@minemoia
|
"Yitirdiklerimin şerefine.." ...
Elimdeki ipi tavandaki kancadan geçirdikten sonra hızlıca aşağıya doğru çektim. Sağlam gibi duruyordu. Bu sefer kopma ihtimaline karşı herşeyi en ince detayına kadar düşünmüş hesaplamıştım. Hem çok sağlamdı hem de makara sistemi ile destekleniyordu. Kolay kolay kopmayacaktı emindim. Öncekilerde ya ip kopmuştu ya da son anda hep bir aksilik çıkmıştı. Bu bana evrenin sanki inatla yaşamak zorundasın deme biçimiydi belkide. Pek kaale almıyor gibi görünüyordum lakin öldürmeyen öldürmüyordu bu aşikar. Kendi kendime mırıldanırken pekte normal gözükmüyordum, biliyordum. Kim kendi ölümünü planlayacak kadar kaçık olurdu ki zaten? Benim gibi biri dışında. Bu tam tamına yüz eli yedinci denememdi. İnanır mısınız bir çok yolu denedim. Ama sonuç bu. Fakat biliyordum içimden bir ses bugün bitecek diyordu bu döngü. Hızlıca tavandan sarkan ipin altına bir iskemle koyduğumda neredeyse herşey hazırdı. Ortamım da müsaitti oldukça. Çatı katı dairemin, karşı taraftaki terasa bakan pencereleri beyaz bir tülle kapatılmıştı. Aslında siyah kalın perdelerini çekmeliydim ama bunun bir önemi yoktu, sadece gökyüzünü son ana kadar görmek istediğimi fark etmiştim yakın zamanda. Her bir adımım da ayağımın altındaki tahtalar gıcırdıyordu. Normalde olsa bu ses kulaklarımı tırmalayacak kadar rahatsız ederdi beni fakat şuan umrumda olamayacak kadar kaybetmiştim benliğimi. Bana ait ne varsa bir bir yok oluyordu ve şimdi somut varlığımla beraber eşya yığınımda yok olacaktı. Bu yüzden tüm eşyalarımı bir kutuya doldurup yakma fikri nüksediyordu delirircesine. Tüm bunlar, bu olanlar deliceydi evet. Elimden geldiğince hızlı bir şekilde karalamalarla dolu defterlerimi ve günlüklerimi karton kutunun içine sıkıştırdığımda gereksiz gördüğüm şeyleri de dahil etmeyi unutmadım. Ardımda bir şey bıraksam da bırakmasam da ben olmayacaktım. Sanki hiç varolmamış gibi.. Bir anlığına duraksayan ellerim korkuyla geri çekilirken ilk defa bu düşüncenin üzüntüsünü yüreğimde hissetmiştim. İnce sızı kalbime yayılıyordu. Sağ elimin bileğini ise sızlayan yere koymuştum hemen. Eskiden olsa kriz geçirdiğim anlarda kendimi böyle teskin etmeye çalışırdım. İşe de yarardı ama şimdi ise pek tesirli olduğu söylenemezdi. Kutuya topladığım ıvır zıvırları bir köşeye dayadığımda ayaklarımdaki terlikleri çıkarıp çekmecedeki ilacımı aldım hızlıca. Tek bir hap kalmıştı en azından yenisini almak zorunda kalmayacaktım. Etrafta su ararken yerlere saçılmış kıyafet ve kitap topluluğundan arada düşe kalka hareket ediyordum tâbi. Bir gram su bulabilirsem bu karışıklıkta şanslı sayardım kendimi. Gözüme kupada yarım kalmış yeşil çayım takıldığında avucumda tuttuğum hapı ağzıma atarak çayı da kafama diktim. İsraf olmasın zaten bir daha içemeyecektim. Yan etkisi olur muydu ki? Boşversene Daha fazla uzatmadan ellerimi birbirine sürtüğümde hazır olduğuma kaanat ederek iskemleye çıktım. Ayakta durmakta zorlansam da ipi boynuma geçirdim. Vedalaşmak istediğim kimse yoktu. Aile namına bir şey var mı diye sorsanız onlar benimle 19 yıl önce doğar doğmaz vedalaşmıştı zaten. Gözlerimi pencereden dışarıya çevirdiğimde masmavi gökyüzüne son kez bakıyordum. Bugünde şansıma o kadar güzeldi ki dünün aksine hiç bulut yoktu. Yavaş yavaş gözümün önünü bulanık görmeye başlarken ağladığımın farkında olsam da gülümsemeye çalışıyordum beceriksizce. Direniyordu bedenim. Bacaklarımın titremesinden anlıyordum. Eski benliğim kabullenmiyordu. "İzin veremem.." Aynı kız olmaktan korkuyordum işte.Kendi kendime fısıldarken ayaklarımın haraket etmesiyle iskemle altımdan tamamen çekilmek üzereydi. Tam o sırada kulaklarımda yankılanan zil sesi ve telefonun bildirim sesiyle dikkatim dağıldı. Ayağım kayıp tahta zemine düştüğümde boynumdaki ipe baktım. Yarısı tavanda yarısı ise benim boynumda kalmıştı yine. Sinirle ve hayal kırıklığıyla karışık ayağa kalktığımda üzerine düştüğüm ayağım inanılmaz bir acıyla sızladı. Gözlerim yaşarırken masanın üzerinde duran telefonumu elime aldım. instagramdan gelen yabancı bir bildirim vardı. Ne zaman kabul ettiğimi bilmediğim mesaj isteği sayesinde mesajlar direk ekranıma düşmüştü. Bilinmeyen: Bade Bilinmeyen: Mektubu al Bilinmeyen: Bu senin için.. Kapının altından içeri atılmış siyah mektup ise halımın üzerinde öylece duruyordu.
.
|
0% |