@minasotaa
|
İyi okumalar dilerim... * Sessizliğimizi koruyarak birbirimize bakmaya devam ediyorduk. Aklımdan farklı senaryolar geçmedi değildi. Hırsız olarak bile girmiş olduğunu düşünmüştüm bir anlığına. "Beni takip mi ettin?" Dedim en sonunda sessizliği bozarak. Saçlarını ve sakalını kestiği için artık daha normal bir insana benziyordu. Hatta gençleşmişti. O günkü kadar genç görünüyordu. "Etmek istedim ama hiçbir yerde yoktun." Barlas' a ters bir bakış attıktan sonra kollarımı kavuşturarak devam etmesini bekledim. Burada neden bulunduğunu söylemesi gerekiyordu. "Nasıl oldu da buradasın bilmiyorum ama... Olmaman gerekirdi." "Sebep?" Öyle bir bakmıştı ki burada bulunmam dünyanın ve evrenin en büyük hatasıymış gibi hissetmiştim. Gerçekten de öyleymiş... "Burası, bulunduğumuz oda benim odam. Bulunduğun ev ailemin evi..." İhtimallerim arasında bu yoktu. Gerçekten nasıl bir döngüye girmiştik bilmiyorum ama bu artık can sıkıcı olmaya başlamıştı. Önce o hasta haliyle bizim evde kalmıştı, şimdi de ben onun ailesinin evindeydim. "Sen peki niye gizli gizli giriyorsun o zaman?" Barlas sadece bakmaya devam etti ve bunu gerçekten sormuş olmama şaşırdı. Evlatlarının iğrenç bir şeyi yapmış olduğunu düşünmüşlerdi. Evlatlıktan reddetmek, insanın açıklama yapmasını dinlemekten daha basitti sonuçta. Yandaki kapının açılma sesini duyunca ikimiz de kıpırdamadan dinlemeye başladık. Birisi tuvalete girmişti. "Git buradan, yakalanacaksın..." "Gideceğim zaten ama sen de benimle geliyorsun..." Barlas kolumu tutup çekiştirmeye başlayınca hızla kendimi kurtardım. Daha önce bunu konuşmuştuk ama her seferinde başa dönmeyi tercih ediyordu. "Hayır tabiki... " "Anlamadın galiba. Annem ve babamın evi burası. Kim olduğunu öğrendiklerinde buradan da kovulacaksın... " Haklı olabilirdi. Çünkü şuanda benim kim olduğumu bilmiyorlardı. Eğer öğrenirlerse, oğullarıyla birlikte anılan kızı evlerinde barındırmazlardı. "Hadi... Bak buradan çıkarsak seni güvendiğim birisine emanet edeceğim. Sadece bu kadar... Sürekli karşına çıkmayacağım ondan sonra... Tamam mı?" "Ne alaka... Senin güvendiğin birisine ben neden güveneyim hem?" Barlas beni duymuyordu. Kapıyı dinleyerek çıkan kişinin tekrar odaya girmesini bekledi. Sonra yeniden bana döndü. "Hazır mısın?" Barlas' ın kapıdan çıkacağını düşünmüştüm ama pencereye yöneldi. Pencerenin açık olduğunu o an fark etmiştim. "Barlas... Biz bunu konuşmuştuk. Sen ken-" "Yeter artık Zümra! Bir kere güven be, zararın için mi konuşuyorum burada!" Derin bir nefes aldım. Küçük bir çocuk gibi azarlanmak canımı yakmıştı. Sorun buydu işte... Beni düşünmesin istiyordum artık. Güvenip de kendimi kaptırmak istemiyordum. Hayallerimde sadece kurtarıcı abi olarak kalsın istiyordum... Barlas pencereden aşağı atladı ve benim de inmem için işaret yaptı. Bu şekilde gitmek doğru muydu şimdi? O kadar gün başımda beklemişti bu insanlar, evlerini açmışlardı. Tanıyınca yapacakları şeyler, insanlık yaptıkları gerçeğini değiştirmezdi. Pencereyi kapatarak perdeyi çektim. Bunu o insanlara yapamazdım. Ne olursa olsun. Perdenin arkasından baktığımda Barlas' ın hayal kırıklığını fark etmiştim. Biraz durduktan sonra pes ederek gitmişti. Yatağa oturduğumda sırt çantasını, masada unuttuğunu gördüm. Tekrar kalkarak çantaya baktım. Fermuarı açtığımda almak için geldiği şeyi görmüştüm. Albüm... Bakıp bakmamak arasında kalsam da, kimsenin görmediğini bildiğim için bakmak daha ağır basmıştı. Aile albümüydü. Barlas' ın bebekliğinden başlıyordu. Annesinin elinde minicikti. Babası ile parkta oynarken çok mutluydu. Arkadaşları ile asker selamı vermişlerdi on yaşlarında. Liseye geçtiğinde babası ile omuz omuzaydı. Annesi mezuniyetinde ağlamıştı. Harp akademisine girerken el sallamıştı. Bir kız ile nişanlanıyordu. Murat abi ile asker selamı vermişti. Minibüste toplu fotoğraf çekmişlerdi. Ve son... Hayatının 24. yılına kadar her şey normaldi. Sonrası ise bomboş sayfalardan ibaretti. Albümü yerine koyarak çantayı yatağın altına sakladım. Unuttuğunu fark edip geri dönene kadar ailesinin görmemesi gerekiyordu. Sabah olduğunda hemen kalktım. Daha önceden yapmam gereken şeyi yapacaktım. Ailesine, kim olduğumu söyleyecektim. Melek teyze ve Ahmet amca daha da erkenciydi. Salonda otururken bulmuştum onları. "Günaydın kızım, nasıl oldun daha iyi misin?" "İyiyim." dedim gülümseyerek. Şimdi pat diye söylesem ne olurdu? "Kahvaltıyı hazırlayayım ben." Melek teyze kalkınca ben de peşine takılıp mutfağa girdim. Her ağzımı açtığımda, "kızım şunu da götür", "bunu karıştırıver." diyerek konuşmamı engellemişti. Sanki söylemeyeyim diye uğraşıyordu. "Melek teyze..." diyerek durdurdum en sonunda. Onda da istemeye istemeye bakmıştı yüzüme. "Efendim kızım..." "Dün adımı sorduğunuzda söyleyememiştim..." Melek teyze, yüzüme bakmayı bıraktı ve işine döndü. Dinlemek istemiyordu sanki. "Adım -" "Kızım sus söyleme... Bana bu işkenceyi yapma. Yıllar önce yaptıklarımın günahını bırak da ödeyebileyim." Biliyordu... Kim olduğumu, ne olduğunu... Belki de daha fazlasını. Bir şey söyleyememiştim. İkimiz de susmayı tercih etmiştik. Her şey o kadar sıradan ilerliyordu ki. Kahvaltı yapmıştık sohbet ede ede. Ahmet amca işe gitmişti sonra. Melek teyze ile konuşmadan ortalığı toplamıştık. Sonra odaya geçmiştim. Kalbimde bir ağırlık vardı. Çantayı sakladığım yerden çıkardım. Yine düşünmeden hareket edecektim. Odadan çıktığımda, Melek teyze ile karşı karşıya gelmiştim. "Gidiyor musun?" Başımı sallayarak çantayı sıkıca kavradım. Melek teyzenin gözleri çantaya kaymıştı. Gördüğüne şaşırmıyordu. Dün gece her şeyi duymuştu... "Gitmem gerek... Her şey kötüleşmeden..." Melek teyze bir şey söylemeden kendi odasına girdi ve kısa süre sonra elinde tuttuğu tanıdık nesne ile geri döndü. "Gel benimle..." dedi salona doğru geçerken. Sesindeki, anne emrini hissettiğim için ikiletmeden peşinden gitmiştim. O, koltuğa oturunca yüzüne baktım. Nasıl tepki vereceğini ve "Zümra" yı nasıl tanıdığı ile ilgili hiçbir fikrim yoktu. Bu yüzden de çekiniyordum. Yanındaki boşluğu eliyle işaret ettiğinde, sırt çantasını kapı kenarına bırakıp yanına oturdum. "Bunu almaya gelmiş değil mi?" Melek teyze elindeki albümü açmadan önce yüzüme baktı. Bir annenin oğluna olan özlemiydi gözlerindeki. Çaresizliği ve pişmanlığı yansımıştı sanki yüzüne. Bunca yıl ona dokunamamanın, onu görmemenin acısını iliklerimde hissetmiştim. "Evet... " Dedim kısık sesle. Sonra kendimi açıklama ve olanları anlatma isteği ile devam etmiştim. "Melek teyze ben sizin, Barlas' ın ailesi olduğunuzu bilmiyordum. Dün odada onu görünce neye uğradığımı şaşırdım... O da öyle... Yani nasıl böyle-" "Ben her şeyi biliyorum kızım... En başından beri... " Melek teyzenin söylediğiyle ağzım açık kalakalmıştım. Ben gece yaşananlardan sonra her şeyin açığa çıktığını varsaymıştım. Oysa bunun öncesi de vardı demek ki. "Nasıl yani? Siz, beni..." "Yanında küçük bir çanta vardı sana çarptığımız zaman... İçinde kimliğin ve Barlas' ın künyesi çıktı... " Melek teyzenin gözleri dolmuştu. Sesindeki titreme göz yaşlarını bir bir akıtmaya başladığında, elleri ile yüzünü kapattı. İçinin nasıl yandığını görebiliyordum. Yıllarca içini yakıp kavuran bu acısını, göz yaşları da dindirememişti. Şimdi bir de ben çıkmıştım karşına. Acısını körüklemiştim belki de. Ya da içindeki bu yangıyı söndürmesi için ona fırsat vermiştim. Vicdanını rahatlatması için, geçmişte söylediği veya yaptığı ne varsa günahını çıkartması için gelmiştim belki de... "Kızım affet beni. Engel olamadım hiçbir şeye. Ahmet amcan Barlas' ıma inanmadığında, sana binbir türlü laf söylediğinde susturmadım onu. Barlas'ım bir gün gelir diye, odasını hep hazır beklettim. Ama güzel Allah'ım seni gönderdi bize. Elinden tutmamız gerekirken, bir başına kurtlar sofrasında bıraktığımız masumu çıkarıverdi karşımıza. Günahımızı bu dünyada affettirebilmek için bir şans verdi bize..." Elimi uzatıp Melek teyzenin elini tuttuğumda, yaşlı gözlerini yerden kaldırdı. Pişmanlığın, kalbe bu kadar ağır geldiğini bilmiyordum. Ama insanı kemirerek bitiren bir güçtü işte. Yaktığın insanın ateşinde, seni kül ediyordu... "Melek teyze, ben sizi affederim. Ama... Barlas'ın ailesi, sadece bir albümden ibaret olmazsa affederim..." Üzerinden kalkan büyük yükün verdiği rahatlatmayla, sevinçle sarıldı Melek teyze. Gözyaşları, yerini birer birer duaya ve şükre bırakıyordu. Ağzından dökülen kelimelerin huzuru içinde, anne sıcaklığını hissetmek... Kalbimi hafifletmişti. "Kızım... Barlas bizi nasıl affedecek? Yıllardır haber alamadık ki ondan. Gece sesini duyduğumda, odaya girmek istedi bir yanım. Diğer yanım ise korktu... Babası zaten yıllardır adını ağzına almıyor, aldırmıyor..." Tekrar yüzünü hüzün kaplamak üzereyken, gülümseyerek yüzüne baktım. "Merak etmeyin. Eminim o da istiyor artık bunun son bulmasını..." Öyle hevesli, öyle içten bakıyordu ki Melek teyze. Oğluna, Barlas'ına kavuşmak için bunca zaman beklemişti. Hayatın bize sunduğu imtihandan nasibini alanlardandı o da. Tamamen haksız diyemezdi kimse sustuğu için. Kim bilir çevresinden, akrabalarından, ağzını büzemediğimiz nice insandan neler işitmişti. Sevmeyene, haset edene gün doğmuştu bu olaydan sonra. Belki de Barlas bunun bilinciyle kaçtı hep ailesinden. Gizli gizli girdi, kendi evine. Görünmedi ortalıklarda, çıkmadı kimsenin karşısına... Kendi kendine, bir yere bağlanmadan yaşadı bunca yıl. Melek teyzenin gözünde sönen ışık, yeniden yanmaya başlamıştı. Madem pişmandı, neden daha önce değil de şimdi? diye düşünebilirsiniz. Bir şeyler için geç kalmak bazen samimi olmamaktan ya da çabalamamaktan kaynaklanmıyor. Sadece durduğu yerden onu harekete geçirecek bir güç bekliyor insan. Hayata yeniden tutunmak ve ilerlemek için, anlamak ve anlaşılmayı bekliyor... Hayatın garip döngüsüdür ki, bir şekilde böyle insanları birbirine bağlıyor. Önce Barlas geldi, yıllar sonra ailem dediğim insanların evine. Şimdi ben onun soluk bulduğu yerdeyim. Hayat bizi birbirimizle sınadıkça, yine birbirimizle iyileştiriyordu. Akşamı zor etmiştik. Ben de, Melek teyze de. Yeniden yanmaya başlayan umut ışığını kalıcı hale getirmek için bir adım atmıştık. İçimizdeki bir ses, her şeyin daha da kötü olacağını söylese de onu dinlemek faydasızdı. Her şey için zaten çok geçti. Barlas'ı aramıştım... Ona, çantasını burada unuttuğunu ve akşam ailesinin olmadığını söyledim gelip alması için. Tüm bunları söylerken sanki gizlice numarasını bulmuş da arıyormuş gibi yapıyordum. Melek teyze bütün konuşmayı duymuştu elbette. Oğlunun sesini duyunca yine gözleri dolmuştu hatta. Barlas, ailesinin beni bildiğini bilmiyordu. Ailesinin diyorum çünkü babası Ahmet amcanın da, en başından beri benim o malum Zümra olduğumu bildiğini öğrenmiştim. Bunu Melek teyze söylemişti. İkisi de, küçük bir çocuğun hayatı mahvolduğu için üzülmüş o zaman. Ama Ahmet amca bir öfke patlamasıyla hem bana hem Barlas'a ağza alınmayacak sözler söylemiş. Sonra da çekip gitmiş işte Barlas. Kendinden, herkesten kaçma yolculuğu böyle başlamış. Melek teyzenin pişmanlığı ise eşine dur diyememek o gün. Korkmuş... Eşi sinirlenir de bir şey olur diye, oğluna bir şey yapar diye, üstelerse daha büyük beddualar eder diye korkmuş. Ve acısını içine gömerek susmuş o da benim gibi. Yıllarca kim ne dediyse, ne yaptıysa en büyük cevabı susarak ve sessizliğini gözlerinden akıtarak vermiş. "Geldi..." Melek teyze telaşla fırladı oturduğu yerden. Ahmet amca ne olduğunu anlamadan baktı eşinin bu haline. Ona söylememiştik... Bu noktada ben de korkuyordum. Haddimi aşarak fazla ileriye gitmiş olabilirdim. Her şey iyi olacak diye ortaya attığım fikir hepimizin sonu olabilirdi. Ama artık Barlas'ın mutlu olmasını istiyordum. Kaybettiği her parçayı ona veremeyebilirdim belki ama... Ama en azından o albümün devamını getirmesi için ailesini verebilirdim. "Kim geldi hanım, misafir mi bekliyordun?" Ahmet amcanın sorusu havada kaldı çünkü Melek teyze heyecandan konuşacak halde değildi. Bense çoktan dışarıda bekleyen Barlas'a kapıyı açmıştım. Gözlerimiz buluştuğunda hızla bakışlarını evin içine çevirdi. Ancak sanki bunu yapması suçmuş gibi aynı hızla yere bakmaya başladı. Gergindi... Gözlerindeki korku, heyecan, kırgınlık, öfke o kısa süreli bakışmada kendini ele vermişti. Kendi evine yabancı bu insan, neden her seferinde kalbimi eziyordu? "Ben... Çantayı verir misin, gideyim..." Sesindeki acıyı hissetmemle yine gözümün dolmasına engel olamamıştım. Yaşadığı her acıyı ona ben yaşatıyordum sanki. O günkü olayda da, köydeki eve gelip yaşadıklarında da, bugün de... Hepsinde benim payımın olması benim de canımı acıtıyordu. Barlas'a her seferinde çık git deme hakkını bulduğum gibi, ona acı verme hadsizliğini de beraberinde getiriyordum. Onun benim hayatımdan çıkması değil, benim onun hayatından çıkmam gerekiyordu. En kısa zamanda... "Oğlum..." Melek teyze daha fazla dayanamamıştı. Planım bir şekilde Barlas'ı içeriye katmaktı ama zaten bu kendiliğinden gerçekleşmişti şimdi. "Annem..." Yıllarca birbirini bekleyen iki canın kavuşması nihayet gerçekleşmişti. Barlas'ın, annesinin kollarını kendisine açmasıyla birlikte tüm gerginliği ve korkusu uçup gitmişti. Gözlerini bile kendi evine değdirmeye çekinen adam, uzun zaman sonra içeriye adım atmıştı. Soluk bulduğu kollara kavuşmayı en çok o hak etmişti. "Annem...Annem..." Kalbimde hissettiğim duyguyu nasıl tarif ederim bilmiyorum. Karşımda sarılarak, öperek, koklayarak hasret gideren anne ve çocuğuna baktığımda, sanki zaman durmuş gibiydi. Öncesi ve sonrasında olacaklar yoktu. Sadece o an vardı ve çıkmak istemeyeceğiniz kadar güzel bir andı. Dakikalar süren vuslat vakti, ikisinin de birbirlerinin göz yaşlarını silmesiyle son bulmuştu. Melek teyze sanki gözünü bir saniye ayırsa, kaybolup gidecekmiş gibi bakıyordu oğluna. Barlas da aynı şekilde, sanki bırakırsa bir daha tutamayacakmış gibi tutuyordu annesinin elini. "Baban da içeride oğlum..." Ahmet amcayı unutmuştum. Gerçekten bu anın büyüsü ile çıkmıştı aklımdan. Asıl şimdi başlıyordu işte her şey. Ne tepki verecekti ne söyleyecekti kimse kestiremiyordu. Umarım bu sefer mutlu mutlu giderdi her şey. Bir kez olsun Allah'ım... Ne olursun, bu ailenin huzurunu ve mutluluğunu geri getir. En azından birimizin ailesi bir arada olsun artık... Melek teyze ve Barlas el ele salona girdiklerinde arkalarından ben de girdim. O an tüm korkum ve endişem uçup gitti. Derince verdim tuttuğum nefesi. Ahmet amca; koltuk örtülerini düzeltmiş, kumandayı sehpaya koymuş ve televizyonu kapatmıştı. Yüzünde ciddi bir ifadeyle durmaya çalışsa da, ayaklarının titremesini gizleyemiyordu. Herkes sessizce ne tepki vereceğini beklerken nihayet o an gelmişti. "Hoş geldin oğlum evine..." Barlas ağlayarak babasına doğru giderken kendimi tutamamış ve odadan dışarı çıkmıştım. Çok fazla duygu yüklemesi yaşamıştım ve onları bölmek istemiyordum. Yatak odasına gidip kapıyı kapattığımda, daha fazla dayanamadım ve ağladım. Bu sefer mutluluktandı biliyorum ama daha çok acıtmıştı ruhumu. Belki de çok kasmıştım kötü bir şey olacak diye bilmiyorum. Ya da ne bileyim işte, ilk kez tam anlamıyla bir şeyler istediğimiz gibi oldu diye de olabilir. Bir an hiç duramayacağım diye düşünmüştüm ama en sonunda göz yaşım mı kalmadıysa artık, kendimi sakinleşmiş bulmuştum. İçimdekileri dökmenin rahatlığıyla yatakta uzanmış karanlık tavana bakarken kapı tıklatılmıştı. "Kızım? Müsait misin?" Yatakta doğrulup yüzüme yapışan saçları geriye attım. Melek teyzenin de sesi ağlamaktan kısılmıştı sanırım. İkiletmeden "müsaidim" diye seslendim. İçeri girip ışığı yakmasıyla gözlerimin yanması bir olmuştu. Melek teyze anında geri kapattı ışığı. "Kusura bakma kızım... İyisin değil mi?" "İyiyim iyiyim..." dedim hızlıca. Ayağa kalktığımda Melek teyze biranda sarılıvermişti. Az buçuk nedenini bilsem de, yine de böyle bir hamle beklemiyordum. "Ah güzel kızım... Nasıl ödeyeceğiz biz senin hakkını?" Ah be Melek teyze... Hala hak ödemekten bahsediyor. Oysa ki ben hakkımı ödemeye çalışıyorum onlara. Benim ailemin yüzünden gelmedi mi tüm bunlar başlarına? "Melek teyze konuştuk ama bunları... Asıl ben nasıl ödeyeceğim sizin hakkınızı; önce hastanede baktınız, sonra evinize aldı-" "Ne hastanesi?" Koridorda beliren Barlas'ın silueti ile birlikte, sarılmamızı sonlandırıp ona döndük. Karanlık olmasına rağmen, kaşlarını çattığını görebiliyordum. "Önemli bir şey değil..." "Oğlum... Biz Zümra'ya çarptık..." diye başladı Melek teyze anlatmaya. Yürüye yürüye salona geçip oturmuştuk ve Melek teyze her şeyi birebir söylemişti Barlas'a. Ahmet amca yeniden mahcubiyetle özür dilemek zorunda kalmıştı. "İyi misin peki şimdi, ağrın falan var mı?" Başımı hayır anlamında salladım ve Barlas'ın daha fazla soru sormaması için gözlerimi biraz büyülterek yüzüne bakmaya devam ettim. Mesajım alınmış olacaktı ki, sıkkınlıkla odayı incelemeye başladı. Ama o an aklıma aniden gelen soru ile, yine git dediğim Barlas'a ben adım attım. "Melek teyzenin bulduğu çanta bana nasıl geldi acaba? Kimliğimin sende ne işi vardı?" Sorduğum soru diğerlerinin de ilgisini çekmiş olacak ki, onlar da cevap için Barlas'a bakıyorlardı. Onlar direkt beni yolda buldukları için, öncesini tam olarak bilmiyorlardı. O yola gelene kadar Barlas ile yaşanılanları da. "Murat yardım etti... Planım seni evlenmekten kurtarmak için normal bir şekilde alıp gitmekti ama... " "Araba ve parayı da mı o ayarladı?" "Aynen öyle..." Murat abinin böyle bir şey yapmasını kesinlikle beklemiyordum. Ailemize sonradan giren birisinin, aileden daha anlayışlı ve destekleyen taraf olması hem üzücü hem mutluluk vericiydi. Yıllarca ablamın gerçek bir abla olmamasından dem vurmuştum. Şimdi anlıyorum ki onun görevi ablalık yapmak değil, bana bir abi getirmekti. "Ne evliliği, ne oluyor?" "Babam, sonra konuşalım olur mu? " Ahmet amca anlayışlı bir şekilde Barlas'ı onayladı. Bence konuşulacak bir durum da yoktu ama bu fikrimi söylemedim konu uzamasın diye. Zaten bir aksilik olmazsa, sabah vedalaşıp gitmekti niyetim. Barlas da geldiğine göre, benim burada kalmam uygun olmazdı. Bir kez daha yollarımızın kesişmemesi için, benim kendi yoluma bakmam gerekiyordu artık. İçimden bunları geçirirken Barlas ile göz göze gelmiştim. Sanki düşüncelerimi okumuş gibi, ruhumun derinliklerine bakıyordu. Bakışlarımı kaçırdığım esnada kapı zilinin çalmasıyla ayağa fırladım. "Ben bakarım..." Hızlı adımlarla salondan çıkarken, Barlas da peşimden gelmişti. "Zümra." Konuşmasına fırsat vermeden hızla kapıyı açtım. Nereden tanıdığıma emin olmadığım, güzel ve alımlı bir kadın vardı karşımda. İlk başta beni görünce hafif kaşları çatılsa da gözleri arkamdaki kişiyi bulduğunda gülümsemişti. Barlas'a döndüğümde, onun da gözlerini ayırmadan kadına baktığını gördüm. Bir şey söyleyip söyl ememe arasında kalmıştım ki Barlas konuşmuştu. Ağzından çıkan isim, karşımdaki kadının gülümsemesini artırmaya yetmişti bile. "Selin..." * Umarım bölümü sevmişsinizdir... Bir sonraki bölümde görüşmek üzere. Kendinize iyi bakın 💕 |
0% |