@mir4yy_
|
14 sene önce… (Yazarın Anlatımıyla) Alex, iki senedir buradaydı. Bu hapishanede. Bütün hapishanede odasında tek yaşan bir tek Alex’di ve bütün hapishane bu gün onun odasına gelecek olan suçluyu konuşuyordu. Aslında her biri o suçlunun Alex’i öldürmesini istiyordu içten içe. Çünkü Alex’ten korkuyordu hepsi. Onun bir ucube olduğunu düşünüyorlardı. Öğle yemeği esnasında Alex her zamanki gibi yemeğini aldı ve iki senedir sürekli oturduğu masada yemeye başladı. Sadece iki lokma yiyebildi. Çünkü birkaç mahkûm onun masasının etrafına geldi. Ellerinde bir şişe vardı. Bu mahkûm grubunun lideri öne çıktı. ‘’Ah merhaba küçük kız.’’ Dediğinde Alex korkudan yine titremeye başladı. Bu kadın her seferinde Alex’e bir şeyler yapıyordu. Alex bir seferinde onun yüzünden kaç kez dayak yemiş ve elektrik cezasına çarptırılmıştı. ‘’Fazla yedin Alex.’’ Hâlbuki Alex daha iki kaşık yemek yemiş ve biraz su içmişti. ‘’Fazla yemeni istemiyorum Alex. Yemek sana yasak bundan sonra.’’ Alex hızla ona döndü. ‘’Yapmayın bunu!’’ Kadın Alex’in bu çıkışını görünce öfkelendi. Anında Alex’in saçlarını tuttu. ‘’Bana bak küçük! Eğer bir daha bana çıkışırsan seni öldürürüm! Ben ne dersem o olacak. Ye dersem yersin, iç dersem içersin, git dersem gidersin! Anladın mı beni?’’ Alex korkuyla başını salladı. Kadın bunu görünce onun saçını bıraktı. Elindeki şişenin kapağını açtı. Önce Alex’in bardağındaki suyu Alex’in başından aşağı döktü. Sonra elindeki şişenin içindeki sıvıdan Alex’in bardağına döktü. Yemeğinin içine de aynı sıvıdan döktü. ‘’Bunları ye ve iç.’’ ‘’Ne döktünüz?’’ dedi Alex korkuyla. Kadın onaylamaz bir ses çıkarttı. ‘’Efendim, demeyi unuttun.’’ ‘’Ne döktünüz efendim?’’ dedi Alex bu sefer. ‘’Söylemem.’’ Kadın Alex’in yemeğine ve bardağına zehir dökmüştü. Bu zehir onun sürekli kusmasını ve sürekli başının dönmesini sağlayabilecek bir zehirdi. Onu deli gibi hasta yapar hatta felç bile olmasını sağlayabilirdi. Ama onu öldürmezdi, onu süründürürdü. Kadın onun içmediğini görünce sinirlendi. ‘’İçsene!’’ diye bağırdı. Ama Alex hareket etmedi. Kadın daha da öfkelendi. Bardağı aldığı gibi Alex’in dudaklarına dayadı. Ona zorla içirmeye çalıştı. Alex içmemek için direniyor bu yüzden de ondan boğuk sesler çıkıyordu. ‘’İç dedim sana!’’ diye bağırdı kadın tekrar. Alex hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Bir yandan da gardiyanların bu olaya sesini çıkarmamasına sinirleniyordu. ‘’İç-‘’ diyecekken kadın, onu böldü başka bir ses. ‘’Ne yapıyorsun sen?!’’ Daha güçlü bir kadının sesiydi. Gümüşümsü mavi saçları ve bir gözünde şimşek gibi bir iz vardı. Yeşil gözleri sinirle parlıyordu. Bir hışımla Alex’i tutan kadının saçını tutup onu yere doğru çekti. Kadın acıyla beraber Alex’i de, bardağı da bıraktı. Bardak yere düşüp parçalara ayrıldı. Mavi saçlı kadın şişeyi aldı ve kokladı. ‘’Ne bu?! Seawland zehri mi? Şimdi ben içireyim mi bu zehri sana?!’’ diye gürledi. Kadın korkuyla başını salladı. ‘’O küçük kız da sana böyle başını sallamıştır korkuyla. Ama dua et ben senin gibi merhametsiz değilim!’’ diyerek onu yere bıraktı. Alex hızla ayağa kalktı ve koşarak mavi saçlı kadına sarıldı. Kadın onu kucağına aldı. Hiçbir şey olmamış gibi sakince ama tehditkâr bir tonla konuştu. ‘’Ben Rahé. Otuz iki yıl boyunca buradayım. Eğer bu süreç içinde bu kıza dokunanız olursa, o kişiyi hiç acımadan öldürürüm. Ve bundan asla pişman olmam. İnanın bana.’’ Alex’i aldı ve ikisinin olduğu odaya götürdü. Onunla olacağını gardiyanlar söylemişti ona. Alex’i yatağına oturttu. Kendisi de onun yanına oturdu. Alex ağlamayı bırakmıştı. Rahé ona şefkatle baktı. ‘’Adın ne senin?’’ ‘’Alex.’’ Dedi sessizce. ‘’Bende Rahé. Bundan sonra seninle buradayım.’’ Alex başını salladı. Bir süre boyunca ikiside hiç konuşmadı. Bir süre sonra Alex birden konuştu. ‘’Teşekkürler Rahé.’’ ‘’Ne için?’’ dedi unutmuş gibi. ‘’Beni kurtardın. Sen olmasaydın bana onu içirirlerdi. Beni neden kurtardın?’’ bunu suçlulukla söylemişti. Rahé, ona baktığında gözlerinin dolu dolu olduğunu fark etti. ‘’Çünkü onlar merhametsiz Alex. Birilerinin onları durdurması gerek. Sen çok gelecekte insanlığın koruyucusu olacaksın. Ama onlar merhametsiz. Merhametsiz insanlar her zaman hikâyenin sonunda kaybederler. Büyüdüğünde sen onlardan daha güçlü olacaksın Alex. Onlar sana imrenerek bakacak. Sense onları görmeyeceksin bile. Sadece merhamet et. İnsanlara, hayvanlara, dereye, okyanusa… Merhamet et. Bir bakmışsın arkanda bir ordu oluşmuş. Ben yarbaydım, herkese merhamet ettim. Her yerde insanlar beni severdi bu yüzden.’’ Anlamadığını fark etti. ‘’Anlamaman normal hadi gel sana yemek alalım.’’ Onu elinden tuttu ve ayağa kaldırdı… * * * Günümüz… (Alex Ella Shiva Delores) Sese doğru baktım. Bu beni şaşırtan bir isimdi; Sera… Bu kız her seferinde bir şekilde beni destekliyordu. Sera bana döndü “Gidip insanları kurtarabilirsin Alex. Ben Simbla’yla ilgilenirim.’’ ‘’Teşekkürler kedi.’’ Diyerek koştum ve diğerlerini kurtarmaya başladım. Bir eve girdiğimde ortalık çok fenaydı. Bir kız çığlık çığlığa ağlıyordu. Onu bulduğumda neredeyse çığlık atacaktım. Büyük bir tahta kiriş karnının üzerine denk gelmişti. Başını kapı eşiğine vurduğu için kanıyordu. ‘’Sakin ol!’’ dedim ona yaklaştığımda. ‘’Kurtar beni ne olur!’’ ‘’Tamam! Sakin ol.’’ Bir yandan onu, bir yandan da yapabileceğim büyüleri düşünüyordum. Kaldırma büyüsünü yapmam gerekiyordu ama odaklanamıyordum. Kendimi iyice toparladım ve büyüyü yapmaya başladım. Yavaş davranmam gerekiyordu. Kiriş yavaş yavaş kalkmaya başladı. En sonunda büyüyle kirişi kenara attım ve kızın yanına koştum. Yanındayken dizlerimin üzerine çöktüm. Bu sefer başka bir büyü yapmaya başladım. Bu büyü başındaki yara içindi. Büyü bittiğinde hemen ayağa kalktı. ‘’Çok teşekkürler.’’ ‘’Ailen nerede?’’ Birden hüzünlendi. ‘’Grandua askerleri onları öldürdü…’’ Buna fazlasıyla sinirlenmiştim. Fakat bunun intikamını almak benim hakkım değildi. Bunu onun yapması gerekiyordu. ‘’Adın ne?’’ dedim elimi omzuna koyarak. ‘’Edyth.’’ ‘’Edyth, benimle gel.’’ ‘’Nereye?’’ ‘’Ülkeme.’’ ‘’Senin ülkenin neresi olduğunu bilmiyorum.’’ Tatlı ses tonuyla konuşuyordu ama bakışları çok sertti. ‘’Ülkem Sireyn. Bu savaş yakında bitecek Edyth.’’ Bunu dememle beraber ayağa fırladı. ‘’Bu savaşı siz açtınız. Evim bu savaş yüzünden yok oldu! Seninle gelmemi benden nasıl isteyebilirsin!’’ Onun bana güvenmesini bekleyemezdim. Ülkesi yıkılıyordu, evi yok olmuştu. Ailesi yok olmuştu. Kimseye güvenmek istemediğinden emindim. ‘’Edyth, bu savaşın var olmasını ben istemedim.’’ ‘’O zaman neden buradasın? Bir hükümdar olduğun için mi? Hükümdarların adaletli olması gerekir! Masumlara saldırmaksa adalet değildir!’’ ‘’Sence masumlara askerler benim emrimle saldırmış olsaydı ben seni kurtarır mıydım? Bu savaşın olmasını isteseydim masumlara saldıran askerlerimi öldürür müydüm? Yanılıyorsun Edyth, bu savaşı biz açmadık. En azından ben açmadım. Burada olmamın da tek bir sebebi var; lanet olası bir sözleşme! Benden önceki kralın saçmalıklarını toparlamak zorundayım ben Edyth.’’ Bir nefes alıp sesimi alçalttım. ‘’Benimle gelmeni istedim çünkü seni bir suikastçı gibi yetiştirip, Grandua’dan kendi ellerinle ailenin intikamını almanı sağlayacaktım. Gözlerinin içinde o bakışı yakaladım. Onlar sana ne yaptıysa sen onlara daha beterini yapmak istiyorsun. Bu doğru, değil mi?’’ Gözlerini kapatıp elini saçlarına geçirdi. Derin bir nefes aldı. ‘’Evet, bu doğru.’’ Sonra biraz durdu ve düşündü. Zümrüt yeşili gözlerini açtığında o gözlerde öfkeyi gördüğüme yemin edebilirim. ‘’Seninle geliyorum Sireyn Hükümdarı…’’ duraksadı, adımı bilmiyordu. ‘’Alex.’’ Dediğimde beğenmiş bir yüz ifadesine büründü. ‘’Güzel isim.’’ ‘’Peki. Dövüşmeyi biliyor musun?’’ ‘’Çok az ama tabancayla çok iyi vuruş yaparım.’’ Tabancamı çıkarıp ona fırlattım. ‘’Ülkenin askerlerini öldürebilecek misin?’’ ‘’Ülkemde tek sevmediğim bir şey varsa o da askerlerdir Alex.’’ Gülümsedim. ‘’Dışarı çıktığımız anda gelen mermilere karşı çok dikkatli ol. Maalesef şimdi ki savaşta Grandua’yı öldürmeyeceksin. Bu yüzden kolasında G harfi yazan askerleri vurma. Benim askerlerimde sırtlarında ve önlerinde altın rengi S olanlar. Onları da vurmazsan sevinirim. Eğer tekli mermiler geliyorsa çatılara bak. Keskin nişancı sıkıyordur.’’ Diye onu uyarıp beni daha cevaplamasına izin vermeden onu dışarı çıkarttım. Kurtarmam gereken herkesi kurtarmıştım şimdi tekrar savaşacaktık. Dışarı çıktığımız anda Sera ve Simbla’nın dövüşünün sürdüğünü gördüm. İkisi de birbirine bir sürü yara açmıştı. Edyth’e elimle burada kal işareti vererek onların yanına gittim. ‘’Kolay gelsin gençler. Dövüşe üçüncü alıyor musunuz?’’ ‘’En sonunda aramıza teşrif edebildiniz sayın kraliçe.’’ Diye dalga geçti Simbla. ‘’Simbla bence sus her an cehennemde kendine mükemmel bir bölüm alabilirsin.’’ ‘’Kurt haklı Simbla, her yerin kan. Delik deşik oldun pes et, bende rahatlayayım.’’ Dedi Sera yere sapladığı kılıcına bir iki dakikalığına yaslanırken. Sera’nın çok yorulduğunu fark ettiğimde Simbla’nın üzerine ben atıldım. Belki yorgun olmasaydı şartlar eşit olabilirdi ama şuan ben ondan kat ve kat daha güçlüydüm. Hançerimi çevirerek belimden çıkarttığımda metalin o ölümcül melodisi duyuldu. Tertemiz olan ucunu hızla Simbla’nın boşta gördüğüm koluna geçirdim. Küçük bir inleme döküldü Simbla’nın dolgun dudaklarından. Tam bana doğru atıldığında kenara çekildim ve tökezlemesini sağladım. Bu sırada kılıcımı yerinden çıkarttım. ‘’Sera sen bu hamleyi biliyorsun.’’ Diye Sera’ya seslenip göz kırptığımda kılıçla Simbla’nın iki dizinin arkasına bir yara açtım. Sonra elimle onun sırtını yaktım. Bu hamleyi en son Sera’nın üzerinde uygulamıştım. Sera bunu anladığında kahkaha atmaya başladı. Neden güldüğünü asla anlamayacağımı bilerek onu sorgulamadım. Simbla yerde inliyordu. Canının yandığından çok emindim çünkü onun hem daha fazla yarası vardı hem de ateşle o yaraları bir nevi pişirmiştim. Simbla’nın yanına gidip kulağına doğru eğildim. ‘’Şimdilik seni cehenneme almıyoruz. Ama bir daha benim karşıma insanları kurtarmaya çalıştığım sırada çıkarsan, cehennemle bütünleşirsin. Hadi, görüşürüz. Artık kim seni gönderdiyse ona selamımı söyle. Ha birde ‘Senin sayende antrenman yapıyormuş.’ De.’’ Ayağa kalkıp Edyth’e baktım. Bana bakıyordu ama çok solgundu fakat yine de haklıydı. Orada acı çekmişti, ailesi yok edilmişti. Onu izlememden rahatsız olmaması için Sera’ya döndüm. ‘’Bana savaş açmışsın kedicik.’’ Bu daha çok bir soruydu. ‘’Açamaz mıyım?’’ dedi göz devirerek. Beni delirtiyordu. ‘’Ve şimdi yanımdasın. Neden?’’ ‘’Canım sıkıldı ve yaptım. Ki savaşta da çok hasar almayacağını düşünüyorum. Gelir miyim onu bilmiyorum. Ama bunu biraz da seni korumak için yaptım.’’ ‘’Neden?’’ ‘’Her ne kadar in babamı öldürmüş olsa da, babam bunu isterdi Alex.’’ ‘’Anlıyorum.’’ Anlamamıştım. ‘’Ve ülken yok olmamalı. Babam seni korumamı istiyor diye düşünüyorum ve benim yerime Golvery’nin sana savaş açma ihtimali vardı. Onlar açsaydı bitmiştin.’’ Başımı salladım ve kendini ileri geri hareket eden Edyth’in yanına gidip elimi omzuna koydum. ‘’Gidelim mi?’’ Gülümsemeye çalışarak başını salladı. * * * Sireyn sınırlarına yaklaşmak üzereydik. Acıkmıştım ve bu yüzden Edyth’in de acıktığını düşünüyordum. Sınırın yakınlarında olan Beyaz Taç’a gidecektik ve yemek yiyecektik. Sonra da Edyth’d birkaç parça kıyafet almayı planlıyordum. Birkaç dakikalık yolculuktan sonra Beyaz Taç’a ulaşmıştık. Yemek sipariş ettim ve onları beklemeye koyulduk. Edyth çok dalgın görünüyordu. ‘’Edyth?’’ dedim kafasını dağıtmak için. ‘’Seni benim okuduğum okula yazdıracağım. Gerçi okul şuan savaşlar olduğu için kapalı ama olsun.’’ Başını salladı. Hâlâ evde olanları düşünüyordu. ‘’Bak Edyth, yaşadıklarının senin için ne kadar zor olduğunu biliyorum. Ailen yok edildi, üzerine koca bir kiriş düştü. Ama yaşamaya devam ediyorsun. Ve sen intikam alabileceksin. Sen sekizinci kıtanın, koca Sunvise kıtasının sıradaki en büyük suikastçısı sensin. Sen olacaksın. Anladın mı? Ama bu olanların hayatını yaşamanı engellediğini görürsem sana yardımcı olmayacağım. Kendini toparlaman için iki ayın var. Bu süreç içinde istersen psikolojik destek alabilirsin. Ama iki ay sonrasında karşımda çok güçlü birini görmek istiyorum. Yoksa yardım etmeyeceğim. Eğer istersen bana ne hissettiğini de anlatabilirsin.’’ Bir süre boyunca sessiz kaldı. Sonra dudaklarını aralayıp konuşmaya başladı. ‘’O ev benim bütün anılarımdı. Ailemle olan neredeyse her anım ordaydı. Hem ailem hem de evim gitti. Her ne kadar yara kapanmış olsa da orada bir iz var ve ben hep o izden bu günü hatırlayacağım.’’ Lafını kestim. ‘’O izin seni güçlendirmesini sağlamalısın.’’ Sonra köprücük kemiğimin hemen altındaki derin yara izini açtım. ‘’Bu yara benim ilk intikam aldığım kişiden kaynaklı. Onunla olan dövüşüm ilk büyük dövüşümdü ve o benim ilk öldürdüğüm kişiydi. Ve ben bu izle güçleniyorum Edy. Bu yara bana güç veriyor. Bana geçmişimi hatırlatıyor.’’ ‘’Bu benim için çok zor ama! Geçmişim çok ağır geliyor.’’ ‘’Şimdi sana kendimi acındırmak ya da benim yaşadıklarım daha ağır demiş gibi olmak istemem ama geçmişte bende zor şeyler yaşadım. Ailemi daha beş yaşındayken kaybettim ve bütün insanlar bunu benim yaptığımı söyledi. Arkamda destek olan kimse kalmadı ve senelerce hapiste kaldım. Hem de suçum yokken. Ve eğer Rahé gelmeseydi ben yaşayamazdım. Çünkü bana hapiste o kadar kötü davrandılar ki.’’ O sırada onun ağladığını fark ettim. ‘’Annemi şimdiden özledim Alex. Onun bir mezarı bile olamadı.’’ Bunu dediğinde gözlerim dolmaya başladı. O sırada sanki evren bir seferliğine yanımda olmak ister gibi yemeklerimiz geldi. Garson bize değişik bir şekilde baktı ve gitti. Ben sessizce ağlayarak yemeğimi yemeye başladım bir süre sonra Edyth’in gülüşünü duydum. Kafamı kaldırdığımda o hem ağlıyor hem de gülüyordu. Sonra Edyth’in arkasında ilgimi çeken bir şey oldu ve anında yüzüm düştü. Kara Ruh Şövalyeleri buradaydı. Hemen başlığımı kapattım. Edyth bir sorun olduğunu anladı ve yemeğini daha hızlı yemeye başladı. David Abim’e mesaj attım ve onun acilen buraya gelmesi gerektiğini yazdım. Şövalyeler etrafa bakıyorlardı ve ben çok stresliydim. Beş kişilerdi eğer dövüş çıkarsa her şey biterdi. Ve onlardan biri bana baktı. |
0% |