Yeni Üyelik
17.
Bölüm

17. Hemdem

@minasotaa


Merhabalar herkese... Umarım iyisinizdir. Kalemime şans verip okuyan her göze teşekkür ederim. Bu bölüm final bölümüdür.

Yakında yeniden bir hikâyede buluşmak üzere...

Son kez,

İyi okumalar dilerim..

*


Yüzüne baktığım adam gülümsedi. Gözlerindeki özlemi iliklerime kadar hissettirmişti. Peki ben ona karşı ne hissediyordum? Özlemimin önüne geçen ve Barlas'a puslu gözlerle bakmama neden olan bir duygu daha vardı: Kırgınlık...

"Zümra'm... " Ellerini açıp başını yana eğdiğinde gülümsedim. Barlas ile arama girmeye çalışan o kırgınlık duygusunu bir kenara ittim ve ait olduğum kolların arasında yerimi aldım.

"Neredeydin... Bunca zaman oldu... Neden haber vermedin hiç..."

Gözyaşlarımın arasından dökülen kelimeler hırçınlaşan kalbimi daha çok yoruyordu. Bu sefer haksız değildim. Bu sefer, yanan kalbimin acısını kendi içimde söndürmeyecektim. Bana, annesine ve babasına ne sebeple haber vermediğini söyleyecekti. Yaşıyordu... Biz artık onun aramızda olmadığı ihtimalini bir kenarda tutarken, gözlerimizi kaçırıp sessizleşirken onun, geçerli bir sebebi olmalıydı bunu yaparken.

"Zümra... Oturalım bi her şeyi anlatacağım."

Müşterimiz olarak bildiğim ve Barlas ile ne tanışıklıkları olduğunu bilmediğim ev sahipleri, bizi yalnız bırakmak için başka bir odaya geçmişlerdi. Barlas, avuçları arasına aldığı yüzüme bakmaya başladığında dinmeyen göz yaşlarım tekrar firar etmişti. Kızgındım, kırgındım ama... Deli gibi özlemiştim.

"Anlat... Bunca beklemeye değecek bir neden sun bana..."

Barlas sımsıkı tuttuğu elimi bırakmadan konuşmaya başladı. Sanki güç alıyordu bundan. Öyle bir tutuyordu ki kaybolup giden bendim sanki. Şimdi ise bir daha böyle bir şeye yeltenmeyeyim diye kenetlenmişti.

"Nasıl söylenir bilmiyorum... Sen, annem, babam, herkes... Herkes bizi kayboldu diye bildi ama biz, gizli bir operasyon için bunu yapmak zorundaydık. Söyleyemezdik kimseye... Biliyorum çok zor bir şey... Ama şehit haberimizin gitmesindense bir umut beklemek daha..."

"Daha ne ya... İyi mi, kolay mı? " Barlas'ın elindeki elimi sertçe çektim. Öfkeden bütün vücudum titriyordu. Bunu nasıl sakin sakin anlatabiliyordu ya? Bu mantıklı mıydı şimdi? Gizli bir operasyona gidiyor diye ardında bıraktıklarını bir umuda bağlamak ne demekti?

"Zümra... Güzelim bak öyle değil tabi ki ama ben ne yapabilirdim ki?"

"Nasıl ya... Bunu nasıl söylersin Barlas? Söylesen, göreve gidiyorum diye gitme mi diyeceğiz? Oyun mu bu? Uçsuz bucaksız kayboluyorsun ve 6 ay yoksun... 6 koca ay... Biz neler yaşadık hiç düşünebiliyor musun?"

Titreyen vücudum daha fazla ayakta duramamıştı ve kendimi koltuğa bırakmıştım. Sesimin öfkesi o kadar büyük çıkmıştı ki bütün şehrin sessizliğe büründüğünü hissetmiştim. Sadece kendi nefesimi duyuyordum. Hızlı hızlı atan kalbime eşlik eden düzensiz nefeslerim bir süre sonra aynı ritme girmişti. Ama öfkem dinmemişti henüz. Sadece yavaşlamıştı...

"Gittiğin ilk günden bu görev verilmez değil mi? Öncesinde biliyordun bunu?"

Barlas uzun süren sessizliği bozmama sevinmişti ama sorduğum soru ile bakışlarını tekrar yere indirmişti.

"Sizi korumak için söyleyemezdim Zümra... Kız, vur, kır... Hakkındır. Ama bana 'niye söylemedin?' deme."

"Demem..." dedim yerimden kalkarken. Belki bencildim belki düşünemiyordum ne doğru ne yanlış... Ama canım yanmıştı. Bizi korumak için girdiği bu yol bir yere çıkmamıştı ki. Neden kendi başına karar vermişti böyle büyük bir şeye? Biz değil miydik ne olursa olsun her şekilde yan yana duracağız diyen? Kendi meselemizi 'bizim' yapan? 6 ay boyunca sadece umutla bekledik mi sanıyordu? Bu kadar kolay mıydı gerçekten onun için?

"Güzelim... Gözünü seveyim yapma böyle. Döndüm işte... Bir daha yaşanmayacak böyle bir şey. Benim yerimde olduğunu düşün... Sen ne yapardın?"

"Empati kur diyorsun... Tamam... Sen de kendini benim yerime koy o zaman. " Ellerim titreyerek çantadaki resmi çıkardım ve Barlas'a uzattım. Yüzündeki ifadeyle birlikte kaşları çatılırken elini kalbine götürmüştü.

"Zümra..." dediğinde sözünü kestim.

"Bu, yalandan kaybolduğun haberi geldiği gün sana vermek istediğim resimdi. Şimdi kendisi olmadığı için sadece bunu verebilirim... Empati demiştin ya, sırf o yüzden veriyorum..."

Hızla kapıya yöneldiğimde, mutfakta duran çift de karşıma çıkmıştı. Durdurmak için bir şeyler söylediler ancak dinlememiştim. Kapıyı sertçe kapatıp kendimi ıssız sokağın sessizliğine bıraktım. Ağlamamaya çalışarak eve yürüdüm. Kendimi eve girene kadar durdurmam gerekiyordu. Anahtarı zar zor kapı deliğine sokmaya çalışırken Barlas'ın arkamdan koşturarak bana yetiştiğini gördüm.

"Zümra... Bekle..."

Kapıyı hızla açıp içeri geçtiğimde refleks olarak hızla kapatmayı istemiştim. Ama Barlas eliyle ittiriyordu. Biliyordu çünkü kapatırsam bir daha açamayacağımı.

"Kaçıyor musun benden? Sanki suçluymuş gibi niye kaçıyorsun Zümra!"

Gücüne karşı koyamamıştım. Kapıyı açıp içeri girdiğinde sertçe ittirerek kapatmıştı. Üzerime yürümeye başladığında ayaklarım geri geri gidiyordu. Çok mu fazla öfkelendirmiştim? Bu kadar üstüne giderek hata mı yapmıştım? Derin derin nefes alarak yürümeye devam etmişti ve yatak odasına girdiğimizde, kapıyı kapatmış ve iki elini de yanıma koyarak beni sıkıştırmıştı. Gözlerindeki telaş ve öfke, içimde daha önce Barlas'a karşı hissetmediğim yeni bir duyguyu ortaya çıkarmıştı.

"Barlas... Sakin olur musun, korkuyorum..."

Barlas'ın kolları yanıma düşerken bir iki adım geri çekilmişti. Aniden dizlerinin üstüne çöktüğünde küçük bir çocuk gibi hıçkırarak ağlamaya başlamıştı.

"Özür dilerim... Özür dilerim... Özür dilerim..."

Ben ne yapmıştım? Her şeyi bizi korumak için yaptığını söyleyen bu adama; koşup sarılacağıma bir ton laf söylemiştim, kendi koruyamadığım canın gidişini onun üstüne yıkmıştım ve ondan korktuğumu söylemiştim. Barlas'tan... Beni kalbiyle saran sevdiğime bunu söylemiştim.

"Barlas..." Usulca yanına indiğimde yüzünü ellerimin arasına aldım. Gözlerini açmıyordu. Göz yaşları birer birer inerken masumiyetiyle beni yıkmayı başarmıştı.

"Aç gözlerini..."

Barlas gözlerini utana sıkıla açtığında, gözlerime bakmasını sağladım. İşte o an tüm kötü şeyler bir kez daha silinip gitmişti. Barlas, göz bebeğim kadar yakınımdaydı. Her şey yeniden hayat bulacaktı artık.

"Beni affet Zümra... Her şey benim yüzümden. Affet..."

Boynuna sımsıkı sarıldığımda ait olduğum yere olan özlemim daha çok kendini göstermişti. Ben, bir daha gitmesin diye sarıp sarmalarken Barlas'ın da beni kaybetme korkusuyla sımsıkı sardığını biliyordum. Ortada ne bir suçlu vardı ne bir suç vardı. Bir sınavdan daha geçmiştik birlikte. Kaybetmiştik kendimizi bir süreliğine. Birbirimizi suçlamıştık bu sefer. Ama son kezdi bu. Ne yaşadığımızı ve attığımız ortak adımları unutup böyle bir hataya düşmek, bizi daha da birbirine bağlamıştı.

O gece birbirimize olan özlemimiz yeni bir canın varlığına da adım atmıştı. Yarım kalan albümün devamı için "Umut" un ilk fotoğrafını yerleştirmiştik. Barlas'ın gözlerindeki ışık giderek parlamaya başlamıştı. Beni içine alan o aydınlıkta "Ahmet Umut Alptekin" ve "Melek Sevgi Alptekin" in de ışıkları vardı artık.

Melek anne ve Ahmet amca iki torununun da oyun arkadaşı olmuştu aynı zamanda. Bizler işten dönene kadar her daim yardımcı olmuşlardı bize. Ama memnunlardı hallerinden. Hatta bazı günler, bizimkiler de eve gitmek istemezlerdi. "Ben babaannemle kalmak istiyorum..." diye tutturan Melek kızıma, abisi hemen destek çıkardı. " Evet anne... Ben de kalmak istiyorum..."

Hayır diyemezdiniz. E bizim de işimize gelirdi. İki yıl arayla iki çocuk olunca Barlas ile birbirimize zaman ayıramaz olmuştuk adamakıllı. Çocuklar annemgilde kaldığı vakit biz de birbirimizde kaybolurduk. Üçüncü için Barlas'ın dürtmelerine katlansam da şimdilik bence iki çocuk gayet iyiydi.

Bu arada artık benim de bir pastane dükkanım var biliyor musunuz? Gülay ile işlerimiz büyüyünce ayrı bir şube açmaya karar verdik. Buradaki tüm kontrol bende. Bol bol şekerpare satıyorum. Öyle ki namım tüm şehre yayıldı.

"İyi günler... Yine bekleriz..."

Paketi verir vermez koşarak lavaboya gitmiştim. Yine aynı şeyler oluyordu. Hızla telefonu alıp Gülay'ı aradım. Sesimden anlamıştı ne olduğunu.

"Gülay..." dememle birlikte ne yapacağımı sıralamaya başlamıştı tek tek. Sanki ilk kez yaşıyordum. Bu üçüncüydü...

Dükkanı bi tık erken kapatıp eczaneye uğradım ve sonra doğruca eve gittim. Barlas da erken çıkacaktı bugün. Çocukları alıp gelmeden önce şu şeyi halletmem gerekiyordu. Hızla yaptıktan sonra beklemeye başladım. Bu sırada kapı çalmıştı. Seslerden, bizimkilerin geldiğini anlamıştım.

"Hoş geldiniz..."

Sırayla kucaklaşma faslından sonra çocuklar odalarına koşarken Barlas gerginliğimi fark etmişti.

"Hayatım... İyi misin?"

Gülerek başımı salladıktan sonra üstünü değiştirsin diye odaya itmeye başladım. Ama sırıtmasından anlaşılıyordu ki bunu farklı anlamıştı. Hızlıca elimden tutup çekti ve odanın kapısını kapattı. Yatağa yatırmasıyla birlikte üzerime çıkması da bir olmuştu.

"Barlas... Çocuklar var... Dur..."

Dudaklarımı esir aldığında elbette durdurmadım. Bunun verdiği haz bambaşka bir şeydi ve her seferinde kendimi kaybediyordum.

"Anneeee... Bu neeeee..."

Ahmet Umut'un odaya dalmasıyla Barlas hızla üstümden kalkıp dolabın kapağını açtı. Saçım başım birbirine girmiş halde yataktan doğrulurken, Barlas'a ters bir bakış attım. Allah'tan çocuğum elinde tuttuğu şeye o kadar odaklanmıştı ki ne yapıyorsunuz diye sormamıştı. Bir dakika... Elinde tuttuğu şey...

"Anne... Banyoda buldum bunu. Ne bu?"

Barlas Umut'a döndüğünde vermesi için elini uzattı. Daha sonucu öğrenememişken Barlas'ın eline geçmişti bile. Negatif çıkarsa üzülmesini istemiyordum.

"Tamam paşam sen git ellerini yıka hadi..."

Umut çıkar çıkmaz, Barlas da baba görünümünden çıkıp heyecanla bana döndü küçük bir çocuk edasıyla.

"Hamile misin?" dediğinde ayağa kalkıp elindeki testi aldım. Bilmiyordum ki öyle mi değil mi. Baktığımda ne göreyim... Çift çizgi.

"Sanırım... Evet..." dediğimde zıplayarak beni kucağına aldı. Sevinç çığlıkları bütün evi doldururken çocuklar da meraklanıp içeri dalmışlardı.

"Babam annemi kucağına almış..."

Melek'in ellerini çırpmasına karşılık Umut da kardeşine karşılık vermişti. Ah ilk göz ağrım... İkinci kez abi mi olacaktı?

"Çocuklar..." dedi Barlas, kucağındaki beni yavaşça yatağın kenarına indirirken.

"Annenizin karnında minik bir kardeş var şuanda."

Çocukların anlayıp anlamadığına bakarken ikisi birden karnıma elini koyup gülmeye başladılar.

"Kardeş geliyor..." derken sımsıkı boynuma sarılmışlardı. Benim miniklerim büyümüşlerdi ve abi-abla oluyorlardı. Daha ne isterdim ki... Albümü yarım kalmış bir adamın hayatını ona vermek için çıktığım bu yolda, hayatına ortak olmuştum. Ve şimdi albüm değil, albümler dolduruyorduk birlikte.


SON

*


Loading...
0%