Yeni Üyelik
8.
Bölüm

6. Bölüm

@minefile

Uyandığımda üstümde bir ağırlık hissettim. Korkup geriye gitmeye çalıştığımda hareket edemedim. Sonra arkamdan bir mırıltı yükseldi. Lan, bu erkek sesi! Daha fazla hareket etmeye başladım. "Yerinde dur azıcık ya, kır çiçeği," bu Demir'di. Ne? "Demir, kalksana." "Neden beraber yatıyoruz?" Bunu duyduğunda, olayları yeni kavramış gibi bir anda ayağa fırladı. "Siktir, yanlışlıkla senin yanında uyuyakalmışım. Çok özür dilerim. Gerçekten aşırı özür dilerim. Vallahi bilerek olmadı; bir süre sonra yorgunluktan uyuyakalmışım."

"Tamam, sakin ol," dedim, çünkü aşırı panik yapmıştı.

Benim garibime giden şey, uzun zaman sonra kabus görmememdi. Yerimden kalkıp boğazımı temizledim. "Ben gidiyorum, evde uyumaya devam ederim. Bu arada dün için de çok teşekkür ederim. Sen olmasaydın ne olacağını düşünmek bile istemiyorum."

"Bizim görevimiz. Başka birini de o durumda görsem kurtarırdım," dediğinde kapıya doğru yürümeye başladım.

"Eşyalarım nerede?" dediğimde bir odaya girip eşyalarımı getirdi.

Eşyalarımı alırken konuşmaya başladı. "Mira, geçen gün dediklerim için gerçekten çok pişmanım, özür dilerim."

"Geçmişte olan bir şey için pişmanlık duyman hiçbir şeyi değiştirmez," dedikten sonra evden çıkıp kendi evime gittim.

Eve geldikten sonra kendimi hemen duşun altına attım, sıcak suyla kaslarımın gevşemesini bekledim. Duştan çıktıktan sonra kendime kahve yapıp mutfağa oturdum. Moralim düzelsin diye müzik açıp kulaklığımı taktım. Telefonuma mesaj gelmesiyle müzik sesim kısa süreliğine kesildi. Bana kimse mesaj atmazdı. Hemen telefonu alıp baktım.

556**: Mira merhaba, ben Demir.

Siz: Numaramı nereden buldun?

556**: Sınıf arkadaşından.

Siz: Anladım.

Siz: Ne oldu?

556**: Sana çiçek gönderdim.

556**: Gelince korkma, not yazdırmayı unuttum da.

Siz: Gönderme bana çiçek.

556**: Gönderdim bile :)

Siz: Off.

Yazdıktan sonra telefonu kapattım.

Yaklaşık bir saat sonra kapı çaldı. Kapıyı açtığımda gördüğüm şeyle donakaldım, gözlerim doldu. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Üstünde "Allah rahmet eylesin" yazan bir çelenk gelmişti. Hemen telefonumu elime alıp Demir’i görüntülü aradım. İkinci çalıştan sonra açtı.

"Ne oldu, geldi mi?"

"Aynen, geldi," deyip gelen çelengi gösterdim. O da şok olmuş bir şekilde ekrana bakıyordu. Kamerayı kendime tutup konuşmaya devam ettim. "Eğlenecek bir şey arıyorsun, anladım da neden insanların en büyük acılarına tuz basıyorsun?" dediğimde, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım.

Dizlerim titriyordu. Bir süre sonra dayanamadım, dizlerimin üstüne çöküp orada ağlamaya devam ettim. Telefon çoktan kapanmıştı.

Demir

"Hay sikeyim böyle işi," dedim. Filmde izlesem kurgu olduğu çok belli olur diyeceğim de, abi yaşıyorum. Hemen üstüme bir mont geçirip Mira'nın evine doğru koştum. Zaten binalarımız yakındı.

Geldiğimde kapısı açıktı ve önünde çelenk duruyordu. Çelengi tekmeleyip hemen Mira'nın yanına koştum. "Mira, bak beni dinle, gerçekten özür dilerim. Ben bunu sipariş etmemiştim." Dokunmaya çekiniyordum, rahatsız olur diye ama yüzünü yoluyordu. "Mira, yüzünü yolmayı bırakır mısın?" O kendine zarar vermeye devam ettikçe benim canım bin kat daha fazla acıyordu. En sonunda dayanamadım, ellerini tutup aşağı indirdim. "Bak, gerçekten çok özür dilerim. Benim bir suçum yok, vallahi." Bütün bunları söylerken beni dinlemiyor gibiydi.

Hâlâ çok titriyordu. Kucağıma aldım, ayağımla açık kalan kapıyı kapattım. Kucağımda Mira’yla salon olduğunu düşündüğüm odalardan birine girdim ve Mira’yı koltuklardan birine yatırdım. Sonra yüzünün iki yanından tutup göz göze gelmesini sağladım. "Güzelim, gerçekten çok özür dilerim," dedikten sonra kendime çekip sarıldım.

Mira

Yaklaşık beş dakikadır Demir bana sarılıyordu ve titremem durmaya başlamıştı. Ne garip, onun yüzünden bu hale gelmiştim ve şu an onun göğsüne kafamı yaslayıp sakinleşiyordum. Bir süre sonra gözlerimi kapadım ve uykunun beni kollarına çekmesine izin verdim.

Loading...
0%