@mir4yy_
|
Alex Ella Shiva Delores… Sabahın ilk ışıkları yüzüme vururken gözlerimi yavaşça açtım. Başım deli gibi ağrıyordu. Ellerimin arasında bir sıcaklık hissedince ellerime doğru baktım. Ellerimin arasında Myron’ın ellerini görünce şaşırmıştım açıkçası. Gece gelmiş olmalıydı yanıma. Koyu kahve saçları, beyaz teniyle uyumlu hoş bir görüntü oluşturuyordu, maviden yeşile kaçan gözleri kapalıydı, hâlâ uyuyordu. Boynunda bir küçük bir kılıç dövmesi vardı. Ve hepsi ona aşırı yakışıyordu. Açıkça konuşmak gerekirse baya yakışıklıydı. Saçları dağılmıştı ve kaşları çatılmıştı. Onu uyandırmak istemediğimden elimi çekmedim. Ama uyandığında boynu fena halde acıyacaktı. Çünkü öyle bir şekilde yatıyordu ki boynu yatağın kenarındaki tahtaya geliyordu. Yavaşça kendini hareket ettirmeye başladı. Gözleri ağır ağır açıldı. ‘’Günaydın.’’ Dedim. ‘’Günaydın…’’ Gözleri ellerimize kaydı, hafifçe yutkundu. Elini çekti ve bana baktı. ‘’Eğer rahatsız olduysan özür dilerim, ben sana bakmaya gelmiştim ama sen elimi tutunca gidemedim…’’ ‘’Sorun yok Myron. Bu kadar endişelenme.’’ ‘’Ben gidiyorum o zaman.’’ Gülümsedim. ‘’Git bakalım. Ha bu arada boynun ağrıyorsa mutfakta ikinci üst dolapta ağrı kesici var, iç.’’ ‘’Neden ki?’’ ‘’Boynun ağrır yakında. Tahtadaydı saatlerdir.’’ Başını sallayıp odadan çıktı. Bende kalkıp odamda bana özel yapılan banyoya gittim ve yüzümü yıkadım. Üstümü değiştirip üzerime siyah bir tayt giydim ama uzun tişörtlerimden hiç kalmamıştı. Kapıyı aralayıp kafamı dışarı çıkarttım. ‘’Myron!’’ Aşağıya sesim gitmiştir diye düşünürken Myron merdivenlerin başında belirdi. ‘’Evet Alex?’’ ‘’Bana abimin tişörtlerinden getirir misin?’’ ‘’Peki…’’ Gitti ve birkaç dakika sonra geri geldi. ‘’Abinin tişörtlerini bulamadım ve bu yüzden sana benim tişörtlerimden birini getirdim. Ama sakın yanlış anlama! He birde giymek istemezsen, sen bilirsin işte.’’ ‘’Tamam.’’ Tişörtü alıp kapıyı suratına kapattım ve tişörte baktım. Arkasında yeşil büyük bir ejderha figürü vardı. Önü boştu ve siyahtı. Üzerime giydim ve bu tişört tamamen Myron gibi kokuyordu. Saçlarımı tarayıp kolyemi taktım ve aşağı indim. Dragon koltukta uyuyordu. Karşı koltukta Edward sırıtarak biriyle yazışıyordu. Myron’da yanında halıyı izliyordu. Myron’ın karşısına geçtim. ‘’Yakışmış mı?’’ ‘’Ne?’’ Kafasını kaldırdı. ‘’Tişört senin ya hani. Onu soruyorum.’’ Beni bir güzel süzdü ve başını yaşça salladı. ‘’Olmuş, olmuş. Senden iyi manken olur.’’ ‘’Manken ve ben? Tamam güzel fiziğim varda… Mankenlik zor ya. Ben hem psikolog olup milletin psikolojisini daha da bozacağım.’’ ‘’Psikolog, psikoloji düzeltmiyor muydu ya?’’ ‘’Alex tarzı psikolog canım. ‘’ Güldü. Edward’da başını kaldırdı. ‘’Ne diyorsunuz ya manken falan?’’ ‘’Alex’den iyi manken olmaz mı Ed?’’ Edward’da beni süzdü. ‘’Yok, bundan olsa olsa korkuluk olur.’’ Yanında ki yastığı alıp suratına fırlattım. Yastık sayesinde elindeki telefonu yere düştü ve ekranı gözüktü. Kimle yazıştığını da görmüş oldum bu sayede. ‘’Ooo Melissa kim? Hem de kırmızı kalp var yanında. Yoksa bizim okulda ki Melissa mı? Ona benziyordu he.’’ Edward panikledi ve yanakları kızardı. Telefonumu açıp Melissa’yı aradım. Ve ekranı Edward’a doğru tuttum. ‘’Arıyorum, yandın sen.’’ ‘’Alex yapma!’’ Melissa telefonu açtı ve konuşmaya başladı. ‘’Efendim Alex.’’ ‘’Melissa, Edward varya.’’ ‘’Evet konuşuyoruz onla zaten hatta onunla yazışıyorduk az önce.’’ ‘’O sana âşık.’’ ‘’Ne? Sen ciddi misin?’’ Sesi çok mutlu geliyordu. ‘’Evet, galiba sen de onu seviyorsun!’’ ‘’Şey, ya Alex!’’ Telefon suratıma kapandı ve ben gülmeye başladım. ‘’Edward.’’ ‘’Alex?’’ ‘’O da seni seviyormuş canım!’’ Edward yerinde zıplamaya başlayınca ben mutfağa gittim. Çocuk sevindirmiş olabilirdim ama birinin bu evde kahvaltı hazırlanması gerekiyordu. Yarım Saat Sonra… Sofraya son olarak ekmek ve çatalları koyduktan sonra oturma odasına diğerlerinin yanına gittim. Herkes koltuklarda oturuyordu ve hepsinin suratı asıktı. ‘’Hadi kahvaltıya.’’ ‘’Alex bir şey söyleyeceğim.’’ Athen’in sesi titremişti. ‘’Ne oldu?’’ ‘’Şuraya bir otur da.’’ ‘’Ne oluyor söyler misiniz?’’ ‘’Alex, Nigel kayıp…’’ İçimde birden bir şeyler koptu çünkü Nigel senelerdir yanımda olan kişilerden biriydi hatta tekti. ‘’Şaka değil mi?’’ Telefonumu masanın üzerinden aldım ve Nigel’ı aradım. ‘’Aradığınız kişiye şuanda ulaşı-‘’ ‘’Nerede bu?’’ Bu seferde mesaj atmaya başladım. Alex: Nigel neredesin? Alex: Yalvarırım şu telefonuna bak. Kafayı yiyeceğim. Alex: Nigel Alex: Nigel mesajımı gördüğünde bana konum atıyorsun ve beni arıyorsun. Chris’i aradım ve bizim eve çağırdım. Nigel’ı bulmam gerekiyordu. O… Ona bağlı değildim ama kardeşim gibiydi işte. Her şeyimdi. Her şeyimi kaybedemezdim. Ailesine ne dersim hem? Çünkü Nigel’ı yanıma alırken onlara söz vermiştim ona zarar gelmeyecek diye. Babası herhalde beni onların evine bir daha sokmazdı. ‘’Ben gidiyorum Chris gelince beni arayın.’’ Üzerime montumu alıp dışarı çıktım. Motoruma atladım ve kaskımı almadan yola çıktım. Şuan hiçbir korumam yoktu. Dizliklerim, kolluklarım, kaskım… Hiçbiri yoktu bu sefer ama ben bu sefer daha hızlıydım. Çünkü artık beni tutan bir şey yoktu. Sınır Şehri dediğimiz kasabaya girdim. Burada Nigel’a ait bir ev vardı. Motordan inip kontağı kapattım ve anahtarları aldım. Halkım bana bakıp selam veriyordu. Nigel’ın evinin önüne gelip kapıyı çaldım. Açan yoktu. ‘’Efendim…’’ Syenx her zamanki gibi bulmuştu geldiğimin haberini almıştı demek ki. ‘’Evet.’’ ‘’Komutan Nigel birkaç gündür buraya hiç gelmedi yani savaştan beri.’’ ‘’Ne demeye çalışıyorsun?’’ ‘’Eğer savaştan sonra siz de görmediyseniz bir sorun var demektir.’’ ‘’Sadece iki gündür görmüyorum ve konuşmadım. Yani hiç haberleşmedim. Ama… Bilmiyorum işte.’’ ‘’Eğer isterseniz araştırma yapabilirim. Onun üzerine olan plakaların ve telefonunun en son nerede görüldüğüne bakabilirim.’’ ‘’Tam aradığım kişisin Syenx. Motordan korkmazsın değil mi?’’ Gülümsedi. ‘’Beni siz yetiştirdiniz efendim.’’ ‘’Peki, o zaman Saray’a motorla gidiyoruz ama kestirmeden.’’ ‘’Kestirme neresi efendim?’’ ‘’Ormanın içi Syenx.’’ Motora bindim ve kontağı çalıştırdım. Motoru gideceğimiz yöne doğru çevirdiğimde Syenx’a işaret yaptım ve arkama binmesini söyledim. Halkın arasından orman yoluna doğru gittim. Bu kısa yolculuğumuz yaklaşık beş dakika sürdü. Saray’a girdiğimiz anda görevlerle ilgilenen askerler bana doğru dönüp asker selamı verdi ve ardından benim ülkeme özel olan selamı verdiler bende başımla onlara selam verince işlerine döndüler. Birlikte yönetim odasına girdik. ‘’Herkes çıksın. Hangi işlerin döndüğü umurumda değil. Sadece çıkın ve ben birkaç kişiyi çağırınca onlar gelsin. Sonra ben size gelmenizi söylerim. O kadar.’’ Herkes odadan çıktığında Syenx kontrol panelini açtı. ‘’Efendim bana Komutan Nigel’ın telefon numarasını yollar mısınız?’’ Önümdeki tabletten, panele numarayı yolladım. Syenx birkaç kod ve sekme açarak numaranın adres bilgilerini buldu. Ekranda Nigel’ın yerini gösteren bir nokta vardı. Yanıp sönüyordu. ‘’Efendim bağlantı aşırı zayıf ama kullanılabilir, sadece aramalar için. Bu konum bilgisi için yeterli değil.’’ ‘’Peki. Yani onu aramaya çalışırsam ulaşabilirim değil mi?’’ ‘’Evet.’’ Telefondan Nigel’ı aradım. Eğer hala kafasının içindeki beyni yerinden sökmedilerse veya o bir yerde düşürmediyse o telefonunu sessize almış veya elinde tutabilmiş olmalıydı. Telefon üç kez çaldı ve dördüncü çalışında açıldı. Bana ses veren yoktu. Ama bir araba sesi vardı. ‘’Bu çocuğa ne yapacağız? Başımıza boşa tehlike alıyoruz. Zaten Alex bizi arıyor.’’ Bu sesi tanımıyordum ama anladığım kadarıyla Nigel’ı esir almışlardı. ‘’Sadece bizimle bekleyecek Craig. Alex’i yanımıza getirecek. Senelerdir hapisten alamadığımız o kız bize kendi ayaklarıyla gelecek.’’ Şuan bağırmak istiyordum ama eğer bağırırsam Nigel’ın telefonundan dışarı ses giderdi. ‘’Syenx.’’ ‘’Efendim neden fısıldıyorsunuz?’’ Armayı hoparlöre alıp kendi sesimi kapattım. Panele aramadaki sesleri bağladım. ‘’Bana bu seslerin sahibi lazım Syenx ve bana telefonunu vermen gerek.’’ ‘’Tamam efendim.’’ Syenx’ın telefonunu aldım ve Chris’i aradım. ‘’Alo? Kimsiniz acaba?’’ ‘’Chris benim Alex. Hemen Saray’a gelmen gerek. Kontrol odasındayım sana yerini gösterirler.’’ Telefonu suratına kapattım ve konuşmayı dinlemeye devam ettim. ‘’Evan dikkat et ileride birileri var Alex’in adamları olabilir.’’ ‘’Onlar Alex’in adamları mı Nigel? Sonuçta onların komutanısın sen bilirsin. Ağzını aç şunun Craig.’’ Hafif bir hışırtı sesi geldi ve nefes alış veriş sesi geldi. ‘’Alex’in ajanlarıyla ben ilgilenmiyorum Evan Lord.’’ Evan Lord… Tabii ya. O adam bana ve aileme takıntılıydı. Benden iki üç yaş büyüktü ve babasına yararlanmak için yapmadığı şey yoktu. Babası polis şubesindeydi ve Evan babasının şimdiki yerinin sahibi olmak istiyordu. Bu yüzden en büyük hedef olan beni yakalarsa babasına yardım ederdi. Ve onun gözüne girerdi. ‘’Kim olduğunu araştırmana gerek kalmadı Syenx’’ Telefon konuşmasını dinlemeye devam ettim ve kayıt almaya başladım. ‘’Kaşınıyorsun Nigel.’’ ‘’Bak Evan. Alex’in zaafına dokunuyorsun ve bana bir şey olursa veya Alex benim için endişelenmişse hiçbir şeyi umursamaz. Alex bu. Sevdiklerine dokunmadan Dünyayı yakar. Ve seni yakmakla kalmaz.’’ Yürü be Nigel! ‘’Ah bunu biliyorum Nigel. Alex’in ailesinin yok olduğunu ve bunun onun yüzünden olduğunu sonra hapisten çıktığında yağmurda kalmış bir köpek gibi sana sığındığını falan. Pardon zaten Alex zavallı bir köpek.’’ ‘’Bunları bir de yüzüne söylemeye cesaretin olsa keşke.’’ ‘’Karşıma çıkarsa söylerim.’’ ‘’İşte bu kadar korkaksın. Onun karşısına kendin çıkmıyorsun.’’ Birden kapı açıldı ve içeri Chris geldi. İşte ben şimdi gidebilirdim. ‘’Syenx üç görevin var. Bir; konuşmaları ve paneli 2 numaralı kaska bağla. İki; Chris’e olayları anlat. Üç; her şey ikinize emanet dikkatli olun.’’ Odadan koşarak çıktım ve ardımda meraklı gözleri bıraktım. 2 numaralı kaskımı aldım ve panel odasına bağlandım. Motora bindim ve yola çıktım. Bir yandan konuşmaları dinliyor bir yandan da oldukları konuma gidiyordum. Evan’ın böyle bir şey yapacağı aklımın ucundan bile geçmezdi. Kaskıma bir arama geldiğinde açtım arayan David Abim’di. ‘’Alex eve dön hemen!’’ ‘’Hayır, Nigel’ı kurtarmadan asla.’’ ‘’Yakalanmak mı istiyorsun kızım hakkında çıkan yeni haberleri görmedin mi hiç?’’ ‘’Ne haberi be?’’ ‘’Sana Sera iftira atmış. Sihir Kitabı’nı çaldığı söylemiş. Şuan bütün polisler seni arıyor çünkü Sera sahte kanıtlar ortaya atmış. Eğer seni yakalarlarsa Alex… Tek kelimeyle bitersin.’’ Sera’Dan bıkmıştım. ‘’Bana destek gönder.’’ ‘’Saçmalama Alex.’’ ‘’Ölmemi veya yakalanmamı istemiyorsan bana destek gönder konumuma bak ve gönder.’’ ‘’Ölmek istemiyorsan eve gel Alex.’’ ‘’Destek gönder sadece. Bir kere bana güven.’’ ‘’Hayır! Seni bir daha kaybedemem. Beni çaresiz bırakma lütfen!’’ Gözümden bir yaş akarken telefonu suratına kapattım ve daha çok hızlandım. Belki de ben bu sefer yakalanmayı veya ölmeyi hak ediyordum. Çünkü ben en ihtiyacım olan insanı çaresiz bırakmıştım… |
0% |