Yeni Üyelik
20.
Bölüm

19. Bölüm: Kurtuluş

@mir4yy_

O hapse geldiğinde ben yedi yaşındaydım.

Ben hapisten çıktığımda o otuz beş yaşındaydı.

Şimdiyse ben on dokuz, o otuz yedi yaşındaydı. Ve ben onu 2 senedir hiç görmemiştim. Gümüşi mavi saçları belki de beyazlamıştı.

Küçükken onun mavi saçlarına bayılırdım. Onun izin verdiği zamanlarda saçlarıyla oynardım. Örmeyi o saçlarda öğrenmiştim. Şimdi o saçların bakımsız olduğuna adım kadar eminim. Gözlerindeki neşe 2 sene önce vardı. Şimdi de olması gerekiyordu. O neşe benim umut kaynağımdı. Dövüşürken bir hata yaptığımda her seferinde bana neşeyle, güvenle bakardı. Tekrar beni ayağa kaldıran şey her zaman bu olurdu. Cesaretimi yerine getirirdi ve daha da hırslı dövüşmemi sağlardı. Kimse beni onun kadar hırslandıramazdı.

Bana ‘’Yapamazsın.’’ Kelimesine sinir olmayı değil, onunla hırslanmayı ve yapabileceğimi kanıtlamayı öğretmişti Rahé. O kelimenin verdiği çaresizlikten kurtarmıştı. Şimdi bende onu hapisten kurtaracaktım.

Saraya geldiğimizde ilk yaptığımız şey üzerimizdeki kanlardan temizlenmek olmuştu. Şimdiyse Dielan, Syenx, Vegas ve ağabeylerimle beraber oturmuş Rahé’nin olduğu hapishane üzerindeki planı hazırlıyorduk. Henüz hapishane benim yetkime girmediğinden dolayı söylediğim şekilde çıkartmayacakları kesindi. Bana inat Rahé’ye daha çok baskı uygularlardı.

‘’Hapishaneye mahkum getirir gibi girsek. Vegas için yeni mahkum desek.’’ Diye ortaya bir fikir sürdü David Abim.

‘’He sonra olan bana olsun değil mi?’’ dedi Vegas yargılar bir ses tonuyla.

‘’Aslında mantıklı o sırada içeriye 3 kişiyi birden sokmuş oluruz. Vegas’ı içeri Dielan ve David sokabilir.’’ Diye atıldı Syenx.

‘’Geriye kalanlarda benimle beraber çatıdan girecek o zaman.’’ Dedim kollarımı önümde bağlayıp arkama yaslanarak.

‘’Benden hiç o performansı bekleme Alex. Syenx girer belki ama ben imkanı yok giremem.’’ Dedi Athen abim gözlerini kocaman açarak.

‘’Efendim bende pek çıkabileceğimi düşünmüyorum…’’ dedi mahcubiyetle Syenx.

‘’O zaman David’i içeri atalım. Syenx ve Athen abim onu götürürken Vegas ve Dielan da benimle beraber çatıdan gelsin.’’

‘’Bak bu olur işte.’’ Dedi Athen abim sevinçle.

‘’O zaman plan hazır. Akşam saat yedide hazır olun.’’ Diyerek ayağa kalktım ve odama doğru büyük adımlarla ilerledim. Bu gün ikinci kez üzerime zırh geçirecektim. Telefonumdan alarm kurup yatağa yattım ve gözlerimi kapatarak kendimi güzel bir uykuya teslim ettim.

* * *

Alarmımın çalmasıyla beraber gözlerimi açtım. Yaklaşık 3 saattir uyuyordum. Alarmımı kapattım ve elimi yüzümü yıkayıp zırh giymek için zırh odasına indim. Beni şaşırtan şey bu gün bana özel bırakılmış olan ikinci bir suikast giysisiydi. Üzerinde yine bir not vardı. Üzerindeki notu elime aldım. Bu seferki biraz daha uzundu ve altında da kimin gönderdiği yazıyordu.

‘’Merhabalar. Bir önceki zırh size çok yakıştığı için ve sizde zırhı sevmiş gibi göründüğünüz için yine size bir zırh gönderme ihtiyacında bulundum. Sizi meraklandırıyor olabilirim ama asla endişelenmeyin bir gün cehennem gibi bir savaşın ortasında sizinle buluşacağız. –D.D’’

Bu sefer kim olduğuna dair ufakta olsa bir ipucum vardı. Notu dolabıma koyarak suikast giysisini giymeye başladım. Üst kısmını boğazdan bağlamalı halter yaka siyah bir tişörttü. Pantolondan ayrıydı. Pantolon simsiyahtı ve rahatça dövüşebilmem için dardı. Yine boyundan başlamalı bir pelerin vardı. Pelerin gece gibi simsiyahtı. Bu sefer yanında bir çift kısa bot varı hem de bunlar ses çıkartmaz olan o botlardı. Her şeyi üzerime geçirdim ve bana uğur getirmesi için Anais’in verdiği kolyeyi boynuma taktım.

Dolabımı hançerlerimi almak için açtığımda gözüme tekrardan not ilişti. D.D kişisi benim nerede ne çeşit dövüşler yapacağımı biliyor olmalıydı. Bu sefer gizli bir görevdeydim ve o benim gizliliğimi korumak için sessiz botlar bile göndermişti. O beni tanıyan biriydi. Bu Vegas bile değildi. David abim asla böyle şeyler yapmazdı.

Hançerlerimi dolaptan alıp kapıyı sertçe kapattım ve hançerlerimi yerlerine yerleştirdim. Yanıma sadece hançerlerimi ve tabancamı alacaktım. Tabancamı da yerine takıp ayağa kalktım ve odadan çıktım.

Son yarım saatim kalmıştı.

Yarım saat sonra yakalanırsam hayatımın sonuna kadar hapiste kalacaktım.

Yakalanmazsam kurtarıcıma kavuşacaktım.

Saray’ın ortak alanına geçip koltukta oturdum ve diğerlerini beklemeye başladım. Gözlerimi kapatıp başımı arkaya doğru attım. Yorucu bir gündü ve içimde hala garip bir his vardı. Sebebini asla anlayamayacaktım. Bir şey beni içten içe zehirliyor gibiydi. Sanki bir ruh kalbimi lanetli ellerinin arasına almış ve sıkıyordu. Canım yandığı halde ağlayamıyordum bile. Ağlasam belki rahatlayacaktım fakat gözlerim bunu reddediyordu. Ruhum çığlık atıyordu ama ben bunu dışarı yansıtamıyordum.

‘’Alex.’’ Myron’un sesini duymamla beraber kafamı kaldırdım. Bu sefer bana normal bakıyordu.

‘’Hoş geldin.’’ Dedim gülümsemeye çalışarak.

‘’Bu gün ki bakışlarım için özür dilerim Alex. Sabah ablamla konuşmuştum ona sinirliydim. Seni endişelendirmiş olmalıyım.’’

‘’Sorun yok Myron.’’

‘’Sen nereye böyle?’’ dedi merakla.

‘’Gizli bir görev. Bir gün anlarsın.’’ Dedim ve bakışlarımı onun gözlerinden farklı bir tarafa çevirdim. David abim, Dielan, Athen abim ve Vegas yan yana geliyordu. Vegas yine farklı bir maske takmıştı. Bu seferki simsiyahtı. Üçü beraber yan yanayken o kadar iyi duruyordu ki…

Syenx’da yan taraftan geliyordu. İlk kez onu bu halde görüyordum. Simsiyah bir tulumun içerisindeydi. Tulumunun bir de başlığı vardı siyah saçlarını örtüyordu. Yüzünde her zamanki gibi sıcak bir gülümseme vardı. Umarım adamlarla dövüşürken yüzünde bu gülümseme olmaz.

‘’Hoş geldin Myron,’’ dedi David abim gülümseyerek ama bu yapmacık bir gülümsemeydi. Sonra bileğimi tuttu, ‘’Görüşürüz Myron.’’ Dedi soğuk bir sesle ve beni çekiştirerek. Buz gibi bakıyordu.

Saraydan çıktığımız anda kahkaha atmaya başladım. Çevredekiler bana delirmişim gibi bakıyorlardı ama kraliçeleri olduğum için çekiniyorlardı da. David abim onaylamaz bir şekilde başını salladı ve beni kolunun altına çekti. Saçlarıma bir öpücük kondurdu, ‘’Sana bir şey olursa o hapishaneyi yakarım güzelim. Bu yüzden kendine dikkat et.’’

‘’Sende kendine dikkat et çakma mahkum.’’ Dedim gülerek. Bizi bekleyen arabaya doğru beraber ilerledik. Ben arkadaki yolcu koltuğuna oturdum 4 kişi arkada sıkışmak zorunda kalmıştık. Syenx yanımda hapishane duvarlarının elektrik akımını kesiyordu.

Yol bittiğinde hapishanenin yaklaşık 500 metre gerisindeydik. Bu şekilde hapishaneye girmek daha kolay olacaktı. Hapishanenin önüne kadar yürüyecek sonrasında Syenx ve Athen abim içeri David’i sokarken bizde çatıdan girecektik.

Hapishanenin önüne geldiğimizde başlığımı kapattım ve kumaş maskemi çektim. Sadece gözlerim gözüküyordu. Diğerlerine de işaret vererek hızlıca duvardan tırmandım. Peşimden Dielan ve Vegas da geliyordu. Duvara hançerimi saplayarak çıkıyordum çünkü 3 metrelik duvarda hiçbir çıkıntı yoktu. Yukarı tırmandığım anda 3 metreden aşağı kendimi bıraktım. Rüzgarla kendimi yere yaklaştığımda yavaşlattım ve yumuşak bir iniş yaptım. Dielan ve Vegas hiçbir sorun yaşamadan atlamışlardı bunu nasıl yaptıklarını anlamasamda çok düşünmeden hapishanenin ana duvarına tırmanmak için ucunda rahatça tutunabilmesi için bir çapa olan ipi yukarıdaki bir pencerenin kenarına fırlattım. Sağlamlığından emin olduktan sonra yukarıya doğru tırmanmaya başladım. En ufak bir dengesizlik düşmeme ve görevin daha başlamadan bitmesine sebep olacaktı.

İpin ucuna geldikten sonra pencerenin demirine tutunarak ipi aldım ve daha yukarıda olan bir pencereye fırlattım. Bu pencerelerin hepsi özel olan kişilerin yani hapishanede daha konforlu kalabilmek için para ödeyen kişilerin pencereleriydi.

Yukarı her çıkışımda aynı hamleyi yaparak 4 metreyi daha aştım ve en sonunda çatıya ulaşmıştım. Çatıya çıktığım anda ipi orada bırakarak çatıdan içeri girebileceğimiz bir yer aradım.

Bir pencere gibi bir şey vardı. Pencerenin üzerine doğru kafamı uzattım. Burayı çok iyi hatırlıyordum. Burada ilk cinayetimi işlemiştim.

İçeride 3 kişi vardı. Biri hapishanenin yeni müdürü, diğer ikisiyse onun korumalarıydı. Korumalar iri yarıydı ama haklaması kolay olacağından emindim. Dielan ve Vegas’a elimle işaret ederek buraya gireceğimizi belirttim. Başlarını salladılar ve bende oldukça sessiz bir şekilde pencerenin kilidiyle oynayarak bir şekilde kilidi açtım ve pencereyi açarak kusursuz bir zıplayışla odanın içine girdim.

Korkuyla başını kaldıran müdür hızla odanın kapısına koşarken ondan daha hızlı davrandım ve gidip kapıyı kilitleyip anahtarı alıp ateşimle onu erittim. Sonuçta her kapıyı açan bir anahtarım vardı.

‘’Hoş geldin yok mu? Ne kadar ayıp.’’ Diye sahte bir şekilde suratımı astım.

‘’Burada ne işin var senin?!’’

‘’Bir dostumu boşuna burada tutuyormuşsunuz, onu almaya geldim. Sen?’’ Tam konuşacakken onu susturdum.

‘’Pardon.’’ Dedim uzatarak. ‘’Ben zaten senin ne yaptığını biliyorum. Korkundan ecel terleri döküyorsun.’’ Diyerek kıkırdadım.

‘’Öldürün şunları!’’ diye gürledi müdür. Güldüm ve bana doğru saldıran bir adamın korumalıksız bileğine bıçağımı sapladım. ‘’Müdür! Adamlarına hiç dikkat etmiyorsun Müdür!’’ diyerek onaylamaz bir şekilde başımı salladım. Adam çığlık çığlığa geri çekildiğinde onun silahını aldım ve kaskının boşta bıraktığı anlına bir kurşun sıktım. Geriye doğru düştü ve yeri kana buladı. Diğerini de Dielan öldürmüştü zaten. Müdüre doğru bir adım attım ve bıçağımı onun boynuna doğru uzattım.

‘’Adın neydi senin canım?’’ dedim yapmacık bir şekilde.

Titreyerek konuştu, ‘’Harvey Ronald,’’

‘’Şimdi ben seni burada öldürsem bunu kim bilir?’’ dedim başımı sola yatırarak.

‘’Hiç kimse efendim.’’ Şaşkınlıkla güldüm.

‘’Bak, bak… Korkunca nasılda saygılı oluyormuşsun. Şimdi senden bir şey isteyeceğim Harvey.’’

‘’Buyrun.’’ Dedi korkarak.

‘’Rahé Ray nerede?’’ dedim soğuk bir sesle.

‘’13. Koğuş, sağdaki 4 numaralı ikili yataklı hücre. Ama yanına 2 senedir kimse alınmadı.’’

‘’Aferin sana Harvey. Yaşamayı hak ettin.’’ Yüzü aydınlandığında geri çekildim ve kapıya doğru yavaş adımlarla yürüdüm. Peşimden Dielan ve Vegas gelirken birden pantolonumun kenarından tabancamı çıkarttım ve hızla döndüm. Harvey’e doğru nişan aldım ve onu tam alnından vurdum. ‘’Kandırdım. Senin gibiler asla yaşamayı hak etmez.’’

Kapıya yaklaşıp bu sefer anahtarımı gerçekten çıkararak kapının kilidini açtım. Tam dışarı adımımı atacakken askerleri fark edip geriye çekilip kapıyı kapattım.

‘’Ne oluyor be?’’ diyerek kaçlarını çattı Dielan.

‘’Dışarıya çıktığımız anda bizi kurşuna dizerler.’’

‘’E ne olmuş?’’ dedi Vegas umursamaz bir sesle.

‘’Zırhlarınla kurşungeçirmez olmuş olabilirsin ama kapıdan çıkarırsak görevin devamında biz ceset olarak devam ederiz.’’ Dedim gözlerimi devirerek.

‘’Peki, peki, peki… Ne yapacağız o zaman burada durup onların yok olmasını mı bekleyeceğiz?’’

Bunu demesi aklıma bir fikir getirmişti. ‘’Gel şuraya.’’ Diyerek onu biraz daha ortaya çektim. Önünde diz çökerek poşet halinde olan Seawland zehirlerini cebimden çıkararak Vegas’ın zırhına bağlamaya başladım. ‘’Ne olacak bunlar?’’ dedi Vegas merakla.

‘’Sana sıktıkları anda bu zehirler patlayacak. Senin hiçbir şey yapmana gerek kalmadan onlar ölecek.’’ Sonrasında bağlamaya devam ettim.

‘’Şimdi çık Vegas.’’ Dedim hepsini bağladıktan sonra. Kuşkulansa da kapıdan dışarı çıktı. O çıktığı anda silah seslerinin gelmesi bir oldu. Bir süre sonra silah sesleri yerini öksürüklere bıraktı ve en sonunda sesler tamamen kesildi. Kapıyı açarak odadan çıktık. Etrafta askerlerin cesetleri vardı Vegas da onların tam ortasındaydı.

Ona doğru gittik ve elimle omzunu sıvazladım. İyi bir iş çıkarmıştı.

Hep beraber hızlı adımlarla aşağıya inen merdivenlerle aşağıya indik. Koğuşların önündeydik. 13. Koğuş biraz ilerideydi. 2 seneye kadar bende oradaydım. Hızla ilerledik ve 13. Koğuşun kapısına geldiğimizde anahtarı tekrardan çıkartarak kilidini açtım ve içeri girdiğimizde geri kilitledim. Koğuştaki kadınlar direkt olarak bize döndü. İçlerinden bazılarını tanıyordum onlarla birazdan ilgilenmek üzere eski hücremin bulunduğu yere hızla döndüm. Buraları hala avucumun içi gibi biliyordum.

İşte oradaydı. Senelerce içinde sıkıştığım, kabuslarla uyandığım, bazen hastalıktan ölmek üzereyken son anda kurtarıldığım o hücre tam karşımdaydı.

Koşarak kapının üzerindeki gözleme deliğini açtım ve içeriye baktım. Rahé yataktaydı. Yüzü gözükmüyordu.

Kapıyı bu sefer anahtarla açmak yerine direkt olarak erittim. İçeri hızla girdiğimde Rahé kafasını kaldırdı.

Yüzünde çok az kırışıklık vardı. Gözleri her zamanki gibi hırsla doluydu. Gümüşi mavi saçlarının arasında beyazlar vardı fakat belli olmuyordu. Bu onu kötü göstermiyordu, aksine ona bir şeyler katıyordu.

‘’Alex…’’ Ben olduğumu fark ettiği anda üzerindeki ince yorganı attı ve ayağa kalkıp bana doğru geldi. Beni kollarına aldığında bunun çok değişik bir huzur verdiğini fark ettim.

Gülümseyerek geri çekildi. ‘’Sen ne olmuşsun böyle?’’ dedi hayranlıkla ve bana bakmayı sürdürdü.

‘’Beni sen yetiştirdin Rahé.’’ Dedim gülümseyerek. ‘’Ama bunları sonra konuşacağız gitmemiz gerek.’’

Başını salladı ve koşarak hücreden çıktık. Diğer kadınların olduğu yere geldiğimizde tabancamı çıkararak küçükken bana işkence eden birkaç kişiyi vurdum. Sadece bir kişi kalmıştı. O da bana işkence edenlerin başında gelen o kadındı. Bana şok olmuş bir şekilde bakıyordu. Ona üstten bakışlarımla döndüm.

‘’Şaşırdın mı? Seneler önce öldürmeye çalıştığın kız senin arkadaşlarını gebertti sadece. Alış buna.’’

‘’Sen Alex’sin…’’ Tepkisine kahkaha attım.

‘’Yok, ben ecelinim! Ama merak etme şimdi ölmeyeceksin. Kraliçe sana aynı senin bana zorla içirmeye çalıştığın o zehir gibi davranacak. Acı çekeceksin ama ölmeyeceksin.’’

‘’Kraliçe mi? Kral Lowq evli değil.’’ Bu beni daha çok güldürmüştü.

‘’Ben onu öldüreli çok zaman oldu be. Şimdi asıl kraliçe benim.’’ Dedim yüzüne doğru eğilerek.

‘’Sen nasıl-‘’

‘’Senin gibi oturmayarak. Ben hapiste bile kral bana kafayı takmışken yaşadım. Ama sen bu gidişle çok yaşamayacaksın.’’

‘’Özür dilerim.’’ Gözleri korkudan dolmuştu. Ayaklarımın dibine çöktü. ‘’Yalvarırım sana. Özür dilerim. Affet beni.’’

Tekrardan kahkaha atmaya başladım. ‘’Cidden çok küçük duruma düşüyorsun. A sen bana ne diyordun? Küçük müydü? Bunu geçmişte bana diyen birinin şimdi ayaklarımın dibinde bana yalvarması ne kadarda ironik.’’

Ayağımı silkeledim ama bacaklarıma sarılmıştı. ‘’Alın şunu ayaklarımdan.’’ İki kadın onu tutup ayağa kaldırdı. Kadının gözleri kıpkırmızıydı.

‘’Çok yakın bir süre sonra seninle tekrar görüşeceğiz.’’ Dedim sırıtarak ve hızlı adımlarla peşime Rahé’yi takarak Koğuştan çıktım. Dielan ve Vegas da bizi takip ediyordu.

Kulaklığa bağlandım ‘’Syenx, neredesiniz?’’

‘’32. Koğuştayız. Babamı kurtarmaya geldim.’’

‘’Ne?’’ Babası burada mıydı? Ailesinin tamamen öldüğünü sanıyordum. ‘’Desteğe geliyoruz.’’

Koşarak 32. Koğuşu bulduk ve anında içeri daldık. Askerler Syenx, David abim ve Athen abimin etrafını sarmıştı. Syenx’ın babası olduğunu düşündüğüm bir adamda onların yanlarındaydı.

Hançerlerimden birini Rahé’ye fırlattım ve koşarak askerlere saldırmaya başladım. Askerlerden birinin arkadan sırtına atlayarak hançerimle boğazını kestim. Yere düşerken zıpladım ve başka bir askerin karşısına geçtim. Herkes çatışmaya başlamıştı. Tabancamı çıkararak çatışmaya başladım bu seferde. İki asker etrafımı sardığında önce önümdekine saldırdım. Omzuna sıktım ve dengesini kaybettiği anda arkamdaki adama döndüm. Dönmeseydim de olurmuş çünkü Rahé tam döndüğüm anda onu öldürmüştü.

Diğer adama geri döndüm ve hançerimi alarak adamın tam alnının ortasına fırlattım. Arkadan bana sarılan askeri sıkıştırmak için hızla geriye doğru gittim ve onun sırtını duvara vurdum. Bu pek işe yaramadığında hızla ileri gittim ve onun kollarını tutup boynumdan uzaklaştırdım. Belinden bıçağını hızla alarak onun karnına sapladım. Bu yine de onun için yeterli değildi. Bu seferde onun kollarının arasından sıyrılıp, karnındaki bıçağa kuvvetli bir tekme attım. Bıçak tamamen içine girmişti. Geriye doğru düştüğünde etkisiz kaldığından emin olduğum için ondan uzaklaştım. İki hançerimi birden elime alıp diğer bir askerle dövüşmeye aşladım. Güçlü adımlarla bana doğru geliyordu ve elinde keskin bir bıçak vardı. Bıçağı bana doğru savurduğunda geriye doğru zıpladım ve hamlesinden kaçtım. Tekrardan bıçağı savurduğunda bu sefer tutturmayı başarmıştı. Bana tekrar saldıracakken dizlerimin üzerinde yerde kayarak arkasına geçtim ve yukarı zıplayarak omzunun iki tarafına birden sapladım. Yere atladığımda ise hançerleri aşağıya doğru çekerek bacaklarının arasından geçtim. Yerde yatan adamın sırtında upuzun bir yarık vardı. Hançerlerim kanla kaplanmıştı.

Acı veren bir hasara karşı ölümcül bir hasar.

Bütün askerler şimdi yerdeydi. Bizden kimse ölmemişti. Güçlü bir ekiptik.

‘’Artık çıkalım şuradan.’’ Dedim burnumdan soluyarak ve koğuştan ilk çıkan ben oldum. Diğerleri de peşimden geldiğinde koridora geri çıkmıştık. Burada asker yoktu ama ilerisi askerle dolu olacaktı. ‘’Yapmamız gereken saklanarak kaçmak. Girdiğimiz yerlerden geri çıkamayız. Müdürü öldürdüğümü de zaten fark etmişlerdir.’’

‘’Bu müdürü de mi öldürdün?’’ dedi gülerek Rahé.

‘’Tabii ki de. Bunu da sonra konuşacağız. Çıkmamız gerek. Hep beraber aynı anda. Gölgelerle bir olalım.’’

Sessizce koşarak karanlıkta saklanarak ilerlemeye başladık. İçimden askerlerin bizi görmemesi için dua ediyordum. Hepimiz çok yorulmuştuk ve burada tahminimizden daha çok asker vardı. Bize saldırmaları sonumuz olabilirdi.

Biraz daha hızlı giderek en sonunda kapının önüne ulaştık. Buradan yana geçip duvarın diğer tarafına tırmanacaktık. Yapacağımız şey kolay gözüküyordu ama aslında bu askerler varken zordu. En ufak bir seste bizi fark ederlerdi.

Kapının duvarına sürünerek hızla hapishanenin yan tarafına geçtim ve diğerleri de yanıma geldi. Etrafın karanlık olması en büyük artımızdı.

Duvarın yanına geldiğimizde çatıya çıktıktan sonra aşağı geri attığım ipi alarak duvara attım. Önce ben çıktım ki ben aşağıdayken gelen kişileri rahatça transfer edebileyim.

Benim hemen peşimden Rahé geldi ve yavaş yavaş diğerleri de geldi. Herkes geldiği anda arabaya doğru yürümeye başladık. ‘’Yorucuydu.’’ Dedi David abim yanıma gelip.

‘’Fazlasıyla.’’ Elimi göğsümün üzerindeki kesiğe getirdim. Biraz kanıyordu.

‘’Hani sana zarar gelmeyecekti?’’ dedi abim kaşlarını çatarak.

‘’Büyük bir şey değil.’’

‘’Ama bu bir zarar?’’

‘’Geri çekildim ama biraz geç kaldım o yüzdendir.’’ Tam konuşacakken Rahé yanımıza gelince sustu. Rahé kolunu omzuma attı. ‘’Büyümüşsün Alex. Çok iyi dövüşüyorsun.’’

Gülümsedim. ‘’Sayende Rahé. Sen beni eğitmeseydin bunu yapamazdım.’’

‘’Yapardın. Benim öğretmediğim şeyleri de içine katmışsın. Hiç kimsede görmediğim bir şekilde dövüşüyorsun. 2 senede nerelere gelmişsin be minik.’’

‘’2 senede sadece 3 kişiyi bulabildim ama.’’ Dedim üzüntüyle.

‘’Hiç yoktan iyidir. 3 kişiyi bulmuş olabilirsin ama az önce Syenx anlattı bir sürü kişiyi kurtarmışsın. Syenx’ı bile.’’

Bu doğruydu eğer Syenx’ı kurtarmasaydım o ölecekti. Ben onu kurtarmıştım. ‘’İlk onu kurtardım zaten. Merhameti de sen öğrettin zaten.’’

‘’Sana kendini övmeyi öğretmemişim sanırım.’’ Dedi gözlerini devirerek. Tepkisine güldüm ve geldiğimiz arabaya herkesi bindirdim. Yer yoktu. İki kişi yürüyerek gitmek zorundaydı. Arkaya ya da öne sığamazdık.

‘’Ben yürüyerek giderim.’’ Dedim ve geri çekildim.

‘’Seninle geleyim.’’ Diyerek Dielan arabadan indi ve onun yerine Vegas geçti. Herkes bunu onayladığı anda diğerleri arabayla yola çıktı ve bizde Dielan’la yürümeye başladık.

Karanlık yolda bizi aydınlatan tek şey ay ışığıydı. Bu gün o kadar parlaktı ki bütün araziyi aydınlatıyordu. ‘’Bu gece ay çok güzel.’’ Diye mırıldandım kendi kendime.

‘’Keşke ay kadar masum olsa herkes.’’

‘’Ay da masum değil ki bence.’’

‘’Nedenmiş o?’’ diyerek bana döndü Dielan.

‘’Güneşin ışığını çalıyor aslında.’’

‘’Az önce övüyordun ayı.’’ Dedi sırıtarak.

‘’İşte herkes masum olsa bu şekilde güzellik olamayacak.’’ Dedim göz kırparak.

Önüne döndü ve yavaşça ilerlemeye devam etti.

‘’Yarın saraya erken gel. Sana ve Vegas’a komutanlık töreni yapacağız.’’ Olumlu anlamda başını salladı. Bu sefer konuşmak istemiyordu.

İlerideki çalıların içinde hafif bir ışık vardı. Kaşlarımı çatarak oraya baktım. Çok bir şey belli olmuyordu. Biraz hızlanarak yürümeye başladığımdaysa bunun bir ateş olduğunu fark ettim. İlerledikçe büyüklüğü ortaya çıkıyordu. Biraz daha hızlı yürümeye başladım neredeyse koşuyordum. Dielan peşimden geliyordu.

Ateşe yaklaştıkça bunun bir araba kazası olduğunu anladım. Bu bizim arabamızdı. Abilerimin, Syenx’ın ve babasının, Vegas’ın, Rahé’nin içinde olduğu arabamızdı.

 

 

Loading...
0%