@miraclesea
|
Delfin sabah alarm sesine zor da olsa kalktı. Gece çok içmemiş olmasına rağmen başı çatlayacak gibiydi. İçten içe bu ağrının sebebinin Derin’in bir yük treni gibi hayatına tekrar girişi olduğunu biliyordu ama yine de görmezden gelip şaraba verdi ağrının sebebini. Banyoda yüzüne hızla su çarpıp oğlunun odasına gitti. Oğlu sanki onun odaya girdiğini hissetmiş gibi gözlerini ovuşturarak uyandı. “Günaydın benim biricik oğlum!” dedi Delfin neşeyle. “Günaydın anne.” dedi oğlu mahmur bakışlarla. “Hadi, kalk bakalım! Anneannen, dedn ve dayın bizi kahvaltıya çağırdı. Oraya gideceğiz.” dedi yanağına içten bir öpücük kondurarak. “Arabada uyuyabilir miyim, anne?” dedi Merih esnerken. “Eğer on dakika içinde hazır olursan uyuyabilirsin.” dedi Delfin giyinmeye kendi odasına giderken. Delfin odasında giyinip salona geçti ve perdeyi açıp ortalığı kontrol etti. ‘Dikkatli ol!’ demişti Derin. Delfin'in görüntülenmek umurunda değildi ama Merih basına sızarsa Derin de öğrenirdi. Oysa bu Delfin'in hiç istemediği bir şeydi. Kendisini parçaladığı gibi oğluna da aynı şeyi yapmasana izin veremezdi. Kahvaltı oldukça neşeli ve güzel geçmişti. Anneannesinin hazırladığı mükellef sofra Merih'i deliye döndürmüştü. Normalde hiç de yemeklere saldırmayan oğlu şimdi sofrada bir elinde çikolata sürülmüş ekmeği bir elinde haşlanmış yumurtası ile hiç de kendisinin oğlu değildi. İç sesi yine patavatsızca 'Daha çok babasının oğlu gibi...' diye fısıldadı. Farkında olmadan kaşlarını çattı. Onun bu halini fark eden abisi, “Ne oldu Delfin?” dedi merakla. Onlardan bu konuyu saklayamazdı. “Dün gece Derin geldi.” dedi Delfin bakışlarını tabağından ayırmadan. Bir anda herkes dondu. Masadaki tek ses oğlunun çatal ve ağız şapırdatma sesleriydi. “Neden gelmiş?” dedi abisi sonunda şaşkınlığını atarak öfkeyle. “Basına evli olduğumuz haberi sızmış. Kim olduğumu bilmiyorlar ama bulmaları da çok uzun sürmezmiş. Dikkatli olmamı ve hiçbir yere konuşmamamı söyledi.” dedi Delfin sonunda kafasını kaldırdığında. Tekrar şaşkınlık dolu bir sessizlik oldu. Sadece babası sakinliğini korumuştu. “Peki... O?” deyip susarak yemek yiyen Merih'i işaret etti gözleriyle. “Beni korkutan da bu. Beni öğrenmeleri zerre kadar umurumda değil ama o... Onu öğrenmelerine izin veremem. Çünkü basın öğrenirse Derin de öğrenir.” dedi kendilerini umursamadan kahvaltısına devam eden oğluna bakarak. “Bunu bir konuşmalıyız, Delfin." dedi babası ciddi bir sesle. Ardından masadan kalkıp çalışma odasına gitti. Delfin mesajı alarak o da peşinden gitti. Babasının arkasından odaya girip kapıyı kapattı. “Hiçbir zaman Merih'i babasından saklamanı desteklemedim. Bunu biliyorsun.” dedi babası direkt konuya girerek. “Baba...” diye başladı Delfin ama Salih Bey onu susturdu. “Daha lafımı bitirmedim. Derin’in babası ile konuşup kayıtlarla oynadığın yetmiyormuş gibi, bir de çocuğu babasından kaçırıp yurt dışına kaçırmak için yine o adamla türlü türlü iş çevirdiniz. Şimdiyse Derin’in bunları öğrenmesinden korkuyorsun. Bana kalırsa basın yoluyla öğrenmeden önce sen söylemelisin. Eğer bunu senden değil de başka birinden öğrenirse öfkesinden fazlasıyla yüzleşeceksin. Dava açmaya kalkarsa mahkeme seni onu sakladığın için suçlu bulabilir ve resmiyette hala evlisiniz. Merih’i ondan saklayamazsın.” dedi babası tarafsız olduğunu belirterek. Delfin babasının huyunu biliyordu. Kendisini ne kadar severse sevsin haksızlığını yüzüne vurmaktan çekinmezdi. “Baba, oğlumun da aynı şeyleri yaşamasını istemiyordum. Hâlâ da istemiyorum. Lütfen, anla." dedi yalvararak. “Bence sen Merih’in onu sevecek olmasından korkuyorsun.” dedi babası yamuk bir gülümsemeyle. “Onu seveceğini biliyorum.” dedi Delfin dürüstçe. Sonrasında ekledi, “Sadece onu benden alır diye korkuyorum. Merih olmadan hayatıma devam edemem. Onunla olmaya alıştıktan sonra bu olmaz baba.” “Bu yüzden ona sen söylemelisin, Delfin. Senden duymalı, ona da bana anlattıklarını anlat. Kızacaktır ama oğlunu senden almayacaktır, eminim. Annen ve abin gibi ona katıksız bir öfkeyle bakmıyorum. Derin'in iyi biri olduğunu biliyorum. Bir ana oğulu ayıracak bir adam değil.” dedi gülümseyerek. “Peki, baba, bunu düşüneceğim.” dedi pes ederek. “Fazla da düşünme, zamanın kısıtlı biliyorsun.” dedi babası onu uyararak. “Biliyorum." dedi iç çekerek. Babasının haklı olduğunu biliyordu Delfin. Eğer gerçekleri başka şekilde öğrenirse Derin'in çirkinleşebileceğini biliyordu. Önünde bugünü saymazsa beş günü vardı ve Delfin bu işkenceyi daha fazla uzatmak istemiyordu. Her an Merih'in fotoğrafı çekilecek korkusuyla yaşayamazdı. Hem biliyordu ki Derin, Merih'i bu camiadan kendisinden daha iyi uzak tutardı. Delfin o gün Derin'i aramaya karar verdi. Delfin eve gidince Derin'in kendisine gitmeden önce verdiği kartı çantasından çıkardı ve koltuğa oturdu. Babasının haklı olduğunu biliyordu. Bunu en başta çözmesi gerekirdi ama Delfin korkmuştu. Bir elinde telefon, bir elinde kart ve içinde büyük bir korku öylece oturmuş halının desenlerini inceliyordu. Bir süre öyle oturduktan sonra oğlu onun dalgın halini fark ederek izlediği çizgi filmden gözlerini ayırıp, “Anne kara kara oturmuş ne düşünüyorsun?” dedi merakla. “Akşam yemeğine bir arkadaşımı çağırmayı düşünüyorum, ister misin?" dedi Delfin oğluna gülümseyerek. “Benim tanıştığım birisi mi?” dedi beş yaşındaki bir çocuktan beklenmeyen bir ciddiyetle. “Benim çok önceden tanıdığım ama senin hiç tanışmadığın bir arkadaşım.” dedi gülüşünü bastırmaya çalışarak. “Beğenmezsem onu kovarım.” dedi ellerini göğsünde bağlayarak. Delfin kendini tutamayıp bir kahkaha attı. “Peki, kovabilirsin. O zaman şimdi onu aramama izin verir misin?” dedi sonunda sakinleştiğinde daha normal bir sesle. Merih kafasını sallayarak onayladı ve izlediği çizgi filmine döndü. Delfin mutfağa yürürken numarayı çevirip kulağına götürdü. Telefon ikinci çalışta açıldı. Şen şakrak sesiyle bir kadın, “Alo!” dedi işveyle gülerek. “Derin Uçar'la görüşebilir miyim acaba?” dedi Delfin kadının aksine oldukça ciddi ve soğuk bir sesle. “Şekerim, bu ne ciddiyet? Ben menajeriyim. Kim diyeyim? Derin öyle her kadınla konuşacak biri değildir.” dedi aynı laçkalıkla. Delfin bir an adını söylemekte kararsız kaldı. Kadın adını biliyor olabilirdi. Ama sadece Derin'in kullandığı adını sadece Derin ve ailesi biliyordu. “İnci arıyor deyin. Fikri değişecektir, hanımefendi.” dedi Delfin sonunda. Bir süre sessizlik oldu. Ardından Derin'in boğuk sesi duyuldu. “İnci?” dedi şaşkın bir tonlamayla. Herhalde inanamamıştı Delfin'in aramasına. “Evet, benim.” dedi Delfin ifadesiz bir sesle. “Bir sorun mu var? Gazeteciler mi? Bu arada ismini söylememen iyi oldu. Yoksa menajerim Gaye hayatta bizi konuşturmazdı. Fazla paranoyak olabiliyor.” dedi Derin sıkıntıyla iç çekerek. Delfin içindeki yersiz kıskançlığı gözardı etti. “Benim de sana söylemem gereken bir şey var.” dedi Delfin dudağını kemirerek. “Ne söylemen gerekiyor?” dedi şüpheli bir sesle. “Aslında bir şey göstermem lazım. Üstelik bu konuyu yüz yüze konuşmamız daha iyi olur.” dedi hızlıca. “İstersen bu akşam gelebilirim.” dedi Derin kararsız bir sesle. “Olabilir. Yalnız gece ondan önce gelebilirsen sevinirim.” “Sekiz gibi uygun mudur?” dedi Derin kısa bir duraklamanın ardından. “Yemek yemiş olur musun? Bir şeyler hazırlayabilirim.” dedi Delfin kısa bir duraksamanın ardından. “Zahmet olmazsa, memnun olurum. Yemeklerini özledim.” dedi Derin. Delfin onun sesindeki gülümsemeyi duyabiliyordu. “O zaman akşama görüşürüz.” dedi Delfin düz bir sesle. “Sabırsızlıkla bekliyorum.” dedi Derin coşkulu bir sesle ve gülerek kapattı telefonu. Delfin onun sesiyle ürperen bedenine hâkim olamadı. Bir nefes üfleyip yüzünü eliyle yelpazeledi. Hızla akşam yemeği için hazırlıklara başladı. Saat sekiz olduğunda kapı çaldı. Delfin gülümsedi. Derin her zaman dakikti. Sekiz dediyse sekizde dediği yerde olurdu. Delfin kapıya yürürken oğlu odasında oyuncaklarıyla meşguldü. Delfin onu yemek için çağırıncaya kadar oyuncaklarıyla oynamasına izin vermişti. Hiçbir kuvvetin çağrılana kadar onu oyuncaklarından ayıramayacağına emindi. Delfin kapıyı açmasıyla elinde bir şişe şarap ve bir demet nergis ile dikilen Derin'le karşılaştı. Kendine hâkim olamayarak Derin'e gülümsedi. Anlaşılan Derin kendisinin nergisleri sevdiğini unutmamıştı. Derin de ona gülümsedi. Delfin geri çekilip içeriye geçmesini işaret etti. Derin ayakkabılarını çıkarıp içeri geçti. Delfin'in önüne bıraktığı terlikleri ayağına geçirip salona yürüdü. Çiçekleri ve şarabı Delfin'e uzattı. Delfin teşekkür ederek aldı ve mutfağa gitti. Tekrar salona döndüğünde Derin, Delfin'in endişeli havasını hissetti. Genç kadın dudağını kemiriyor, parmaklarıyla oynuyordu. “Artık söyleyecek misin, İnci? Karşımda kıvranıp duruyorsun. Bunu son yaptığında hamile olduğunu öğrenmiştim. Ne oldu?” dedi Derin sonunda dayanamayarak. “Kızmandan korkuyorum. Daha doğrusu kızacağını biliyorum. Ben daha çok delirmenden korkuyorum.” dedi titrek bir nefes çekerek. “İnci beni endişelendiriyorsun. Ne söyleyeceksen söyle ! Kızmaya başlıyorum gerçekten !” dedi Derin hafif sinirli bir sesle. Delfin derin bir nefes aldı. “Peki, anlatıyorum. Öncelikle sana hiçbir zaman yalan söylemedim. Yaptığım ne kadar kötü olursa olsun, hep doğruyu söyledim. Bunu biliyorsun, değil mi ?” dedi Delfin telaşlı bir sesle. “Evet, İnci biliyorum. Yalan söyleyemezsin ki zaten. Yüzün kızarır, saçmalamaya başlarsın. Sakarlığın tutar, illaki bir şey kırar dökersin.” dedi gülerek. Ama Delfin gülmedi. Derin onun gülmediğine görünce dikkatlice Delfin'e baktı. “Sana hiçbir zaman yalan söylemedim, ama bir kere hariç.” dedi Delfin tek nefeste. “Ne zaman?” dedi Derin merakla karışık bir öfkeyle. “Çok sinirliydim. Seni o kadınla görünce delirdim. Ben evde hamile halimle yalnız başımaydım ama sen... Sen...” diyerek hıçkırarak ağlamaya başladı Delfin. Derin onun yüzüne kapanmış ellerine uzanıp geri çekti. “Lütfen İnci, yeterince pişmanım. Bunu neden yapıyorsun bana?” dedi acı bir sesle. Sesi titredi adamın, kadının da içi... Ama yine de affedemiyordu işte! “Seninle konuştuktan sonra o gece sancılarım artmaya başladı. Evde tektim. Sancılarım arasında telefonla hem annemi hem 112'yi aradım, çünkü sen yoktun. Hastaneye gidince beni hemen doğuma aldılar. Senin gönül eğlendirmen yüzünden ben çocuğumu erken doğurdum.” dedi Derin'e dönüp öfkeyle. Derin'in diyecek bir şeyi yoktu. Zaten olsa bile Delfin şu an dinleyecek havada değildi. “Onu ilk defa doğduğunda gördüm. O kadar... o kadar güzeldi ki! Sonra alıp götürdüler. İyi olduğunu söylediler. Doktorlar, annem, babam, abim... Ama onların değil, senin söylemeni istiyordum. ‘Oğlumuz iyi İnci, birazdan gelecek.’ demeni bekliyordum ama sen demedin çünkü yoktun.” dedi Delfin nefesi daralırken. “Lütfen İnci yapma, daha fazla devam etme.” dedi acıyla Derin. “Bana İnci deyip durma! Artık İnci değilim ben !” dedi bir anda parlayan Delfin. Ardından anlatmaya devam etti. “Sonra sen telefonla aradın. Telefonla ! Hala yoktun ! Ben şüpheyle orada ölürken sen hala yanımda değildin. Ben çok öfkeliydim. Bu yüzden... bu yüzden... Bu yüzden...” dedi hıçkırarak. Ama devamını getiremiyordu. “Bu yüzden ne, İnci?” dedi sabırsızlıkla Derin. Delfin tam ağzını açmıştı ki, “Sen neden benim annemi ağlatıyorsun?” diye bağırdı Merih. Derin şok içinde çocuğa baktı. Delfin bir anlığına korkuyla Derin'e baksa da oğlunu kucağına çekti. "Bir şey yapmadı annecim. Bana bir film anlattı. Çok üzücü bir filmdi. Ben de ondan ağladım." diyerek oğluna gülümseyince oğlu da hemen gülümsedi. Uzanıp annesinin gözlerini sildi. “Şen ağlama hiçbiy şeye, annem.” dedi tatlılıkla. Oğlunun saçlarına bir öpücük kondurdu. “Hadi git, ellerini yıka yemek yiyeceğiz.” dedi Delfin olabildiğince neşeli bir sesle. “Ama anne, biyazdan uyuycam.” Dedi oğlu şaşkın bir sesle. “Bugünlük kaçamak yapacağız, oğlum. Şimdi dediğimi yap.” dedi gülerek. Merih çığlık çığlığa sevinçle ellerini yıkamaya koştu. Delfin endişeyle karışık bir korkuyla Derin'e baktı. Derin elleriyle yüzünü kapamıştı. “Derin...” dedi Delfin fısıltıyla. Ardından uzanıp Derin'in koluna dokundu. Derin bir anda ellerini çekti. “Sen bana bunu nasıl yapabildin, İnci? Bu kadar mı nefret ediyorsun benden? Çocuğumu benden koparacak kadar mı?” diyerek patladı. “Derin, lütfen öfkeliydim.” dedi kendini savunmaya çalışarak. “Peki, sonra? Sonra ne yaptın İnci ? Öfken geçince ne yaptın ? Ben söyleyeyim. Kaçtın !” dedi bağırarak. “Sana gelemezdim. Beni aldatmıştın !” dedi Delfin umutsuzca çırpınarak. “Bunu duydun mu, ha? Benden böyle bir şey duydun mu ? İlk gördüğün şeye inandın !” dedi bağırarak onun kollarına yapışan Derin. Delfin'i sarsmaya başladı. “Lütfen Derin, korkuyorum.” dediğinde Derin bir parça sakinleşti. “Bunu konuşacağız, Delfin. Burada kapanmadı.” dedi Derin sıktığı dişlerinin arasından. Ardından bıraktı Delfin'i. O sırada odaya giren Merih'e dönüp, “Merhaba dostum, ben Derin Uçar. Senin adın ne bakalım ?” dedi elini uzatarak. Şüpheyle annesine bakan Merih annesinin onayını alınca o da elini uzattı. “Merhaba, ben de Ali Merih Uçar. Aaa ! Soyadlarımız aynı ! Anne, gördün mü, soyadlarımız aynı!” dedi heyecanla annesinin yanına gidip kazağına asıldı. “Evet, oğlum ben de fark ettim. Ne kadar ilginç değil mi?” dedi oğluna gülümseyerek. Ardından yemeğe geçtiler. Yemek de sadece çatal, bıçak ve Merih'in sesleri vardı. Merih normalde çok konuşmazken o gece adeta bülbül olmuştu. Derin'e İstanbul'a gelişlerinden ve biraz da Amerika'daki hayatlarından bahsetmişti. Sonunda yemek bitince Delfin iki erkeği salona gönderip masayı toplamaya girişmişti. Ama içeride konuşan ikiliyi duyabiliyordu. Tam kadehleri mutfağa götürürken Merih'in dediği bir şeyle dondu kaldı. “Sen baba mısın?” dedi oğlu durgun bir sesle. Oğlunun bu masum sorusu Delfin'i şoka uğrattı. Derin bir süre cevap vermedi. Ardından, “Evet, babayım. Bir oğlum var.” dedi şefkatli bir sesle. “Sana bir sır vereyim mi?” dedi oğlu sesli bir şekilde fısıldayarak. “Söyle, seni dinliyorum.” dedi Derin de gülerek. “Ama bunu anneme söylemeyeceksin. Çünkü üzülür ve ben onun üzülmesini istemiyorum.” dedi ciddi bir sesle. “Merak etme, kimseye söylemem. Söz veriyorum.” dedi Derin de fısıldayarak. “Ben de bir babam olsun istiyorum.” dedi Merih hızla. Merih'in bunu demesiyle Delfin elindeki tepsiyi şokla yere düşürdü ve en sevdiği İngiliz takımının kadehleri yerle buluşup parçaları saçıldı. Oğlu hiç baba istediğini söylememişti bugüne kadar ilk kez iki yaşında 'baba' demişti ve bugüne kadar da dudaklarından ‘baba’ sözcüğü dökülmemişti. İki erkek hızla Delfin'in yanına geldiler. Delfin, “Annecim, içeri lütfen! Cam kırıkları var” dedi kafasını kaldırmadan cam kırıklarını toplamaya başladı. Merih annesini dinleyip içeri geçti ama Derin kaldı. Delfin'in titreyen ellerini fark etmişti, ayrıca kendilerini dinlemiş olduğunu da. Eğilip camları toplamaya başladı. Ama Delfin bunun farkında değildi. Öyle ki Derin söyleyene kadar elini kestiğini bile anlamadı. “Ah, kadın! Dikkat etsene biraz! Hiç mi hissetmiyorsun?” dedi öfkeyle onu yerden kaldırarak. Hızla çeşmenin önüne götürüp su tuttu eline. “İlk yardım malzemeleri nerede?” dedi hala yatışmamış bir öfkeyle. “İkinci çekmece.” dedi Delfin fısıltıyla. Derin ağzının içinde bir küfür mırıldanarak çekmeceye yürüdü ve malzemeleri alıp geri geldi. “Otur.” dedi sadece sandalyeyi göstererek. Delfin oturunca Derin de karşısına geçti. Derin eline uzanınca, “Kendim yaparım.” dedi bir anlığına ama Derin öyle bir baktı ki, hemen susup elini uzattı. Oksijenli suyla elini temizlerken Merih'in sesi duyuldu. “Annecim, artık gelebilir miyim ?” dedi oğlu korkuyla karışık bir merakla. “Henüz değil, annecim. Sen neden Darcy ile oynamıyorsun? Hadi git onu içeri al ama önce ayaklarını temizlemeyi unutmuyor muyuz, değil mi yavrum?” dedi oğluna seslenerek. Merih bir sevinç çığlığı atarak Darcy'i içeri almak için dışarı koştu. "Bu saatte dışarı çıkması mantıklı mı?" dedi Derin iğneleyici bir sesle. “Darcy onun yanına hiç kimseyi yaklaştırmaz.” dedi güven verici bir gülümsemeyle. Kısa süre sonra evin içi kahkaha ve havlama sesleriyle yankılandı. Derin sessizce pansumana devam etti. Sargı bezini sardıktan sonra bileğini tutmaya devam etti. Delfin bunu fark ederek Derin'e bakınca onun dalgın bakışlarla bileğine baktığını gördü. Delfin bileğindeki karıncalanma hissiyle bileğini geri çekti. Derin'in dalgın bakışları dağılırken gözlerini Delfin'in gözlerine çevirdi. Delfin ayağa kalkıp cam kırıklarının olduğu yere yönelince, “Sen ne yaptığını sanıyorsun? Yine keseceksin bir yerlerini!” dedi öfkeyle bağırarak. “İçeriden süpürgeyi getireceğim Derin!” dedi sonunda Delfin de sinirlenerek. Derin bir şey demedi. İçeriye oturma odasına geçti. “Darcy seni tanımıyor. O yüzden bırak o sana gelsin.” dedi arkasından seslenerek. Ardından süpürgeyi almaya gitti. Bir saatin sonunda Merih yorgun düşmüştü. Öyle ki kafasını Darcy'e yaslamış uyukluyordu. Delfin onu kucaklayarak yatağına götürmek için ayaklanmıştı ama Derin ondan önce davranıp Merih'i kucağına aldı. Delfin'e dönüp, “Odası nerede?” dedi sadece. Delfin onu eliyle çağırdı ve üst kata yöneldi. Birlikte yukarı oğlunun odasına çıktılar. Delfin Merih'i yatırırken Derin geri çekilip onları izledi. Delfin oğlunun saçlarını okşayıp ardından eğilip öpücük kondurdu. Yatağın yanındaki gece lambasına basarak odayı bir anda akvaryuma çevirdi. Derin istemsiz gülümsedi. Deniz onun için her daim vazgeçilmez olmuştu ve anlaşılan oğlu için de aynı şey geçerliydi. İçeri geçtiklerinde ikisi de sessizdi. Delfin'in üstünde yılların yükünü atmanın rahatlığı ve yıllarca bu yükü taşımanın suçluluğu vardı. Derin'in yüzündense hiçbir şey okunmuyordu. Bu durum Delfin'i huzursuz ediyordu. Darcy'nin bacaklarının arasına yerleşip kafasını bacağına yaslaması bile Delfin'i rahatlatamamıştı. Delfin dalgın dalgın ellerini Darcy'nin kafasında gezdirirken, “Sanırım evliliğimizi öğrenen gazeteciye teşekkür etmeliyim. Yoksa öldüğünü sandığım oğlumun aslında yaşadığını öğrenemeyecektim.” dedi buz gibi bir sesle. Ama Delfin aslında bu tonun altında yatan öfkenin ateşini hissedebiliyordu. ‘İşte başlıyoruz!’ dedi içinden. “Bir şey söylemeyecek misin?” dedi Delfin'in cevap vermediğini görünce. Delfin başını olumsuz anlamda sağa sola salladı. “Söyleyecek hiçbir şeyin yok yani!” dedi iğneleyici bir sesle. Delfin gözlerini Derin'in gözlerine çevirdi. “Ne söylememi istiyorsun?” dedi Delfin bitik bir sesle. Derin onun yorgun ve yenik düşmüş gibi bakan gözlerine baktı. “Bu fazlaydı, biliyorsun değil mi? Oğlumu benden saklayarak ileri gittin, İnci.” dedi daha sakin bir sesle. Delfin hala bir cevap vermiyordu. Sadece Derin'in tüm öfkesini kusmasını bekliyordu. “Yapmış olduğumu sandığın şey ya da herhangi bir sebep onu benden saklaman için bir bahane olamaz.” dedi hafif öfkeli bir sesle. “Bir oğlum var, İnci! Bir oğlum!” dedi sonunda ayağa fırlayarak. Ani çıkışıyla Derin de Darcy de sıçradı. “Lütfen, ne diyeceksen biraz sessiz söyle.” dedi Delfin sakin bir sesle. Ama sesinin titremesine engel olamamıştı. Kısa süreli bir sessizlik oldu. Delfin gözlerini Darcy'e dikmişti. O yüzden bir anda yüzünde hissettiği elle irkildi. Yüzünü kavrayan eller kafasını kaldırınca Derin ile göz göze geldi. “Neden, İnci? Neden söylemedin?” dedi fısıltıyla. “Korktum, tamam mı? Seni benim gibi sevmesinden ve sonrasında aynı benim gibi yalnız kalmasından korktum. Benim yaşadıklarımı yaşamasından korktum.” dedi fısıltıyla kafasını Derin'in ellerinden kurtarıp tekrar yere çevirirken. Derin çenesini kavrayıp kafasını kaldırdı ve gözlerinin içine baktı. “Hiçbir zaman cesaret edemedin, değil mi? O gece bile soramadın bana. Duymak istemediğin şeyleri duyarsın korkusuyla sustun.” dedi küçük bir gülümsemeyle. “Duymama gerek yok. Gördüklerim yetti.” dedi çenesini Derin'in parmaklarının arasından kurtararak. “Ve basit bir sahne seni aldattığıma inanmana yetti.” dedi Derin duygusuz bir sesle. “Alaçatı'da olanlar hiç de basit değildi.” dedi Delfin alaycı bir tonla. Hala adama bakmıyordu. “Onlar çok daha sonraydı. Sen beni terk edip başka bir ülkeye gittikten sonra...” dedi sıkılı dişlerinin arasında. “Evet, sonraydı. Sana oğlumuzun öldüğünü söylememden bir ay sonra...” dedi Delfin aynı şekilde. “Kahretsin, İnci! Bir bok çukurundaydım, tamam mı? Sen yoktun, oğlum yoktu. Kimsem yoktu. Yapayalnızdım. Üç kere intiharın eşiğinden döndüm. Bunları duymadın, değil mi? Duyduğun sadece sen gittikten bir ay sonra bir kadını altıma aldığım haberiydi, değil mi?” dedi hışımla tekrar ayağa fırlayarak. Bu sefer Delfin de ayağa fırladı. “Evimden gitmeni istiyorum. ŞİMDİ!” dedi Delfin öfkeli gözlerle. "Sen ve o kahrolası gururun! Her zaman bizi birbirimizden uzaklaştıran şeydi. En başında bile böyleydi.” dedi Derin gözlerini Delfin'in gözlerine dikerek. “Git, sadece git!” dedi Delfin elini Derin'in göğüslerine koyup iterek. Ama bu güçlü göğsü ittirecek kadar kuvvetli değildi. Bu yüzden Derin kıpırdamadı. Tam tersine, göğsünün üzerindeki elleri bileğinden kavrayarak göğsünde hapsetti ve Delfin'e yaklaştı. “Söylesene, benden sonra biri oldu mu? Hayatına başka bir erkeği aldın mı?” dedi endişeyle karışık bir merakla. Nefesi Delfin'in yüzünü okşuyordu. Delfin bunun üstüne hiç beklenmeyen bir şey yaptı. Kahkaha attı. Alaycı kahkahası ile vücudu sarsıldı. Bu sarsılmanın sebebi Derin'in onu sarsması da olabilirdi. Kahkahaları biraz olsun dindiğinde, “Hayatıma bir erkek aldım mı, ha? Evet, aldım Derin, o da oğlun! Şimdi defol git evimden!” dedi yüzündeki alaycı gülüş kaybolurken. Adam bir anlığına şaşkın gözlerle kadına baktı. Delfin adamın gözlerinde bir parça hayranlık gördü. Adam kadının ellerini bıraktı ve geri çekildi. Hızla kapıya yürüyüp kapının önündeki ayakkabıları giyip montunu sırtına geçirdi. Dışarı çıkarken duraksadı. Arkasını dönmeden, “Her zaman bana kördün. Aşkıma, kalbime kördün. Hiçbir zaman seni, gerçekten seni, sevdiğime inanmadın. Oysa hiçbir zaman benim için senden başkası olmadı.” dedi ve gitti. Delfin öylece arkasından baktı sadece. Sevdiği adamın itirafı ve lafları çok ağır gelmişti. Öyle ki hayır öyle değil diyememişti bile. Oysa hiçbir zaman onun sevgisinden şüphe etmemişti. O lanet geceye kadar...
Merhaba Casperlarım, Umarım bu hikaye sizler için tekrar okumaya değerdir. Düşünceleriniz benim için çok değerli. Beni yorumsuz bırakmayın. Sizleri çok seviyorum. Okuduğunuz ve yanımda olduğunuz için çok teşekkür ederim. Kendinize iyi bakın. Eski Casper'lar tekrar merhaba, yeni Casper'lar hoş geldiniz! Keyifli okumalar Deniz UZAY |
0% |