Yeni Üyelik
10.
Bölüm
@minemoia

 

 

Merhabalar nasılsınız?

 

Sonunda yayınlayabildim. Gecikme için özür dilerim. Şehir dışında ufak bir isim olduğu için bu kadar aksadı. Eve gel dinlen derken anca düzenleyebildim.

 

Normalde daha erken atacaktım hatta yorumlara da yazdım ama yeni elime alabildim maalesef. Umarım beğenirsiniz.

 

Bu bölüm öncekinden de uzun :) Yorumlarınızı bekliyorum🤍

...

 

Bedenim donmuş gibiydi fakat kulaklarım hala duyuyordu. Yabancının seslenmesiyle kollarımdaki baskı bir anda uçup gitmişti. Evet şimdi bulut kadar hafif hissediyordum kendimi. Ve de rahatlamış. Fakat hala idrak edebilmiş değildim.

“Ne zamandır kahramanlık yapıyorsun Yiğit” Doğukan benden uzaklaşıp ona doğru döndüğünde derin bir nefes aldım. Biri beni kurtarmaya gelmişti.. Bu sefer birileri sesimi duymuş ve tahammül edememişti. Lakin benden iğrendigi için değil içindeki iyiliğinden yapmıştı. Ne yazık ilkinde kimse duymamıştı. Bana acımışta olabilirdi tabi ama ben tuhaf hissetmiştim. Kalbimin yarılacağını hissederken umuda tutunmamı sağlayacak biri karşımdaydı.

“Sen ne zamandır it gibi dolaşıp insanların üzerinde egonu tatmin ediyorsan o zamandan beri Doğukan.” Elleri cebinde arkadaşıyla beraber hareketsiz bir şekilde duruyordu. Arkadaşı ise büyük bir basketbol topunu kolları arasında tutuyordu.

Sonunda birilerinin Doğukan’nın itten farksız olduğunu açıkça dile getirmesi hoşuma gitmişti. Gerçi it deseniz köpeğe hakaret olurdu ama şansınıza küsün. Ne kadar hakaret ederseniz edin hiçbir hakaret bu pisliği tanımlayacak türden değildi.

“Ben ve ego cık çok yanlış. Ben sadece kimse ilgisiz kalmasın diye çabalıyorum. Hep iyi niyetimden dimi Murat Semih?” Gıcık bir şekilde sırıttığında Semih ve Murat da onun gibi dalga geçiyordu. Sanki ben onlar için sadece basit bir eğlenceydim. Ne istediğimin hiç bir önemi yoktu.

Artık yüzüne tiksintiyle nasıl bakmışsam Doğukan bir anda afallayıp eliyle çenemi tutmaya çalışmıştı. Hemen geri çekildim.

“Doğukan sana kızdan uzak dur dedim!” Yiğit sinirlenmiş görünmüyordu fakat sesi gerçekten gergin olduğunu ele veriyordu. Yanındaki arkadaşı ise ters bakışlarını Doğukan’nın arkadasında duran o iki salağa gönderiyordu.

“Ben de sana s*ktir ol git dedim duymadın mı?” Bir anda bağıran Doğukan da sonunda sinirlenmiş gibiydi. Hatta gülümsemesini zar zor yüzünde tutuyordu. Nefes alış verişi hızlanmış saldırmayacak olsa bile saldıracakmış gibi duruyordu. Saldırsalar belki de alırlardı.

Üçe karşı iki ne adaletliydi..

Yiğit’in umrunda olduğunu sanmıyordum. Doğukanla muhatap olduğundan beri bir kere bile dönüp bana bakmamıştı. Elleri cebinde hiçbir hareket belirtisi de göstermiyordu.

Önünde kocaman bir şekilde on beş yazan beyaz ve turuncu renkli bir basketbol üniforması giymişti. Sayının altına ise ingilizce ‘The Best Player’ yazısı altın harflerle yazıyordu.

Bir de kalın turuncu bir fuları vardı. Dövme yapıldığı belli olan sağ bileğinin hemen üzerine bağlanmıştı. Aynısından arkadaşında da vardı fakat özellikle arkadaşı saklamak gibi bir davranışta bulunmayarak sadece kapsonlusunun kolunu bileğinin yarısına kadar çekmişti. Buradan açıkça görülmese de tüm bileği saran bir dövme olduğu net bir şekilde anlaşılıyordu.

Ayriyeten epey uzun boyluydu ikisi de. Bu nedenle azımsanamayacak bir avantajları var sayılırdı. Boy farkıyla nakavt edebilirlerdi.

"Adamı deli etmeden yaylanın bir an önce.” Yiğit'in arkadaşı yüzünü buruşturdu. Birbirlerinden zerre haz etmediklerini anlamak için aptal olmak gerekirdi fakat ben Yiğit ve Doğukan’nın birbirini nereden tanıdığını merak ediyordum.

Doğukan’la aynı yetimhanedendik maalesef. Yiğit’te çok tanıdık geliyordu ilginç bir şekilde ama çıkaramıyordum.

Neyin içinde olduğum ise tamamiyle bir muammaydı. Bilinmeyen beni saçma sapan bir ortamın içine atmış ve kaçmıştı. Ben de tabiri caizse en büyük aptallıklarımdan birini yapmıştım. İlerlersem çözebileceğimi düşünmüştüm.

Sırtımda hırkam ayağımda terliğim, elimde ise sürekli titreyip duran telefonum. Büyük ihtimalle bilinmeyendendi. O değilse kesin Nagi’den di. Çıkalı o kadar uzun zaman olmuştu ki gerçekten hava epey kararmıştı.

“Ne diyorsun oğlum sen, öldürürüm seni!” Murat aniden Yiğit’in arkadaşına yöneldiğinde Semih’te peşinden üzerlerine yürümüştü. Ortam iyice gerildiğinde hiç beklemediğim bir şey oldu.

Yiğit Doğukan’nın kulağına hızlıca bir şeyler söyleyip cevap vermesini beklemeden bana doğru geldi. Tedirginlikle geriye çekildiğimde çok sıkı olmayacak bir şekilde kolumdan tutup peşinden çekmeye başladı.

Arkama baktığımda ise Doğukan’nın öylece durduğunu gördüm. Kafasını iki yana sallıyor gülüyordu. Fakat neşeli olduğundan değildi bunu iyi biliyordum.

“Ona söyle kaçmasın çıksın karşıma!”

Sokağı dönmeden önce son duyduğum buydu. Yiğit duysun diye özellikle bağırmıştı. Sonra bedeni de görüş açımdan çıkmıştı. Önüme döndüğümde hızlı hızlı yürüyorduk. Tepki vermeden Yiğit’e bakmaya devam ettim. Bu sırada Yiğit in arkadaşı da yanımızdan yürüyordu.

“Çıkarsa zaten yedi sülaleni..” Sessiz bir şekilde söylendiğinde Yiğit durup arkadaşına baktı.

“Uğur yeter artık tamam”

Gelin de anlamaya çalışın, algılamakta güçlük çekiyordum. Yiğit’in durmasından faydalanarak kolumu kendime çektiğimde ikiside bana döndü.

“Pardon siz kimsiniz?”

“Kurtarıcıların” Uğur iğneleyici bir şekilde cevap verdiğinde kaşlarımı çattım. Hala sinirli olduğundan ters konuşması anlaşılabilirdi ama ben kimsenin stres topu değildim.

“Düzgün konuş. Çok sinirini atmak istiyorsan yol orda. Sizi tanımıyorum.” Uğur histerik bir şekilde güldü.

“Bizi tanımamasına ayrı, çok bilmiş gibi konuşmasına ayrı ayar oldum..” Konuştuğunda cevap vermek için hazırlanmıştım ki Yiğit araya girdi. Bunalmış gibiydi.

“Uğur sen önden git sahaya ben geliyorum.”

Ters bakışlarımı Uğur’a gönderdim oda aynı şekilde bana ters bakışlarını yolluyordu. En sonunda uzatmayıp önden yürümeye başlamıştı. Derdi neydi anlamıyordum. Daha tanışalı on dakika olmuştu. On!

Hiç beklemeden Yiğit’e döndüm. Tuhaf bir bakışı vardı. Ela gözleri sanki tanımaya çalışıyor gibiydi. Biriyle mi karıştırdım acaba dersiniz ya, sonra aklınızdaki insanla karşınızdaki insanı karşılaştırırsınız. Tam da böyleydi. Yıllardır görmediği birini inceler gibi inceliyordu.

Sessizliğe dayanamayıp konuşacağım sırada dudakları aralandı.

“Sen ona aldırış etme sinirini atamayınca sana patladı.”

“Beni alakadar etmiyor. Geldiniz yardım ettiniz sağolun ama sizi tanımam etmem gelmiş çok bilmiş diyor-” Yiğit derin bir nefes aldı. Etrafına kısaca bir bakış atıp bana döndü.

“Ben Yiğit, arkadaşım da Uğur memnun oldum Bade”

“Adımı nereden biliyorsun?”

“Aynı yetimhanedeydik hatırlamıyor musun.” Durup düşündüm. Yetimhanedekilerden hiç biri onun tarifine uymuyordu. Uzun boylu ela gözlüydü. Koyu kestane renkli dalgalı

saçları vardı. Keskin yüz hatları onun yirmili yaşlarda olduğunu kanıtlar gibiydi. Yüz yapısı tamamen oturmuştu. Bedeni ise oldukça fit görünüyordu.

Sporcu olabilir miydi? Muhtemelen evet.

“Hayır hatırlamıyorum. Üst sınıflardan mıydın?” Kafasını salladı.

“Evet. Yiğit Alkan B bloktan”

Yiğit Alkan..

Bir anda beynimde çakan şimşekle durdum. Aklıma gelen Yiğit Alkan yetimhanenin üzerine titreyerek yetiştirdiği tek başarılı sporcusuydu. Bizden iki yaş büyüktü. Diğer B bloktakiler gibi. Küçük yaştan itibaren basketbola öyle bir ilgisi vardı ki yetenekleri kolayca ortaya çıkmıştı.

Hocalar, takımlar..Yetimhanede çok geçmeden bir basketbol sahasının yapımına bile sebep olmuştu.

Yetimhanenin müdürü onunla özel olarak ilgileniyor bu konuda hiç birimize göstermediği özeni ona gösteriyordu. Torpilli olduğu söyleniyordu. Çocuk aklıyla anlamamıştım fakat şimdi düşününce neden böyle olduğu hakkında bir kaç fikrim vardı. Müdürümüz para severdi. Fakat parayı kimsesiz bir çocuktan nasıl elde edebilmişti bunu hala anlamıyordum.

Yiğit’in okulda çok popüler olduğunu hatırlıyordum. Yeni yeni eşyalar, kıyafetler okul çantaları.. Sorduğumuzda ise öğretmenimiz hayırsever birinin ona yardım ettiğini söylemişti. Ne kadar doğru bilinmez bu gibi şeyler sık olmasada vardı.

En sonunda reşit olunca sıkı çalışmasından dolayı bir altyapıya kaydını yaptırmıştı yetimhane. Oldukça başarılı olduğunu bir kaç kez duyduğumu anımsıyordum. Ve şimdi karşımdaydı. Nereden tanıdık geldiğini tam olarak anlamıştım. O kadar kişi arasından A bloktan beni tanıması ise..

“Biz hiç tanışmadık A bloktandım ben..”

“Evet yüz yüze değil fakat Doğukan ve zorbalıklarını duymayan yoktu” Dudaklarım kıvrıldı.

Doğukan ve zorbaladığı insanlar.

Yetimhanede bu iki şeyi duymayan yoktu fakat herkes dilsizdi. Üç maymunu oynayan insanlarla ömrü hayatımın on yedi yılı geçmişti. Bir şey diyemeden durduğumda gerçekten bitmiş tükenmiş gibi hissediyordum.

“Sana evine kadar eşlik etmemi ister misin hava iyice karardı.”

Arkamdaki karanlık sokağa baktım. Bir de Yiğit’e. Güvenebilir miydim? Yeni bir aksiyon istediğimi hiç sanmıyorum. Sanırım başka çarem yoktu.

“Kapıya kadar gelmene gerek yok sokağın başına kadar gelsen yeter.” Sessizce onayladığında uzun bir sessizlik içeren yürüyüşümüz başlamıştı. Bu süre boyunca ne o ne de ben tek kelime etmemiştik. Bir kere bile gözünün değdiğini görmemiştim.

Aslında büyük bir şoka girmem gerekiyordu yetimhanenin en popüler çocuğuyla yıllar sonra tenha bir sokakta karşılaştığım için. Ama kendimi hiç o tarz bir kız olarak görmüyordum. Tüm bunlar başıma gelemezmiş gibi abartmak benlik değildi.

Ne var yani gelebilir. Hayatta tesadüf denen bir şey vardı sonuçta. Aman Allah’ım kesin bu bir işaret diyip kendi üzerime cekmemeliydim. Sokağın başına geldiğimizde ikimizde durduk. Uğur zaten çoktan bizimle yollarını ayırmıştı ortalıkta görünmüyordu.

Yiğit ise ne diyeceğini bilmeyerek duruyordu karşımda. Doğru düzgün teşekkür etmediğimi fark ederek ilk önce konuştum.

“Sana ve her ne kadar haz etmesem de arkadaşına teşekkür ederim. Siz olmasaydınız belki de bugün Doğukan..” devamını getiremedim. Bir şeyler oturmuş gibiydi sanki. Yutkunamazken garip bir şekilde sakindim.

“Rica ederim. Ben sadece kendime borç bildim bunu bu yüzden.” Kafamı kaldırıp yüzüne baktım.

“Ne borcu?”

“Zamanında tüm B blok olanları biliyordu. Doğukan’nın yaptıkları onaylamadığımız bir şeydi. Fakat küçük olduğu için kimse bu kadar iğrenç şeyler yapacağını düşünmüyordu. O gün duyduğumda..” Bir kaç saniye bekledi tepki vermemi bekler gibi. Bir şey demeden gözlerinin içine bakıyordum.

“Turnuvadaydım. Eğer yetimhanede olsaydım. Hiç tanımıyor olsam bile yardımına koşardım. Olaylar olduktan sonra neden baştan müdahale etmediğimizi düşündüm. Yetimhanenin büyükleriydik ona bu cesareti veren bizdik. Birkaçımız korkutsa böyle olmazdı.” Gözlerinde o günlere dair ufak bir pişmanlık vardı.

Evet belki de öğretmenlerin dahi yaptıklarını umursamadığı bir çocuğu onlar korkutsaydı şimdi kaç kişi kurtulurdu muhtemelen. Yetimhanede büyük çocukların sözü geçerdi geçmesine fakat B blok hiyerarşisinin tek tesir edemediği kişi o şerefsiz Doğukan’dı.

“Geçmişte kaldı hepsi. Suçlu hissetmene gerek yok getirdiğin için sağol.“ Hepiniz suçlusunuz. Hepiniz.

Yiğit hafifçe gülümsediğinde aynı anda telefonu da çaldı. Cebinden çıkarıp ekranı açtığında ciddileşip bana kısa bir bakış attı. Aramayı iptal etmişti. Hızlı hızlı bir şeyler yazıp telefonunu cebine koydu. Ben de kafamla selam vererek yolu yürümeye devam ettim.

“Bir sıkıntın olursa mahallede olacağım. Sabahları eski basketbol sahasında beni bulabilirsin.” Arkamı dönüp ona son kez baktığımda cevap vermeden ilerlemeye devam ettim. Öyle tuhaf bir gündü ki ister istemez hala bir gerginlik üzerimde kol geziyordu.

Apartmana girip merdivenleri çıkmaya başladım. Akşam saatlerine geliyordu. Uyuşmuş bacaklarımın dermanı kalmayınca merdivenlere oturmaya karar verdim. Zaten bizim kata ulaşmış sayılırdım.

Cebimi yoklarken siyah zarfın bu kadar olaya rağmen hala yanı başımda olduğunu fark ettim. Zarfı görünce bilinmeyene küfür edesim geliyordu. Gerçi bana gel peşime takıl dememişti fakat ilgisi olan biri neden tek başına bıraksın kızı.

Şanssızlığıma tüküreyim en olmadık anda Doğukan da gelip beni bulmuştu. Sakin sakin olduğuma da bakmayın hiç iyi değildim eve gittikten sonra bedenim tükenmişlik sendromuna girecek ölü gibi birkaç gün yatağa serilecektim. Bazı travma etkisi yaratan olayların yan etkisi artık buydu. Ağlamazsanız olacağı buydu.

Zarfı çöpe atmak istesem de yeniden cebime koyup telefonuma baktım. Kırk iki yeni mesaj vardı. Yarısından çoğu meraktan kafayı yemiş bilinmeyene aitti. Diğer iki mesaj ise ekmek kalmamış diyen Nagi ye aitti.

Gerçekten merak etmiş. Bu şuan gerçekten umrumda değildi. Belki de uyuyakalmıştı kız. Bilinmeyenin mesajlarına baktım hemen. On dakika önce aktifmiş. Mesajların en başına dönüp okumaya başladım.

Bilinmeyen: Sana yemin ederim o şerefsizle bir alakam yok

Bilinmeyen: Bade

Bilinmeyen: Telefona bak

Bilinmeyen: Ben böyle denk getirenin..

Bilinmeyen: Neden peşimden geliyorsun sen manyak mısın kızım

Bilinmeyen: Yalnız olmadığını biliyorum yinede

Bilinmeyen: kafayı yiyeceğim.

Bilinmeyen: Az kaldı çıkıp geleceğim oraya

Bilinmeyen: Ama..

Bilinmeyen: gelemem

Bir süre ne diyeceğimi bilemeyerek durdum. Sonra tek bir kelime yazdım ona.

Bade : Neden?

Bir anda aktifleşti sanki yazmamı bekliyor gibiydi.

Bilinmeyen : İyi misin ?

Bade : Neden gelemezsin?

(Görüldü)

Bir süre bekledi. Sonra yazıyor ibaresi ekranda çıktı. Yazıyor yazıyor siliyor olmalıydı.

Bilinmeyen: Açıklaması zor

Bilinmeyen: Daha başındayız

Bilinmeyen: sona yaklaştığımızda anlayacaksın

Bade: Hiç başlamak istemiyorum.

Bilinmeyen: Bu bir döngü Bade

Bilinmeyen: Tekrar ve tekrar dönüp duran..

Bilinmeyen: Sen uyandığında son bulacak olan.

Bilinmeyen: Hatırla.

Bilinmeyen: Hatırlamazsan uyanamazsın.

 

 .

Yiğit??

Uğur??

Bilinmeyen??

Döngü falan ne diyorsun be bilinmeyen kafamızı yaktın yine ;)

Teorilerinizi bekliyorum. Bir sonraki bölümde görüşürüz✨

 

​​​​​​

 

​​​​

 

Loading...
0%