Yeni Üyelik
5.
Bölüm

Can time fix everything?

@minhoossaskim

(...)

-Hyung Lino’yu çok sevdiğini biliyorum ama bu kadar zorlama. Sen ona en büyük yardımı yaptın zaten. Gerisi ona bağlı.

-Ama Minnie biliyorsun endişeleniyorum işte.

-Biliyorum hyung. Sen görevini en mükemmel bir şekilde yerine getirdin. Topraktan ayrılan solmuş bir çiçeği hayata döndürdün sen. Çiçeğin doğasında zaten büyümek var. Sen karışmasan da o tek başına büyüyebilir. Sen o çiçeği aldın, toprağa ektin, gerektiğinde suyu gerektiğinde güneşi oldun. Kısacası elinden geleni yaptın. Ona zaman lazım artık sadece. Güneş veya su değil.

-Zaman, zaman, zaman… Herkesin ağzında bir zaman. Ne işe yarıyor bu zaman. İnsanın kendisini toplaması için nasıl sadece zaman yeterli olabilir? Zaman hiçbir şeyi iyileştirmez Minnie. Çevrendekiler iyileştirir seni, dedim ve çıktım odadan. Herkes zamana takmış durumda. Utanmasalar savaşı da insanlar değil zaman bitirdi diyecekler(savaş daha tam bitmedi)

Salona girdiğimde hiç kimsenin içeride olmadığını gördüm. Seungmin’de kaşla göz arasında çıkmış dışarıya. Camdan onları izledim yine her zaman ki gibi.

Bir telefon geldi o sırada. Gidip açtığımda Komutan Yoongi aramıştı. Sesinde oldukça huzursuz ve tedirgin bir tını vardı.

-Komutanım bir sorun mu var, diye sordum aynı tedirgin sesle

-Chris, Kuzeyliler yine saldırmaya başladılar. Buraya gelmeniz gerek.

Komutanın sözü atılan bombayla kesildi birden. Üst üste karargâhta olduğu gibi bombalıyorlardı.

Ama bir dakika. Diğerleri… Dışarıdaydılar... Bombanın basıncıyla elimden düşen telefondan komutanın sesleri geliyordu. Önemsemedim ama. Dışarıya çıktım hızlıca. Başım dönüyor, midem ağzıma geliyordu. Kalbim durmak için can atıyordu sanki. Koştum dışarıya. Şansıma bombaları atmayı bırakmışlardı. Azıcık kalan ağaçlar da yanmaya başlamıştı.

Savaşın başından beri sağlam olan tek karargâh cehennem gibi yanıyordu.

Bizimkileri gördüm, o alevlerin arasında hareketsiz bir şekilde, hepsi ayrı köşelerde. Boğazımı parçalarcasına çığlık atmaya başladım. Çevredeki askerlere yardım etmeleri için yalvarıyordum adeta. Lino’nun yanına gittim. Gözleri açıktı. Öncesine nazaran daha anlaşılır sesler çıkarıyordu. Yalvardım kendini yormaması için. Dinlemedi. Boğuk ve inanılmaz güzel olan sesiyle ilk defa konuştu.

-A-adım Lee Mi-minho. Teşekkür ederim chris hyung, dedi.

Son nefesini bana teşekkür etmeye harcamıştı.

Deliler gibi ağlıyordum, bağıra çağıra. Hiçbir işe yaramadı ama. Ne “Minho” kurtuldu o patlamalardan, ne de öz ailem gibi sevdiğim o altı çocuk.

Ve Lee Minho, o zamanda o yerde öldü altı masum çocukla beraber. Zamanın bir önemi yoktu artık.

 ...

yeeeyyy bir sonraki bölüm finalll. Ama iki part şeklinde yapmayı planlıyorum. Hatta belki onu da bugün yayınlarım

Çok kısa olduğunu biliyorum ama yapacak bir şey yok.

Sonunda linoyu da öldürdüğüme göre hayatıma kaldığım yerden devam edebilirim.

Ve son olarak unutmadan "prenses seni seviyorummm"

Loading...
0%