@minhoossaskim
|
Changbin'den
Han bunu söyledikten sonra nefesim kesildi. Bi' an tüm dünya durdu sanki. Chan'a baktım, o da aynı durumdaydı. Konuşmayı bile beceremiyordum. Chan ise daha çabuk toparlandı. Kekeleyerek de olsa: -N-Nerede peki? Han ve Hyunjin birbirine baktı. Söylemekten çekiniyor gibilerdi. Yoksa ölmüş müydü benim kardeşim. O sırada Hyunjin derin bir nefes alıp eliyle karşımızı gösterdi: -İşte karşınızda Minho, dedi eliyle Lee Know'u gösterirken. Bunu asla düşünmezdim. Jeong bile kardeşimiz olabilirdi ama o asla. Lee Know'a baktım, yanağımdan bir kaç damla gözyaşı aktı gitti. -Hayır, dedim bağırarak. O asla Minho değil. Han elini arkasındaki çantasına götürdü. Çantasından bir kaç kağıt çıkardı. -Bize hemen inanacağınızı tabii ki düşünmedik. Elindeki kâğıdın bir tanesini bana, bir tanesini Chan'a verdi. Bu bir DNA testiydi. Kâğıtta Lee Know ile DNA’larımızın %99,99 uyuştuğu gözüküyordu. Başım dönüyordu ama asla şu anda bayılamazdım. Lee'ye baktım, o da ağlayarak bana bakıyordu. Chan ise ayakta duramamış dizlerinin üstüne çökmüştü. Lee'nin yanına gittim. Ağzındaki bandı çıkardım, konuşmadan "Bu doğru mu?" dedim gözlerimle. O da bana "Bilmiyorum" dedi yine gözleriyle. -A-Ama nasıl? Onun ölmüş olsa da bir ailesi var. O Minho olamaz, dedim. -Hayır, yok, dedi Lee Know kekeleyerek. Bay Lee benim üvey babam. Beni evlatlık alan babam. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Chan durmadan ağlıyor, konuşamıyordu. -Yedi yaşımdan on beş yaşına kadar yetimhanede kaldım. Bana annemle babamın bir yangında öldüğünü, hayatta kalan abilerimin ise beni istemediği için bir adamla yetimhanenin bahçesine bıraktığını söylediler. İsmimi değiştirdiler ama gerçek ismim ne bilmiyorum, dedi. Gittikçe kendimi kaybediyordum. Gözüm kararıyordu. Bizim yıllardır aradığımız kardeşimiz, öldürmeye çalıştığımız, hatta Han ve Hyunjin 1-2 dakika geç kalsalardı ölmüş olacak Lee Know'du. Chan artık ayağa kalkmıştı. Lee'nin yanına yaklaştı. Dikkatli bir şekilde, durmadan özür dileyerek onun ellerini ve ayaklarını çözdü. Sonra sımsıkı sarıldı. Hyunjin ve Han'da Seung ve jeong'un elleri çözmüştü. Jeong bana yaklaşıp: -Onu bulmanıza sevindim, dedi ve diğerlerinin yanına gitti. Ben ise kardeşimin yanına gidemiyordum. Utanıyordum ondan. Ya onu en başta öldürmüş olsaydık. İkisi de birbirine sarılmış ağlıyordu. Sonra Minho yavaşça ondan ayrıldı, bana doğru geldi. Ben onu öldürmeye çalışsam bile, yanıma eğilmiş elimi tutmuştu. Daha çok ağladım. Ben de onun elini tuttum. Tekrardan ağlamaya başladı. Sarıldık birbirimize. İkimiz de hıçkıra hıçkıra ağlıyorduk. Elini asla bırakmadım. Sanki bıraktığım anda uçup gidecekmiş gibi, daha sıkı tuttum. Daha sıkı sarıldım ve Chan gibi ondan ağlayarak sayamayacağım kadar çok özür diledim. Chan'da bize katıldı. Yıllar sonra birbirini bulmuş üç kardeş olarak ne kadar ağladık bilmiyorum ama Han'ın artık gitmemiz gerek dediğini duyduk. Ne kadar istemesek de ayrıldık. Ben Minho'nun bir elini Chan ise diğer elini tutuyordu. Yavaş yavaş kendimize geliyorduk. Hyunjin eliyle Seung ve Jeong'u gösterdi: -Felix onları öldürmemizi söyledi ama öldürmeyeceğiz, dedi. -Neden bunu yapıyoruz, dedim. -Sizin evinizi yakan Bay Lee değil Felix'di de ondan. -N-Ne? Bu nasıl olur? Bizi büyütüp Minho'yu bulmamıza yardım eden oydu, dedim -Minho'yu ve diğerlerini öldürmek isteyende, dedi Han. Bunu hiç düşünmemiştim. Minho'yu, Seungmin'i ve Jeongin'i defalarca kez öldürmemizi istemişti. -Belki de onun Minho olduğunu bilmiyordu, dedi Chan. Tabii bu da bir ihtimaldi ama oldukça küçük bir ihtimal. Şu anda bildiğim tek şey hemen buradan çıkmamız gerektiğiydi. Minho'yu asla yanımdan ayırmadım ve herkesle birlikte hızlıca çıktık buradan. Chan, Hyunjin, Jeongin ve Seungmin bir arabaya; ben, Minho ve Han ise diğer arabaya binmiştik. Önde Han vardı, arkada ise biz. Hala onu bırakmamış, sarılıyordum. -Gerçekten çok özür dilerim, dedim belki de 1000. kez. Senin kim olduğunu bilmiyorduk. Ona inanmıştık. -Sizin hiç bir suçunuz yoktu ki. Sonuçta sizi büyüten oydu ama keşke sokakta yatsaydık da hiç ayrılmasaydık. Hem merak etme. Sonuçta beni de sizin beni istemediğinize inandırdılar. Her gün sizden bana böyle bir hayat yaşattığınız daha çok nefret ediyordum. Sizi bana karşı hep kötülediler. Zaten bu yüzden hiç aramaya çalışmadım. -Bunları yaşamayı hak etmiyordun Minho, hiç birimiz hak etmiyorduk. Kaybolduğundan beri hep seni aradık. Felix bize evimizin Bay Lee tarafından yakıldığını söyleyince senin intikamını almak istedik. Ya ilk başta o asistan yerine seni öldürseydik ya Han Hyunjin biraz daha geç gelseydi, gerçekten düşünmek istemiyorum. -Düşünme o zaman. Evet, belki de şu anda bir ölü olabilirdim ama değilim. Hatta hayatımın en güzel gününü yaşıyorum abi. Son dediği şeyle afallamıştım. -N-Ne dedin sen, diye sordum. -Abi dedim. Noldu yanlış bir şey mi söyledim? Abim değil misin? -Benim de hayatımın en güzel günü kardeşim... ... ayy sanırrım benim de hayatımın güzel bir günü prenses ı love you<3 |
0% |