Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Bölüm 1

@minasotaa

“İki İyi Hırsız”

Herkesin üç kişiliği vardır: sahip olduğu, ortaya çıkardığı, sahip olduğunu sandığı.

Alphonse Karr

 

*

Büyük bir kumar oynamış ve batırmıştı. 23 yıllık yaşantısında, doğmaktan sonraki en büyük hatasıydı bu. İlki kendi tercihi değildi belki ama ikincisine bile isteye sürüklenmişti. Yanlış yaptığının farkında olarak kaybetmişti her şeyi. Ya kazanırsam umuduyla oturduğu masadan bu sefer, son kez bir “hiç” ile kalkıyordu.

“İmzala…” Karşısındaki adamın inatla önüne sürdüğü kağıda bir kez daha bakmıştı. Bir kez daha, yaptığı aptallığın sonucu yüzüne tokat gibi çarpmıştı. Nasıl bu noktaya gelebilmişti? Nasıl her şey bu kadar çabuk tersine dönebilmişti?

“Hadisene kadın! Seninle mi uğraşıp duracağız!”

Korkudan mıdır yaşadığı şoktan mıdır bilinmez; titreyen eliyle kaleme uzandı. Sol eliyle tuttuğu kalemi sımsıkı kavrarken aklına gelen düşünceyle yeniden gözleri parlamıştı. Babası ile oturduğu evi kaybederek büyük bir aptallık yapmıştı zaten. Kağıdı imzalarsa bunun geri dönüşü olmayacaktı.

Nefesini yavaşlatırken birkaç saniye daha kazanmıştı. Başını eğip kağıdı imzalama pozisyonunu alırken göz ucuyla kapıya ve kapıdakilere baktı. İri bedenleriyle, her an saldırmaya hazır bekleyen adamları atlatsa bile; dışarıdaki orduyla baş edebilecek miydi? Babasının öğrettiklerini uygulamak, onları alt etmek için yetecek miydi? Kaybedecek neyim var ki… diye geçirdi içinden. En fazla öldürülür ve her şeyden kurtulurdu. Onun için kağıdı imzalamakla eşdeğerdi bu. Her türlü kaybetmişti zaten. Ama küçük bir ihtimal daha vardı: Ya kurtulursam? Hayatını kumarda bitirmiş biri için kumar hayattı.

Derin bir nefes alarak doğruldu ve yanındaki adamın gözlerine odaklandı. Tek bir şansı vardı ve bunu da kaybedemezdi. Zihninden hızla geçirdiği planlama ile adamın kaşlarının arasına hızla kafa atmıştı. Genç bir kız olarak adam böyle bir hamle beklememişti ondan. Elini alnına götürürken geriye doğru sendelemişti.

“Tutsanıza şu laneti!” diyerek bağırdığında, iri adamlar kızın üstüne doğru atılmışlardı. Eslem savurduğu tekmelerin birkaçını isabet ettirmeyi başarmıştı ama başına aldığı darbe ile yere yığılmıştı.

“Aptal…”

Adamların kendileri gibi iri sesini duyabiliyordu. Her şeyin para olduğunu düşünen bu aciz adamların elinden kurtulmak mümkün değildi. Bunca yıl babasının öğrettiği dövüş teknikleri de hiçbir işe yaramamıştı işte. Kaybetmişti… Bir kez daha, geri dönüşü olmayan bu bataklıkta dibe vurmuştu.

Alnına kafa attığı adam, baş parmağını mürekkebe bastırmıştı. Aldığı darbe yüzünden hareket edemez duruma gelmişti. Onları durduramıyordu. Adam, parmağını kağıda dokundurduğunda imza kısmındaki belirginleşen parmak izini gördü. Bunca zaman uğruna savaştığı evi, bu sefer kendi elleriyle sunmuştu. Babasının umutlarını da emeklerini de yakıp yıkmıştı şimdi.

“Abi!” diye haykırarak giren uzun boylu adamı tanımıştı. Son kez oyna, kaybettiğin her şeyi al! Diyerek gaza getiren kişiydi bu. Kazansaydım gerçekten de verirler miydi her şeyi? Diye düşündü Eslem. Sonra kendi kendine güldü. Böyle bir şeyin olma ihtimali söz konusu bile değildi ve bunu bilmek için böyle bir çamura batmaya da gerek yoktu.

“Polisler…” diye devam etmişti nefes nefese. Herkes biranda panikle odadan çıkmıştı. Ayak seslerinin arasında uçuşan kağıdı gördüğünde Eslem için yeniden bir şans doğmuştu. Kulaklarını dolduran siren sesi ile birlikte kırmızı-mavi ışıklar da etrafı sarmaya başlamıştı. Başını tutarak yerden kalkmaya çalıştı ancak yapamamıştı. Ensesine kadar inen, sanki bir çizgi halinde yürüyen ağrı bu sefer daha sert yere sermişti. Derin bir nefes alarak ileri atıldı ve kağıdı buruşturup cebine attı. İmza yoksa, evde yoktu. Evi satıp, izini kaybettirip bu adamlardan da sonsuza kadar kurtulabilirdi. Bu düşünce ona bir güç vermişti. Yavaşça ayağa kalktığında bir iki saniye duraksadı ve çalkalanan beyninin durmasına izin verdi. İşte olmuştu. Ağrıya katlanabilirdi. Tek yapması gereken, yakalanmadan buradan çıkıp gitmekti.

Yerdeki kalemi de diğer cebine atmıştı. Kendine ait hiçbir iz bırakmamalıydı. Odadan çıkmak üzereyken metal kutudaki mürekkebi gördü. Hızla onu da alıp koşmaya başlamıştı. Polisler çoktan her yere dizilmiş olmalıydılar. Onlara görünmeden çıkmak oldukça zor olacaktı.

Çeketinin kapüşonu ile iyice yüzünü kapattı ve hızlı adımlarla ilerledi. Etraf bomboştu ama silah sesleri her yerdeydi. Böyle bir şeyin içinde olduğu için bir kez daha nefret etmişti kendinden. Tuvalete girdiğinde küçük pencereye yönelmişti. Burası belki de en dikkat çekmeyecek noktaydı. Çünkü dışarıya açılmıyordu. Pencereden çıktığınızda kendinizi büyük bir çöp kovasının içinde buluyordunuz. Oradan da dışarı atlayıp kaçıp gidebilirdiniz. Eslem bu çıkışı, ilk geldiğinde duymuştu adamlardan. Kaçmak için kullandıklarını düşünmüştü ama maksatın çok başka olduğunu da bugün öğrenmişti. Pencereden çıkınca kendini çöp kovasında bulmuştu ama bir sürü silah ile karşılaşmıştı. Yasa dışı kumar işletmeciliği yaptıklarını biliyordu, zaten adı bunlara karışmasın diye kaçıyordu. Ama bilmediği başka şeylerin de olduğunu fark etmişti. Silahların arasından çıkarak etrafı kontrol ettiğinde, polislerin yanında askeri araçların da olduğunu gördü. Midesi bulanmaya başlamıştı. Artık bu cehennemden kurtulmak istiyordu. Kimsenin olmadığını görünce kendini yukarı çekti ve çimlere atladı. Parmak izini bırakmamak için ellerini ceketin içine sokarak hareket etmişti. Eğilerek ilerledi bir süre. Araçlar gözden kaybolunca koşmaya başlamıştı. Başındaki ağrı, koştukça daha da şiddetleniyordu ama dayanabilirdi. Polisler, o adamları yakalarsa belki kendisinin kaçmasına da gerek kalmazdı. Sonuçta her şey kişi ve o adamlar arasındaydı. Elde tutulacak hiçbir delil yoktu. Tek bir delil vardı, onu da yanına almıştı zaten. Artık özgürdü. Ta ki cebini yoklayana kadar. Buruşturup tıktığı kağıt yoktu. Düşürmüştü… Aptal! Dedi kendine. Defalarca tekrarlayarak geldiği yola geri dönmüştü. Sağa sola bakınıyordu ancak hiçbir yerde yoktu işte.

Paniklememeye çalışarak kalabalığın arasına karıştı. Çatışma bitmişti ve adamlar teker teker kelepçelerle araçlara biniyorlardı. İnsanların bu geçit törenini büyük bir ilgiyle izlediklerini tahmin edebilirdiniz. Nereye düşürdüm…Tuvalete mi, yoksa çöp kovasına mı? İşte bu sefer bittim ben… diye düşündü. Adı, evinin adresi, her şey yazılıydı o kağıtta. Saniyesinde bulup onu da tutuklayacaklardı.

“Buradaydılar diyorum! Arayın lan etrafı çabuk!!”

Genç bir askerin sesi, tüm kalabalığın kendi arasında konuşmalarını kesmişti. Sesteki öfkeyi hissettiğinde, Eslem bir adım geri çekilmiş ve beklemeye başlamıştı. Bir şey kaybolmuştu ve tüm ekip yeniden silahlarını kuşanarak içeri girmişti.

Genç asker, çöp kovasını bir kez daha kontrol etti. Onlarca silah bir dakika içinde nasıl kaybolabilmişti? Her yeri sarmışlardı, etraftan giren de çıkan da olmamıştı. Öyleyse nasıl…

“Komutanım! İçerde bir delik daha bulduk.” Dedi koşarak gelen asker. Genç komutan çöpü incelemeyi bırakıp askerle birlikte içeri girmişti. Tuvalete geldiklerinde açık pencere çekmişti dikkatini. Askerin gösterdiği yere odaklandığında, bu işin daha da karmaşık bir hale gireceğinden emin oldu.

“Nereye gidiyor bu tünel?” dedi komutan. Asker cevap vereceği sırada, içeriden birkaç polis çıkmıştı. “Karşı yola kadar uzanıyor, harabe bir evin bahçesinde son buluyor.” Dedi içlerinden biri üstünü eliyle çırparken.

Genç komutan başını salladıktan sonra pencereye uzandı. Bir insanın geçmesi için oldukça dardı. Hele buradaki iri yarı adamları düşününce, imkansızdı.

“Silahları buradan taşımışlar.” Dedi pencereyi ve tüneli göstererek. Onlar dışarıdayken tünelden gelip almışlardı hepsini. Belli ki daha çok silah vardı diye düşündü komutan. Onun gördüğü son parttı sadece.

“Uzağa gitmiş olamazlar, kameralardan tespit edip anons geçeriz hemen.”

Polisler, olay yeri ekibini tuvalete yönlendirirdikten sonra kamera incelemeleri için etrafı soruşturmaya başlamıştı. Ancak hiçbir şey bulamamışlardı. Silah kaçakçılığından kumara, kumardan t*eröre uzanan bir döngüde oldukları için polis ve asker işbirlikli olarak çalışıyordu. Hava çoktan kararmıştı ama en ufak bir iz bile bulamamışlardı. Etraftaki kameralar bozuktu; araçlardan, insanlardan, evlerden hiçbir şey çıkmamıştı. Görgü tanığı da yoktu. Bu kadar kısa sürede, böylesine bir işbirliği ile nasıl yok olmuşlardı ortadan, genç komutan bir türlü anlamlandıramıyordu.

“Sorguda da bir şey çıkmamış. Kimse ötmüyor…” diye içeri girdi komiser. Bu esnada komutan gözünü ayırmadan dosyayı inceliyordu. Komiserin dediğini duymuş muydu bilinmez.

“Alpay komutan… Biraz ara mı versen? Gözlerin şişmiş yorgunluktan.”

Genç komutan yine bir tepki vermeyince, komiser sertçe dosyayı önünden çekmişti. Komutan nihayet iç çekerek sandalyeye yaslanmıştı. Ama kafasını kurcalayan bir çok soru vardı.

“Eksik bir şeyler var… Öncesinde öylece duruyor muydu silahlar? Biz gelince mi taşımak akıllarına geldi? “

“Belki de teslimat yeni olmuştu ve içeri alamadan biz gelmişizdir?” dedi komiser gururlu bir edayla. Alpay gülümseyerek ayağa kalktı. Bu işi çözmeye can atsa da karşısındakinin yorgunluğunu görebiliyordu. Üstelik kendisi de gözünü açamayacak haldeydi.

“Yarın her şeyi hallederiz komiser…” diyerek odadan çıktı. Üniformasının bulunduğu çantayı alarak emniyetten ayrıldı. Arabasını sürerken bile hala kafasında tek bir soru dönüp duruyordu.

Madem tünel var, neden adamlar oradan kaçmadı? Belki de orayı bilmiyorlardı; belki de orası başka biri tarafından kullanılıyordu…

İç sesini bastırarak tekrar yola odaklandığında, hızla frene basmıştı. Araba acı bir çığlıkla dururken Alpay komutan aceleyle arabadan çıktı.

“İyi misin?” diye sorarken yerdeki kıza bakarak, herhangi bir şeyi olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Vücudu titreyen kızı daha yakından görmek için çömeldiğinde, ellerine batan küçük taşları fark etmişti. İçinden bununla atlattığı için şükretti. Kız, korkuyla yere düşmüştü sadece. Onu fark etmemişti. Zihnindeki karmaşıklığa esir düştüğü için kendine kızıyordu.

“Bir yerinde ağrı, acı var mı? Üzgünüm, dalgındım görmedim seni. Çok şükür ki daha kötüsü olmadı.”

Genç kızın, dağınık saçlarını geriye atmasını izledikten sonra kalkmasına yardım etmişti. Bir cevap vermediği için hala tam olarak rahatlamamıştı.

“Sorun yok… İyiyim.” Dedi genç kız. Gitmeye yeltendiğinde hızla önüne geçip durdurmuştu. Zaten ürkek duran kız, iri bir bedeni önünde görünce daha da içine sinmişti.

“Evine bırakmamı ister misin? Geç oldu vakit..”

“Evim şurası zaten. Gerek yok teşekkür ederim.” Der demez adamı atlatıp hızlı adımlarla yürümeye başlamıştı. Komutan, doğruyu söyleyip söylemediğini anlamak için kızın işaret ettiği eve bakmaya başladı. Genç kız arkasına bakmamaya çalışarak, titreyen eliyle anahtarı yerleştirip kapıyı açtı. İçeri girer girmez defalarca kilitledikten sonra, kapı deliğinden adamı izlemeye başlamıştı. Komutan ağır adımlarla arabasına binip son kez eve doğru baktıktan sonra gitmişti. Eslem derince bir nefes verdikten sonra kendine gelmek için birkaç dakika verdi vücuduna. Saatlerdir korkuyla kaçıyordu. Şimdi de az kalsın ölüyordu. Bir günde yaşamak için fazlaydı artık tüm bu olanlar.

Aklını toparlayıp ne yapacağını kararlaştırdıktan sonra odasına giderek bulduğu el çantasına birkaç parça eşya doldurdu. Cebinde, oradan oraya taşıdığı kalem ve mürekkep kutusunu da çantaya attı. Gördüğü şeyden sonra burada durmaması gerekiyordu. Bu adamların farklı grupları olsa da hepsi aynıydı. Hepsi, kendisini yakalayan bir çift göze merhamet etmeyecek kadar acizdi.

Yine kendine kızmıştı. Aptal… dedi bir kez daha. Neden her şeye burnunu sokmak zorundasın ki, Aptal… O kalabalıkta herkesin durduğu gibi dursaydı, gördüğü ilk harabe eve saklanmasaydı tek derdi o imza kağıdını bulmak olacaktı. Ama hayır… Harabe eve girme fikrini kurtuluş olarak görmüştü. Fark ettirmeden kalabalıktan sıyrılıp o eve yönelmişti. Polisler, oradaki herkesin üstünü aramaya başlamıştı. Paniklemişti işte… Şimdi mantıklı düşündüğünde; cebinden çıkan kalem ve mürekkebi kim ne diye sorgulasındı ki?

Evin bahçesi ağaçlarla örtülüydü. Ev bile zor görünüyordu. Bir de oldukça büyüktü. Neden yıkmıyorlar ki burayı diye düşünmüştü o an. Metal kapı açık olduğundan temkinli şekilde ilerlemeye başladı. Şehrin kenar mahallesinde böyle bir ev, çoğu insanın emelleri için harika bir noktaydı.

Fısıltı halinde yaklaşan sesleri duyduğunda duraksadı ve yakalanacağından emin bir şekilde bir ağacın arkasına kendini attı. Kalbi kulaklarında atarken ne olduğunu görmek için bir miktar eğildi. Gördüğü kişi ile şaşkınlıkla elini ağzına götürürken ağaca daha da yaslandı. Göründüğü an burası mezarı olurdu.

Bizden haber bekle… Şimdi git.

Emir veren tok sesin sahibini tanımıyordu. Ama kölesi olan kişiyi elbette biliyordu. Bunca zaman bir casustu demek ki, uzun boylu adam.

Eslem tekrar eğilerek baktığında uzun adamın gittiğini görmüştü. Emir veren kişinin diğer adamları bagajlarda duran silahları patronlarına göstermişlerdi. Patron tek bir baş onayı ile herkesi arabaya bindirmişti. Ve hızla oradan uzaklaştılar. Eslem yerinden kalkıp hızla arka tarafa koşmaya başlamıştı. Burada neler döndüğünü anlama merakı onu ele geçirmişti. Arka bahçedeki açık kapağı gördüğünde yavaş adımlarla yanına yaklaşmıştı. Tünel gibi bir şeyin kapağıydı bu.

Belki de bunun ucu eski fabrikaya uzanıyor. Casus uzun adamın yolu demek ki burası. Silahları da buradan getirdi. Vay çakal vay…

İçeriden yürüme sesleri geldiğini duyunca koşarak ön tarafa gitmeye başladı. Olay yerindeki tek kişi kendisiydi ve her şey yanlış anlaşılabilirdi. Metal kapıya ulaştığında hızla arkasına döndü. Kimse görünmüyordu. Bu iyiydi… Tam çıkmak üzereyken kapının kenarına iliştirilmiş kağıtları fark etmişti. Ne olduğunu anladığında hızla kağıtları yanına aldı ve bilmediği yollara doğru koşmaya başladı. İçine düştüğü şeyin tek sorumlusu kendiydi. Bunu biliyordu. Bu yüzden kendinden bu kadar nefret ediyordu. Her şeyi başarabilecekmiş gibi boyundan büyük işlere kalkışmaktan yorulmuştu artık. En kötüsü de bunu durduramıyordu.

Hayatının bağlı olduğunu düşündüğü imza kağıdını bulduğuna sevinemiyordu, çünkü diğer kağıtta yazanlar bağlı bulunduğu hayatın ipini kesmişti.

“Gelecek sefere saklanmak için daha iyi bir yer bulmalısın.”

Geceye kadar evinin etrafında dolaşmıştı. Tüm yan yollar ve caddelerde defalarca tur atmıştı. Olur da birisi onu öldürmek için bekliyorsa diye. Artık evini de cümle alem biliyordu. Her an her saniye işi bitebilirdi.

Çantasını kapının kenarına koyduktan sonra mutfağa giderek çekmeceden bir çakmak aldı. Elindeki lanet kağıtları yakarak lavaboya attı. Artık bunlarla işi bitmişti sonuçta. Şimdi tek amacı kendini kurtarmaktı.

Kapının deliğinden ve pencerelerden her yeri kontrol ettikten sonra çantasını aldı. İçinde bir sıkıntı vardı. Işıkları yakmadan hareket etmişti, sanki evde yokmuş hissiyatı vermişti ama… ama sanki burnunun dibindeydi adamlar.

Derin bir nefes aldıktan sonra kapıyı açtı. Çanta elinden kayıp giderken yanılmadığını bilmek onu hiç mutlu etmemişti.

“Bir yere mi gidiyorsunuz Eslem hanım?”

*

Herkese merhabalar. Yeni hikayeme şans verip geldiğin için teşekkür ediyor ve hoş geldin diyorum.

Destek olmak için yorum yapmayı ve oy vermeyi unutma.

Bir sonraki bölüme kadar sevgiyle kalın...


Loading...
0%