@miraclesea
|
Delfin ateş saçan gözlerle önüne bırakılan tabağa baktı. Hırsla bıçağını kavrayıp önündeki bifteği Derin olarak düşündü. Okulunda herkesin içinde resmen ilan etmişti evli olduklarını. Kendisine sormamıştı bile. Delfin rezil olmuştu tüm fakülteye. Acaba bu adamın yüzsüzlüğünün bir sınırı var mıydı? Delfin kendini kaptırmışken Derin hafif alaylı bir sesle, “Yemeğin bir suçu yok, İnci. Hırsını canlısından çıkar bence.” dedi gülerek. Delfin hışımla kafasını ona çevirdi. Ateş saçan gözleriyle, “Bunu nasıl yapabildin?” dedi sıkılı dişlerinin arasından. “Zaten öğrenecekler. Neden bu kadar öfkeleniyorsun?” dedi Derin umursamaz bir tavırla. “Orası çalıştığım yer Derin. Kimle evli olduğum niye bu kadar önemli olsun?” dedi sesini sakin tutmaya çalışarak. “Yarın kameramanlar okulun kapısının önünde yatınca önemli olduğunu göreceksin.” dedi ciddi bir sesle. Delfin’in gözleri şokla büyüdü. “Ne demek istiyorsun?” dedi zorlukla yutkunarak. “Yarın büyük gün, İnci. Farkındasın, değil mi?” dedi Derin, Delfin’in gözlerinin içine bakarak. Delfin tabağına çevirdi gözlerini. Derin onun sessiz kaldığını görünce sıkıntılı bir nefes üfledi. “İnci, bu haberin duyulmaması için çok uğraştım ama elimden bir şey gelmiyor. Bu haberi engelleyemem. Her şeyden önce Merih’le konuşmalıyız. Bu gece her ne olursa olsun onunla konuşmalıyız. Lütfen, bana biraz yardım et! Bu tek başına atlatılacak kadar kolay bir şey değil. Sana bir kez soracağım ve bir daha geri dönüş olmayacak. Bu işte benimle misin?” dedi umutsuz bir sesle. Delfin onun sesindeki umutsuzluğu fark ederek kafasını kaldırdı. Derin’in sesindeki umutsuzluk gözlerine yansımıştı. Delfin onu böyle yenilmiş görmek istemiyordu. İlk tanıştıkları zamandan beri Derin hep güçlü taraf olmuştu. Şimdiyse yorgun gibiydi. Delfin içinden geçenlere hâkim olamadan elini uzatıp Derin’in masada duran elinin üstüne koydu. “Seninleyim. Bunu bir şekilde atlatacağız. İstediğini yapacağım, Derin. Konu Merih ise her şeyi yaparım. Oğlumuzu birlikte koruyacağız. O ikimizin de çocuğu bu yüzden ikimiz de onu korumak için elimizden geleni yapacağız.” dedi içten bir şekilde. Derin’in yüzündeki umutsuzluk silinirken yüzünü bir gülümseme kapladı. Ama bu gülüşte bir eksiklik var gibiydi. Delfin kaşlarını çatıp daha dikkatli baktı Derin’e ama Derin hemen onun bakışlarını fark edip o gizli duyguyu sildi gözlerinden. Gözlerini saatine çevirdi. “Dersine yirmi dakika kaldı. İstersen yolda konuşalım.” dedi gülümseyerek. Delfin başını yana eğip şüpheci bakışlarla süzdü Derin’i. Sonrasındaysa bir iç çekip yanındaki çantasına uzandı. “Öyle olsun. Kalkalım bakalım.” dedi çok hafif bir alayla. Derin kafasını eğip gülüşünü sakladı. İkisi de masadan kalktı. Derin göz ucuyla kapıya baktığında ellerinde kameralarıyla bekleyen küçük çaplı kalabalığı gördü. Ağzının içinde bir küfür mırıldandı. Delfin bakışlarını önce Derin’e ardından onun baktığı yere çevirdi. Dudağını ısırıp endişeyle döndü Derin’e. Derin onun bu haline hafif bir sesle güldü. Endişeyle kemirdiği alt dudağını kurtardı dişlerinin arasından. Eliyle hafifçe alt dudağını okşarken karısının kulağına doğru eğildi. “O dudaklarına hâkim ol ki daha fazla malzeme vermeyelim, karıcığım.” dedi fısıltıyla. Delfin duyduklarıyla hızla geri çekilip şaşkın gözlerle baktı adama. Ardından sararan yüzüyle titrek bir nefesle adımlarını geri geri attı. Derin kısa bir kahkaha atıp onu belinden tutup kendine çekti ve göğsüne yasladı. Çıkışa doğru ilerledi. Kapıya doğru giderken, “Konuşmana gerek yok. Merak etme hemen gideceğiz.” dedi biraz önceki muzip tavrının aksine güven verici bir şekilde. Delfin hissettiği güvenle az da olsa gerginliğini atıp rahatladı. Restorandan çıktıklarında yüzlerinde flaşlar patladı. Derin onu mümkünmüş gibi daha da göğsüne bastırdı. Yüzü neredeyse gözükmüyordu genç kadının. Hızla arabaya sürükledi Delfin’i. Bir o kadar hızlı bir şekilde de arabaya bindirdi. Yanlarındaki gazetecilerin soru dolu bağırışlarını duymamış gibi sert ifadesiz bir yüze sahipti genç adam. Delfin yüzünü örttüğü saçlarının arasından adamı izledi. Bu yüz hiç de yedi yıl önce evlendiği adamın yüzüne benzemiyordu. Derin gazetecilerin arasından zorla geçerek arabaya bindi ve zor da olsa arabayı akan trafiğe çıkardı. Sessiz bir şekilde yolda giderken Delfin yanındaki adama çevirdi bakışlarını. Hiç tam anlamıyla inceleyememişti. Ama şimdi fark ettiği adamın yakışıklı yüzündeki yorgunluk çizgileriydi. Üzüntüyle süzdü adamın yüzünü. İçindeki merhametli taraf, o da acı çekmiş, diye fısıldadı. Delfin’in içi çekişiyle birlikte Derin ona döndü. Karısının hüzünlü bakışlarını görünce gülümsedi. “Kocanı o kadar çok mu seviyorsun da gözlerini ayıramıyorsun, karıcığım?” dedi işi şakaya vurarak. Delfin kendini tutamayıp güldü. “Benden sakladığın bir şey var.” dedi Delfin, Derin’in sorusunu duymazdan gelerek. Derin bakışlarını hemen yola çevirdi. Karısı fazlasıyla dikkatli ve zekiydi. Derin karısı yanında oldukça dikkatli adımlar atmalıydı, özellikle de ondan bir şey saklıyorsa. Konuyu değiştir, dedi kendi kendine. “Bu geceden sonra sürekli sizde kalacağım. Eşyaları dikkat çekmesin diye yavaş yavaş halledeceğim. Bugün bir valiz bıraktım bile. Türkan Sultan kötü kötü baktı ama Merih vardı o yüzden bir şey demedi. Çok şanslı olmalıyım. Her neyse... Yarın dersin kaçta bitiyor?” dedi gözlerini yoldan ayırmadan. “Öğlenden sonra dersim yok.” dedi Delfin derin bir nefes alarak araba okulun önünde durunca. Delfin okula geldiklerini yeni fark etmişti. “O zaman birlikte yemeğe çıkalım. Sen, ben ve Merih.” dedi gülümseyerek. “Merih mi? Derin onu bu işe karıştırmasak...” diye başladı ama sustu. “Neden? Merih belki senin hayatının en önemli sırrıydı, ama benim için öyle değil. Oğlumla gurur duyuyorum.” dedi sakin bir sesle. Delfin içindeki ani öfke patlamasına hâkim olamadı. “Milletin, o çocuğun dünyaya gelişi sırasında senin neler yaptığını bilip bilmemesi seni ilgilendirmiyor galiba. Sen insan olamazsın! Benden, sanki hayatımın en mutlu gününü yaşıyormuşum gibi davranmamı istiyorsun. Oysa sadece çocuğumu benden almayasın ya da bu basın yağmurunda yavrum boğulmasın diye senin saçma teklifini kabul ettim. Ben hamile ve yalnız kalmışken sense...” dedi Delfin ama kelimeler boğazında tıkanır gibi oldu. Derin’in güçlü parmakları vücudunu koparırcasına kavrarken dudakları ağzını öfkeyle örttü. Hayret nidaları Delfin’in kulağına doldu. Genç adam kendisini bıraktığında küçük bir grup insanın arabanın etrafını sardığını gördü. Şaşırmış ve utanmıştı. Böyle şeylere hiç alışık değildi. Adamın anlık dalgınlığından yararlanıp kızarmış yanaklarıyla birlikte kendini arabadan attı ve hızla okula sürükledi kendini. Hızlı adımlarla nefes nefese koştururken arkasından bir ses, “Delfin!” diye seslendi. Delfin tedirgin bir şekilde sese döndü ama gördüğü karşısında rahat bir nefes aldı. Arda gülümseyerek yanına koştu. Yanına gelirken Delfin mutlu bir şekilde gülümsedi adama. “New York'tan döndüğünden beri göremedim seni. Nasılsın?” dedi Arda sıcak bir gülümsemeyle. Arda, Delfin’in üniversiteden arkadaşıydı. İkisi de burada okumuş, burada da öğretmenliğe başlamışlardı. “Ah, sorma Arda! Dertlerim başımdan aşkın!” dedi yorgun bir gülümsemeyle. “Dersin yoksa gel, sana bir kahve ısmarlayayım.” dedi anlayışlı bir şekilde gülümseyerek. Delfin saatine göz attı. “On dakika sonra dersim başlıyor. Sözüm olsun. Hatta şöyle yapalım, sabah dersin yoksa benim dersime gel. Şu oynanacak olan Othello’nun yönetmeni senmişsin diye duydum. Ne tesadüf ki, ben de çocuklara Sheakespeare piyeslerini oynamalarını istemiştim.” dedi Delfin gülümseyerek. “Süper olur. Bir taşla iki kuş.” dedi kocaman gülümseyerek. Delfin ona el sallayıp odasına yöneldi. Günün geri kalanında ise Derin’e dair her şeyi zihninin en kuytu köşesine hapsetti. Delfin derin bir nefes alarak koltuklara bıraktı kendini. Çok yorulmuştu. Özellikle Derin onu bugün çok yormuştu. Hele o son hücum Delfin’in bütün savunma hatlarını tuzla buz etmişti. Ve birazdan buraya gelecekti. Lanet olsun! Delfin sinirle ellerini saçlarına daldırdı. Bir de Merih’le konuşma mevzusu vardı. Delfin, Merih’e ne diyeceğini düşünüyordu. O sırada merdivende birbiri ardına hızla atılan küçük adım sesleri duydu. Annesi Türkan Hanım o geldiği gibi çıkmıştı. Çünkü babası ve annesi bu akşam romantik bir akşam yemeği yiyeceklerdi. Annesi de hazırlanmak için aceleyle çıkmıştı. “Annecim!” dedi oğlu neşeyle. Delfin kafasındaki dağınık düşüncelerden kurtulup oğluna döndü gülümseyerek. Sıkıca sarıldılar birbirine. Amerika’dayken daha çok vakit geçiriyorlardı. Türkiye’deki ders saatleri çok yoğundu ve bu yüzden ana oğul birbirine hasret kalıyordu. “Anne! Yorgun musun sen? Hiç sesin çıkmıyor.” dedi oğlu annesinin sessiz duruşundan bıkarak. Delfin kendini tutamayıp güldü. Oğlunun bu büyümüş de küçülmüş halleri onu çok eğlendiriyordu. “Biraz yoruldum annecim ama sessizliğimin sebebi başka. Gel, şöyle yanıma geç de seninle konuşalım.” dedi Delfin oğlunu kucağından indirip yanına oturtarak. “Bu bitter çikolata mı yoksa sütlü çikolata konuşması mı?” dedi oğlu ciddiyetle. Delfin yine güldü. Aralarında bir ölçü birimiydi bu ‘çikolata şifresi’. Çikolata bittere doğru gittikçe konuşmanın ciddiyeti artıyor demekti. “Kesinlikle bitter çikolata, yavrum.” dedi hafif bir gülümsemeyle. Merih hemen büyük bir ciddiyetle annesine dikti parlayan gözlerini. Delfin derin bir nefes aldı ve Derin gelmeden bu konuşmayı bitirmeyi umdu. “Nasıl başlamam gerektiği konusunda kararsızım yavrum ama seni seviyorum bunu biliyorsun. Bu zamana kadar her şeyi senin için yaptım. Bunları yaparken de birçok zor karar almam gerekti. Hele aldığım bir karar var ki o hayatımda aldığım en zor karardı. Senin için iyi olduğuna dair aldığım bir karardı ama şu an bundan emin değilim. Belki de doğru bir karar değildi.” dedi ve sustu Delfin. Bakışlarını oğlundan çekip ellerini saçlarına geçirdi. Merih’in küçük elleri annesinin saçlarına gitti ve okşamaya başladı küçük adam. Gülümseyerek bakışlarını tekrar oğluna çevirdi. Oğlunun merak parlayan bakışlarından cesaret alarak konuşmasına devam etti. “Bana bir kere bile söylememiş olsan da bir babaya ihtiyacın olduğunu biliyorum. Bunu bir kere bile dile getirmemiş olsan da biliyorum. Bana hiç ‘Anne, babam nerede?’ ya da ‘Benim neden babam yok?’ diye sormadın. O kadar anlayışlı bir çocuktun ki benim için hediye gibiydin. Sana söylemek istediğim, daha doğrusu artık söylemeye hazır olduğum bir şey var. Babanla biz yedi yıl önce tanıştık. Birbirimizi çok seviyorduk. Sonra bu sevgimizi daha da katlayacak bir şey oldu ve senin dünyamıza gireceğini öğrendik ama senin doğduğun gün babanla çok kötü kavga ettik ve ben babana çok kötü bir şey yaptım ve senin artık olmadığını söyledim. Ardından seninle birlikte Amerika’ya kaçtım. Senin de üzülmenden kavgalarımızın arasında yıpranmandan korktum. Ama şimdi yanlış yaptığımı anlıyorum çünkü senin bana ihtiyacın olduğu gibi babana da ihtiyacın var. Bu yüzden bu gece buraya baban da gelecek ve bundan sonra hep birlikte yaşayacağız. Aslında onunla çoktan tanıştın. Adı Derin Uçar.” dedi oğluna gülümseyerek. “Peki, sen artık ona küs değil misin?” dedi düşünceli bir şekilde kaşlarını çatarak. Delfin eğer ona gerçekleri söyleseydi oğlunun annesi için babasından vazgeçeceğinden emindi. Oğlunu üzmek istemediğinden, “Hayır, yavrucuğum. Küs değilim, biz barıştık artık.” dedi Delfin kendini içten olmaya zorladığı bir gülümsemeyle. Merih'in yüzü neşeyle aydınlandı. Annesinin boynuna atıldı. “Annecim! Bir daha senden hiç doğum günü hediyesi istemeyeceğim. Bu verdiğin tüm hediyelerden çok daha güzeldi.” dedi gülerek. Delfin gözlerinin dolmasına engel olmadı. Kolları arasındaki neşeli oğlu bunu fark edemedi. Delfin gözlerinin yansıttığının aksine neşeli bir sesle, “İyi de senin doğum gününe daha çok var. Bence böyle bir fikri bu kadar erken atma ortaya. Elde edeceğin hediyeleri düşün.” dedi gülerek. “Ama ben her şene mumları üfleeken bi baba iştiyodum. Ve aytık vay bu yüzden doğum günleyine ittiyacım kaamadı.” dedi ve Delfin bu cümleyle hıçkırıklarını tutamadı. Oğlu hemen geri çekilip annesine baktı. “Anne! Neden ağlıyoşun?” dedi dudaklarını bükerek. “Neden söylemedin, yavrum? Keşke söyleseydin... Seni bu kadar üzdüğümü bilmiyordum.” dedi yaşlar yüzünü yıkarken. Merih küçük elleriyle annesinin yaşlarını sildi. “O zaman da şen üzülcektin annecim. Şeni aşla üzmem.” dedi dudaklarını bükerek. Onun da ağlamak üzere olduğunu görerek hemen yaşlarını silip güldü Delfin. “Senin gibi bir yumurcağı hak edecek hangi sevabı işlemiş olabilirim acaba?” dedi gülüşleri arasında. Merih’in yüzü annesi güldüğünü görünce neşeyle aydınlandı ve o da gülmeye başladı. İkisinin kahkahaları çalan kapı ziliyle kesintiye uğradı. Birlikte kapıya gittiler. Kapıda bir adet beklenti dolu bakışlarıyla Derin vardı. Derin’in gözleri önce Delfin’in ağlamaktan hafif kızarmış gözlerine takıldı. Kaşları çatıldı. Ama duyduğu saf neşe ve mutluluk çığlığı ile duyduğu tek kelime adamın yüreğini yerinden oynatmaya ve nerede olduğunu unutturmaya yetti. “BABA!”
Merhaba Casperlarım, Umarım bu hikaye sizler için tekrar okumaya değerdir. Düşünceleriniz benim için çok değerli. Beni yorumsuz bırakmayın. Sizleri çok seviyorum. Okuduğunuz ve yanımda olduğunuz için çok teşekkür ederim. Kendinize iyi bakın. Eski Casper'lar tekrar merhaba, yeni Casper'lar hoş geldiniz! Keyifli okumalar Deniz UZAY |
0% |