Birbirimizi küçüklüğümüzden beri seviyoruz ama bunları dile getirmemiz biraz zaman aldı.”

“Birbirinizin varlığına o kadar alışmışsınız ki resmen birbirinizi tamamlıyorsunuz.”

Cemre’nin gülümsemesi büyüdü. “Onu çok seviyorum.”

“Eminim o da en az senin kadar seviyordur seni.”

“Biliyorum!” Cemre kahvesinden bir yudum aldı.

Birinin seni sevdiğinden sonuna kadar emin olmak nasıl bir duyguydu? Bir şey yaparken arkanda birilerinin varlığını hissetmek nasıl bir duyguydu? Yalnız olmadığını bilmek nasıl bir duyguydu?

 

“Buraya daha çok gelmeliyiz, güzelmiş!”

Başımı salladım. Cemre devam etti. “Oğuz’un ve Barış’ın buraya gelmesini çok isterim.”

“Evet, yemekler lezzetliymiş.”

“O yüzden en kısa zamanda buraya tekrar geliyoruz.” Gülümsedim. “Gelelim.”

 

 

Elimizde poşetlerle yorgun argın evimize döndüğümüzde içimde uzun zamandır hissetmediğim bir huzur vardı. Kendimi hızlıca duşa atıp ılık suyun altında vücudumun gevşemesine izin verdim.

Üzerimi giyindikten sonra aldığım tüm kıyafetleri çamaşır makinesine atıp kendimi televizyonun karşısına, koltuğa bıraktım. Evin içerisinde sadece çamaşır makinesinin sesi ile gözlerimi kapattım.

Sırtımda hissettiğim ağrı ile gözlerimi araladım. Koltukta uyumaktan tüm kemiklerim ağrımaya başlamıştı. Sehpanın üzerindeki telefonuma uzanıp saate baktım. Henüz çok erkendi. Ayaklanıp banyoya girdim. Hızlıca işlerimi halledip banyodan ayrıldım. Akşam yorgunluktan yapamadığım birkaç ev işini yaptım.

İşlerimi bitirdiğimde çoktan iki saat geçmişti. Biraz daha kahvaltı etmezsem bayılacağım için yanıma ihtiyacım olanları alıp yemek katına ilerledim.

Henüz erken olduğu için kimse kahvaltı yapmaya gelmemişti. Kahvaltımı alıp rastgele bir masaya oturdum. Yemeye yeni başlamışken telefonumun titrediğini hissettim. Ekranı açıp gelen bildirime baktım. Barış’tan bir mesaj vardı.

“Bir ara yanıma uğrar mısın?” Hızlıca cevap yazdım.

“Kahvaltı yapıp yanına uğrayacağım.” Cevabını beklemeyip kahvaltıma yüklendim.

 

Barış’ın odasının kapısını çalmak üzereyken içerinden Barış’ın sesini duydum. “Gel!” Kapıyı açıp içeri girdim. Barış her zamanki yerinde, masanın arkasındaydı.

“Kapıda olduğumu nasıl anladın?” Barış’ın dudağının kenarı kıvrıldı. “Bir şey unuttun sanırım?” Yüzündeki sırıtışa rağmen sesi gayet ciddiydi. Telaşla selam verip arkamdan kapıyı kapattım. Barış eliyle koltuğu işaret edip oturmamı bekledi.

Bugün daha iyi görünüyordu. En azından uykusunu aldığını söyleyebilirdim. Saçları her zamanki gibi özenle şekil verilmişti. Acaba o bukleler kendi halinde nasıl görünüyordu? Hep böyle resmi olmak zorunda mıydı?

“Nasılsın Deniz?”

“İyiyim, siz?” Siz kelimesini duymasıyla gülümsemiş miydi yoksa ben hayal mi görüyordum emin olamadım.

“Ben de iyiyim. Nasıl, evine alışabildin mi?” Gülümseyerek başımı salladım. “Evet, uzun süredir burada yaşıyorum sanki.” Barış masanın önündeki takvime bir göz atıp konuştu. “Aslında uzun zaman olmuş sayılabilir.” Sonra devam etti.

“Yarın akşam sana bahsettiğim davete gideceğiz.”

“Haber vermek için biraz erken değil mi? Yarın söyleseydin.” Barış kızgınlığıma sakinlikle karşılık verdi.

“Affedersin, bu davet tamamen aklımdan çıkmıştı.” Bir şey demeyince Barış devam etti.

“Üniformalarını aldığın yeri hatırlıyor musun?”

“Evet.” Eve çıktığım ilk hafta atölyenin zemin katından formalarımı almıştım.

“Orada normalde bizim çalışanlarımız var ancak yarınki etkinlik için sana özel bir elbise hazırlanmasını istedim. O yüzden özel bir moda tasarımcısı ile birlikte bir elbise hazırlıyorlar. Yarına yetişeceğini düşünüyorum.”

Şaşkınlıkla sordum. “Nasıl bana özel?” Barış gülümseyerek dikkatlice bana baktı.

“Davette parlamanı istiyorum. Gerçi elbisenin bir önemi yok. Yüzün, gözlerin, sahip olduğun ışıltı tüm dikkatleri üzerine çekiyor.”

İltifatı karşısında çok şaşırmıştım, hiç beklemiyordum. Ancak hoşuma gitmediğini söyleyemezdim.

“Teşekkür ederim.”

“Henüz kıyafeti ben de görmedim ancak üzerinde kusursuz duracağına eminim.” Barış’ın iltifatları karşısında hem şaşırıyor hem heyecanlanıyordum. Bunun sebebinin iltifat almak olmadığını biliyordum, bunları Barış’tan duymak beni heyecanlandırıyordu.

Barış ellerini çırparak dikkatimin ona kaymasına sebep oldu. “Bugün Doruk ile antrenmanın var, merak etme seni çok yormayacak. Çünkü yarın senin en iyi haline ihtiyacımız var.”

“Anladım.” Ayaklanıp Barış’a selam verdim. Odadan çıkıp kapıyı arkamdan kapattım. Kalbim olması gerektiğinden daha hızlı atıyordu.

Hayır, hayır! Bu tür duyguların sırası değil. Hayır! Yalnızlığı o kadar kabullenmiştim ki böylesine ufak bir heyecan bile beni çok rahatsız ediyordu.

Dikkatimin dağılmasına izin vermeyip antrenman salonuna doğru ilerledim.

Loading...
0%