Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Tanıdık Duygular

@minasotaa


İyi okumalar dilerim...

*

Barlas Alptekin... 

Bu ismi yıllar sonra karşımda görmek, içimde garip bir mutluluğa neden olmuştu. Buruk bir mutluluğa...

Hayat onu nasıl sınamaya devam etti bilmiyorum. Tek bildiğim hayatın acımasız olduğuydu. Dönüp dolaştırıp aynı yere geri getirmişti. O gitmek istese de izin vermemişti.

Abi dersem, sanki yine bu masumiyeti bozmaya çalışan insanlar olacakmış gibi geliyordu. O yüzden artık sadece ismini kullanacağım.

Barlas, bünyesinin kendisini kapatması ile yaklaşık dört saattir uyuyordu. En son gördüğümde benim şuanki yaşımda olmalıydı. Şimdi ise 36 yaşında iri bir adamdı. Bu yüzden taşıyamamış ve bayıldığı yerde bırakmıştık. İterek altına yer yatağını yerleştirmiştik sadece. O kadar derin uyuyordu ki, hissetmemişti bile.

Babam, durup durup söyleniyordu:

"Madem açsın ve adam niye gideceğim diye tutturuyorsun..."

"Hem gidecek yerin mi var sanki, gezgin mi neydi bu?"

"Hayır adını sorduk ona da cevap vermedi, kimdir nedir onu da bilmiyoruz."

O da kendince haklıydı elbette. Barlas' ı hatırlamamış olmaları şaşırtıcıydı ama iyi bir şeydi. Tanısalar kim bilir ne yaparlardı?

Kaslı, saç sakalı birbirine giren bu adamı sen nasıl tanıdın ki diye sorabilirsiniz. Bedeni çok değişmişti evet. Ama gözlerindeki o ifadeyi unutamazdım. Derinliğinde sakladığı şeyi ancak aynı derinlikte boğulanlar görebilirdi. O mahcubiyet ve suçlu olmadığın hâlde suçlayanların arasında olmak bakışı... Ne yazık ki benim için tanıması zor olmadı.

"Ateşi daha da artmış..."

Annem sirkeli bezi değiştirirken ikimiz de babama döndük. Artık bir şeyler yapmak gerekiyordu. Çünkü giderek daha kötü oluyordu.

"Tamam arayayım bakalım şu Musa Efendi'nin oğlunu."

Bu sefer de annemle gözlerimiz buluştu. Hiç birimiz o adamın buraya gelmesini istemiyorduk. Çünkü görücü olarak gelip bir ton laf söyleyenlerden birisiydi kendisi. Tıp okumuştu ve havasından geçilmiyordu köyde. Kızlarla gönül eğlendirdiği için evlenmek gayesinde de değildi. Güzel kız varsa o da oradaydı.

"Tamam geliyor beş dakikaya..."

Babamın dediği gibi beş dakika sonra buradaydı. Köy evleri, maksimum 10 dakikaydı zaten araları. Kapıyı açtığımda Tekin'in pis sırıtması ile karşılaşmıştım.

Dedim ya onun iicn kız olması yeterliydi.

"Hoş geldin yok mu?"

"Yok!"

Sırıtmaya devam ederek salona geçti. Yerde yatan Barlas' ı görünce afallamıştı. Ya da korkmuştu mu demeliyim? Kendisine oranla bir hayli iriydi sonuçta.

"Salih bey amca bu kim?"

Babamın en sevmediği şey boş konuşan ve yağcı insanlardı. Hiçbir şey olmamış gibi bu samimiyeti nereden bulmuştu bu tekinsiz Tekin bilmiyorum ama babam onun hakkından gelirdi. Yanlış ata oynamıştı.

"Senin görevin sorgu memurluğu oldu da bizim mi haberimiz yok? İşini yap git..."

Tekin hızla Barlas' ın yanına oturdu ve muayene etmeye başladı.

"Ateşi çok yüksek..."

"Biz de biliyoruz, ilaç falan ver işte... Düşmüyor ateşi..."

Tekin göz devirdi ve Barlas' ın üstündeki battaniyeyi açtı. Sonra da üstündeki tişörtü çıkardı.

Bakışlarımı önce istemsizce kaçırdım. Çünkü anne babamın yanında elbette bakamazdım. Ama onlar şuanda bununla ilgilenmiyordu.

"Allah'ım ne olmuş bu çocuğun vücuduna!"

Korkarak açıktaki vücuduna baktım. Her yeri yara içindeydi. Çizikler, delikler... Çoğu iyileşmişken sanki yenisi gelmiş gibiydi.

"Bu adam asker polis falan mı acaba? Tam öyle bir tipi de var zaten."

Kalbim hızlanmaya başlamıştı. Her zaman boş konuşan Tekin, şimdi mi mantıklı cümle kurmak zorundaydı. Üstelik bu sefer babam da ona uymuştu.

"Hakkaten ha... Üstünü ara bakayım var mı bir şey..."

"Hayır saçmalamayın. Adamın özeli var. Hastalığından mı yararlanacaksınız?"

Kimse benim ses çıkarmamı beklemediği için şaşırmışlardı. Ama annem başını sallayarak babama döndü.

"Kız doğru söylüyor. Ayıp ayıp... İlacı ver git artık hadi..."

Tekin hoşnutsuz şekilde antibiyotik vererek kalktı. Barlas yemek de yememişti. Midesine dokunur muydu acaba? Neden bunu umursayan sadece bendim?

"Yarım saate düşer ateşi. Düşmezse ararsınız yine."

Giderken göz kırpmıştı bir de pislik. İnşallah bir daha bu eve adım atmasına gerek kalmazdı.

"Geç oldu haydi gidin yatın. Ben dururum başında."

Bir şey diyemeden annemle odadan çıkmıştık. Yüzümde nasıl bir ifade vardı bilmiyorum ama annem hemen sorgulamaya başlamıştı.

"Neyin var kız? Niye bu kadar kederli görünüyorsun?"

"Yok anne ne kederi... Üzüldüm sadece adama. Baksana ne halde. Kim bilir ne yaşadı da böyle oldu?"

Annem ikna olmuşa benziyordu. Daha fazla soru sormadan odama girdim ben de. Ama uyuyamadım elbette. Yan odada yıllardır merak ettiğim adam hasta halde yatıyordu. Yanında, ona bu suçlamayı yapanlardan biri bulunuyordu. Ben şimdi nasıl gözümü kapatacaktım.

Sakladığım yerden Barlas' ın künyesini çıkardım. İçim acıyordu. Gerçekten dayanamıyordum artık. Ağlamaya başlamıştım. Bir iki damla giderek hıçkırığa dönüşmüştü. Duyulmasın diye yastığa kapatmıştım kendimi. Ne kadar süre böyle kaldım hatırlamıyorum. Uyandığımda ayak sesleri duyuyordum.

Hızla yerimden kalktım. Gözlerim ağlamaktan şişmişti sanırım. Göz kapaklarımda büyük bir ağırlık vardı. Kapıyı açtığımda, evden çıkmaya hazırlanan Barlas ile karşılaşmıştım. Beni görünce duraksadı. Ne diyeceğimi bilemeden yanına gittim. İkimiz de birbirimize bakmaya çekiniyorduk.

Barlas' ın eli anahtara gidince, dokunmadan elimle dur işareti yaptım.

"Gidemezsin..."

Barlas başını hafifçe bana çevirdi. Küçük bir gülümseme görüldü bıyığının arasından.

"Her şey için teşekkür ederim ama gitmem gerekiyor. Ailen uyanmadan çıkacağım tamam mı? Sen de git lütfen yanlış anlamasınlar."

Başımdan aşağı kaynar su dökülmüştü. Yine ağlamak istiyordum. Bu koca adamın, karşımda onu tanımıyormuşum gibi davranması kalbimi ağrıtıyordu.

"Ama... Olmaz... İyi değilsin daha...Dinlenmen lazım..."

"Lütfen... İyiyim ben..."

Gitmemesi gerekiyordu. Burada durmak ona zulüm gibi geliyordu anlıyordum ama bu hâlde olmazdı.

"Ama..."

Daha fazla konuşmama izin vermedi ve anahtarı çevirdi. Yürürken sağa sola sallanıyordu. Her an düşecek gibiydi.

Son bir kez yüzüme baktı. Bir şey diyecek gibi oldu ama demedi. Arkasını dönüp giderken ellerini cebine soktu. Sonra aniden durdu. Hızla yeniden bana döndü.

"Ceplerimi mi karıştırdınız?"

Bunu derken sesi kükrüyor gibi çıkmıştı. İşte şimdi tam bir mağara adamına benzediğini söyleyebilirim. Kimse uyanmasın diye fısıldayarak konuşmuştuk şimdiye kadar. Yine bunu yapıyordu ama sesi daha derinden çıkmıştı. Korkuyordum.

"Hayır... Karıştırmadık..."

"Nerede o zaman künye?"

Bunu söylemeden önce üzerime yürümüştü. Korkudan kalbim yerinden çıkmak üzereydi.

"Bende..." diye fısıldadım. "Kimse görmesin diye... Ben aldım..."

Barlas' ın vücudu geri çekilirken kapıya yaslandı. Onu tanımamı beklemiyor muydu? Yoksa künye, diğerlerinin eline geçmediği için mi sevinmişti? Yüzündeki acı tebessüme karşılık verdim.

"Tanımayacağımı mı sandın... Bedenin tamamen zıt birine dönüşse de gözlerindeki o ifade aynı. "

"Zümra..."

Barlas kapının önünde yere çöktü. Bedeni bu sefer de bastırdığı duyguları açığa çıkarıyordu. Yine ona karşı geliyordu. Yanağından akan göz yaşı, sokak lambasının ışığında parlayarak yere düştü.

Kapıyı yavaşça kapattım. En azından artık gitmeyecekti. Yanında oturup saatlerce ağlamak istesem de bunu yapamazdım. Babam uyanır ve onu göremezse yine bir yanlış anlaşılma ortaya çıkardı. Ve bu sefer bunu ikimiz de kaldıramazdık.

"Benimle gel, bir şeyler yemen gerek... Babamgil uyanırsa mutfakta görürler, bir şey demezler..."

Barlas hızla gözyaşını koluna sildi. Ayağa kalkarken destek alması için elimi uzatmıştım. Tutmadı... Duvara yaslanarak ayağa kalktıktan sonra ben önde o arkada mutfağa girdik. Kapıyı açık bıraktım.

Masaya oturduğunda buzdolabından üç tane yumurta çıkardım. Sonra iki tane daha ekledim. En pratik bunu yapabilirdim. Kahvaltılıkları da çıkardıktan sonra domates ve salatalık doğradım. Artık gitmem gerekiyordu.

"Sen ye burada. Bulaşıkları bırak bak ha hasta halinle sakın dokunma... "

"Zümra..."

"Ekmek yetmezse şuradan alabilirsin."

"Zümra lütfen..."

"Başka istediğin varsa da dolaptan alabilirsin..."

"Zümra yeter... Git artık... Lütfen..."

Uzun uzun baktım. Sanki kaybolan dostumu, yoldaşımı bulmuş gibiydim. Belki de daha fazlası. Yıllardır aradığım kendimi bulmuştum. Ayrılmak istemiyordum. Onu yeniden kaybetmek istemiyordum. Daha soracağım çok şey vardı...

"Gitmeyeceğine söz ver..."

Barlas derin bir nefes alıp gözünü kapattı.

"Zümra, gitmem gerek..."

"Söz ver!"

Gözlerini yeniden açtığında çaresizliğini hissediyordum.

"En azından şimdi gitme... Bir kere konuşmak ve dertleşmek hakkımız değil mi?"

Pes eder gibi yüzüme baktı.

"Tamam... Şu anlık gitmeyeceğim... Tamam mı?"

Sevinçle gülümsedim ve başımı salladım. Gitmeyeceğine emindim. Sözünü tutardı o.

"Hala o günkü çocuksun değil mi?"

"Sen aynı değil misin?"

Yine buruk bir tebessümle karşılık verdik birbirimize. Bu iki soru özetliyordu işte bizi. Hayat o gün bitmişti. Birimiz evden çıkmaya korkan, kimseye gözükmek istemeyen bir genç kız olmuştu çocukluğunu yaşayamadan. Birimiz ise, gençliğini yaşayamadan kendine zıt bir bedende büyümüştü. Ama değişmeyen şey duygulardı... Tanıdık duygular birbirini bulunca, yıllarca bastırdığın şeyler ortaya çıkıveriyordu işte.

Yatağıma yattığımda ilk kez gözümü huzurla kapattım. Kimseye vermem gereken bir hesap yoktu. Eksik parçamı bulmuştum. Hayat bittiği yerden yeniden başlardı belki... Hayal dünyası gerçek olabilirdi...

*

Bölümü beğendiniz mi?

Yorum ve oylarınızı bekliyorum...


Kendinize iyi bakın 💕🥰


Loading...
0%