@minasotaa
|
İyi okumalar dilerim... * "Selin..." Adının Selin olduğunu öğrendiğim kadın, gözlerini Barlas'tan ayırmadan içeri girdi. Bu esnada Melek teyze de yanımıza gelmişti. "Selin kızım... Sen?" "Misafir kabul eder misiniz Melek anne?" Ne olduğunu anlamadan sadece konuşan kişiye bakıyordum. Kimsenin de şuan bana odaklandığı yoktu zaten. "Tabi kızım... Hoş geldin..." Melek teyze kadınla birlikte salona geçerken, Barlas' a kısa bir bakış attı. Bu aralarında geçen, sadece onların bildiği bir anlaşma şekli gibiydi. Gelen davetsiz misafire karşı kısa ama uzun anlamlar içeriyordu bu bakış. Barlas da gitmeye yeltendi ama sonra bir şey hatırlamış gibi durdu. Bana döndüğünde, hatırladığı şeyin ben olduğunu anlamıştım. O an herkes soyutlandığı için beni şimdi fark etmeleri gayet normaldi. "Konuşabilir miyiz?" İstemeye istemeye kabul ettim. Çünkü hayır dedikçe daha fazla üsteliyordu her seferinde. "Burada konuşalım..." dedim hızla söylesin ve bitsin diye. Evde misafir varken bir yere kapanıp yeniden yanlış anlaşılmaya neden olmak istemiyordum. Barlas elbette biliyor ve tanıyordu beni. Nedenini açıklamama gerek bile yoktu ona. "Bugün yaptığın şey, benim için çok değerliydi... Teşekkür ederim..." "Yapmam gerekeni yaptım... " Barlas'a hâlâ kırgınlığım vardı. Köyde söylediklerinden sonra kalbimin acısı, onu her gördüğümde ister istemez ortaya çıkıyordu. Benim için yaptıklarının önüne geçmese de, o küçük çizik oluşmuştu bir kere. Bir de sürekli başına dert açmam vardı tabi. Ona karşı ters davranırsam, bu kıza iyilik yaramıyor diyip bir daha da kendini atmazdı belki yandığım ateşe. Beni kurtarmak için attığı her adımda kendi daha çok acı çekiyordu. "Oğlum, kızım... Gelsenize içeriye." Melek teyze ikimize söylemiş olsa da benim orada bulunmam doğru olmaz gibi gelmişti. Zira ben de misafirdim ve gelen kadın benden çok da hoşnut olmuşa benzemiyordu. Yarın gidici birinin, oturup sohbet etmesine ne gerek vardı ki... "İzninizle ben dinlensem olur mu?" "Tabi kızım nasıl istersen..." Melek teyzenin direkt onaylamış olması şaşırtmıştı. Gerçekten de orada bulunmamam gerekiyordu sanırım. Barlas pek memnun kalmasa da annesi ile salona geçmişti. Ben de tekrar yatak odasına geçtim ve yatağa uzandım. Uyumak istiyordum ama olmuyordu. Gözlerimdeki yorgunluk, uyumamak için direniyordu. Bir süre sonra susadığım için odadan çıkmak durumunda kalmıştım. Mutfağın kapısı hafif aralı şekildeydi ve iki kişinin konuşması duyuluyordu. Barlas ile o kadındı. Dinlemek değildi niyetim. Tekrar odaya dönmeyi düşünmüştüm. Ama adımı duymak, kapıya kulağımı yaslamama neden olmuştu. "...o kız yani Zümra bir şey yapamaz mı?" "Ne demeye çalışıyorsun?" "İtirafçı falan olsa... Ne bileyim işte, ailesinin iftira attığını söylese. Yalan değil sonuçta." "Dediklerinin farkında mısın sen? Kendine gel Selin... Bu meseleye karışmazsan memnun olurum." Barlas burada bile laf söyletmiyor ve koruyordu, ailemi de beni de. Bu kalbimi okşasa da böyle yapmasından artık rahatsız oluyordum. Bana hayal dünyamdan çıkmamı söyledikten sonra orada yaşamaya devam edecek şeyler yapması ve söylemesi, dengemi bozuyordu. "Kızım?" Basılmanın verdiği tedirginlikle yerimde sıçrayarak Ahmet amcaya döndüm. İçeridekiler de kapıyı açıp bize dönmüşlerdi. Aptal Zümra, yine çocuk gibi saçma sapan şeyler yapıyorsun... "Su içmek istemiştim ama..." "Ha, gel afedersin." Barlas alelacele mutfaktan çıkınca Selin de arkasından memnuniyetsiz bir bakış attı. Konuşmalarını böldüğüm için aynı bakıştan ben de nasiplenmiştim. Suyumu alıp tekrar odaya geçerken Selin, "ben artık gideyim..." ile başlayan cümlesini kurmuştu. Kadın zaten kimdi neydi bilmiyorum ama her şeyi bilen ve bu ailenin de önem verdiği birine benziyordu. Ama önceden bu şekilde olduğunu söyleyebilirim. Şimdi pek de o ilgiyi alamayınca, içten içe sinirlenmiş gibi bir hali vardı kadının. Veda merasimi bittikten sonra, tekrar dışarı çıktım. Koridordaki aile büyükleri ile karşılaşmıştım. Selin'in kim olduğu ile ilgili merakım vardı ama nasıl sorup da cevap alacağımı bilemiyordum. Sonuçta beni ilgilendiren bir mesele yoktu. Ama o kadın da ilgisi olmayan şeye, Barlas ve benim aramda olanlara yorum yapma hakkını bulabilmişti. O zaman, gayet de haklı olarak kimdir nedir öğrenmeliydim. "O kadın, Selin akrabanız falan mı?" Ortaya sormuştum sorumu. Melek teyze bu anı beklemiş gibi beni salona doğru çekiştirdi. Ahmet amca "iyi geceler" diyip odasına yönelmişti. Bugünkü davranışından sonra güzel bir uykuyu hak etmişti. Melek teyze ile yer yokmuş gibi dip dibe oturmuştuk. Bu dedikodu yapacak olanlara, otomatik olarak yüklenen bir durumdu sanırım. Anlatmaya başlaması için yüzüne baktım Melek teyzenin. "Selin, Barlas'ın nişanlısıydı." Fotoğraftaki kadındı. İlk görüşte bir tanıdıklık sezmiştim ama aklıma hiç o olabileceği gelmemişti. Güzel kadındı. Fotoğraftaki kadar genç duruyordu hâlâ. O zamanki Barlas ile fevkalade yakışıyorlardı. Ama şimdi mağara adamı görünümlü haliyle aynı çerçeveye koyamamıştım. "Barışmak için mi geldi acaba, Barlas'ın burada olduğunu nereden bildi ki hem?" Melek teyze gülümseyerek yüzüme baktı. Bir şey söylemeden bunu yapması her şeyi açıklamıştı zaten. "Sen mi..." Barlas daha yeni gelmişken, geçmişindeki parçaları yerine oturtmaya çalışırken, önüne yeni parçalar koymak ne kadar doğruydu bilmiyorum. Bu daha da karmaşık bir hâle gelip şimdikinden beter bir duruma da sokabilirdi onu. Al işte... Yine burnumu sokmak için bir delik bulmuştum. Barlas için neyin iyi neyin kötü olacağını ailesi bilirdi. Bana neydi ki... "Selin hep arardı bizi. Anlık öfke ile nişanı atmıştı olaydan sonra. Ama yıllar insanın düşünmesine epey zaman veriyor... O da pişmandı. Barlas döndü mü, bir haber var mı diye hep aradı... Bugün de ben aradım güzel haberi vermek için, gelmiş hemen." Yüzümde takındığım gülümsemeyle dinliyordum. O kadar heyecanlı anlatıyordu ki insan ister istemez tebessüm ediyordu hâline. Anlattıkları, içimde bilmediğim duygulara neden olsa da dinliyordum sadece. Garip bir durumdu: Barlas'ın hayatında nelerin değiştiğini öğrenmek ve buna neden olanlardan olmak... Gerçekten dengemi şaşırtıyordu. Neye mutlu olup neye üzüleceğimi kestiremiyordum artık. "Barıştılar mı?" diye sormuştum. Neden bu noktada takılı kaldım bilmiyorum ama öğrenmek istiyordum. Yarın gittiğimde, bir daha öğrenme şansım olmayabilirdi. "Akşam barışırlar artık... Barlas'a kızı evine bırak dedim. Orada kalırsa, sabah hayırlı haberi alırız." Kalbimdeki küçük çizik sızlamaya başlamıştı. Hayal dünyamda kurduğum kahramanım gelmişti ve beni, yıllardır içinde bulunduğum hapisten çıkarmıştı. Ama bazen farklı şeyler de düşünmüştüm. Ya böyle olsaydı diye... Bunun imkansızlığı kalbimdeki acıyı tetikliyordu. Aptaldım işte... Hayal dünyama aldığım adam, zaten başka birisine aitti. "Ne güzel..." dedim yüzümdeki acı tebessümü bozmamaya çalışarak. Barlas'ın mutlu olmasını isteyip de bir yandan da öbür türlüsünü düşündüğüm için kızıyordum kendime. "Sen şimdi Barlas'ın odasında kal yine. Yarın bi ayarlama yaparız." "Ayarlamaya gerek yok Melek teyze. Ben yarın müsadenizle gitmek istiyorum. Barlas ile buradan kalmam uygun olmaz hem." Nihayet söyleyebilmiştim. Hem Barlas geldiği hem de Selin' in yanlış anlamaması ve tabiki aralarının bir daha bozulmaması için benim burada kalmamam en doğrusuydu. Şimdilik sadece bunu biliyordum. Nerede kalacaktım ne yapacaktım, henüz onu kararlaştırmamıştım ne yazık ki. "Kızım, sen dediğin şeyin farkında mısın? Bunca şeyden sonra, ben senin bu evden gitmene izin verir miyim sanıyorsun? Niye böyle şeyler söyleyip bize bu kötülüğü yapıyorsun?" Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Karşımdaki kadını gerçekten incitmiştim ve haklıydı da. Böyle tepki vereceğini düşünmemiştim ki hiç. Yapacağını yaptın, çek git der diye beklemiştim. İnsanlar öyle değil miydi? Menfaatleri doğrultusunda yaptıracağını yaptırır, bu esnada size de iyilikler yapar ki yüzünüze vurabilsin. Sonra da siz gitmek istersiniz ve onlar da dur demez. Çünkü işleri bitmiştir... Her insanı ben böyle bilmiştim. Değilmiş... "Estağfurullah... Ben öyle demek isteme-" "Bu saatten sonra sen de bizim çocuğumuzsun. Barlas anlattı her şeyi. Seni o canilerin eline bırakır mıyız sanıyorsun?" Kapıda kaşlarını çatarak bakan Ahmet amcayı görünce, yine sulu gözlülüğüm tutmuştu. Bir babanın sert ama iyiliğinizi isteyen o ses tonunu duymak... Gerçek bir ailenin içinde olduğumu hissettirmişti. Ben Barlas'a kurtarıcım derken, onun ailesi de bana kol kanat geriyordu. Allah'ım... Ben ne iyilik ettim de sen onları karşıma çıkardın? "Hah... Duydun bak Ahmet amcanı. Bundan sonra senin yanın bizim yanımız. Hem Barlas ile kalmanız niye uygunsuz olacakmış... Geçmiş geçmişte kaldı artık. Yalnız değilsiniz. Kimse size laf söyleyemez..." Olduğum yerde kaybolmak istiyordum. Bu kadar düşüncesizce hareket etmeye yeltenmek, onları üzmekten başka bir şeye yaramamıştı. Barlas' ın hayatından çıkmaya odaklandığım için neyi nasıl yapacağımı dahi bilmiyordum. Ortaya attığım düşüncelerin sağlam bir yanı yoktu. Hal böyle olunca da karşımdaki ne düşünür diye bakamıyordum olaylara. Bu zamana kadar köy ve oradaki insanlardan ibaretti benim hayatım. İyi insan kimdir görmemiştim. Hatta yok sanıyordum. Ama yanılmıştım işte. Öğreniyordum her şeyin farklı olabileceği. Gerçekten iyi insanların da var olduğunu... "Teşekkür ederim... Her şey için..." Melek teyzenin açtığı kolların arasına girdim. Bir yabancının, öz annemden daha çok annelik hissettirmesi de öğrendiğim duygulardan biriydi. Maalesef... Ahmet amca da Melek teyze de, bir daha gitmek kelimesini kullanmayacağıma dair söz aldılar benden. Elbette sonsuza kadar burada kalmayacaktım. Kendi ayaklarımın üzerinde durmayı öğrenene kadar, diye geniş bir yelpazede tutmuşlardı. Sabit bir iş bulmama yardımcı olacaklardı. Sonra iyi bir yerden ev kiralayacaktık. Ama buraya da yakın olmalıydı. Baktık her şey nizami ilerliyor o zaman evden ayrılabilirdim. Yatana kadar uzun uzun konuşmuş en sonunda buna karar vermiştik. Sabah gözlerimi açtığımda makine sesi kulaklarımı delip geçmişti. Ne olduğunu anlayamamıştım. Odadan çıktığımda banyodan geldiğini duymuştum. Ahmet amca yıllardır uzattığı sakalını kesmeyeceğine göre, Barlas tıraş oluyordu. "Günaydın kızım..." Melek teyzeye uykulu gözlerle bakıp "günaydın" derken, makine sesi de kesilmişti. Hemen ardından Barlas görünmüştü. Mağara adamı, yerini normal Barlas'a bırakmıştı. Bıyığını ve sakalını tamamen kesmemişti ama saçını nihayet eskisi gibi yapmıştı. Yüzü gözü açılmıştı. İyi olmuştu yani... Maşallah. "Anlaşılan ikiniz de memnunsunuz bu halimden." Yüzüm kıpkırmızı olmuştu. Hızla gözlerimi Barlas' ın üzerinden çektim. Sanki nasıl bakmıştım da böyle söylüyordu. Ayıp yani... Ama anladım ki tek patavatsız ben değilmişim. "Herhalde oğlum... O neydi öyle. Tarzan mısın sen?" Barlas gülerek annesinin sarılmasına karşılık verirken bana kısa bir bakış atmıştı. Gözlerine de bi ışık gelmişti. Hem ailesine hem nişanlısına kavuşmak, anında etkisini göstermişti demek ki. Ne güzel... "Ben lavaboya gireceğim de..." Buradaki koridor biraz dar olduğu için üç kişi zar zor sığıyorduk. Geçmek için Barlas'ın büyük bedenini biraz kenara çekmesi gerekiyordu. Tam yanından geçeceğim esnada hafifçe koluma dokunup durdurmuştu. "Zümra hazırlan... Kahvaltıdan sonra alışverişe çıkacağız. Üst baş bir şeyler alalım..." Refleks olarak karşı çıkmaya yeltenmiştim ki Melek teyzenin bakışı durdurmuştu. Barlas söylese de asıl fikir ondan çıkmıştı. Ve konuştuğumuz üzere ona karşı gelmeyecek, bu evin kızıymış gibi davranacaktım. "Tamam..." dedim sadece. Barlas, bu kısa ve net cevaptan memnun olmuş olacak ki geçmeme izin verdi. Onları ardımda bırakıp lavabodaki işlerimi hallettikten sonra, yine aynı kırmızı elbiseyi giydim. Başka elbisem yoktu doğal olarak. Murat abi kimliğimi vermeyi akıl etmişti ama bir kaç parça kıyafet koymayı neden düşünmemişti ki? Gerçi onca hengame arasında bunu yapması bile benim için büyük bir şeydi. Odadan çıktığımda kahvaltıyı çoktan hazırladıklarını gördüm. Herkes bir arada ve mutluydu. Bu mutluluğa ortak olduğum için ben de mutluydum. Melek teyze ile hızla bulaşıkları hallettikten sonra hep birlikte evden çıktık. Ahmet amca, çalıştığı restorana doğru giderken biz de tersi yöndeki mağazalar sokağına ilerliyorduk. Üçümüz, dışarıdan tam bir aile gibi görünüyorduk. Anne, abi ve kardeşi gibi. Dışarıdaki hayatın akışına karışmak benim için de Barlas için de yeniydi. Uzun zaman sonra ilk kez, saklanmadan yürüyordu bu yolları. Ailesinin yanında olması artık onu daha güçlü kılacaktı. Bense şehir kalabalığını en son lisede görmüştüm. Onda da, suçluymuşum gibi gelmiş ve gitmiştim. Şimdi ne değişmişti bilmiyorum. Yine buradaydım, içimde garip hisler vardı. İnsanlar beni tanısalardı ne söylerlerdi? "Nasıl böyle utanmadan yürüyebiliyorsun burada?" "Burayı da mı kirleteceksin... " "Aman, erkeklerinize sahip çıkın!" "Zümra, iyi misin?" Barlas'ın yüzünü karşımda görünce gözlerimi kırpıştırdım. Kendimi düşüncelerimde nasıl kaybettiysem artık, mağazaya girdiğimizi bile fark etmemiştim. "İyiyim..." dedim Barlas' a, tepemden çekilsin diye. Ama hâlâ yüzüme bakmaya devam ediyordu. Bir şey söylemeden ben çekildim karşısından. Ona karşı ne kadar kaba olsam da bir türlü istediğimi yapmıyordu. Zaten ailesine de yük olmuştum şimdi. En azından o artık benimle ilgilenmeyi ve bana yardımcı olmaya çalışmayı bırakabilirdi. Her yanıma geldiğinde, her onunla konuştuğumda, her yüzüne baktığımda sanki kötü bir şey olacakmış gibi hissediyordum. Bana bir şekilde yardım etmek isterken yine kendi başını belaya sokacak diye korkuyordum. "Kızım bak bunu da mı bi denesen?" Melek teyzenin elime tutuşturduğu kıyafetleri artık taşıyamıyordum. Elinde olsa tüm mağazayı denettirebilirdi. "Bunları bi denesem mi Melek teyze?" Melek teyze çaresizliğimi gördükten sonra elimdeki kıyafetlerin birazını alarak yardımcı oldu. Elimde kalanlarla kabine girdiğimde, fiyatı en uygun olanlardan birkaç tanesini ayırdım ve geri kalanları orada bırakarak dışarı çıktım. Hepsini denemem zaten imkansızdı. Gözlerim Melek teyzeyi bulduğunda, diğerlerini de fark etmiştim. Selin ve Barlas konuşurken, Melek teyze de yanlarında gülerek onlara bakıyordu. Yanlarına gitmem doğru olmazdı. Mağazanın diğer tarafına doğru geçerek rasgele bakınmaya başlamıştım. Aniden gelen ürperti ile etrafıma göz gezdirme ihtiyacı hissettim bir anda. Takım elbiseli iki adamın bana baktıklarını fark etmem uzun sürmedi. Bu yüzleri tanıyordum... Kıyafetleri yavaşça astım ve telaşlandığımı anlamamaları için dua ettim. Sessiz sedasız çıkmam gerekiyordu. Dışarıda yardım bulabilirdim. Barlas ve ailesini tehlikeye atamazdım. Adımlarımı hızlandırdığımda çok vaktimin olmadığını biliyordum. İki adam da peşimdeydi. Kalbim korkudan deli gibi çarpıyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Çıkışa ulaştığımda her şeyin daha kolay olacağına inanmıştım ama belimde hissettiğim soğuklukla birlikte mıh gibi yerimde kalakalmıştım. Bir gözünde bandaj olsa da o pis bakışı yine ruhumu kirletmeyi başarmıştı. "Vay vay vay... Kimler buradaymış. Müstakbel karım..." * Bölümü nasıl buldunuz bakalım? Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum. Siz Zümra'nın yerinde olsanız ne yapardınız? Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın 🌸 |
0% |