@minhoossaskim
|
(...) Bastığım dalla birlikte çıkan sese karşı dikleşti yerinde, elinde sopa gibi bir şeyle. Onu korkuttuğumu fark ettiğimde çıkarabildiğim en masum sesle konuştum: -Hey benden korkmana gerek yok sana zarar vermem, dedim bir yandan ellerimi teslim olurmuş gibi kaldırırken. Elindeki sopayı bırakmadan biraz daha yaklaştı bana. Ay yüzünü aydınlatıyordu şimdi. Kahverengi saçlarının her bir teli kana bulanmış gibiydi. Yüzü çizikler ve kızıllıklarla doluydu. Bedeni tir tir titriyordu. Sopayı bir kenara fırlatıp doğruca bana doğru geldi. O an bir şey yapacağını düşünmemiştim. Koştu ve birden sarıldı bana. Çok soğuktu. Kollarımı onu rahatsız etmemeye çalışarak sardım benimkinin yanında küçücük kalan bedene. Ağlamaya başlamıştı. Akıttığı gözyaşları üniformamı ıslatıyordu. Şikâyetçi değildim açıkçası. Yavaşça benden uzaklaştığında kızarmış ve şişmiş gözleriyle beni izliyordu. Kim bilir ne yaşamıştı? -KOMUTANIM DİKKAT EDİN! Diye bağırarak geldi Changbin. Seungmin ile çocuğa silah tutuyorlardı. Korkmuştu. Geri geri gitmeye başlamış birisinin cesedine takılınca da yere düşmüştü. -HEY DURUN İNDİRİN SİLAHLARI! Diye bağırdım ve onun yanına gittim. Bana da korkarak bakıyordu bu sefer. Elimi uzattım onu yerden kaldırmak için. Zaten kanlarla dolu bedeni daha kızıldı artık. Elimi tutmamış kendisi kalkmıştı. -Sana bir şey yapmayız bize inanabilirsin, dedim. Konuşmadan sadece sırasıyla bize bakıyordu. -Seni güvenli bir yere götürmemizi ister misin, dedi Seungmin. Çocuğa benim gibi güvenmişti, masum olduğuna inanıyordu. Zarifçe kafasını "evet" anlamında salladı çocuk. Elimi bir daha uzattığımda bu sefer tutmuştu. Küçücüktü bedeni. Nerdeyse kemikleri gözükecekti. Elini bırakmadan arabaya doğru geldik. Seungmin önden gidip Jisung ve Jeongin’e olanları kısaca anlatmıştı. Arabanın yanına geldiğimizde onu arkaya oturttum, tam öne geçecektim ki elimi bırakmadı. Bir tek bana güveniyordu anlaşılan. Jis'e sen öne bin diyerek oturdum arkaya, çocuk ve Jeongin'in yanına. Elimi hala bırakmamıştı. Araba hareket ederken dışarıyı izliyordum. Ölüler fazlaydı hem de çok fazla. Yavaşça başını omzuma koydu çocuk. Hala titriyordu. Ağladığını saklamaya çalışsa da boğazından firar eden hıçkırıklar onu ele veriyordu. Yol boyunca araba da gerici bir sessizlik hâkimdi. Karargâhın önüne geldiğimizde elimi elinden çekip çıktım dışarıya. O da arkamdan gelmişti. -Asteğmen bu da kim, diyerek yanımıza gelen üsteğmen Hyunjin'e baktım. Çocuğu geride bırakıp üsteğmenin yanına gittim. -Komutanım baskın yapılan yerin yanındaydı, yaşayan tek kişiydi onu orada bırakamazdık. Anladığını belirtircesine kafasını salladı üsteğmen. Sonra beni es geçip çocuğa yaklaştı. O yaklaşınca çocuk bir kaç adım gerilemişti. Bunu gören üsteğmen daha fazla yaklaşmadan sordu çocuğa: -Adın ne senin? Kuzeyli değilsin demi? Başını "hayır" anlamında salladı çocuk ama adını söylemedi. İlk gördüğümden beri konuşmuyordu da zaten. -Ona sizin evde bir oda ayırın Chris. Ben yarbayla konuşacağım bu konuyu. Başka da bir şey demeden gitti üsteğmen. Çocuk yine elimi tutmuştu. Vücudu hala çok soğuktu. -Hadi gel sana yatağını gösterelim, dedi Jis. Onu onaylayıp hepimizin birlikte kaldığı iki katlı küçük kulübeye gittik. Jeongin ve Jis evi hızlıca çocuğa tanıtırken kapı çaldı gelen Lixie olmalıydı. Changbin kapıyı açtığında yanılmamıştım. Sanki savaşın ortasında değilmişiz gibi neşeli bir şekilde sarıldı bana astsubay kıdemli çavuş. Evde bir yabancının olduğunu görünce sorgular gözle baktı bana. "Sonra her şeyi anlatacağım Lixie Pixie" dedim ve çocuğun elini tutarak odasına götürdüm. Elimi bırakıp yatağa yattığında gözleri korku doluydu. Her bir uzvu korkudan titriyordu sanki. Fırtınanın ortasında kalan güçsüz bir ağaç gibiydi. Onu ürkütmeden üstünü örttüğümde gözlerini nerdeyse hiç kırpmadan tavanı izlemeye başladı. Eliyle yatağın başucunda duran elimi tuttu. Neden bu kadar soğuktu bedeni? Bir hastalığı mı vardı yoksa? Ben onun neler yaşadığını düşünürken, o tavanı izlemeyi bırakmış uykunun esiri olmuştu, zamanında belki de Kuzeylilere esir olduğu gibi. Uyandırmadan elimi elinden çektim ve sessizce aşağıya, diğerlerinin yanına indim. Hepsi ülkenin sorunlarına dalmış, konuşuyorlardı. Kapının önünden onları izledim bir süre. Hepsi de çok yorulmuşlardı. E tabi savaş kimi yormazdı ki. Sallana sallana içeri girdiğimde hepsinin bakışları bana dönmüştü. Lix ona anlatmadığımız için meraklı meraklı bana bakıyordu. Anlaşılan diğerleri de anlatmamıştı. Onu daha fazla merakta bırakmak istemedim. -Rahat ol Lixie. Hyungların senden gizli iş çevirmiyorlar merak etme, dedim gülerek ortamı yumuşatmak için. -E diğerleri de hiçbir şey anlatmadı neden söylemiyorsunuz ki? -Başımızın etini yedi hyung. Anlat artık şuna, diye resmen yalvardı Han. Bu sırada sürekli bizi mutlu etmeye çalışan en küçüğümüz Jeongin’in hiç ses çıkarmadan camdan dışarıyı izlediğini fark ettim. Ona karşı çok dikkat ederdik hepimiz. Sadece en küçük olduğundan değil, o da ailesini yaklaşık 5-6 ay önce savaşta kaybetmişti. Onun dışında hiç birimiz böyle bir şey yaşamadık. Zaten benim ve Lixie’nin ailesi Avustralya’da yaşıyor, diğerleri ise ailelerini yurt dışına göndermek zorunda kaldı. Ama ne yazık ki Jeongin’in ailesi savaşın ilk çıktığı ilde yaşadığı için ilk günden ölmüştü. Jeongin doğal olarak çok etkilendi bundan ama bize hiçbir zaman acısını anlatmadı anlatmaz da. Durgunluğunu fark edince diğerlerine başımla onu işaret edip yanına yaklaştım usulca. -I.n iyi misin? I.n onun lakabıydı. Özel zamanlarda böyle seslenirdik ona. -İyiyim hyung, dedi ve yine kaçtı bizden. Böyle durumlarda rahat bırakmalıydık onu. Baskıdan asla hoşlanmazdı hiç birimiz gibi. O odasına gittiğinde Felix’e her şeyi anlatıp herkesi odalarına gönderdim uyumaları için. Bende en son çocuğu kontrol edip asla uyuyamayacağımı bilerek yatağıma gittim. ... Bu arada her bölümü ortalama 500 kelimeden 7-8 bölümlük yani biraz kısa olacak. Ama zaten hazırda olduğu için tamamını atmam bir haftadan uzun sürmez. Yani bitmedi diye okumak istemezseniz merak etmenize gerek yok ki ben bekletmekten nefret ederim. Umarım beğenirsiniz daha çok iyi değilim bence. Bir de sonuçta savaş ortamı olduğu için çok fazla moment yapamadım minchan dışında haberiniz olsun. Sonuçta 74 yıl öncesinden bahsediyoruz. İyi okumalar... |
0% |