Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Gerçek Dünya

@minasotaa


İyi okumalar dilerim...

*


Barlas' ın ağzından...

Kendimi burada bulmayı beklemiyordum. Yıllarca oradan oraya sürüklenerek kendimi kaybetmeye çalışmıştım. Gençliğimi, hayatımı altüst eden iftiradan sonra ölmüştüm. Bir kötü olay, arkasından türlü türlü kayıpları getirmişti. En sonda da kendi benliğimi kaybetmiştim.

Her şey çok güzel başlamıştı oysa... Yedi Karanfil köyüne gideceğimizi öğrendiğimiz zaman her birimiz sevinmiştik. Gidiş amacımız tehlikeli olsa da oranın sıcaklığını ve güzelliğini daha gitmeden hissetmiştik. Bunun en büyük payı köy muhtarının tutumuydu.

Köyün çevresinde aldığımız ihbar nedeniyle, güvenliği sağlamak ve keşif yapmak amacıyla görevlendirilmiştik. Muhtarla iletişime geçtiğimizde, sıcak bir aile ortamında kendimizi bulacağımızı anlamıştık diyebilirim. Her birimizle tek tek konuşup tanışmıştı telefonda. Ve en sevdiğimiz yemekleri sormuştu özellikle. Şekerpare çıkmıştı hemen ağzımdan. En sevdiğim tatlıydı...

Köye geldiğimizde, köy halkının karşılaması ve çocukların gösterisi içinde bulmuştuk kendimizi. O kadar güzellerdi ki... Bir tanesi şaşırmıştı ayak adımlarını. Ama bırakmadan, utana sıkıla devam etti. Gösteri bitince gözden kaybolmuştu. Ama bilmiyordu ki aralarında en uygun yapanı oydu. Herkes yanlış yapınca, doğru yapanı dışlıyorlardı ne yazık ki. Onlara uymazsan aralarında yer edinemezdin. Tıpkı hayat gibi...

Sonrasında sohbet muhabbet eşliğinde yemek için muhtarın evine doğru yürümeye başlamıştık. Bu esnada devrem Murat kenara çekmişti beni.

"Bak işte orada... Sana bahsettiğim kız. Çok güzel değil mi?"

Dediği tarafa baktığımda ilk dikkatimi çeken saklanarak gitmeye çalışan o küçük kızdı. Murat, yanındaki genç kızlardan birini kastediyordu. Büyük ihtimalle ablasıydı birisi.

"Hadi bakalım hayırlı olsun şimdiden... Nikâh şahidin benim ona göre ha..."

Omzuna, gülerken sertçe vurdum. O ise heyecandan ne yapacağını bilmiyordu.

"Nasıl konuşmam gerekiyor şimdi, pat diye evlen benimle desem olur mu?"

"Orasını sen bileceksin. Tutturdun ille de burada görev yapmak isterim diye... O da yetmezmiş gibi beni de sürükledin peşinden. Şimdi ne halin varsa gör."

Murat kolunu boynuma dolayarak sırıtmaya başladı.

"Sen benim kan kardeşim değil misin lan. Şimdi şikayet etme... Ben nereye sen oraya."

Gülerek sarıldık. Ardından Murat kendisini çekiştiren çocuklarla gitti. Beni de yakalamasınlar diye aradan kaybolmuştum.

Murat, kız liseye giderken şehirde görmüştü bir kere. Gördüğü gibi de aşık olmuş, şapşallaşmıştı. Kızı bir daha görmese de her gün onun hayaliyle yaşadı. Nereden geldiğini öğrendikten sonra da, her gün dua etti. "Allah'ım ne olursun görev yerimi oraya düşür." diye.

Temiz adamdır Murat. Allah da geri çevirmedi işte. Bir hayalin peşinden sürükledi beni de. Çifte düğün yapacaktık. O ve sevdiği kız ile ben ve Selin'im...

Selin ise hiç istemezdi böyle bir şeyi. Şakasını bile duymazdan gelirdi. İki buçuk yıl olmuştu birlikteliğimiz. Buradaki görevden sonra evlenecektik inşallah...

"Abla... Çok mu kötüydü gösteri?"

Önümde ablasından "hayır" cevabı bekleyen o kız vardı. Abla dediği kişi, bizimkinin sevdiğiydi. Kız, kardeşini tersleyince dayanamayıp devreye girmiştim. Benimle konuşunca epey mutlu olmuştu. Zümra... Umarım ismi kadar güzel bir hayatı olur diye düşünmüştüm o an.

Yemekler ikram edilirken Murat sinirli sinirli kalkmıştı yanımdan. Biranda ne olmuştu anlamamıştım.

"Hayırdır devrem?"

"Yok bir şey, tuvalete gidip geleceğim..."

Hızla eve girmişti. Ondan hemen sonra Zümra' nın girdiğini görmüştüm. Nedensiz içime bir sıkıntı düşmüştü. Umursamadım... Yemek yemeye devam ettim.

İki dakika sonra bir çocuk geldi yanıma. Telaşlı, nefes nefeseydi.

"Abi yardım et, içeride..."

Sıçrayarak yerimden kalktım. Çocuk evi işaret ediyordu. Bir hışım içeri daldığımda Zümra ile karşılaşmıştım.

Telaşla iyi olup olmadığını sordum. Bir şey olmadığını söylemişti. O esnada duyduğumuz çığlık sesiyle, ikimiz de oraya odaklanmıştık.

Kapı kilitliydi ve ses gelmiyordu. Kapıyı kırmaktan başka çarem yoktu. Omuzumla vurduğumda hemen açılmıştı. Kimse yoktu içeride. Sadece açık bir pencere karşılamıştı bizi. Aşağıya bakındım ama hiçbir iz yoktu.

Aniden, ne olduğunu anlamadan Zümra'nın tokatla yere düştüğünü gördüm. Bu esnada muhtar da yakama yapışmıştı. Her şeyi yanlış anlamışlardı.

Açıklama yapmama bile izin vermeden döve döve dışarı çıkardılar. Konuşmama izin vermiyorlardı. Onlar ne gördüyse o doğruydu çünkü. Sanki bir oyunun içindeydim ve ne yaparsam yapayım kuralları değiştiremiyordum.

Gözümü ne zaman kapattım bilmiyorum ama açtığımda, kendimi komutanın karşısında bulmuştum. Yanında zar zor kim olduğunu ayırt ettiğim kişiyse Murat' tı. İkisi de bana bir pislikmişim gibi bakıyordu.

Önüme koydukları kağıtta iğrenç bir nedenle ihraç edildiğim yazıyordu. Büyük bir iftiraya uğramıştım ve ağzımı açmama dâhi izin verilmiyordu. Ölmüştüm...

Askeriye ile ilişkim tamamen kesilmişti. Mahkeme, herhangi bir delil bulunmadığı için beraat kararı vermişti. O günden sonra herkes teker teker arkasını dönüp giderken, sadece bakmak zorunda kalmıştım.

Selin, yaptığımı düşündüğü iğrenç şey yüzünden nişanı atmıştı. 2.kez ölmüştüm. Murat o günden sonra bir daha asla yüzüme bakmadığında üçüncü kez ölmüştüm.

Oturduğum evden atıldım, kimse iş vermek istemedi, herkesin suçlayan ve kaçırdığı bakışları ile binlerce kez ölmüştüm.

Kabullenmedim elbette yaptığımı. Sadece boşa çabalamanın verdiği yorgunlukla sustum. Allah'a bıraktım her şeyi. Elbet bir gün her şey ortaya çıkacaktı. İmtihan buysa insana sabretmekten başka ne düşerdi ki?

Yıllarım kaçmakla geçti. Bir süre sonra insanlardan değil de kendimden olduğunu anladım bu kaçışın. Gezginim dedim sorana... Kendini arayan bir gezginim diyemedim tâbi.

12 yıl olmuştu... Ben oradan oraya kaçarken o kız ne yapıyordu peki şimdi? Bu soru aklıma düştükçe içimde garip bir burukluk oluyordu. Köy yerlerinde hele ki küçük ve şehire uzak yerlerde, kız çocukları çok fazla zorlanabiliyorlar. Günümüzde bu azalmış olsa da tamamen bitti denilemez ne yazık ki. Kaçacak yerleri olmayan masum insanlar için köyler bir hapisten farksızdır.

Düşüncelerime hâkim olamamaya başlamıştım bir süre sonra. Gidip görsem, iyi olduğuna emin olsam yeterdi.

Köye geldiğimde eski güzelliğinden eser kalmadığını gördüm. Burada olanlardan, susturup da konuşturmayan herkes sorumluydu. Yaşadıkları evler artık eskisi gibi olamazdı elbette.

Ayaklarım beni bir yerlere götürürken muhtarlıktan çıkan bir adamla karşılaşmıştım. Yardım istemişti. Muhtarı dövdüklerini söylemişti. Muhtar... Zümra'nın babası.

Çekinerek girdim içeri. Tanıma ihtimali var mıydı evet. Ama tanımamıştı. Onu döven adamlara karşılık verdiğimde kahraman ilan etmişti beni. Yürüyecek hali olmadığından, eve kadar götürmek için yardım istemişlerdi. Her şeyi kaybettiğim o eve...

İçeriye kadar taşındıktan sonra geri dönerim diye düşünmüştüm. Ama öyle olmadı. He şey yine benim istemediğim düzende ilerliyordu.

Ve sonra onu gördüm, Zümra'yı... Çok büyümüştü. Güzel bir gençti artık. Ama kalbindeki o hissizlik yüzüne de yansımıştı. Gülmüyordu, ailesi ne derse onu yapıyordu. Çekingen, ürkek bakışlarla etrafa bakıyordu.

Beni tanıyacak biri varsa o kişi Zümra olurdu. Bu yüzden gözlerimi gizledim en çok. İnsan bakışlardan tanırdı çünkü kendi gibi olanı.

Ailesinin bana karşı olan iyimser yaklaşımı, ruhumu sıkmaya başlamıştı. Bir süre daha burada kalırsam, ruhum da ölümü tadacaktı. Gitmem gerekiyordu. Ama işler yine istediğim gibi gitmemişti. Bedenim tüm yorgunluğunu buraya koymaya karar vermişti.

Uyandığımda tekrar gitmeye kalkıştım. Ama bu sefer de Zümra durdurmuştu. O çocuk, yıllarca bir kahramanın kendisini kurtaracağından emin beklemişti. Bu kahraman bendim... Tâbi ki beni tanımıştı. Onun hayal dünyasını dağıtmak istemesem de bu mümkün değildi. Bu sefer de her şey mahvolamazdı.

Geçici bir söz vermiştim. Gitmeyeceğim demiştim. Sabaha ertelediğim planım yine bozulmuştu.

Karşımda Murat' ı gördüğümde içimdeki patlayan şey geçmişe olan özlem miydi yoksa ona karşı olan öfkem miydi bilmiyorum. Belki de her ikisi birdendi.

Elinde künyemi tutarken kaçamak bir bakış atmıştı. Biliyordu kim olduğumu. İnsan kan kardeşini tanımaz mıydı?

Zümra'nın odasında olan künye, yine onun başına patlamıştı. Ailesinin ona bakışını gördüm. Sorgulayan, inanmayan... O an istemsizce gözümden bir damla yaş düşmüştü.

Kurduğu düşlerden çıkması için ona çok acı şeyler söylemiştim. Buna hakkım var mıydı? Evi, köyü kendisine mezar olan bu kıza bunları yapmak hak mıydı?

Değildi... Aklım başıma sonradan gelmişti. Bu kız benimle birlikte yanmıştı zaten. Üzerine su dökmem gerekirken bir de ben yakmaya çalışmıştım.

Onu evlendirmeye karar verdiklerinde, elimden hiçbir şey gelmemesi canımı acıtıyordu. Murat eliyle bir şey yapmamam için durdurmuştu. Herkesin karara uyup eve girdikleri sırada görünmeyeceğine emin olduğu bir kenara çekti.

"Git buradan... Sakın karışma anladın mı? Başını bir kez daha yakma o kızın!"

"Her seferinde harcanan niye o kız oluyor? Amacına ulaşmışsın... Evlenmişsin o kızla. Her şey bitti mi yani şimdi? Zümra'nın hayatından çalınan 12 yıl ne olacak? Üstelik hâlâ çalmaya devam ediyorsunuz."

Murat cebinden künyemle birlikte bir anahtarı da elime tutuşturdu. Kimse görmesin diye sağa sola bakıyordu.

"Uzatma... Git artık... Senin burada olman her şeyi daha da kötüleştirir. Köyün çıkışında sağ tarafta..."

Hızla eve girdi. Fazla bile durmuştu yanımda. Haksız değildi söylediklerinde. Ama bu onu haklı da çıkarmazdı. Ne yapacağımı bilmiyordum. Bir yanım çek git diyordu. Diğer yanım kal, bu kızı kurtlar sofrasında bırakma diyordu.

Ne yapacağımı bilmez halde oradan oraya gezindim geceye kadar. Mantığım, kalbim, değerlerim hepsi birbiri ile çatışma halindeydi. Ama bir karara varmıştım en sonunda. Zümra'yı buradan kurtarmam gerekiyordu.

Eve döndüğümde sessizlik beni karşılamıştı. Herkes uyuyordu ve kapı kilitli olduğundan içeri buradan giremezdim.

Arka tarafa dolandım ve Zümra'nın odasına bakındım. Cam açıktı ve içerisi boş görünüyordu. O an aklımdan bir çok düşünce geçmişti. Bütün köyü dolaşmıştım. Ama hiçbir yerde yoktu Zümra. Tekrar eve döndüğümde, ailesine haber verip vermemek arasında gidip geliyordum.

O esnada bahçe kapısının çıkardığı sese döndüm. Zümra, elbisesi yırtılmış ve yüzündeki morluklarla giriş yapmıştı. Nefes nefeseydi ve ayakta duramayacak haldeydi. Hızla yanına gidip düşmesine engel oldum.

Korktuğum şey olmuştu. Evlenmek isteyen o şerefsiz, kıza tecavüz etmeye çalışmıştı. Sonra da kaçmıştı. Etrafta görünmüyordu pislik.

Evin ışıkları yandığında düşünmeden hamlemi uyguladım. Her şey daha ne kadar kötü olabilirdi ki? Her şeyin bittiğini noktada, bu sefer kendi başlangıcımızı yapabilirdik. Yılların, bu kıza da bana da borcu vardı. Bu borcu birlikte kapatabilirdik.

Zümra'yı yavaşça kucağıma aldığımda babası da kapıda belirmişti. İşte şimdi her şey yeniden başlıyordu.


Zümra' nın ağzından...

Barlas, neyi amaçlamıştı bilmiyorum. Ama şuanda olan şeyin olmaması gerekiyordu. Tarih tekerrür etmemeliydi.

Babam kapıdan çıkıp öfkeyle üzerimize yürüdüğünde, Barlas daha da sıkı tutarak geri adım attı. Sonra yavaşça beni yerdeki kütüğe oturttu.

"Irz düşmanı... Biz seni evimize aldık lan..."

Gözlerimi kapatarak bu anın bitmesi için dua etmeye başladım. Etraftaki uğultular artıyordu. Köylüler teker teker geliyorlardı yine. Cümleler ardı ardına kulağıma çarpıyordu.

"Arsız kız yine mi yapmış yapacağını..."

"Oha... Bu kızın da bitmedi erkek sevdası..."

"Muhtar kızı iyice azmış desenize..."

"Adam da genç kıza hallenmiş... İğrenç varlıklar..."

"Yeter bu kızın burada kaldığı... Köyümüzde bu ahlaksızı istemiyoruz artık..."

"Defolun gidin... Bundan böyle senin gibi bir kızım yok benim... Allah belanızı versin..."

Son cümle diğer herkesi bir anlığına susturmuştu. Gözümü açtığımda babamın, evin kapısını sertçe kapattığını gördüm.

Barlas yüzünden akan kanlarla yanıma geldi. Yavaşça yere çömeldiğinde, acıdan küçük bir inilti çıkarmıştı. Bu sefer daha kötü dövmüşlerdi.

"Hadi... Gidiyoruz..."

Bir şey söylemeden dediğini yaptım. Yavaşça destek alıp kalktığımda, Barlas bahçedeki masa örtüsünü alıp üzerime doladı.

Köylüler dağılmamıştı. Herkes fısıldayarak konuşuyordu.

"Biraz dayan, duymamaya çalış..."

Barlas kolunu sırtıma sararak yanımda olduğunu hissettirmişti. İkimiz de bedenimizdeki acılar yüzünden yalpalayarak yürüyorduk. Gözlerimi kapattım ve kimseyi duymamaya çalışarak Barlas' ın yönlendirdiği yere doğru yürüdüm.

Sesler giderek uzaklaşıyordu. Arkama dönmekten korkuyordum. Şuan her şeyi ve herkesi ardımda bırakmak üzereydim. Yıllardır hapis olduğum yerden çıkıyordum. Her şey böyle olsaydı ya sadece.

Durdum... Arkama yavaşça döndüm son bir kez. Belki birisi durdurur da; açıklama yap sana inanayım der, diye. Yoktu... Fark ettiyseniz hiçbir şey söylemedim babamın o cümlesinden sonra. Ya da çıkıp da kendimi ve olanları anlatmaya çabalamadım. Onlar kesin hükmü vermişti çünkü yine. Her şey nasıl görünüyorsa öyleydi onlar için...

Tekrar yürümeye başladığımızda, nereye gittiğimi sorgulamadım. Köyün çıkışına kadar gelmiştik. Barlas birden anahtar çıkararak düğmeye bastığında, sağ tarafımızdaki aracın ışıkları yanmıştı.

"Araban mı vardı?" diye sormuştum. İlk geldiğinde gezgin olduğunu söylemişti bize. Bir arabası olduğunu düşünmemiştim.

"Benim değil... Bir arkadaş ayarlamış..."

Sorgulamadan bindim açtığı kapıdan. Hangi arkadaş, nereye gidiyoruz, sen neden böyle bir şey yaptın sorularımı kendime saklayarak.

Barlas arabayı sürmeye başladığında başımı cama yasladım. Şuan nasıl hissedilmesi gerekiyordu?

Karanlık yollarda gittikçe düşüncelerim soyutlaşıyordu. Bir hayalde miydim, bir hayalden mi çıkmıştım?

Barlas arabayı durdurduğunda ona baktım. Benzin istasyonundaydık.

"Hemen geleceğim..."

Bunu da sorgulamadım. Paran var mı neyle benzin alacaksın diye sormadan beklemeye başladım.

Sonra bir an düşündüm. Ben ne yapıyorum? Nereye gidiyoruz, ne yapacağız hiçbir şey belli değil... Bu adamın zaten derdi başından aşkınken bir de ben dert olmalı mıydım? Beni hapishaneden çıkarmıştı zaten. Fazlasıyla kendinden ödün vermişken, benim yüzümden daha fazla bunu yapmasını istemiyordum.

O para ödemek için içeri girdiğinde yavaşça kapımı açarak dışarı çıktım. Arka taraftan gidersem beni görmezdi. Nereye gideceğimi bilmiyordum. Ama şehire yaklaştığımızı biliyordum. Kendi başımın çaresine bakabilirdim.

Yolda bu şekilde yürüyemezdim. Arkadaki patikadan ilerleyecektim. Koşmaya başladım. Yaptığım şeylerin doğruluğu yanlışlığı değildi artık benim değerlerim. Kendini yakan bir adamın benimle yanmasına izin veremezdim.

Koştukça koştum. Barlas ne yapıyordu bilmiyorum. Arabada göremeyince binip aramaya çıkmış olması muhtemeldi. Ya da kameralara bakmış ve nereye gittiğimi görmüş de olabilirdi.

"Zümra!"

Barlas' ın arkamda olduğunu görünce ikinci ihtimalin gerçekleştiğini anladım. Onu görünce daha da hızlanmıştım. Yakalanma endişesiyle kalbim daha fazla atmaya başlamıştı. Aptaldım ben... Sığındığım adamdan kaçıyordum şimdi.

"Nereye gittiğini sanıyorsun?"

Kolumdan sertçe çektiğinde bedenine çarpmıştım. Geri çekilirken kolumu bırakmadığı için kalakalmıştım.

"Bırak gitmem lazım..."

"Lazımmış... Nere gideceksin acaba?"

Ben bir yandan kolumu kurtarmaya çalışırken bir yandan da tartışmaya devam ediyorduk.

"Şehire... "

"Allah Allah... Bunca yıl niye gitmedin o zaman şehire?"

"Bak benim için yine iftiraya uğradın... Yeter tamam mı yeter... Her karşılaştığımızda bu olup duruyor... Artık sen kendi yoluna ben kendi yoluma."

"Daha önce de öyle yapmadık mı Zümra hanım? "

Kolumu bıraktı ama kaçmadım. Yine birbirimize atıp tutma zamanımız gelmişti.

"O zaman benim yolum diye bir şey yoktu. Ama şimdi kendime bir yol çizebilirim."

"Bok çizersin... Köyden çıktın diye havalara girme hemen, hayatı tanımıyorsun sen."

Karşımda farklı bir Barlas duruyordu şuan. Neredeyse kırk yaşında adam gelmiş benimle çocuk gibi tartışıyordu.

"Öğrenirim o zaman... Ama kendi başıma. "

"Hayalindeki kahraman abi değil miyim ben? Abiler kardeşlerini yarı yolda bırakır mı?"

Haklıydı. O benim her zaman kahraman abim olarak hayalimdeydi. İşte şimdi gerçek olmuştu hayaller. Beni kurtarmıştı. Görevini yapmıştı.

"Öylesin. Kurtardın bitti... Git işte artık..."

Barlas bir şey söylemeden baktı uzun süre. Sonra başını sallayarak eliyle yolu işaret etti.

"Gerçek dünyaya hoş geldin o zaman... İşte senin yolun..."

Arkasını dönüp hızla uzaklaşırken dönüp de bakar mı diye bekledim. Bu kadar kısa sürede karar değiştirmesi bir tık canımı acıtmıştı.

Gözden kaybolduğunda ben de gittiğim yöne yürümeye devam ettim. Güneş doğmak üzereydi. Soğuktu. Param yoktu. Yalnızdım.

Merhaba gerçek dünya...

*


Bölüm nasıldı bakalım... Yorumlarda belirtirseniz çok mutlu olurum 🙏🏻🥰

Zümra' nın yerinde olsanız siz ne yapardınız?

Barlas' ın yerinde olsanız ne yapardınız peki?

Bir sonraki bölümde görüşene kadar kendinize iyi bakın 💕


Loading...
0%