@mir4yy_
|
Alex Ella Shiva Delores Gözlerimi açtığımda kolumda bir serum vardı ve başım çatlıyordu. Bacaklarım uyuşmuştu. Işık gözlerimi rahatsız ediyordu. Yanımda üç kişi vardı, ikisini tanıyordum. Salalis ve Evelziar. ‘’Ah uyandın mı?’’ dedi tanımadığım kadın. ‘’Bana öyle bakma. Ben Yelena. Myron’ın ablasıyım.’’ Dedi tekrar gülümseyerek. ‘’Bende Alex.’’ ‘’Su veya başka bir şey ister misin?’’ ‘’Abimler nerde?’’ dedim doğrulmaya çalışırken. Yelena beni elleriyle durdurdu. ‘’Kalkma sakın! Dikişin çok taze.’’ ‘’Ah! Ne kadar buradayım?’’ ‘’Bunu bilmiyorum. Ama abinler birkaç parça kıyafet almaya gittiler.’’ Gözlerimi kapattım ve kendi kendime mola vermeye çalıştım. Kolumdaki serum rahatsız ediyordu. ‘’Sana Yelena mı yoksa Yelena Abla mı demeliyim?’’ ‘’İstediğini kullanabilirsin arada 3 yaş var sanırım-‘’ Onun sözlerini bölen şey hastanenin koridorundan gelen bağrışma sesleri oldu. Yelena ayağa kalkıp pencerenin perdesini açtı ve koridora doğru baktı. Hemşireler bir adamı tutuyorlardı. ‘’Hasta yakını sanırım.’’ Dedi Yelena. ‘’Kardeşimin yanına gideceğim! Bırakın!’’ diye bağırdı adam sinirle. Kardeşim derken içimde bir burukluk oluştu. Ne David Abim ne de Athen Abim bana asla ‘’Kardeşim’’ dememişti. Başımı yattığım yerden biraz kaldırarak pencereden bakmaya devam ettim. ‘’Beyefendi lütfen! Diğer hastaları da rahatsız ediyorsunuz.’’ ‘’Bırakın beni! O burada.’’ ‘’Beyefendi eğer sakinleşmezseniz sizi onun yanına gönderemem!’’ Adam geriye doğru bir adım attı. ‘’Tamam sakinim beni bırakın!’’ dedi ellerini yana kaldırarak. Boynunu çıtlatmak için yana eğdiğinde bir dövme fark ettim. Ve beni şaşırtan bir şey oldu. Dövme benim ailemin yani Deloresler’in kendine özel dilindeydi. Normale çevrildiğinde Isac ismi ortaya çıkıyordu. Ve sanırım o benim abimdi. ‘’Yelena…’’ ‘’Ah efendim Alex.’’ ‘’Adamın kardeşi kimmiş öğrenir misin?’’ dedim zorla yutkunup. ‘’Peki.’’ Dedi şaşırmış bir şekilde. Dışarı çıktı ve adamın yanına gitti. Konuşmaya başladılar. Ne konuştuklarını duyamıyordum. En sonunda adam olduğum pencereye baktı. Yelena yürümeye başladığı sırada adamda peşinden yürümeye başladı. Odaya girdiklerinde az önce Yelena’nın oturduğu koltuğa adam oturdu. Yelena yanıma yaklaşıp kulağıma eğildi. ‘’Sakin kal. Sen güçlüsün.’’ Dedi fısıldayarak. Hemen ardından da Evelziar’ın uyuduğu koltuğa oturdu. Uzun bir sessizlik oluştu. ‘’Merhaba Alex. Ben Isac…’’ ‘’Farkındayım. Ama anlamıyorum.’’ ‘’Neyi?’’ ‘’Neden şimdi geldiğini.’’ ‘’Senin yaralandığını duyunca-‘’ dediğinde sinirle sözünü kestim. ‘’Çok kez yaralandım! Hatta bunun onlarca katı şeklinde. Bazen ölümden döndüm! Ama yanıma gelen olmadı anladın mı? Şimdi karşıma çıkmışsın ve ‘Merhaba’ diyorsun. On iki sene! On iki sene boyunca zehir gibiydi her şey. Sadece 1 senedir özgürüm! Hayatımın yarısından fazlası hapishanede ve tanımadığım insanların arasında geçti! Yaşamadığım şey kalmadı. Beş yaşım korktu! Sekiz yaşım öldü! On bir yaşımın hayalleri çalındı! Ama hiçbirinde kimse gelmedi!’’ dedim bağırarak. ‘’Bak ben kendimi buna adadım! Sizi bulmaya. Diğer abilerimi, annemi, babamı. Herkes hakkında bir bilgi buldum. Ama sen! Yok gibiydin. Ve sen beni kurtarabilecek tek kişiydin! En temizleri sendin! Her şeye gücün yetiyordu. Ama gelmedin! Hapisten çıktım, yine gelmedin. Ülkemi kurdum, yine gelmedin. Anneannem ve dedem öldü, yine gelmedin. En değer verdiğim çocuk öldü, yine gelmedin. Yüzlerce kez tekrar suçlandım, polisler tekrar peşime düştü ama sen gelmedin! Şimdi sadece yaralandım diye mi geliyorsun?’’ dedim ağlayarak. Gözlerinin içine baktım. Konuşamıyordu ama konuşmak zorundaydı. Bunca sene sonra bana ulaşabilecek en kolay insan olduğu halde gelmediği için bana bir açıklama yapması gerekiyordu. ‘’Alex… Biliyorum. Sinirlenmekte çok haklısın. Ama ben gerçekten çok üzgünüm.’’ ‘’Üzgün olman hiçbir şeyi değiştirmez.’’ ‘’Biliyoru-‘’ Sözünü açılan kapı kesti. İçeri David Abim ve Myron girdi. David Abim’in gözleri direkt olarak Isac’i buldu. ‘’Isac?’’ ‘’David…’’ ‘’Neden buradasın?’’ ‘’Bende ona bunu anlattırıyordum abi.’’ Dedim onların konuşmasına girerek. ‘’Anlatsın bakalım. Yelena, Evelziar’ı uyandırıp odadan çıkar mısın?’’ Yelena başını olumlu anlamda sallayıp Evelziar’ı uyandırıp çıktı. Myron ve David Abim onların kalktığı koltuğa geçip oturdu. O da sinirlenmişti. ‘’Anlat bakalım Isac nerelerdesin?’’ ‘’Size iki yıl öncesini anlatacağım çünkü ondan öncesinde çok normaldi her şey. İşimde çalışıyordum sadece. İki sene önce çalıştığım yerdeki insanlar gücümü öğrendi ve polisler peşime takılmaya başladı. Çünkü gücümün zarar verebileceği bir ortamdaydım. Bir gün polisler evime baskın yaptı. Bana direkt sizi sordular. Özellikle Alex’i. Hapishaneden kaçmıştı. Çünkü bir kızla kavga etmişti ve kızı yakmıştı. Ona işkence yapılacaktı ve kaçmıştı.’’ ‘’Burası tamamen yanlış, kaçtım çünkü hem orada olmaktan sıkılmıştım hem de onlarla uğraşmak istemedim.’’ Dedim lafa atlayarak. ‘’Neyse. Ben onlara senin hakkında hiçbir şey bilmediğimi söyledim. Ama bana inanmadılar ve evimi aramaya başladılar. Evimden bir silah buldular. Silahta Alex’in parmak izleri vardı. Benim bu konu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Beni gözetim altına aldılar. Bana da suç attılar. İşe ve işlere girmek için kullandığım sahte kimlikleri bulunca da hapse atıldım. Sadece bir sene içeride kaldım ama içerisi çok değişikti. Çıktığımda evimi, paramı her şeyimi kaybetmiştim. Sizi bu yüzden arayamadım.’’ Sözleri bittiğinde David Abim umursamaz bir şekilde sırıttı. Ağzından inanmadığına dair bir ses çıktı. ‘’Peki bunun ne kadarına inanmamı bekliyorsun Isac?’’ ‘’İnanmamana şaşırmam. Ama bunlar gerçek David.’’ ‘’Hadi beni kandırdın. Alex? Sen kabul ediyor musun kardeşim?’’ ‘’Hikâyeyi artık bıraktım,’’ dedim sakince. ‘’Ama şöyle bir şey var. Ben ve ülkem oldukça tanıdığız. Neden gelmedin? Herkes bilir ben kimseyi geri çevirmem. Ben senelerce ülkemde sizi aradım. Ülkeden çıkmadım bile.’’ ‘’Buna bir cevabım yok.’’ ‘’Al işte.’’ Dedi David Abim sinirle. ‘’Bak Isac, eğer sinirlerimi bozmaya falan geldiysen çık git karşımdan. Çünkü gerçekten sinirlendiğim anda seni parçalarım.’’ Dedi ve hemen ardından bana baktı. ‘’Ya da şu kızı üzersen seni öldürürüm. Anladın mı beni? Sana bir ay süre veriyorum şu kıza adam akıllı bir neden sundun sundun, sunmadın bir daha aile yüzü göremezsin. Çünkü ben ailemde mutsuzluk istemiyorum. On iki senedir herkes yeterince üzüldü. Şimdi şu odadan çık ve düşün. Yarın yine gel Alex’le zaman falan geçir. İyi günler dilerim.’’ Dedi ve Isac’e bakmaya devam etti. ‘’Hepinize kendimi affettireceğim David.’’ Isac ayağa kalktı ve kapıdan sakince çıkıp gitti. O çıkar çıkmaz David Abim Abim biraz olsun sakinleşti. Anlamadığım bir şekilde ‘’Myron sıra sende.’’ Diyip odadan çıktı. Kaşlarımı çatıp Myron’a baktığımda Myron stres olmuştu. ‘’Şimdi sana anlatacaklarımdan sakın korkma tamam mı?’’ ‘’Tamam, anlat hadi.’’ ‘’Biz sen hapisten çıktığından beri seni izliyorduk biliyorsundur. Yani o izlerken bende yanında oluyordum ve seni izliyordum. O sırada bir şey oldu. Ben değiştim, sana bakışım değişti, sana olan hislerim değişti…’’ Sözleri beni gittikçe şaşırtıyordu. ‘’Ben sana âşık oldum Alex. Çok sevdim seni. Sana bu yüzden bu kadar rahat yaklaştım. Ben zaten bir yıldır tanıyordum seni. Ama bundan rahatsız olmandan hep korktum. Hâlâ da korkuyorum. Beni anlıyor musun Alex?’’ dedi bana bakarak. Onu anlıyordum. Bende onu okulda görmüştüm onlarca kez. ‘’Gerçekleri söylemek gerekirse Myron… Gerçekten mükemmel bir insansın. Aşırı yakışıklısın ve çok iyi kalplisin. Çok da güzel seversin sen. Ama ben şundan korkuyorum Myron, ben seni kabul edersem hayatıma aldığım her insana bir şey olduğu gibi sana da bir şey olur mu? Çünkü ben de seni seviyorum galiba. Seni okulda görmüştüm beğenmiştim. Ama bir şey dememiştim. Hatta bir kere seni bir kızla görmüştüm. Hayatımda kıskandığım tek an olduğu hatırlıyorum. Bana tişörtünü verdin ya, o zaman çok mutlu oldum. Kriz geçirirken bei sakinleştirmene hayran kaldım. Anais’im gittiğinde, sen yanıma geldin ve en büyük sığınağım oldun. Evet Myron seni anlıyorum. Ve galiba bende seni seviyorum. Sende beni anlıyor musun?’’ ‘’Seni bir tek ben anlarım Alex.’’ Dedi yanıma gelirken. Yanıma geldiğinde yatağn kenarına oturdu ve bana sarıldı. Dünyanın en iyi hislerinden biriydi bu. Onun kolları bana huzuru veriyordu. ‘’Beni gerçekten seviyor musun? Çünkü ben annem gittiğinden beri sevgiyi hatırlayamıyorum Alex…’’ dedi kulağıma doğru. ‘’Evet Myron. Ben seni gerçekten seviyorum.’’ Dediğimde gülümsediğini hissettim. ‘’Bende seni gerçekten seviyorum.’’ Dediğinde yüzümde aptal bir gülümseme oluştu. Sarılırken saçlarımı kokladı. Sanki birden kollarının arasından yok olabilecekmişim gibi sarılıyordu. Geriye çekildim ve ona gülümseyerek baktım. Ellerimi ellerinin arasına aldı. ‘’Sana asla bir şey olmasını istemiyorum Alex.’’ Bunu birden söylemişti. Neden şimdi bunları söylüyordu? Ölüyor muydum? ‘’Hayırdır, ölüyor muyum Myron?’’ Kafasını hayır anlamında salladı. Birkaç saniye sonra kapı açıldı ve içeri Nigel elinde siyah güllerle girdi. Önce ellerimize baktı sonra gözlerimin içine. ‘’Rahatsız etmedim umarım?’’ ‘’Saçmalama Nigel.’’ Dedim gözlerimi devirerek. Neden böyle tepki vermişti anlamamıştım. Zaten ona sinirliydim. Yatağımın yanındaki sandalyeye oturdu ve çiçek buketini kucağıma bıraktı. ‘’Bu gün olanlar için çok özür dilerim Alex. Daha dikkatli olmalıydım.’’ Dedi yeni aklına gelmiş gibi. ‘’Ah şimdi mi aklına geldi Nigel? Cenazeye bile gelmedin!’’ dedim dişlerimin arasından konuşarak. Gerçekten bugün sinirimi bozmuştu. En zor günlerimin birinde yanımda bile olmamıştı. Ve şimdi sevdiğim çocukla yakınlaşmamı kıskanıyordu. ‘’Nigel farkında mısın bilmiyorum ama bugün benim sinirlerimi bozuyorsun. Ama seni uyarırım Nigel; Ateşle oynama ‘’ dedim sakince. Yutkundu. ‘’Üzgünüm Alex.’’ Diyerek odadan çıktı. Bu beni daha çok sinirlendirdi. ‘’Bu gün herkes neden aynı sinirle şu kapıyı çarparak çıkıyor!’’ diye bağırdım kendi kendime. David abim sesimi duymuş olacak ki içeri girdi. ‘’İyi misin Alex?’’ “İyi değil sinirliyim!” Dedim birazda ona patlayarak. Nigel gittikçe saçmalıyordu. O benim senelerdir arkadaştan öte kardeşim gibiydi. Ama şimdi bunu yapması veni gerçekten kırıyordu. “Yine ne yaptı şu Nigel?!” “Alex’den gram özür dilemedi ve bu yüzden Alex de biraz sinirlendi.” Dedi Myron olayı açıklayarak. David sinirle odadan çıktı. “Sanırım Nigel bu sefer ölecek.” Dedi Myron. “Yok ölmez. Ama abim laflarıyla onu parçalar. Ben anasınıfındayken abim her gün bana ‘Biri sana karışıyor mu, laf atıyor mu?’ diye soruyordu. Ben de bir kere evet demiştim ve çocuğu göstermiştim. Abim çocuğu yanına çağırdı. ‘Bir daha bu kıza laf atarsan seni döverim çocuk.’ Felan demişti. Çocuk o günden sonra okuldan gitti.” Diye anlattım gülümseyerek. Myron benim gülümsediğimi görünce gülümsemeye başladı. “Telefonum nerede?” Dedim bu mükemmel ortamı bozarak. Hemen cebinden telefonumu çıkardı ve verdi. Telefonumda Syenx’dan gelen bir mesaj vardı. Syenx: Alex yeni bir savaş çıkıyor. Hemen Syenx’ı aradım. Telefon bir-iki çalışta açıldı. “Alo Syenx?” “Ah Alex. İyisin değil mi?” “İyiyim mesajını şimdi gördüm. Ama ne savaşı? Daha geçen sene savaş açılmıştı ve bizim alakamız ne?” “Bizim alakamız şu; geçen sene bizimle müttefik olan Grandua Kralı, Soa’ya savaş açmış. Bizim yaptığımız anlaşmada 5 senelik ve eğer biz onlara yardım etmezsek ülke elimizden gidebilir. Ama sorun şu; diğer ülkeler fazla güçlü.” Dedi endişeli bir sesle. “Bu anlaşmayı ben okumadım değil mi?” “Aslında bu senin meselen değil. Çünkü bu ülkeyi sen Kral Lowq’dan kurtardın. Anlaşmayı o imzalamıştı. Yani ben öyle biliyorum. Ama yinede itiraz edemeyiz şuan.” “Hastaneye gel bunları konuşalım. Konseyi de topla onlarda gelsinler. Acil toplantı. Saraya da kırmızı kod gir.” “Bende kırmızı kod gerektiğini düşünmüştüm.” Telefonu suratına kapattım. Kırmızı kod acil olaylarda konseyi toplanmasını ve güvenlik önlemlerinin artırılmasını sağlıyordu. Saraydaki ikinci en iyi önlemleri aldığımız koddu. Birinci olan kod bütün ülkeyi kontrol altına alıyordu. Kimse evden çıkamıyordu ya da evinin ışıklarını açamıyordu. Şükürler olsun ki bu kodu asla kullanmak zorunda kalmamıştık. Ama kullanmak zorunda kalırsak bütün ülke paniğe kapılacaktı. Bir saat sonra Syenx geldi. Konsey birazdan gelecekti. Syenx benim halimi bilmiyordu. Yani vurulduğumu o gün görmüştü ama kurşunu sıyırdı sanmıştık ikimizde. Sonrasında da katana yarası eklenince... işler karışmıştı. Şimdi sadece yaranın dikişleri patlamıştı ama kurşun daha da derine indiğinden bize sorun çıkarmıştı. Bir-iki gün daha buradaydım. Ama yine de acilen saraya gitmem gerekiyordu. Ve aklıma gelen fikirle gözlerim açıldı. “Syenx sarayda boş odamız var değil mi?” Dedim hızlıca. “Evet var. Ama neden sordun Alex.” Dedi merakla. Artık yalnız kaldığımızda efendim ya da siz gibi şeyler kullanmıyordu. Sadece resmi alanlarda böyleydik. “Kendime bir hastane odası yapmayı planlıyorum. Çünkü burada kaldıkça her şeyden haberim çok olmayacak ve yönetimi pek sağlayamayacağım. Saraya çok iyi bir doktor bulalım. Sonra bir ameliyathane ve iki tane de hasta odası yapalım ikisinde de iki tane yatak olsun. Malzemeleri alması en kolay iş zaten. Birkaç doktor ve üç-dört hemşirenin bize yeteceğini düşünüyorum. Hem askerler ve diğer komutanlar bundan yararlanabilir.” Dedim heyecanla. Biraz düşündü, “Mantıklı aslında,” dedi en sonunda. “Askerlerin bazıları çok hızlı hasta oluyor. Doktor gelirse onları muayene edebilir. Ya da vurulmalarda hızlı tedaviyle askerleri daha hızlı kurtarabilir. Özellikle de senin yaralarına hızlı müdahale edilmiş olur. Bunu halledeceğim.” “Şimdiden teşekkürler Syenx.” Dedim ellerini tutarken. Konsey geldiğinde böyle olamayacaktık çünkü. |
0% |