@minhoossaskim
|
(...) Bang Chan'dan Kardeşimizi bulmuştuk, Minho'yu bulmuştuk. Hala inanamıyordum. Gözlerimi kapatmaya, kapattığımda ise açmaya, kısacası rüya olmasından korkuyordum. Ben de diğer arabaya binmek istemiştim ama Changbin'le biraz yalnız kalmasının iyi olacağını düşünmüştüm. Ama aslında onları hiç yalnız bırakmayı istemiyordum. Başlarına bir şey gelmesinden korkuyordum. Felix'in böyle biri olacağını hiç düşünmemiştim. Evet, sertti, sinirliydi ama ailemizi öldürüp bize kardeşimizi öldürtecek kadar kötü olduğunu beklemezdim. Ona güveniyordum. Sonuçta onun sayesinde hayattaydık ama asla dediklerini yapmayacaktım. Ne olursa olsun onun yüzünden kardeşimizi ellerimizle öldürecektik. Üstelik Hyunjin'in dediği gibi diğerlerini asla öldürmeyecek, zarar vermeyecektim. Başından beri onlara zarar vermek istemiyordum zaten. -Peki, şimdi ne yapacaksınız, diye sordu Jeong. -Felix sizin ve Minho'nun öldüğünü zannetmeli. Sizi ölmüş olarak göstereceğiz ve en sonunda onu kendi kazdığı kuyuya düşüreceğiz, dedi Hyunjin. -Ama nasıl Felix'in her yerde adamları var bizi takip ediyor bile olabilirler, dedim. Tam konuşacakken telefonum çaldı. -Felix arıyor. Napa cağım? -Aç, Hyunjin ve Han'la birlikte onları öldürdük. Kanıtları ortadan kaldırdık de. Eğer cesetleri ne yaptığınızı sorarsa şimdi ormanda bir yere gömmek için yolda olduğumuzu söyle, dedi. Telefonu açtım, hoparlöre aldım. -Hallettiniz mi? -Evet, Hyunjin ve Han ile birlikte hepsini öldürdük, kanıtları ise ortadan kaldırdık. -Cesetler? -Şu anda arabadayız. Issız bir ormana gömmeye gidiyoruz, dedim Hyunjin'in dediği gibi. -Güzel. Aferin size sonunda bir işi becerebildiniz. Merakıma yenik düşüp emin olmak için sordum: -Minho'dan bir haber var mı? -Yok, ama arıyoruz, dedi ve yüzüme kapattı. Artık iyice emin olmuştum. Changbin'i aradım. Bunu ona da söyledim. O da benim gibi çok sinirliydi. Zaten ona başından beri güvenemiyordu. Sanırım ben biraz saftım. Ona hemen inanmıştım. Ama bu yaptıklarının bedelini misliyle ödeyecekti. Bir ormana gelmiştik. Orada Felix'in bilmediği bir ev vardı. Diğerlerini orada bırakmamız gerekiyordu. Araba toprak yolda durdu. Ardından diğer araba da. -Onları burada mı bırakacağız? Diye sordu Chang. Asla olmaz. Burada tek kalamazlar. -Merak etmeyin. Felix burayı bilmiyor. Güvende oldukları tek yer burası. Başka bir yere götüremeyiz. Felix onları bulursa kendi elleriyle öldürür. -Onları burada bulamayacağının garantisi var mı, diye sordum. -Yok, dedi Han. Bu sadece bir ihtimal. Yani biz aslında onları bir nevi ölüme gönderecektik. Ama tek şansımız buydu. Yıllar sonra bulduğum kardeşimi ve kardeşim gibi sevdiğim bu iki çocuğu asla kaybetmeyecektim. Minho yanıma geldi. Elimi tuttu. Diğer eli ise hala Changbin'in elindeydi. -Merak etmeyin, bu sefer asla ayrılmayacağız. Seung'u ve Jeong'u düşünmeyin onlar bana emanet. -Merak etmeyin, dedi Jeong ellerini teslim olurmuş gibi kaldırarak. Bu sefer kaçmaya çalışmayacağız. -Aynen. Bunu diyeceğimi düşünmezdim ama bizim de sizi bırakmak gibi bir niyetimiz yok, dedi Seung. Onların varlığı bana huzur veriyordu. Cidden onları kardeşim gibi sevmeye başlamıştım. O an hiç bir zaman Minho'yu ve onları bırakmayacağıma dair ant içtim. ... oy verenler teşekkür ederimmmm prenses ı love you<3 |
0% |