Yeni Üyelik
15.
Bölüm

14. Bölüm: Kara Ruhlar

@mir4yy_

Kara Ruhlar senelerdir benim peşimdeydi. Gücümü, beni ve kurtlarımı eğitmeye çalışıyorlardı. Senelerdir onlardan kaçıyordum. Ama onlar sıkılmadan ben yakalamaya çalışıyorlardı. Çok özel teknikleri vardı ama öğrencilerine çok acı çektirirlerdi. Çünkü Kara Ruhlar acıdan beslenirlerdi. Onlarda diğerleri gibi 12 sene önceki o yangını benim çıkardığımı düşünüyorlardı. Eğer onların bana acı çektirmeyeceklerini bilseydim, onların eğitimine katılırdım ya da beni de onlardan biri yapmayacaklarını. Ama onlar acıya âşıklardı.

Karşımdaki Kara Ruh Şövalyesi benden kat ve kat iriydi. Dövüş yeteneğinin de aynı şekilde olduğundan emindim. Çünkü onlar böyle eğitilmişlerdi. Ve bir şeyi almadan durmazlardı.

Şövalye bana yaklaştığında beni zorlu bir şeyin karşıladığından tamamen emindim. Elindeki kılıç da onun kadar güçlüydü. Onlara özel olan bu kılıç yani ölüm kılıcı, onlara özel üretiliyordu. Üzerindeki bir çeşit zehir kişinin etini kestiği anda kana karışıyordu ve iki dakika içinde etkisiz hale getiriyordu. Öldürmüyordu, sadece onu kısa süreli felç haline getiriyordu.

Şövalye elindeki kılıcı usta bir şekilde çevirerek üzerime doğru gelmeye devam ederken dövüş pozisyonumu aldım. Hızlıca bileğimde her zaman takılı olan küçük çakıyı yerinden çıkartıp açtım. Şövalye üzerime atıldığı anda biraz eğilerek kolunun altından kaydım. İlk hamle kolaydı. Gözlerimi kılıçtan ayırmıyordum. Kılıcın bana değmesine izin veremezdim.

Gittikçe daha zor hamleler kullanıyordu. Kılıç bir keresinde kolumun hemen yanından geçmişti. Bir yandan kılıçla saldırıyor, bir yandan da elleriyle atağa geçiyordu.

Kılıçla üzerime doğru atıldığı zaman bileğinin altına çakıyı dayadım. Kılıcı neredeyse bana değecekti. Büyük bir zorlukla kollarını ittim. Bu sayede kılıcı düşmüş oldu.

Onunla dövüşürken bıçağımı sürekli savuruyor ve ona isabet ettirmeye çalışıyordum. Ama o kadar hızlıydı ki hiçbir hamlem tutmuyordu. Artık yaram ağrımaya başlamıştı.

Şövalye yaramın acıdığını fark etmiş ve artık oraya doğru saldırıyordu. Bir hamlesinden kaçamadım ve sert bir darbe yedim. Bu darbe sayesinde dudaklarımın arasından küçük bir çığlık döküldü.

Bana doğru bir tekme savurduğu anda yere düştüm.

‘’Uzak dur benden!’’ dedim bir yandan da ateşle kendimi savunmaya çalışırken. Bana sürekli daha çok yaklaşıyordu.

‘’Alex Ella Shiva Delores, seni Kara Ruh Birliği’ne götürmem emredildi. Lütfen daha fazla zorluk çıkarma.’’ Dedi benim aksime sakince. Birden ondan üç tane oldu. Demek ki onlardan kaçması bu yüzden bu kadar zordu.

‘’Sizinle gelirsem o birliği başınıza yıkarım! O birliği yeryüzünde siz ve sizin gibiler için yeryüzünde bir cehennem haline getiririm.’’

‘’Ah bunlar çok yersiz cümleler. Bunu yapamayacağını iyi biliyoruz.’’ Sinirlerimi bozuyordu.

‘’İstersen deneyebiliriz.’’

‘’Daha elimden kurtaramıyorsun.’’

‘’İnan bana yaralı olmasam ve şu lanet olası güçlerimi kontrol edebilsem, burada senin küllerini bile bulamazlar. Ateşle fazla oynuyorsun.’’

Bana gittikçe yaklaşıyorlardı. Böyle diklenmesi kolaydı ama onlardan kaçamazdım. Tek yapabileceğim şey birinin yardım etmesi için dua etmekti.

Ve dualarım kabul oldu. Şövalyelerden biri tam beni tutacakken Isac içeri gizli bir şekilde girdi. Kara Ruh Şövalyeleri bunu fark etmemişlerdi bile.

Karanlıktan süzülüp tam onların arkasına geldi. Yerden onlardan birinin kılıcını aldı ve ikisinin ensesine geçirerek onları etkisiz hâle getirdi. Son kalan şövalye şaşkınlıkla arkasına döndü ve ikisinin dövüşü başlamış oldu.

Isac’in silah avantajı vardı ama şövalye mükemmel dövüşüyordu. Isac gittikçe yeniliyordu. Ona yardım etmeliydim ama dövüşmeden.

Şövalye ona saldırdıkça onu korumak için bir kalkan oluşturuyordum ve darbelerin ona gelmesini engelliyordum.

Şövalye yorulmaya başlamıştı. Biraz daha zorlarsak bitecekti. Hemen yanımdaki çekmecede bir tabanca olması gerekiyordu. Elimi çekmeceye sokup tabancayı buldum. Tek elimle kalkanları yönetirken, diğer elimle de şövalyeye nişan aldım. İlki isabet etmedi, ikincisi koluna denk geldi. Üçüncüsünü tam boynuna denk getirdim. Sonra anında etrafı siyah bir sis kapladı.

Onlar kaybolmuştu. Biz kurtulmuştuk. Onlar gitmişti.

Yanıma yaklaşarak beni ayağa kaldırdı. ‘’İyi misin?’’ dedi. Ah bunca sene sonra…

‘’İyiyim, iyiyim.’’ Birden karşımda durdu. ‘’Özür dilerim kardeşim. Daha öncesinde söylemeliydim belki de ama yine de çok özür dilerim kardeşim. Affet beni yalvarırım sana.’’ Gözleri doluyordu.

‘’Ben sizi affetmeye yer arıyorum bilmiyor musun bunu?’’ diyerek ona sarıldım. Gerçekten onlar sadece ‘Barışalım.’ Deseler bile onları affederdim. Sadece… onları biraz uğraştırmayı seviyordum.

Beni kaldırıp yatağıma oturmamı sağladı ve bende üzerimdeki tişörtü biraz sıyırarak yarama baktım. Biraz morarmıştı. Artık yara böyle durmamalıydı. Oraya küçük bir büyü yapmaya karar verdim. Zararsız bir büyüydü.

Büyüyü yaptıktan sonra telefonum çalmaya başladı. Arayan abimdi.

‘’Efendim abi.’’

‘’Alex iyi misin?’’ sesi çok endişeli çıkıyordu.

‘’İyiyim. Asıl sen iyi misin?’’

‘’Endişelendim. Acaba beni ne zaman aramayı düşünüyordun hanımefendi?’’ Abime kim haber vermişti ki?

‘’Sana kim haber verdi?’’

‘’Isac.’’ Bu sefer sesi buz gibi soğuktu. Isac’e neden bu kadar sinirliydi ki? ‘’Neyse yanına geliyorum seni eve geri getireceğim.’’ Telefonu suratıma kapattı. Benimde zaten Isac’le konuşmam gerekiyordu.

‘’Isac.’’

‘’Evet.’’

‘’David Abim abimle aranızda ne var?’’ Aniden sorduğum bu soruyla gerilmişti.

‘’Bunu sana anlatmam doğru olmayabilir.’’

‘’Elbette doğru olur!’’

‘’Bilmiyorum Alex. O sana yaklaşmama bile adam akıllı izin vermiyor. Sana bu olayı ben anlatamam. B-Benim gitmem gerek. David Abim’de birazdan gelir.’’

‘’Bekle!’’ Beni dinlemeden koşarak odadan çıktı. Neden bu kadar fazla bir tepki vermişti ki?

Kendimi yatağa bıraktım ve tavanı izlemeye başladım. Birkaç dakika sonra odanın kapısı açıldı gelen David Abim abimdi ayağa kalkıp ona sarıldım. Sonra hemen arkama dönüp eşyalarımı çantalara yerleştirmeye başladım.

Çantalar dolduğunda direkt olarak arabaya indik. Konuyu açma zamanı gelmişti. ‘’Abi?’’

‘’Efendim güzelim.’’

‘’Isac’le aranızda ne var? Sadece benim için ona bu kadar soğuk davranmazsın. Mevzu ne?’’ dedim soğuk bir sesle.

Yutkundu. ‘’Aramız aslında uzun zamandır bozuk Alex.’’

‘’Mesela?’’

‘’Çocukluğumuzdan beri.’’ İki kardeşin bunca sene boyunca konuşmaması beni hüsrana uğratmıştı açıkçası.

‘’Neden peki?’’

‘’Küçükken Isac’le aynı okuldaydık. Farklı sınıflardaydık ama her teneffüs yan yanaydık. Okulda benimde içinde bulunduğum bir grup vardı. Ben onların sadece yanlarında olsam bile onlardandım işte. Ve bu yüzden bütün okul benden de korkardı.’’ Derin bir nefes aldı.

‘’Onlar Isac’i hiç sevmezlerdi. Nefret edecek kadar. Ama ne arkadaşlarımdan vazgeçebiliyordum ne de kardeşimi bırakabiliyordum. Yine de Isac çok korkuyordu.’’ Diye devam etti.

‘’Madem Isac onlardan korkuyordu ve sen Isac’i çok seviyordun, neden onları bırakmadın? Onlar kardeşinden önemli mi abi?’’ Biliyorum bu biraz acımasızcaydı ama abimin bunları duymasına ihtiyacı vardı.

‘’Tabii ki de değildi. Ama ben yapamazdım Alex. Onları bırakırsam bana çok kötü şeyler yaparlardı. Bunları anneme ya da babama da anlatamazdım. Çünkü anlattığım zaman bir şekilde arkadaşlarımın kulağına bu olay giderdi ve hem annemlere hem de bana zarar verir ve verdirirlerdi.’’ Stres olmuştu, arabanın direksiyonunu sıkıyordu. ‘’Bir gün bu sıkıntımı fark ettiler. Bana asla yapmamam gereken bir şeyi yaptırdılar. Isac’e iftira atmam gerekiyordu. Bunu yapmadım. Yapmamam hatam oldu. Isac’e saldırdılar. Ben ona iftira atmadım diye.’’ Ona baktığımda gözünden bir damla düşüyordu. ‘’Sonra Isac onların onu dövmesini benden bildi. En başında belki suçlu olabilirdim ama sonrasında kesinlikle suçlu ben değildim. Isac en başta annemlere karşı iftira attı. Sonra öğretmenlerimle konuşarak iftira attı. Sonra benim üzerime bazı arkadaşlarını saldı. İçinde ne kadar öfke birikmişse artık… Sonunda bıçaklandım. Isac bunun onun istediği olmadığını söyledi. Umurumda değil bu! Ben ona bir iftirayı atmaya bile kıyamazken o benim bıçaklanmama sebep oldu.’’

Şok olmuştum. Isac neden bu kadar ileri gitmişti? Üstelik abim ona dokunmamıştı. Tamam, onunda bir hatası vardı ama bu sadece arkadaşlarıyla küsmemesiydi. Ama Isac ona hem iftira atmıştı hem de onun bıçaklanmasına sebep olmuştu. Bunu istememiş olabilirdi ama bu onun suçuydu. Isac bunu yapmamalıydı.

İçimde bir burukluk oluşmuştu. Isac abime tam ısınmışken bunun ortaya çıkması beni derinden yaralamıştı.

Abim arabayı durdurduğunda çantamı hızlıca alarak odama koştum. Odama girer girmez kapıyı kapatıp kilitledim. Odamdaki tuvalete girip yüzümü yıkadım.

Aynada kendime baktım. Aynada iki tarafım birden vardı; güçlü yanım ve güçsüz yanım. Güçlü yanım her şeyi yok edebilirdi ama güçsüz yanım buna sürekli engel oluyordu. Güçsüz yanım korkuyla doluydu. Ama güçlü yanım en güçlü duygulara sahipti. Nefret, kin, intikam ve yaşam dürtüsü. Ama onların yanında onlara çok yabancı olan sekiz harfli, üç heceli bir duygu daha vardı; merhamet. ‘’Merhametsiz insanlar her zaman hikâyenin sonunda kaybederler.’’demişti Rahé.

Rahé, beni eğiten ilk insandı. Güçlerimi bana o göstermişti, yapabileceklerimi o göstermişti. Bana gizlice dövüş eğitimleri vermişti, gizlice silah kullanmayı öğretmişti. Duygularımı neden saklamam gerektiğini anlatmıştı. Ben hapishaneden kurtulmuştum, ama o orada kalmıştı.

Rahé aslında çok başarılı bir yarbaydı. Ama albayı onu sürekli rahatsız etmişti ve o buna dayanamamıştı. Bu albay aslında bu rütbeyi hak etmiyordu. Rahé’nin hakkını çalarak bu rütbeye yükselmişti. Sonunda da Rahé onu öldürdü. Bu yüzden onu hapse atıllar. Rahé’nin onurunu korumaya çalışmasının cezası otuz iki yıl olmuştu.

Hapishanedeki ikinci senemde gelmişti. Herkes o sırada bana çok acımasız davranıyordu. Rahé de o cümleleri söylemişti bana: ‘’Merhametsiz insanlar her zaman hikâyenin sonunda kaybederler. Büyüdüğünde sen onlardan daha güçlü olacaksın Alex. Onlar sana imrenerek bakacak. Sense onları görmeyeceksin bile. Sadece merhamet et. İnsanlara, hayvanlara, dereye, okyanusa… Merhamet et. Bir bakmışsın arkanda bir ordu oluşmuş.’’. O zaman anlamamıştım onu. O da bunu fark etmişti ve bana sarılarak beni uyutmuştu. On yaşıma kadar bana sadece okuma yazmayı ve bazı dilleri öğretti. Sonra dövüşmeyi. Ben hapishaneden çıkmadan önce bana sımsıkı sarılmıştı.

Onu da kurtaracaktım.

Gerekirse bin yaşına kadar yaşatacaktım kendimi. Ardımda kimseyi bırakmayacaktım. Asla ilk fırsatta pes etmeyecektim. Bu, bu akşam en önemli karardı. Bunun için teşekkürler Rahé…


Loading...
0%