@minhoossaskim
|
(...) Minho'dan Yıllarca Lee Know oldum ben. Hiç Minho olmamıştım ki. Bana abilerin seni istemiyor, dediler. Seni sevmiyorlar, dediler. Ama seviyorlarmış. Yıllarca beni aramışlar. Yaklaşık 8-9 sene yetimhanede büyüdüm. Sonra Bay Lee beni evlatlık aldı. Bana gerçek bir baba gibi davrandı. Âmâ o da annemle babam gibi öldü. Bir daha hiç mutlu olamayacağımı sanıyordum, yanılmışım. Artık ne kadar garip gelse de hayatımın en güzel günlerini yaşıyordum. İnanması çok zor değil mi? Yıllar sonra abilerime kavuştum. Bu gerçekten mükemmel bir şeydi. Gitmelerine az bir vakit kalmıştı. Ev gayet güzeldi. Hatta üç genç için fazlasıyla mükemmeldi. Felix kim bilmiyordum ama ismi oldukça tanıdık geliyordu. Hem bu yüzden hem de gelirse tanımak için Chan abimden onun fotoğrafını aldım. Ve görür görmez büyük bir şoka uğradım. -B-Bu Felix mi? -Evet, ne oldu ki? -Bu beni yetimhaneye bırakan kişi, dedim. Yanılmamıştım. Beni yetimhanenin bahçesinde bulduklarında baygın ve oldukça hastaymışım. Bir ay boyunca yataktan kalkamamıştım. Kameralardan baktıklarında bir adamın bıraktığını söylediler. Fotoğrafını bile vermişlerdi. Ben bunu anlattıktan sonra gözlerinden tam olarak alevler çıkıyordu. Chang hyung ayağa kalkmıştı: -Öldüreceğim onu, diye kükredi evde. -Biliyorum Chang ama bu sefer hepsini öldürmesini istemiyorsan sus artık, dedi Chan hyung. Changbin hyung ise yan odaya gitti. Chan hyung ise peşinden. Bende gitmek istemiştim ama Han beni durdurdu. -Tek kalmaları daha iyi. Sinirliyken onların yanında olmanı tavsiye etmem. -Neden peki? Çok mu sinirliler? -Hem de ne sinir. Bir kere kavga ederlerken yanlarına gittim beni neredeyse öldüreceklerdi, dedi Hyunjin. Sinirliyken bu kadar ileri gidebiliyorlar mıydı gerçekten? Sanırım dışarıdan çok korkmuş görünüyordum ki Han, Hyunjin'e kızmaya başladı: -Abisini yeni bulmuş neden bu kadar yükleniyorsun ki, dedi. Sonra bana dönüp: -Merak etme o çok fazla abartıyor. Tabii ki bu kadar değiller ama sen yine de fazla yaklaşma. Bu sırada diğer odadan da bağrışma sesleri geliyordu. Sesleri cidden çok yüksekti. Yine de ne olursa olsun yanlarına gitmeliydim. Han, Hyunjin'le konuşuyordu, diğerleri ise çoktan odalarına çıkmışlardı bile. Daha fazla bekleyemezdim. Sessizce kalkıp yan odanın kapısına gittim ve onları dinledim. -Ya öldüreceğim onu Chan. Bizim hayatımızı mahvetmiş. -Biliyorum, ben de onu öldürmek istiyorum ama şu an olmaz. Dikkatleri üzerimize çekmemeliyiz. -Bu benim umurumda mı peki? O öldükten sonra korunmamız gereken bir kişi de olmayacak zaten. Yıllarca kandırmış bizi. Kukla gibi oynatmış. Ben öldürmeyeyim de ne yapayım? -Minho için Chang. Onu korumalıyız. Benim ne onu ne de diğerlerini kaybetmek gibi bir niyetim yok. -Biz koruruz. Yanında kapı gibi iki abisi var. Koruruz onu... Kavga böyle devam ediyordu. Ama devamını dinleyemiyordum. Başım hiç olmadığı kadar ağrıyor, dönüyordu. Bayılacak gibiydim. Bilincim nedenini bilmediğim bir şekilde kapanıyordu. Daha fazla ayakta duramazdım. Abimlere seslenmem gerekiyordu: -A-Abi. Kelimeler fısıltı gibi dökülmüştü ağzımdan. Birden bana doğru baktıklarını görmesem duymadılar sanacaktım. Onlar tam bana doğru gelirken dengemi kaybettim tüm dünya birden bire karardı. Duyduğum son şey abimin uyanmam için yalvarışıydı. ............................................................................................................................................................
Gözlerimi açtığımda bir yataktaydım ve koluma serum takılmıştı. Başım çok ağrıyordu. Yanımda ise Chan ve Chang hyung vardı. Chan uyandığımı görmüştü: -Minho. Sonunda açtın gözlerini. -İyi misin? Sana bir şey olacak diye çok korktuk, dedi Chang. Başım + vücudumun inanılmaz derecede ağrıdığını düşünmeden: -İyiyim, dedim. Kelimeler sanki ağzımdan çıkmıyordu. Havada kaybolup gidiyordu. Karşımdaki kişiye ulaşamıyordu bile. O sırada Chan hyung aklımı okur gibi: -İyi değilsin, canın yanıyor. Biliyorum, dedi. Şefkatle elimi tuttu. Chang ise diğer elimi. Onların yanımda olması mükemmel bir şeydi. Aslında onlar zaten başlı başına mükemmeldi.
|
0% |