@miraclesea
|
Ertesi gün cumartesiydi. Delfin yataktan doğruldu. Derin söz verdiği gibi gece yemeğe yetişmişti ama bunu oğlunu kırmamak için yaptığı barizdi. Çünkü yemekten sonra oğlunu uyutmuş ve tekrar gitmişti. Tüm gece de bir daha gelmemişti. Telefonunun yanıp sönen ışığını görünce gözlerini ovuşturup telefonu eline aldı. Mesajı açtığında Derin’den geldiğini gördü. ‘Akşam dönemediğim için üzgünüm. Hafta sonunu boşa çıkarmak için uğraşıyorum. Gece çekimleri biterse hafta sonu özgür kalacağım. Pazar günü pikniğe ne dersin? Merih’i benim için öp. Tabii kendini de ;)’ Delfin mesajı okurken kıvrılan dudaklarına hâkim olamadı. Derin oldum olası laflarıyla Delfin’i kendinden geçirirdi. Bu Delfin’in gönlünce izin verdiği bir durumdu. Yani bir zamanlar... Ama artık buna izin vermiyordu. Daha doğrusu izin vermek istemiyordu. İzin vermediğini sanıyordu. Çünkü kadının yüzüne yayılmış olan gülümseme aslında çoktan izin verdiğini gösteriyordu. Kendiyle dalga geçer gibi güldü. Üstüne sabahlığını geçirip oğlunun yanına gitti. Oğlunu kaldırıp giydirdi. Biraz park turu ikisine de iyi gelecekti. Ama Merih evden çıkarken, “Babam da gelecek mi?” diye sordu. Delfin sıkıntıyla bir nefes üfledi. “Hayır, yavrum. Yarın piknik yapabilelim diye baban çok çalışacak bugün.” dedi kendini gülümsemeye zorlayarak. Oğlu başta suratını düşürse de ‘piknik’ lafını duyunca yüzünü kocaman bir gülümseme kapladı. “O zaman payk payk payk!” dedi nşe dolu bir haykırışla. “Eyvah, üçleme yaptın! Sen ayakkabılarını giy, ben de Darcy’i alayım. Koş!” dedi hızla. Merih kahkahalar atarak ayakkabılarına koştu. Delfin, Darcy’e yöneldi. Sanki dışarı çıkılacağını anlamış gibi o da ağzında tasmasıyla Delfin’in yanına geldi. Delfin hemen tasmayı taktı. O sırada Merih de gelince üçlü evden çıktı. Etraf sakin gibiydi. Delfin rahat bir nefes aldı. Magazinciler onu fazlasıyla rahatsız ediyordu. Ayrıca Derin de yoktu. Magazincileri uzak tutacak kimse yoktu. İkisi parkta koşup nefesleri kesilene kadar oyunlar oynadılar. Sonunda kendilerini çimlere bıraktılar. Bulutlara bakıp onlardan çeşitli çeşitli şekiller çıkarttılar. Sonunda hava serinleyince de evlerinin yolunu tutmaya karar verdiler. Onlar güle konuşa şarkılar söyleyerek evlerine giderken arkalarından tanıdık bir ses, “Delfin!” diye seslendi. Delfin sese dönünce Arda’yı gördü. Gülümseyerek sarıldı yanına gelince. “Arda, nasılsın?” dedi sıcacık bir sesle. “İyiyim. Buralarda bir oyuncu ile görüşmem vardı. Bizim oyunda ünlü birkaç kişi de olacak. Belki Leyla söylemiştir sana da. İşte, onlarla konuşuyorum ben de.” dedi gülümseyerek. “Bildiğimiz yüzler herhalde. Kimler var listede?” dedi Delfin merakla. “Daha çok kesin değil. Haftaya netleşecek bakalım. Siz nereden böyle?” dedi Merih’in saçlarını okşarken. “Parkta eğlendik. Şimdi de dönüyoruz.” dedi Delfin, Merih’e bakıp gülümseyerek. “Sen benim adımı biliyorsun ama ben seninkini bilmiyorum.” dedi Arda, Merih’e doğru eğilerek. “Benim adım Merih.” dedi oğlu gülümseyerek. “Tanıştığımıza memnun oldum, Merih.” dedi Arda elini uzatarak. Merih uzatılan eli sıktı. Arda’nın ona büyük adam gibi davranması hoşuna gitmişti. Bu yüzden gülümseyerek, “Bizimle sıcak çikolata içmek ister misin, Arda Amca?” dedi kibar bir şekilde. Delfin oğlunun bu hoş ve kibar tavrı karşısında şaşıp kalmıştı. Arda da ciddiyetle başını sallayıp, “Bu dünyada hayır diyebileceğim çok az şey var ve sıcak çikolata bu listenin başında geliyor.” dedi Merih’e gülen gözlerle bakıp. Merih neşeyle ellerini çırptı. Delfin gülümsedi. Oturmuş sıcak çikolatalarını yudumlarken Merih sessiz durmamıştı. Arda ile balıklar hakkında ciddi bir konuşmaya dalmışlardı. Delfin sessizce onları izliyordu. Aklı ise ne konuştuklarında ne de o odanın içindeydi. Aklı itiraf etmekte zorlansa da Derin’deydi. Genç adam gece çekimleri biterse özgür kalacağını söylemişti ama hâlâ gelmemişti. “Neler düşünüyorsun öyle dalgın bir şekilde?” diyen Arda’nın sesiyle sıçradı. Kafasını Arda’ya doğru çevirince Merih’i göremedi. “Merih nerede?” dedi Arda’yı duymazlıktan gelerek. “Yukarıya çıktı oyuncaklarını getirmek için.” dedi dikkatle Delfin'in yüzünü inceleyerek. Delfin sadece başını salladı. “Neler oluyor, Delfin? Anlatmayacak mısın?” dedi sonunda dayanamayarak. “Şu an anlatabilecek bir ruh halinde değilim, Arda. Kafam fazlasıyla karışık. Kendimi fazlasıyla kafeste hissediyorum zaten. Lütfen, bir de sen zorlama.” dedi Delfin neredeyse yalvararak. “Peki, şimdilik dediğin gibi olsun. Ama bu kafesten kurtulmak istiyorsan, martta piknik gibi bir şey varmış az daha sabret. Ayrıca, haftaya da Uludağ gezisi var. Alımlar doldu ama seni sıkıştırabilirim. İsimleri toplayan kişi bir arkadaşım.” dedi gülümseyerek. “Süper olur! Gerçekten bunu yapabilir misin?” dedi Delfin umutla. “Senin için bir şeyler denerim.” dedi çarpık bir gülüşle. Delfin gülerek koluna vurdu. “Seni şeytan tüylü seni!” dedi ciddi durmaya çalışıp başaramayarak. Arda güldü. Gözlerini saatine çevirip, “Artık gitmeliyim. Biriyle daha görüşmem var. Othello karakteri için ama her kimse gizli tutuyorlar. Ben de gidince tanışacağım. Merih’i benim için öper misin? Ona daha sonra oynayacağımıza dair söz verdiğimi söyle.” deyip koltuktan kalktı. Delfin de kalkıp kapıya kadar peşinden gitti. Arda çıkıp Delfin’in yanağına bir öpücük kondurdu. “Okulda görüşürüz.” dedi ve hızla randevusuna yetişmek için oradan ayrıldı. Delfin ve Merih birlikte neredeyse bir saattir oynuyorlardı ama oğlu nedense eski zamanlara göre pek bir isteksizdi. Oyuncaklarıyla somurtkan bir suratla oynuyor, durduk yerde oyuncakları birbirine çarptırıyordu. Bir süre sonra dayanamayıp elindeki arabayı yere attı. “Ama benimle oynayacağına söz vermişti!” dedi kollarını göğsünde birleştirerek. Gözleri hissettiği hayal kırklığıyla dolu dolu olmuştu. “Biliyorum kuzum. Ama daha sonra oynayacak, Arda amcan söz verdi ve eminim ki, o sözü tutacaktır. İşi çıkmış sadece.” dedi anlayışla gülümseyerek. Anlaşılan oğlu oyun arkadaşını istiyordu. “O zaman babam nerede?” dedi kaşlarını daha da çatarak. “O da yarın pikniğe gidebilelim diye bugün çalışmak zorunda kuzum.” dedi Delfin oğlunu bu muzur halinden çıkarmaya çalışarak. “Bana ne! Ben babamı istiyorum!” dedi ayağa fırlayıp ayağını öfkeyle yere vurarak. Delfin onun bu ani öfkesine şaşırsa da duygularını sakladı. “Niye ben iyi bir oyun arkadaşı değil miyim?” dedi Delfin yalandan üzülmüş gibi durarak. “Sen sahip olduğum en iyi oyun arkadaşısın. Ama bazen erkek erkeğe oynamak istiyorum.” dedi Merih annesine ciddiyetle bakarak. Delfin bu laflara gülmemek için kendini zor tutuyordu. Oğlu ne ara böyle büyümüş de küçülmüştü? Delfin ona uygun bir cevap bulmak için uğraşırken kapının ısrarlı çalışı kendisini kurtardı. “Babam geldi!” dedi Merih, Delfin’den önce koşturarak. Kapıyı hızla açtığında babasını görünce bir sevinç çığlığı daha attı. Derin hızla onu kucaklayıp kaldırırken bir yandan da öpüyordu. “Anlaşılan birileri babayı özlemiş.” dedi Derin gülerek. Merih geri çekildi ve kollarını göğsünde bağladı. “Aslında sana küsüm. Çünkü sen benimle oynamak için gelmedin.” dedi dudaklarını bükerek. “Ama oğlum, yarın pikniğe gideceğiz. Pikniğe gidebilelim diye çok uğraştım. Seni yarın çok güzel bir yere götüreceğim.” dedi Derin oğlunun tatlı yanaklarına sulu öpücükler kondurarak. Merih şımarık bir şekilde babasını itmeye çalıştı. Delfin sessizce onları izliyordu. Baba oğul çok iyi anlaşıyordu. Delfin’in içine bir anda suçluluk duygusu doldu. Öyle ki gözyaşları hızla gözlerinde birikti. Hemen ayağa fırlayıp odasına yöneldi. İkilinin onu fark etmediğini düşünüyordu ama yanılıyordu. Çünkü Derin onu odasına kaçarken görmüştü. Ayrıca gözlerinde parlayan yaşları da fark etmişti. Delfin’in neden bir anda ağlamaya başladığını anlamamıştı. Oğlunu kucağından indirdi. Oğlu annesini göremeyince hızla etrafına bakındı. Tam ona seslenmek üzereyken, “Sanırım tuvalete gitti. Gel, onu biraz yalnız bırakalım. Bugün onu çok yorduğuna eminim.” dedi Derin gülmeye çalışarak. Aklı hala Delfin’deydi. “Evet, çok yoruldu ama Arda amca geldi. Sanırım o zaman biraz dinlendi.” dedi oğlu yaramazca kıkırdayarak. Derin şokla hızla oğluna döndü. “Arda amca mı dedin sen?” dedi sakin kalmaya çalışarak. “Evet, onu park dönüşü gördük. Onu sıcak çikolata içmek için bize çağırdım. O da kabul etti.” dedi oğlu oyuncaklarıyla oynarken. Derin’in yüzü öfkeyle kasıldı. Arda acaba neden bundan bahsetmemişti? Üstelik biraz önce görüşmüşlerdi. Derin’in içini bir anda kıskançlık ateşi sardı. “Bana gelince anneni hep benden kaçır ama git Arda’yla sıcak çikolata iç. Oldu mu şimdi, Merih?” dedi Derin alayla. Ama öfkeli olduğu az da olsa sesinden anlaşılıyordu. “Ama o çok iyi biri. Hem annemin eski arkadaşıymış. Annem sana küs olmasaydı, sana da sıcak çikolata teklifi yapardım, babacım.” dedi oğlu bilmiş bir tavırla. Derin kendini tutamayıp güldü. “Kesinlikle annesinin oğlu...” dedi kafasını iki yana sallayıp. Baba oğul aşağıda tatlı tatlı oynayıp konuşurlarken Delfin’in ne halde olduğundan habersizlerdi. Delfin odasında kendini yatağa bırakmış ağlıyordu. Hıçkırıklarla sarsılırken narin vücudu hırsla yastığı yumrukluyordu. İçinde patlayan ani öfke ve suçluluğa hâkim olamıyordu. Beyninde dönüp duran sözler ona hiç yardımcı olmuyordu. Durmadan kendi kendine, “Benim suçum... Benim suçum... Benim suçum...” diyordu fısıltıyla. Her kelimede bir yumruk daha indiriyordu yastığa. “Oğlumu babasız bırakmak benim suçum. Onu İzmir’e göndermek benim suçum. Daha en başında onu oyunculuk için zorladım ve oyuncu oldu. Bu da benim suçum. Onu sevdim. Bu da benim suçum. O gün beni çağırdıklarında o çimlere hiç gitmemeliydim. Bu da benim suçum.” dedi Delfin yastığı fırlatarak. Yatağa tekrar kendini boylu boyunca uzatırken aklına yıllar öncesi geldi. Nasıl tanıştıklarının anısı içini daha da kavurdu ama aynı zamanda anıların mutluluğu içine su da serpmişti. Gözyaşları biraz olsun durulmuştu. Yüzünde eski hatıraların gün yüzüne çıkmasıyla oluşan bir gülümseme vardı. Islak yüzündeki bu ufak gülümseme dağların arkasından gözüken bir güneş gibiydi. Delfin hiç aşağıya inmek istemiyordu bu haldeyken ama oğlunun kendisini arayacağını biliyordu. Bu zamana kadar gelmemiş olması bile şaşırtıcıydı. Delfin zorla yataktan doğruldu ve banyoya gidip elini yüzünü yıkadı. Kendini toparlamak için derin bir nefes çekip aşağıya indi. Salon boştu. Hızla mutfak banyo ve bahçeye de baktı ama kimse yoktu. Basamakları atlaya atlaya çıkarak Merih’in odasına gitti. Kapı hafif aralıktı. Delfin ses çıkarmadan kapıyı itti. Karşısında en mükemmel manzara duruyordu. Merih ve Derin, Merih’in küçük yatağında mışıl mışıl uyuyorlardı. Ah Tanrım! İkisi böyle yanyana dururlarken Merih nasıl da babasına benziyordu! Delfin onlara yaklaşıp yatağın ucuna oturdu. Üstlerindeki masal kitabını alıp komidinin üstüne bıraktı. Elini uzatıp önce Merih’in saçını okşadı. Ardından tereddüt etse de eli bu sefer Derin’in saçları arasında dolaştı. Eğilip ikisinin alnına da bir öpücük kondurduktan sonra doğruldu ve üstlerini örttü. Derin’in saçını son bir kez okşayıp, “Özür dilerim, Derin. Ne olursa olsun, seni oğlundan ayırmamalıydım. Ve tabii senin dediğin gibi eğer sonuna kadar gidecek cesaretim yoksa çenemi tutmalıydım.” dedi fısıltıyla. Ardından iç çekerek kalktı. Gece lambasını yakıp odadan çıktı. Derin’in gözleri kapının kapanmasıyla açıldı. Yüzünde mutluluk dolu bir gülümseme oluştu. “Sonunda!” dedi minnet dolu bir fısıltıyla. Sonunda Delfin’in buzları çözülüyordu.
Merhaba Casperlarım, Umarım bu hikaye sizler için tekrar okumaya değerdir. Düşünceleriniz benim için çok değerli. Beni yorumsuz bırakmayın. Sizleri çok seviyorum. Okuduğunuz ve yanımda olduğunuz için çok teşekkür ederim. Kendinize iyi bakın. Eski Casper'lar tekrar merhaba, yeni Casper'lar hoş geldiniz! Keyifli okumalar Deniz UZAY |
0% |