Yeni Üyelik
2.
Bölüm
@minhoossaskim

Ne olursa olsun hayat bizi yaşamaya zorluyordu. Hayata ayak uydurmaktan başka bir çaresi yoktu insanın.

Ama Chan'ın hayatı farklıydı. Ne yaparsa yapsın olmuyordu. Onu seven tek kişi olan kardeşi, ondan kilometrelerce uzakta yaşıyordu.

Tek başınaydı. Her zaman ki gibi.

Kimsesi yoktu. Ailesi yıllar önce, o çok küçükken, kardeşiyle onu terk etmişti. 16 yaşındaydı Chan, kardeşi Minho'dan bir yaş büyüktü.Okulda herkes ondan nefret ederdi.

Tek bir arkadaşı vardı: Han. Ama o da Chan gibi zorbalık görmek istemediği için onunla kimse yokken konuşuyordu. Çok üzülüyordu okuldaki tek arkadaşının bunları yaşamasına ama korkuyordu işte. Ona da hak vermek lazımdı. Sonuçta bu dünyada neredeyse kimse sevdiği için acı çekmeye katlanacak kadar iyi kalpli olamıyor.

Kardeşi Minho ise abisinin zoruyla okumak için ülkenin öteki ucundaki şehire gitmişti. Chan'la her gün saatlerce telefondan konuşsalar bile Chan ona hiç belli etmiyordu acılarını, kabuslarını, ağlamaktan kızaran gözlerini ve daha fazlasını. Minho iyi bir şeyler olmadığının farkındaydı ama abisi hiç anlatmadığı için umursamamaya çalışıyordu. Onun ise durumu daha iyiydi. Çok sevilmezdi ama onu sevenler de tam severdi. 6 kişilik bir arkadaş grubu vardı. Bu 6 kişi çok yakın arkadaşlardı. Hepsinin aileleri farklı yerlerde yaşamasına rağmen onlar aslında birbirlerinin gerçek ailesiydiler. Birbirlerinden hiç bir şey saklamaz, her konuda birbirlerine yardım ederlerdi. Bu harika arkadaşların isimleri Changbin, Hyunjin, Seungmin, Felix, Jeongin ve Minho.

Hani best friends deriz ya.Onlar tabiri caizse tam bir best frienddi.

.

SEUL-BANG CHAN

Yine okula gitmek zorundaydım. Niye okul diye bir yer var ki? Neyse en azından okulda Han var değil mi? Onunla da doğru düzgün konuşamıyorum ama olsun en azından var. Üstelik ona da hak veriyorum. Benim gibi acı çekmek istememesi gayet normal.

Küçük kardeşimi çok özlemiştim. Onu görmeyi, ona sıkıca sarılmayı çok istiyordum. Onu oraya benden daha iyi bir hayatı olsun diye göndermiştim. Ki zaten şu anda öyle. Onu orada sevenler var, ne olursa olsun yanından ayrılmayacaklar. Benim yok. İnsanlar yüzünden bazen Han'a bile güvenemiyorum.

Çantamı koluma takıp çıktığımda ayaklarım kendilerini gitmek için zorluyorlardı. Kafamı düşüncelerden uzaklaştırıp ayaklarıma uymaya çalıştım. Nihayet okula vardığımda Han okulun kapısında her zaman ki yerinde beni bekliyordu. Diğerlerine belli etmeden yorgunca göz kırptığımda güldü. İkimizde aynı sınıftaydık ama ben duvar kenarında tek başıma oturuyordum. Birisiyle oturmak gibi bir niyetim de yoktu zaten. Sınıfa girdiğim de zorbalarım her zaman ki gibi sırama çöplerini doldurmuş beni bekliyorlardı. Umursamamaya hep yaptığım gibi Minho'yu düşünmeye çalıştım.Onu düşünmek bile bana huzur veriyordu. Minho'm iyiki vardı.

Sırama oturmak istediğim de içlerinden birisi kollarını uzatıp önüme geçti. Çocuklardan hiç birisi bizim sınıftan değildi galiba, tanımıyordum. Yanındaki boşluktan geçmeye çalışınca diğeri de önüme geçti. Aralarından liderleri olduğunu tahmin ettiğim çocuk çıktığında bileğimden sertçe tuttu.

"Demek şu bahsettikleri zavallı çocuk sensin.Dedikleri kadar varmışsın.Ailen yoktu senin değil mi?" Dedi gülerek.

Alışmıştım artık dediklerine ama bileğimi çok sert tutuyordu. Sınıftakilerin tezahüratlarından anladığım kadarıyla adı Kai'ydi. Tüm okulun hatta öğretmenlerin bile korkulu rüyası. Babası okulun sahibi ve çok zengin bir iş adamı olduğu için çok şımarıktı. Herkes ondan korkardı. Bir de onun kadar olmasa da okulun bir diğer korkulu rüyası ve Kai'nin kankası Tae. Onun Kai olmasa hiç bir değeri yoktu. Sıradandı.

Ama benim gibi değersiz değildi.

Kai'den bileğimi zorla çektiğimde gülmeye başladı. Onları orada bırakıp tuvalete koştum. Tuvalete gittiğim de ağladığımı fark ettim.

Hayır,ağlayamazdım. Minho beni bu halde görse çok üzülürdü. Ağlamamı zorda olsa durdurduktan sonra dışarıya çıktım.

Zil çalmıştı ve ben yeterince geç kalmıştım.

Birde hocanın azarlamasını dinleyecektim. Merdivenlerden ineceğim sırada arkamda gülme sesleri duydum.

Arkamı dönüp baktığım da bu seslerin sahibi Kai ve Tae'ydi.

"Tae baksana bizim zavallı buradaymış. Bizde kendimize yeni bir uğraş arıyorduk,iyiki geldin" Dedi Kai.

Arkamı dönüp merdivenlerden ineceğim sırada kolumdan daha sert bir şekilde tuttu.

"Bu sefer bizden kaçabileceğini mi sandın zavallı?" Dedi daha çok gülerek.

Ağlıyor olmalıydım ki Tae "Bu korku ona yeter gel gidelim.Başımıza iş almayalım" Dedi. Kolumu daha çok kurtarmaya çalıştım.Ama bu sanırım onu sinirlendirmişti. Daha sıkı tutmaya başladı. Korkuyla bakıyordum ona.

Daha sert çektim, daha sert. En sonunda kolumu bıraktığında dengemi kaybettim ve merdivenlerden düştüm.

Ellerimle başımı korumaya çalışsam da bir işe yaramamıştı. Merdivenin son basamağına geldiğimde karnımın üstünde yatıyordum ve başımdan akan sıvıyı hissedebiliyordum.

Sessizliğe bakılırsa çoktan gitmiş olmalılardı. Peki ya ben? Hareket edemiyordum. Başım inanılmaz dönüyordu. Gözlerim kararmaya, etrafı bulanık görmeye başlamıştım.

Ve son gördüğüm göz yaşları içinde yanıma gelen Han'dı.

...

evetttt daha 2 gün geçti ama sabredemedim

o yüzden arada süreleriyle oynayabilirm yanii

iyi okumalarrr

 

Loading...
0%