@minasotaa
|
İyi okumalar dilerim... * Bu habere sadece Barlas karar verdiği için doğal olarak hepimizin aykırı tepkisini de üstüne çekmişti. Böyle bir şeyi söylemesi eminim ki biranda olmamıştı. Anlık olarak verilen bir karar değildi bu. Ama benden habersiz böyle bir şey yapması kafamı allak bullak etmişti. Gün içinde yaşadığım yorgunluğa bir yenisini daha eklemişti. "Oğlum... Ne evliliği? Sen ne-" "Konuşacağız anne ama bir işimiz var şimdi. Hadi Zümra..." Ortalığa bombayı salıp yine beni çekiştirmeye başlamıştı. Kendinde değil gibiydi. Az önceki düşüncelerimi geri alıyordum. Kesinlikle mantıklı bir çerçeveden bakmıyordu. Anlık olarak evlenme fikrini atmıştı ortaya. "Barlas..." Elimi çekmeye çalışmamın bir anlamı yoktu. Öyle bir kenetlenmişti ki, milimlik bile hareket ettiremiyordum. Zar zor ayakkabımı giyip tekrar dışarıya çıktığımızda polislerin, Emre' yi araca bindirdiklerini görmüştüm. Barlas bu sefer de onlara doğru ilerlemeye başladığında, sertçe kolunu çektim ve nihayet bana odaklanmasını sağladım. "Barlas... Bir şey söylemeyecek misin? Ne oluyor, ne yapmaya çalışıyorsun?" Yüzümdeki yorgunluğu hissettirebilmiştim sanırım. Tuttuğu elimi yavaşça bırakırken, zarar verdiğini düşünüp tedirgin olmuştu. "Özür dilerim... Kendimi kaybettim sanki... Bak aklında bir sürü soru döndüğünü biliyorum. Belki bana kızıyorsun, anlıyorum. Ama önce ifade vermeye gidelim, sonra her şeyi konuşacağız tamam mı?" Başımı sallayarak onayladım. Direnmeye de konuşmaya da halim kalmamıştı. Çok yorulmuştum ve ipleri güvendiğim kişinin eline verecektim. Bu süre zarfında biraz dinlenebilirsem, evlilik konusuna karşı çıkmaya güç bulabilirdim. Barlas memnun bir şekilde polis aracına bindirdi beni. Kendisi de yanıma oturduğunda tuhaf hissetmiştim. İki suçluyduk sanki. Onca yıl insanların arasında yaşam mücadelesi verdikten sonra tekrar yakalanmışız gibi. Neden böyle şeyler düşünüyordum bilmiyorum. Işıkların ve ortamın gericiliği beni buna itmişti. Barlas gerildiğimi anlamıştı. Yanımda olduğunu hissettirmek için elini uzattığında, bu sefer ben sımsıkı tutmuştum. Karakola geldiğimizde elini bırakmadım. Emre' nin önümüzden geçerken attığı iğrenç bakıştan artık etkilenmiyordum. "Sakin ol, kötü bir şey olmayacak. Tüm olanı anlat tamam mı? Ben burada bekleyeceğim." Elimi istemeyerek çektim ve polisin yönlendirmesiyle odaya girdim. Sandalyeye oturduğum an, tüm gerginliğim gitmişti. Ben kötü bir şey yapmamıştım ve bu konumda olmam bunun kanıtıydı. O pisliğin hayatımdan gitmesi için yaptığıklarını anlatmam gerekiyordu sadece. İğrenilecek olan, acınası hâlde olan ben değildim. Oydu... Köydeki yaşananlarla birlikte, mağazayı ve bu günü anlattım. Tüm bunları söylerken bir şey fark etmiştim. Artık, eskisi gibi her düşündüğümde içime sıkıntı dolmuyordu. Ya da ben bunları yaşarken insanlar neden benim yanımda olmadılar diye onlara kızmıyordum. Belki de artık yalnız olmadığımdandı. Beni daima koruyan bir aile sıcaklığını bulmuştum. Ve kendimi açıklamak zorunda kalmadan, daima yanımda olan kişiyi... "Şuraya da imzanızı alabilir miyim?" İfademi imzaladıktan sonra dışarı çıktım. Barlas' ın yanındaki kalabalığı görünce şaşırmıştım. Melek teyze ve Ahmet amca da buradaydı. Komşu ve akrabalarından da gelenler vardı. Barlas' ın arkadaşları olduğunu tahmin ettiğim, evin önünde Emre' yi tutan kişiler de buradaydı. "İşi olmayanları dışarı alalım lütfen... Kalabalık yapmayalım..." Polisin uyarısına hiçbiri oralı olmamıştı. Barlas, gülümseyerek yanımdan geçip ifade odasına girdiğinde, ailesinin yanına gittim. "Ne oluyor, siz niye geldiniz? " Melek teyze saçlarımı okşayıp güldü. Ahmet amcanın yüzündeki gülümseme de büyümüştü. Niye herkes bu kadar mutluydu? "Arkadaşlar, rica ediyorum işiniz yoksa dışarıda bekleyin..." Polisin ikinci uyarısına Ahmet amca cevap vermişti. Onunla beraber diğerleri de aynı şekilde cevaplamıştı uyarıyı. "İfade vermeye geldik..." Buradaki herkes, benim için gelmişti. Her biri tanıklık yaparak, o pisliğin cezasını çekmesini kolaylaştıracaktı. İşte şimdi tüm yorgunluğum kuş olup gitmişti. Bu insanların hakkını ödeyemeden her seferinde yenisini ekliyorlardı... Barlas çıktıktan sonra yanımıza gelmişti. Ahmet amca omzuna pıt pıt vurduktan sonra Melek teyze konuşmaya başlamıştı. "Siz şimdi gidin... Konuşacaklarınız vardır, konuşun. Biz 'ortak' kararınızı evde bekliyoruz. Hadi bakalım..." Ortak kelimesine vurgu yapmasının nedeni evlilik meselesiydi. Ama öyle bir konuşmuşlardı ki kararımız evlilik olsa bile buna razı gibilerdi. Bu düşünce karnımda hafif bir ağrıya neden oluyordu. "Kızımızı üzme, bozuşuruz..." Ahmet amca neler söylüyordu böyle? O da dünden razı gibiydi bu işe. Sanki ikisi de zaten bunu bekliyordu, Barlas söyleyince hemen oldu gözüyle bakıyorlardı. Böyle bir şey olabilir miydi? Ne ara bu noktaya gelmişti bu durum? Niye benim haberim şimdi oluyordu? Barlas' a büyük patlayacaktım... "O zaman biz gidelim..." Akrabanın ve komşunun yanında böyle konuşmuş olmaları ve Barlas'ın elimi tutup önlerinden geçip gitmemiz, dedikodu kazanına yeni malzemeler eklemişti. Sırf benle az görüşmek ve laf söz olmasın diye vaktini işte geçiren Barlas, nasıl bu kadar rahat hareket eder olmuştu? Karakoldan çıkar çıkmaz elimi çekmiş ve cebime sokmuştum. Hızlı hızlı yürüyerek Barlas' a tepkili olduğumu fark ettirmeye çalışıyordum. Epey yürümüştük. Ben önde o hemen arkamdaydı. Tek kelime konuşmadan parka kadar gelmiştik. Daha fazla dayanamamıştım. "Ne yapmaya çalışıyorsun?" diye bağırarak döndüğümde, tepkisizce yüzüme bakmaya başladı. En ufak bir irkilme ya da korku bile yoktu. Hâlâ mesleğinin verdiği o dirayeti taşıması canımı yakmıştı. "İyi dayandın, tebrik ederim... Sence ne yapıyorum?" Soruma karşılık sorduğu soru beni sinirlendirmişti. Üstelik karşımda bu kadar sakin durması ve hiçbir şey olmamış gibi bakması da canımı sıkıyordu. "Söyleyeyim ne yaptığını..." diyerek duraksadım. Kafamdaki cümleleri toparlamak için biraz zaman vermiştim kendime. "... Sana defalarca git dememe rağmen gitmiyorsun. Her seferinde başımı beladan kurtarıyorsun. Bu bela sana da bulaşıyor ama yine de durmuyorsun. Benim için sürekli kendinden feragat ediyorsun. Ben sana hiçbir iyilik yapmadığım halde bana bunları yapıyorsun. Şimdi de gelmiş evleneceğiz diyorsun... Ve bunu yine sırf beni korumak için istiyorsun... Neden? Sana sürekli zarar verecek birisine neden bu kadar iyilik yapıyorsun Barlas?" Yorulmuştum... Her şey o köyden kurtulduktan sonra daha iyi olur diye düşünmüştüm. Barlas'ın bir gün gelip hayatımı kurtaracağı ile kendimi büyütmüştüm. Sadece o beni değil, ben de onu kurtaracaktım. Ama öyle olmuyordu işte... Bir de ailesine yük olmuştum şimdi. Gitsem gidemiyordum, kaçsam yine yolum Barlas' a çıkıyordu. Kaçmasam başımız bir belaya giriyordu. Artık neyle nasıl başa çıkılacağını gerçekten bilmiyordum. "Zümra... Sen ortada tek taraflı bir iyilik olduğunu mu sanıyorsun? Sadece ben mi seni koruyorum ya da beladan kurtarıyorum? Böyle düşünüyorsan meseleyi hiçbir zaman 'bizim' olarak görmemişsin demektir..." Barlas'ın sözleriyle beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Ben ne yapıyordum? Yaptığı onca şeye rağmen yine onu suçlayarak konuşmuştum. En başında kızdığım şeyi şimdi ben yapmıştım. Bu meseleyi bizim olarak görmeyi bırakmıştım... "Ben kendimi kaybetmiştim Zümra. Mesleğimin elimde gitmesiyle dünyanın sonu gelmiş gibi bir tutum sergilemiştim. Seninle tekrar kesişince yollarımız, aklımı başıma getirdin. Düşüncesizliğimi, bencilliğimi, umutsuzluğumu yok ettin. Bu sokaklarda başım dik dolaşabiliyorsam senin sayende. Beni yapmadığım suçun günahıyla yanmaktan kurtardın sen... " Ne kadar aptaldım... Neden sürekli kaçıp da Barlas' tan kopamadığımı sorguluyordum hep. Oysa ki benim yolumda nasıl ki o vardı, onun yolunda da ben vardım. Sadece kendi tarafımdan baktığımda Barlas' ın sürekli bana geldiğini görmem, gayet normaldi. Ama onun tarafından bakınca da, ben ona gidiyordum. "Ne yapacağız biz şimdi..." Bu hem sitemdi hem de gerçekten ne yapacağımızı bilmiyordum. Daha nereye kadar gidecektik böyle? Yan yanayken zarar veriyorduk birbirimize. Her şey iyice çorba misali karışmıştı sanki. Ben, aramızda yanlış anlaşılmaya müsait durumdan kaçarken, şimdi bir de evlilik muhabbeti açılmıştı. Bu sadece dört kişiyle sınırlı kalsa iyiydi. Ama karakola gelen herkese, el ele çıkarak işin o yöne gittiğini duyurmuştuk sanki. Barlas banka oturduğunda, oturmam için işaret etti. Oflayarak yanına oturdum. Asıl meseleye gelme vaktiydi. "Şimdi mantıklı düşünelim birlikte... Bu saatten sonra sen kendi yoluna ben kendi yoluma desek, annemle babam bırakmaz seni. Doğru mu?" "Doğru..." dedim Melek teyze ile konuşmalarımızı hatırlayıp. Zaten ona verdiğim söz gereği, düzenli bir iş ve kiralayacak bir ev bulursam yanlarından ayrılabilirdim. Ki bu da şuan imkansızdı. "Birbirimizi görmezden gelip yaşamaya devam etsek, hem en ufak açığımızı arayan insanlar rahat bırakmaz hem de ben böyle bir şeyi istemiyorum." "Ben de istemiyorum..." dedim sanki az önceki lafları ben söylememişim gibi. Aynı evin içinde iki yabancı gibi yaşamak çok zor bir durumdu. Üstelik Barlas' ın benden kaçtığını hissetmek de rahatsız ediciydi... Ben de ona aynısını yapmıştım. Üstelik o en ufak kötü bir şey söylememişti. Verdiğim cevap Barlas' ın da hoşuna gitmişti ki görmediğimi düşündüğü bir tebessüm yayılmıştı dudağına. "O zaman... Hem insanları susturmak hem taşın altına karşılık beklemeden elimizi koymak hem birbirimizin her daim yanında olmak ve korumak hem de çevredeki pislikleri uzak tutmak için... " "Evlenelim diyorsun..." Barlas ile uzun uzun bakışmıştık. Birbirimizi gözlerimizden okumayı çok iyi biliyorduk. Başka yolu var mıydı bilmiyorum. Her türlü herkes edecek laf bulacaktı zaten. Barlas beni kırmadan, kendini de cümlelerine katarak düşüncelerini söylese de işin aslı beni koruma içgüdüsüydü. Evliliğimizin normal insanlarınki gibi olmayacağını bildiğim için rahattım. Barlas' ın bana karşı yaklaşımı her zaman, aynı dertten yanan kardeşine yardım eden bir abi gibi olmuştu. Dönem dönem ona karşı hayallerimde farklı bir durum sergilesem de, bana karşı olan tutumu oradan çıkmama neden olmuştu. Yani abiliğini zedeleyecek davranışta bulunamazdım. "Söylemeli miyim bilmiyorum ama evlenirsek... Aramızda bir şey geçmeyek. Yani iki yoldaş, dost gibi... " "Tabi ki öyle... Aksinin olmayacağını biliyorum zaten." Sesimin sonlara doğru kısılması, Barlas tarafından umarım yanlış anlaşılmamıştı. Çaresizlik değildi çünkü bu. Sadece biliyorum demekti işte. "O zaman... Yarın ayarlayalım, olur mu?" Baya baya evlenecektik mi yani? Ben konuşup bunun olmayacağına ikna edecektim güya. Ama mantıklı olan bu gibiydi. Hem en kötü ne olabilirdi ki? Zaten mutlu mesut bir hayatımız yoktu. Değişen bir şey de olmayacaktı. Yine aynı evde herkes işine gücüne bakacaktı. Ama işte en büyük sorunlarımızdan olan 'elalem ne der' son bulacaktı. "Tamam..." Aklımda hâlâ şimdi ne olacak sorusu yankılanıp duruyordu. Eve gidene kadar kafamda bir ton senaryo dönmüştü. Barlas da konuşmuyordu hiç. O da aynı düşüncelerde dalmış gidiyordu. Sessizliğimizi geceye ortak edip eve ulaşmıştık. Melek teyze ve Ahmet amca merakla kararımızın ne olduğunu bekliyorlardı. Söylemesi için Barlas'a baktım. Zaten haberleri var gibi hissediyordum. Üçü birden bunu ayarlamış bile olabilirlerdi. "Zümra ile ben... Evleniyoruz." İlk söylediğinin aksine bu 'ortak' kararımız olduğu için daha ılımlı yaklaşmışlardı. Hatta sevinmişlerdi. Ben ifade verirken falan, Barlas konuşup ikna etmediyse gerçekten haberleri var demekti. "Ayy... Hadi hayırlısı olsun bakalım. Hadi şimdi gidin dinlenin. Yarın çok işimiz var..." "Düğüne salon tutamayız şimdi ama aşağıda güzel bir -" "Düğüne gerek yok... Sadece nikah olmasın mı? Ben herhangi bir şey istemiyorum..." Ahmet amcanın lafını kesmek istemesem de giderek daha da heyecanlı anlattığı için, durdurmam gerekiyordu. Daha fazla yük olmamaktı niyetim. Ama hoşlarına gitmemişti. "Orasına biz karar veririz. Ben kızımı bu evden gelinlikle, davullu zurnayla çıkartır; elini de oğlumun eline yine davulla zurnayla veririm... Siz kendi işinize bakın, babanızın işine karışmayın. Haydi iyi geceler..." Siz bir gül isterdiniz, Allah size gülistan verirdi. Toprak parçasına kızını satıp üstüne size bela okuyarak hayatından çıkarıp atan bir insandan, tanımadığı halde evini açtığı yetmezmiş gibi kızı bilip oğlundan ayırmayan bir babaya... İkisi de ev, ikisi de aile... Birisi hapishane, diğeri sığınak... Ben Allah'tan, bir kahraman gelsin de beni kurtarsın diye istedim, o ise bana hayalini bile kurmadığım onlarcasını verdi. Sanırım artık bunları kabul edip şükretmem gerekiyordu. "İyi ki varsınız..." İkisinin de ellerini öpüp sarıldım. Artık benim de bir ailem vardı. ... Sabah erkenden belediyeye gitmiştik. Barlas' ın içine mi doğdu da 'yarın evleneceğiz ' dedi bilmiyorum ama, ikindi sonuna tarihi almıştık. Bir kaç sağlık belgesini getirmemiz gerekiyordu sadece. Sağlık ocağından hallederek teslim etmiştik ve işlem tamamdı. Barlas, birkaç alışveriş yapacağımız için arkadaşının arabasını ödünç almıştı. Bu esnada evdekiler de bahçede yapacağımız düğün için hazırlık yapıyordu. Saat 13.00'a geliyordu ve benim gitmem gereken bir yer vardı. "Başka bir şey var mıydı buradan alınacak?" "Yok da Barlas... Buradan sonra hastaneye gidebilir miyiz?" "Ne oldu bir şey mi oldu, iyi misin?" Barlas' ı telaşlandırmıştım. Önce söylesem böyle paniklemezdi ama her şey çok hızlı gelişince unutmuştum ben de. "İyiyim yok bir şey ama kısa bir şey için gitmemiz lazım. Soru sormasan, sonra açıklayacağım..." Hızla kasaya gidip aldıklarımızı ödemiştik. Ne olduğunu söylemediğim için bozulduğu belli oluyordu. Ama söylersem buna karşı çıkacağını biliyordum. "Sen bekle istersen..." dediğimde hızla arabadan indi. O varken nasıl bunu yapacaktım ki? Peşimden takip edip doktorun kapısına kadar gelmişti. Doktorun adını ve bölümü okuduğunda sadece yüzüme baktı. Açıklama yapmak zorundaydım çünkü her şey çok farklı anlaşılabilirdi. "Barlas... Bir hafta önce almıştım randevuyu. Biliyorsun zor bulunuyor randevu... Ondan dolayı gelelim dedim..." "Tamam... Bir sorun varsa bana söylemeni isterim..." Hayır anlamında başımı salladığım esnada kapı açılmıştı ve kadın ile göz göze gelmiştim. "Zümra Gülfidan... Test içindi değil mi?" "Ne testi Zümra? Ne oluyor..." Kadına ters bir bakış attıktan sonra içeriye girerek doktordan, araya bir hasta almasını rica ettim. Kadının patavatsızlığına karşın, doktor bey gayet anlayışlıydı. "Zümra?" Barlas' ı kenara çektim. Etraftakiler duymuştu zaten test lafını. Burada da milletin ağzına laf vermeyi başarmıştım. "Barlas... Kızma bak bu benim kararım..." "Neye kızmayayım, korkutuyorsun... Sakın tahmin ettiğim şeyi yaptım deme. Sakın!" Dudaklarımı birbirine bastırarak gözlerimi yukarı çevirdim. Eğer gözümden tek bir yaş bile düşerse durduramazdım. Barlas' ın karşısında kararlı bir şekilde durmam gerekiyordu. "Selin' le konuşmanızı duymuştum ilk geldiğinde. İfade vermekten bahsetmişti... Melek teyzeden avukatını öğrendim sonra... Mesleğe dönmen için bunu yapmam gerekiyor Barlas..." "Asla buna izin veremem. Yürü gidiyoruz..." Tuttuğu elimi hızla çektim. Bir haftadır kendimi buna hazırlamıştım ben. Araya giren şeylerden unutmuştum bugün olduğunu. Buraya kadar gelmişken artık geri dönemezdim. Ne olursa olsun... "Barlas... Her şey eskisi gibi olacak, yetmez mi bunca yıl çektiklerin..." "Her şey eskisinden daha güzel zaten şuanda. Sen neden kafana göre hareket ediyorsun. İstemiyorum ben mesleğe dönmek falan. Yürü hadi Zümra..." "Eğer bu testi yaptırmazsam..." Devamının nasıl sonuçlanacağını bilmiyordum. İnceldiği yerden ya kopacaktı ya da tutunmaya devam edecekti. "... Evlenmem." Barlas yine o tepkisizliği ile yüzüme baktı. İstediğimi alamamıştım. "Tamam evlenmeyelim o zaman..." "Zümra Gülfidan..." İsmimi duymamla birlikte Barlas' tan gözlerimi kaçırdım. Bunu yapmak zorundaydım... Onun yaptıkları, üzerine aldığı sorumluluk karşısında hiçbir şeydi bu. Ona hayatını geri vermeliydim... Kapıdan girmek üzereyken koridorda Barlas' ın sesi yankılanmıştı. "Bunu yaparsan asla eskisi gibi olmayacak hiçbir şey..." Sesindeki kırgınlığı da o küçük tehditi de hissetmiştim. Kapı kapandığında aramızdaki bağın paramparça dağıldığını biliyordum. Bunu yapmasaydım, vicdanımdaki o ses susmayacaktı. Barlas' tan, benim yüzümden alınan şeyi geri vermeliydim. Mesleğine, itibarına, hayatına kavuşması için bunu yapmaktı tek çarem. Ondan gizli yapsam da eninde sonunda, işe döndüğünü haber veren karar geldiğinde anlayacaktı ne olduğunu, nasıl olduğunu. O zaman öğrenmesindense şimdi bilmesi daha iyiydi belki de. Yattığım yerden kalktığımda, doktor elime raporu tutuşturmuştu. Bu kadardı işte... Birimizin iyileşmesi için diğerinin acı çekmesi gerekiyordu. Ama sonunda herkes mutlu olacaktı. Ağladığımı anlamasın diye göz yaşlarımı iyice sildim. Kızaran gözlerimi saklayamasam da, elimden başka bir şey gelmiyordu. Dışarı çıktığımda Barlas'ı arkası dönük bir şekilde otururken bulmuştum. Dirseklerini, dizlerini yerleştirmiş başını da yere eğmişti. Onu bu hâle soktuğum için kalbim acıyordu. Keşke en başından durdurabilseydim bazı şeyleri. Keşke o gün hiç gelmeseydi yanıma, adımı sormasaydı. O zaman, hayat bize bu kadar acımasız davranmazdı belki. Başka şartlarda tanışır mıydık bilmiyorum... Ama en azından masum kalırdık da kırmazdık birbirimizi. "Barlas..." Sesimdeki acıyı saklayamamıştım. Ağlamaktan kısılan sesim, feryat eder gibi çıkmıştı. Barlas, yüzünü bana dönmeden önce koluna silmişti göz yaşlarını. Bana döndüğünde şişen gözlerle bakmasından anlamıştım bunu. İyi kötü mutluydu... Şimdi her şeyi zehir etmiştim sanki ona. Kendimden nefret ediyordum... Hiçbir şey söylemeden yürümeye başladığında, bir kez daha nefret ettim kendimden. Keşke saysaydı sövseydi yüzüme. Böyle yaparak cezalandırmasaydı beni. Arabanın yanına geldiğimizde binmesine izin vermeden önüne geçtim. Gözlerindeki kırgınlığı ruhuma işliyordu. "Yapma bunu Barlas... Yalvarırım yapma..." "Ne oldu şimdi Zümra? Mutlu musun, değdi mi gerçekten yaptığına?" "Değdi..." Diyebildim sadece. Değecekti... Barlas' ın mutluluğu içindi ya bu. Şuan kırgınlığı ve öfkesi vardı evet ama mesleğine yeniden kavuştuğu zaman bunları unutacaktı. "Bana kız, öfkeni kus, bağır çağır ama sırtını dönme. Ben mutluyum çünkü sonunda sen de mutlu olacaksın... " Barlas derin bir nefes verdi. Yorulmuştu artık. Yormuştum... Haksız olduğum noktalar da vardı ama yapmıştım artık bir kere. Pişman değildim... "Bin hadi arabaya... " Aramıza uzun bir sessizlik girmişti. Eve varmıştık, elbiselerimizi giyip nikah salonuna gitmiştik. "Evet" dediğimiz hayatı ortak yaşayabilecek miydik? Yüzlerinde sahte bir tebessümle birbirine bakan iki yabancıya dönmüştük. Mutsuzduk... Melek teyzenin zorla giydirdiği gelinlikle aynaya baktığımda, kendine düşman bir yüzle karşılaşmıştım. Aptaldım... Her zaman, her şeyi mahvediyordum. Mutlu edeceğim diye giriştiğim şey, kahramanımı benden alıp götürmüştü. Kırmızı kuşağı bağladıklarında gözümden bir yaş düştü yere. Acımın çıkaramadığı son damlaydı belki de. Dışarıda davul zurna dolduruyordu kulakları. Bakanın gördüğü şey düğündü işte. İki mutlu insan evleniyordu. Ne güzel... İçerisi büyük bir boşluğa dönüşmüştü artık. Evden dualarla çıkmıştık. Alkışlarla arabalara bindirdiler sonra. Kornalar içimizdeki çığlığı bastırmak istercesine ardı ardına çalıyordu. Tekrar eve geldiğimizde dışarıdaki kalabalığın arasında, Barlas ile yan yana oturmuştuk. Yüzüne baktığımı biliyordu, bakışlarını kaçırmıştı yine. Ne anlamı kalmıştı ki bu evliliğin? Ne dost kalmıştı ortada, ne derttaş... Parçalamıştım tüm duyguları. Ne anlamı vardı o zaman burada olmanın? İçim dolmuştu... Bastırmaya çalıştığım ağrıyı daha fazla taşıyamıyordum. Midem bulanıyordu... Kalbim acıyordu. Kimseye söyleyememiştim çektiğim fiziki acıyı. Duygusal boşluğum bastırmıştı şuana kadar. Gözlerime baksa anlardı belki Barlas. Ama o da çekmişti gözlerini... Hissettiğim yangı ile beraber hızla ayağa kalkmıştım. Herkes oynamakla meşgul olduğu için şükrettim. Bir de onların günlerini mahvedemezdim. Son kalan gücümle kendimi eve çıkarabilmiştim. Midem ağzıma geldiğinde, son anda yetişmiştim banyoya. Gözlerim bulanıklaştığı için tam göremiyordum... Ama lavabonun her yeri kırmızıya boyanmıştı. "Zümra... Ah be Zümra..." Barlas' ın sesini yanımda duyunca bedenim kendini kollarına bırakmıştı. Nihayet adımı söylemişti... Sanki bi on iki yıl daha geçmişti aradan. O kadar uzaklaşmıştı benden... ... "İşlemden sonra dinlemediği için olmuş, temizledik... Ama dinlenmesi lazım. İlk gecenizi ertelemeniz gerekecek..." Gözümü araladığımda, yine o tanıdık tavanla karşılaşmıştım. Doktorun sesi çınlayarak bir kulağımdan diğerine geçmişti. En sonda da gittiğini görmüştüm. "Zümra..." Tamamen açtığımda gözlerim Barlas' ı bulmuştu. Yüzü bembeyazdı. Anlaşılan yine korkutmayı başarmıştım. "Ağrın var mı... İyi misin..." Başımı sallayarak gülümsedim. Eliyle yanağımı okşadığında gözlerine baktım. Kaçırmıyordu... "Sana bir şey olsaydı, seni asla affetmezdim..." "Şimdi affettin o zaman..." Gülümseyerek başını salladı. Daha çok pes etmiş ve benimle ne yapacağını bilmez haldeydi. Ama yanımdaydı ve konuşuyordu ya... Gerisi önemli değildi. "Düğün?" dedim üzerimdeki gelinliğe bakarak. Nasıl çıkmıştık da gelmiştik aralarından? Melek teyze ve Ahmet amcaya ne söylemişti? "Duvağını kapattım, kucağıma aldım bindim arabaya. Herkes sabırsız bir çift olduğumuzu düşünmüş olabilir birazcık..." Rahatlamıştım. Bu olayın Barlas ve benim aramda kalması en iyisiydi. Annesi ve babasının da öğrenirlerse, aynı tepkiyi vereceklerini biliyordum. "E şimdi ne yapıyoruz o zaman?" Barlas kaşlarını çatarak baktığında, yine yanlış bir şey yaptığımı düşünmüştüm. Ama tam tersiydi. "Ha şöyle... Bundan sonra 'biz' ile kuruyoruz cümlelerimizi. Ve habersiz, kafamıza göre işlere kalkışmıyoruz. Söz mü?" Uzattığı serçe parmağına gülerek baktım. Kimi zaman bir yetişkin bir gençtik. Kimi zaman iki yetişkin... Ama en çok hayatın büyüttüğü bir genç ve bir çocuktuk... Ve bu ikilinin, serçe parmakları birleşince yapamayacakları şey yoktu. Hayat bir kez daha yeniden başlıyordu. "Söz..." dedim gözlerimi gözlerinden ayırmadan. O zaman merhaba 'bizim' dünyamız... * Bölüm sonu... Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın... |
0% |