Yeni Üyelik
13.
Bölüm

XIII. YENİ GERÇEKLER - 2

@miraclesea

Güneş kendini bulutlardan kurtarmış, tüm gücüyle etrafı ısıtıyordu. Delfin parlak güneş karşısında huzurla gülümseyerek derin bir nefes aldı. O anda kendini tüm gerginliği üstünden uçmuş ve bir tüy kadar hafifmiş gibi hissediyordu. Araba yağ gibi yolda hızla ilerlerken Merih belki de yüzüncüye aynı soruyu sordu bıkkınlıkla.

“Daha gelmedik mi?” dedi dudak bükerek.

“Hayır oğlum. Henüz değil. Ama merak etme az kaldı.” dedi Derin gözlerini yoldan ayırmadan.

“Geçen sefer de aynısını söyledin, baba.” dedi Merih kollarını göğsünde kavuştururken. Delfin güldü. Derin kafasını Delfin’e çevirdi. Delfin onun bakışlarını hissediyordu ama dönüp bakmadı. Elini arabaya bağlı telefonuna uzatıp listede gezindi. Aradığı şarkıyı bulunca yüzüne yine tatlı bir gülümseme yayıldı. Şarkıyı başlatınca Derin’e dönüp arabanın tavanını işaret etti. Derin sırıtarak bir düğmeye basarak arabanın üstünü açtı. Merih şarkıyla birlikte ellerini çırptı. Babası arabanın üstünü açınca ise neşe dolu bir çığlık koyverdi. Delfin nakarat gelince uçuşan saçlarıyla birlikte Merih’e döndü. İkisi aynı anda nakaratı söylemeye başladı.

"Bana bir şarkı söyle yolumuz uzun

Sözlerden kurtul derdimiz bir olsun.

Bana bir şarkı söyle yolumuz uzun

Onlardan kurtul derdimiz bir olsun."

Derin gülerek arada onlara eşlik ediyordu. Anne oğul birbirlerine gülerek şarkılarına devam ettiler yol boyunca. Derin sonunda arabayı bir çiftlik evinin avlusuna sokarak durdurdu. Müziği kapatarak,

“İşte geldik.” dedi Merih'e dönüp göz kırparak.

“Yaşasın!” dedi Merih ellerini neşeyle havaya kaldırarak.

“Pikniğe geldik sanıyordum.” dedi Delfin çiftlik evine gözlerini kısarak bakarken.

“Evet, pikniğe geldik zaten.” dedi Derin omuz silkerek. Delfin bir şey diyemeden arabadan çıktı. Eş zamanlı olarak karşılarındaki evin kapısı açıldı. İçeriden orta yaşlı bir adam çıktı.

“Derin Bey, hoş geldiniz! Sizi daha erken bekliyorduk.” dedi adam Derin’e gülümseyerek yaklaşırken.

“Ne konuştuk biz seninle, Mustafa abi?" dedi Derin sitemkâr bir sesle.

“Tamam tamam... Derin sadece Derin.” dedi elini geçiştirir gibi sallayarak. Delfin şaşkınlığını atıp arabadan çıktı. Derin onun arabadan çıktığını fark edip,

“Mustafa abi, gel, seni eşim ve oğlumla tanıştırayım.” dedi adamı Delfin ile Merih’e doğru yönlendirirken.

“Bu güzeller güzeli kadın benim karım İnci Delfin ve bu tatlı yakışıklı afacan da oğlum Ali Merih.” dedi kocaman bir gülümsemeyle takdim ederken. Delfin’in yanakları iltifat karşısında hafifçe pembeleşti.

“Hoş geldiniz Delfin Hanım! Hoş geldiniz küçük bey!” dedi adam sırayla ikisine de dönüp gülümseyerek. Merih annesinin montunu çekiştirerek,

“Anne bu amca bana niye 'küçük bey' dedi?” dedi oğlu şaşkın bir sesle. Delfin güldü ve adama döndü.

“Lütfen, Delfin yeterli.” dedi adama sıcak bir gülümsemeyle. Adam da gülümsedi ve geri çekilip eliyle evi işaret etti.

“Hadi içeri geçin! Gül size bir kahvaltı hazırladı ki görmeniz gerek!” dedi sıcak bir sesle. Üçü de bu lafa gülüp önden yürüyen adamı takip ettiler. Delfin, Derin’e dönüp,

“Burası neresi?” dedi anlayamayarak.

“Burası benim cennetim. Arada boş vakitlerimde buraya kaçıyorum. Hava bozabilir diye buraya getirdim. Pikniği bahçede yapabiliriz. Yağmur falan yağarsa da içeri geçeriz hemen.” dedi Derin gülümseyerek. Delfin başını sallayıp onayladı. Büyük evin içine girince oğlu ağzını kocaman açıp,

“Vay canına!” dedi Merih hayran gözlerle eve bakarak. Delfin de evi izleyen hayran bakışlarına engel olamadı.

“Evin çok güzelmiş. Gerçekten de bir cennet.” dedi Delfin içten bir sesle.

Bırakın gökteki Cennet’i; çevremizdeki şiir ve sevgi cennetine bakın.” dedi Derin sırıtarak. Delfin güldü ve gözlerini açarak hafif bir şaşkınlıkla,

“Longfellow... Beni şaşırtıyorsun Derin!” dedi. Derin de güldü.

“Aramızdaki tek edebiyat aşığı sen değilsin. Edebiyat fazlasıyla ilgimi çekiyor.” dedi Derin gözleriyle Delfin’in vücudunu baştan ayağa süzerek. Delfin omzuna bir tokat atınca kolunu tuttu.

“Hey!” dedi yalandan acımış gibi kolunu tutarak.

“Anne!” dedi oğlu ikilinin atışmasını keserek. Delfin, Derin’e gözlerini kısarak baktıktan sonra oğluna döndü.

“Efendim, annecim?” dedi gülümseyerek.

“Anne, tavşanlara bakabilir miyim? Mustafa amca bana tavşanları gösterebileceğini söyledi.” dedi oğlu yalvaran bakışlarıyla.

“Peki, ama fazla koşup terlemek yok. Montunu burada bırak.” dedi Delfin sıcak bir gülümsemeyle. Merih neşeyle annesine uzandı. Annesi de diz çöküp oğlunun kollarının arasına girdi. Oğlu sıkıca sarılıp yanaklarına sulu öpücükler bıraktı. Ardından hızla Mustafa amcasının peşinden bahçeye çıktı. Delfin, Derin’e dönüp,

“Lavabo ne tarafta? Bir elimi yüzümü yıkayayım.” dedi sakin bir sesle.

“Koridoru takip et, soldan ikinci kapı.” dedi Derin hafif şaşkın bir sesle. Delfin’in sakin ses tonu Derin’i tedirgin ediyordu. Delfin koridorda yürürken Derin onu izlemeyi bırakıp mutfağa geçti. Gül Hanım haşlanmış yumurtaların kabuklarını soyuyordu.

“Gül sultanım benim!” dedi Derin neşeyle. Gül Hanım korkuyla olduğu yerde sıçradı. Elini kalbine götürdü.

“Ay, Derin Bey oğlum! Sen ben benim yüreğime mi indireceksin, bu yaşımda?” dedi başparmağını damağına götürüp kaldırarak.

“Ne varmış yaşında? Taş gibisin be taş!” dedi kollarını iki yana açıp sarılarak. Geri çekildiğinde Gül Hanım ayağındaki terliği çıkarttı. Derin’e doğru sallayıp,

“Bak bir de dalga geçiyor! Boyundan postundan utan !” dedi sinirle. Derin gülerek hemencecik kaçtı. O sırada birinin daha güldüğünü duydu. Kafasını kapıya çevirince Delfin’i gördü kapıda.

“Gül tabii gül! Kocan burada dayak yesin sen gül !” dedi Derin yalandan sitemli bir sesle. Delfin bir anlığına gülmeyi kesti ama kendini tutamayıp bir kahkaha daha attı. Derin onun kahkahası karşısında özlemle iç çekti. Delfin’in tasasız kahkahalarını özlemişti.

“Öyle bakıp duracağına bizi tanıştırsana.” dedi Gül Hanım adamı daldığı düşüncelerden uyandırarak. Derin kafasını hızla sallayarak bulundukları ana geri döndü. Elini Delfin’e doğru uzattı. Delfin bir şey demeden kendisine uzatılan eli tuttu. Derin hala bu uysallığa inanamıyordu ama bu hareket karşısında renk vermedi iki kadını tanıştırdı.

“Memnun oldum, hanım kızım. Siz geçin sofraya. Börek yaptım. Soğumadan yiyin.” dedi gülümseyerek.

“Yardım edebileceğim bir şey var mı? Ben emek vermediğim bir şeyi yiyemem. Huy işte.” dedi omuz silkip özür dileyen bir gülümsemeyle kadına bakarak. Kadın güldü.

“İlahi kızım! Hiç olur mu öyle şey? Ben sana nereden bulayım şimdi yapılacak iş? Al bu yumurtaları götür de için rahat etsin madem.” dedi ellerini önlüğüne silip. Delfin yumurtaların olduğu tabağı alıp bahçeye kurulmuş olan masaya geçti. Biraz ilerde yere eğilmiş tavşanları seven Merih’i gördü.

“Merih! Hadi kahvaltıya!” dedi oğlu hemen doğrulup masaya doğru koştu. Masaya oturacakken Delfin atıldı.

“Önce eller, küçük bey!” dedi uyaran bir sesle. Oğlu babasıyla lavaboya yöneldi. Delfin de sandalyeyi çekip oturdu. Masada sadece üç tabak görünce arkasındaki Gül Hanım’a dönüp,

“Mustafa abi ile sen yemeyecek misin Gül abla?" dedi kaşlarını çatarak.

“Biz rahatsız etmeyelim, kızım sizi.” dedi hafif utanarak.

“Olur mu öyle şey? Aşk olsun! Normalde birlikte yemiyor musunuz Derin’le?” dedi merakla.

“Yiyoruz tabii de...” dedi ama susturdu hemen Delfin onu.

“O zaman hiç itiraz istemiyorum.” dedi gülümseyerek. Kadın da gülümseyip mutfağa, kocasıyla kendisine tabak almaya, gitti.

Neşeyle kahvaltılarını ederken Delfin’in telefon sesi neşeli havayı durdurdu. Delfin özür dileyerek masadan kalktı. Arka cebinden telefonu çıkarıp masadan uzaklaştı. Telefonu açmadan önce ekranda arayan arkadaşının adını görünce gülümseyerek telefonu açıp kulağına götürdü.

“Arda!” dedi neşeyle.

“Ooo... Neşeli bir karşılama! Duruma çok uygun.” dedi Arda da neşeyle.

“Ne durumu? ” dedi Delfin anlayamayarak.

“Uludağ işi tamam. İki kişi gitmekten vazgeçmiş. Sen ve Merih için ayırttım.” dedi hızla. Delfin habere sevinmişti ama bir anda durup düşündü. Baba oğul birlikte zaman geçirmeleri için mükemmel bir zamandı aslında.

“Süper! Gezi iki gece bir gündü, değil mi?” dedi onaylatmak için.

“Evet.” dedi Arda, Delfin’in sorusunun nedenini anlayamayarak.

“O zaman Merih’in biletini askıya alalım. Belki Derin’le kalmak ister. Uzun bir süredir birlikte vakit geçiremiyorlar. Onlar için de iyi olur. Ben sana yarın haber versem olur mu?” dedi Delfin.

“Tamam, bana uyar. Telefonunu bekleyeceğim.” dedi ve vedalaşıp telefonu kapadılar. Delfin masaya döndüğünde,

“Kimmiş?” dedi Derin umursamaz görünmeye çalışarak. Ama Delfin onun deli gibi merak ettiğini biliyordu. Arda’yla konuşurken gözleri şahin gibi Delfin’i izlemişti.

“Arda.” dedi Defin onu taklit ederek. Gülümsemesini bastırmayı başarmıştı. Derin’in sormak için kıvrandığını görebiliyordu. Kahkaha atmamak için kendini zor tutuyordu.

“Haftaya hafta sonu okulun düzenlediği bir Uludağ gezisi var. Gitmek istiyordum ama bilet yoktu. Arda’nın arkadaşı da biletleri ayarlıyormuş. İki kişi gitmekten vazgeçince arayıp haber verdi.” dedi Delfin sakin bir şekilde tabağındakileri mideye götürürken.

“Sen ve Merih için mi?” dedi sesini sakin tutmaya çalışarak.

“Evet, ama Merih’i götürmek konusunda kararsızım. Hem soğuk hem de fazla kalabalık bir yer. Merih gürültüyü pek sevmez. Ben de baba oğul birlikte vakit geçirmek istersiniz diye düşündüm.” dedi Delfin tatlı bir gülümsemeyle. Merih neşeli bir çığlıkla,

“Yaşasın!” dedi ellerini havaya kaldırarak. Delfin oğluna dönüp güldü. Derin bir şey demedi. Anlaşılan Merih’in bu kadar sevindiğini görünce sessiz kalmaya ve itiraz etmemeye karar vermişti. Derin önündeki yumurtaya çatalıyla işkence ederken,

“Baba, beni yine buraya getirir misin? Mustafa amca dedi ki, senin atların da varmış.” dedi Merih heyecanla. Derin oğluna gülümsedi.

“Tabii getiririm oğlum.” dedi sıcak bir sesle.

Kahvaltıdan sonra sırayla tavşanları, atları ve tavukları sevmeye gittiler. Öğle yemeğini de yedikten sonra Merih temiz havanın da etkisiyle iyice mayışmıştı. Delfin gülerek oğlunun uykuya direnen yüzüne baktı. Asla teslim olmayacak gibi duruyordu. Delfin yanında duran Gül Hanım’a dönüp,

“Gül Abla! Merih’i öğle uykusu için yatıracağım. Hangi oda uygun?” dedi gülümseyerek.

“Üst katta sağdan ilk odayı ayırdım kuzum senin için. Hem büyük hem de sıcak olur orası. Tertemiz çarşaflar serdim. Orada uyutabilirsin kızım.” dedi hemen. Delfin, Merih’i kucağına alıp yukarı çıkarırken,

“Babam da gelsin, anne.” dedi Merih uykulu bir sesle mırıldanarak. Delfin bunu duymamış olan Derin’e döndü.

“Babayı da istiyoruz.” dedi gülerek. Derin de gülüp oturduğu yerden kalktı. Delfin’in kucağındaki Merih’i kucaklayıp odasına taşıdı. Delfin de peşlerinden gitti. Üçü de yatağa uzandıklarında,

“Atem tutem anne!” dedi oğlu mırıldanarak. Delfin güldü.

“O da ne?” dedi Derin anlamayarak.

“Annemden öğrenmiş. Ninni istiyor. Koca adam oldu hala ninni istiyor benden.” dedi Delfin gülerek.

“Anne!” dedi oğlu mızmızlanarak. Delfin oğlunu kırmadı ve ninniyi söylemeye başladı.

Atem tutem men seni,

Şekere gatem men seni.

Akşam baben gelende, oy!

Önüne atem men seni.

Hop hopun olsun oğlum,

Gül topun olsun oğlum.

Sıralı kavak dibinde, oy!

Toyluğun olsun oğlum.

Atem tutem men seni,

Şekere gatem men seni,

Akşam baben gelende, oy!

Önüne atem men seni.

Merih annesinin melodik sesiyle hemencecik uykuya daldı. Delfin onun uyuduğundan emin olunca gözlerini oğlundan ayırdı ve Derin’le göz göze geldi. Adamın gözlerinde çok farklı bir bakış vardı.

“Derin? Bir sorun mu var?” dedi Delfin şüpheyle.

“Küçükken... Ben küçükken annem de hep bunu söylerdi bana.” dedi gözleri dalarak. Delfin bir an adamın gözlerinde acı gördü. Ne yaptığını umursamayarak elini adamın yüzüne uzattı. Eliyle yüzünü tutunca Derin bir iç çekip gözlerini kapattı ve yüzünü avucuna bıraktı.

“Hâlâ onlarla görüşmüyor musun?” dedi Delfin biraz tedirgin bir sesle. Derin’i kızdırmak istemiyordu.

“Hayır.” dedi Derin kesin bir sesle. Delfin üstelemedi. Derin gözlerini açıp beklentiyle Delfin’e döndü.

“Bir daha söyler misin?” dedi çocuksu bir bakışla. Delfin şefkatle gülümsedi.

“Tabii ki.” dedi ve tekrar söylemeye başladı. Derin oğlunun yanına başını koydu. Gözlerini yumdu. Derin iki koca bebeği gülümseyerek izleyip ninnisine devam etti.

Delfin onlar uyuduktan sonra yanlarından kalkıp mutfağa geçti. Gül Hanım ağzında bir türkü ezgisi ile bulaşıkları yıkıyordu. Delfin bir süre kapıya yaslanıp onu izledi. Derin’in bu tatlı çifte karşı tavrını düşündü. Onları hayatından çıkardığı ebeveynleri yerine koyduğu çok belli oluyordu. Onların yanında adeta bir oğlan çocuğu gibi oluyordu. Merih’ten bir farkı kalmıyordu. Onun bu halleri karşısında Delfin’in Derin’e mesafeli ve soğuk davranması gittikçe daha zorlaşıyordu. Delfin yenilgiyle iç çekerek kendini toparladı ve Gül Hanım’ın yanına gitti.

“Yardım edeyim sana, Gül abla.” dedi Delfin tatlı bir sesle. Gül Hanım ona döndü.

“Gerek yok, Delfin kızım. Dinlen sen.” dedi gülümseyerek.

“Olmaz öyle. O kadar hazırlık yapmışsınız. Hakkını vermek lazım.” dedi Delfin köpüklü tabakları sırayla suya tutarken. Gül Hanım başta itiraz edecek olsa da sonrasında vazgeçti. Delfin işi ona bırakacak gibi değildi. Bu yüzden o da ses etmeden bulaşıklara devam etti. Kısa süre içinde bulaşıkları bitirdiler. Delfin bir şey demeden hemen dolaptan cezveyi aldı.

“Kahveni nasıl seversin, Gül abla?” dedi Delfin gülümseyerek.

“Ah kızım, misafirsin sen. Zaten bulaşıkları yıkadın, bir de kahve mi yaptıracağım? Aşk olsun!” dedi Gül Hanım gözlerini kocaman açarak.

“İtiraz istemiyorum. Hem misafir de değilim. O yüzden soruma cevap ver bakalım.” dedi Delfin gülerek.

“Sade içerim kuzum. Zahmet olmasın sana. İçime sinmiyor böyle.” dedi Gül Hanım iç çekerek. Delfin onu duymazdan geldi.

“Mustafa abi nerede? Ona da yapayım." dedi kahveyi cezveye koyarken.

“O atları tımarlıyor, akşama doğru anca gelir.” dedi Gül Hanım yorgun bir nefes üfleyip sandalyeye otururken. Delfin başıyla onaylayıp kahveyi pişirmeye döndü. Fincanları dolaptan aldı ve kahvelerin olmasını bekledi.

“Pekiyi bir kızsın, maşallah. Anan baban güzel büyütmüş seni.” dedi Gül Hanım içten bir sesle. Delfin gülümsedi.

“Teşekkür ederim.” dedi hafifçe utanmış bir şekilde. O sırada kahve olmuştu. Delfin dikkatlice fincanlara köpüğüyle birlikte kahveyi pay etti. Gül Hanım’ın önüne bir fincanı koyup diğer sandalyeye de kendi oturdu. Gül Hanım bir yudum alıp,

“Oh, mis gibi olmuş. Ellerine sağlık. Tüm yorgunluğumu aldı.” dedi keyifli bir sesle. Delfin gülümsedi.

“Derin’i ne kadar zamandır tanıyorsunuz?” dedi Delfin merak ettiği soruyu sonunda sorarak.

“Ne kadar oldu... Altı yıl kadar oldu. Altı yıl kadar önce aldı Derin Bey oğlum bu evi. Öncesinde Mustafa abinle biz buradaydık. Eski sahibi Emekli Albay Nuri Bey’in yanında çalışıyorduk. Nuri Paşa artık iyice yaşlanıp da çocukları yanına almaya karar verince evi satılığa çıkardılar. Derin Bey oğlum da böyle bir ev arıyormuş, o zamanlar satın aldı burayı. Aldıktan sonra da bize işe devam etmemizi, rahatımızı düzenimizi bozmamamızı istedi. Biz de onunla kaldık. O zamandan beri beraber yaşayıp gidiyoruz burada. Derin çok gelmez. İlk zamanlar çok geliyordu ama sonrasında pek gelmez oldu.” dedi Gül Hanım cümlenin sonunda hüzünlü bir iç çekişle.

“Altı yıl önce mi aldı?” dedi Delfin şaşkın bir şekilde. Gül Hanım’ın dedikleri onu şaşırtmıştı.

“Altı yıl, evet. Neden şaşırdın kuzum?” dedi Gül Hanım saf bir merakla.

“Hiç söylemedi bana.” dedi Delfin dalgın bir sesle. Derin ona buradan hiç bahsetmemişti. O zamanlar birliktelerdi. Derin neden ona söylememişti ki?

“Söylememiştir tabii. Sürpriz yapacaktı sana.” dedi Gül Hanım gözlerini kaçırarak. O an Delfin onun her şeyi bildiğini düşünerek şüpheye düştü.

“Gül Abla, sen...” diye başladı ama devamını getiremedi. Gül Hanım gözlerini ona çevirdi. Delfin’in tedirgin bakışlarını gördü. Kadının merak ettiğini biliyordu.

“Tam bir aile olmak istediğini söylemişti buraya ilk geldiğinde. Karımın hayali, demişti.” dedi Gül Hanım hüzünlü bir sesle. Delfin’in gözleri doldu. Gül Hanım uzanıp Delfin’in elini tuttu.

“Üzülme, güzel kızım. Sonuçta buradasınız aile olarak.” dedi şefkatli bir sesle. Delfin elinin üstündeki elin üzerine diğer elini koydu.

“Ah be ablacım! Keşke bir evle aile olabilsek...” dedi iç çekerek. Gül Hanım onun yüzüne baktı. Ardından derin bir iç çekti.

“Burayı alalı bir yıl olmamıştı. Gecenin bir vakti çıkageldi. Zil zurna sarhoştu. Ayakta zor duruyordu. Salondan gelen seslere uyandık. Koşturduk. Mustafa abin tüfeğini aldı. Korktuk. Buralara pek gelen olmaz. Tek tük evler vardır. Salona bir girdik de gördük ki, her yer her yerde! Derin oğlum, oturmuş yere. Yanında cam kırıkları ve neredeyse boş bir şarap şişesi vardı. Kendini kaybetmiş gibiydi. Cam gibi donuk gözlerle yerdeki camlara bakıyordu. Mustafa abin onunla konuşmaya çalıştı ama bizi duymuyor ve görmüyor gibiydi. Güç bela onu yatırdık yatağına. Tüm gece başında bekledik. Senin adını sayıklıyordu. Üç gün öyle baygın yattı. Doktor çağırdık ama kâr etmiyordu. Üç gün boyunca kendine gelmedi. Kendine geldiğinde ise ne konuşuyor ne de bir şey yiyip içiyordu. Çok korktuk. Gencecik çocuk önümüzde eriyip gidiyordu. Ne yaptıysam o ağzını açtıramadım. Sonrasında bir sabah hiçbir şey olmamış gibi kalktı. Yüzünde gülücükler saçarak kahvaltı istedi benden. Mustafa abinle hem şaşırdık hem sevindik. Kendine geldi sanıyorduk. Tüm gün pür neşe içinde geçti. Nasıl sevindiğimi anlattım ona. Rüyamda oğlumu gördüm, dedi. Çok güzel gözüküyordu. Nasıl mutlu oldum bilemezsin, dedi. Ne diyeceğimi bilemedim. Neler olduğunu bilmiyordum. Endişelendirmişti hâli beni. Kötü bir his gelip de şurama oturmuş gibiydi. Yanılmadım da... Ama keşke yanılmış olsaydım. Gecenin köründe uyandım. Tekrar yatmadan onu kontrol etmek istedim. Ah, o yatakta boylu boyunca kanlar içinde yatışı...” dedi ve devamını getiremeyip ağlamaya başladı. Delfin dehşetle donmuş bir şekilde Gül Hanım’a bakıyordu. Bir tepki bile veremiyordu. Derin’in neler yaşamış olabileceğini bir parça tahmin etmişti ama hiç bu raddeye kadar gelebileceğini düşünmemişti. Yaşadıklarının boyutlarını tahayyül edememişti. Daha öncesinde Derin öfkeli bir anında intihara dair bir imadabulunmuştu ama Delfin bunu yaptığını gerçekte düşünmemişti bile. Öyle donakalmış vaziyette önündeki bardağa bakıyordu. Gül Hanım gözlerini kurulayıp elini Delfin’in elinin üstüne koydu.

“Üzül diye anlatmadım, kuzum. Ona kızgın olduğunu biliyorum ama sevdiğini de biliyorum. Bakışlarından belli oluyor tüm duyguların. Ona güvenemiyorsun. Kafanı karıştırmak için ya da üzülüp affet diye anlatmadım. Hatta bunları anlattığımı bilse Derin oğlum çok kızar bana. Ama bilmeni istiyorum. Acı ile yanan bir sen değildin. Sadece bunu bilmeni istedim.” dedi iç çekerek. Delfin kafasını ona doğru çevirdi. Genç kadının gözleri dolmuştu. Biraz önceki dehşetle yaşadığı şokun koruduğu duyguları serbest kalmıştı. Titreyen elindeki fincanı güçlükle bıraktı masaya. Boğazının ortasına bir yumru oturmuş, ne yutkunmasına izin veriyor ne de nefes aldırıyordu.

“Ne kaynatıyorsunuz bakalım, hanımlar?” diye neşeyle içeri giren Derin’in sesiyle birlikte ikisi de olduğu yerde ani bir korkuyla sıçradı. Delfin hemen başını ondan aksi yöne çevirip gözlerini sildi. Gül Hanım kendini daha hızlı toplayan taraf oldu.

“Ne kaynatacağız be, oğlum? İnci kızım mis gibi kahve yaptı onu içiyoruz.” dedi zoraki bir gülümsemeyle. Derin sakince her şeyden habersiz bir şekilde yürüyüp Delfin’in karşısındaki sandalyeye oturdu.

“Kıymetini bil, Gül abla. Bana hiç yapmıyor.” dedi alaycı bir sesle. Gül Hanım başını dikti havaya. Kollarını göğsünde kavuşturup,

“İstemesini bilmiyorsun, demek ki.” dedi mağrur bir ifadeyle. Ardından kahvesinden gürültülü bir yudum aldı. Delfin kendini bir parça toplayarak güldü. Kafasını Gül Hanım’a çevirmişti. Derin onun yüzünü gördüğü anda kaşlarını çattı. Delfin gülüyordu evet ama Derin yıllardır tanıdığı karısının gülüşünün içten mi yoksa zorunluluktan mı olduğunu anlayabiliyordu ve şu andaki gülüşün zorlama olduğu onun için çok belliydi. Derin’in bilmediği bir şeyler olmuştu. Delfin göz ucuyla ona bakınca Derin’in kaşları çatık anlamaya çalışır bir şekilde kendisine baktığını gördü. Adam onda bir gariplik olduğunu anlamıştı. Delfin işi şakaya çevirerek bu inceleyici bakışlardan kurtulmayı amaçladı.

“Tamam, bakma öyle sana da yaparım.” dedi gülerek. Ardından hızla kalkıp ocağın başına geçti. Sessizlik içinde kahveyi yapmaya koyuldu.

“Merih kuzum uyuyor mu?” dedi Gül Hanım, Derin’in bakışlarını dağıtma ümidiyle.

“Uyuyor.” dedi Derin kısaca ama bakışlarını Delfin’in sırtından ayırmadı.

“Yoruldu çocuk tabii. Alışık değildir bu kadar hayvanla vakit geçirmeye.” dedi Gül Hanım gülerek.

“Atları çok sevdi ama.” dedi Delfin arkası dönük bir şekilde konuşmaya katılarak.

“Bayıldı bayıldı. Mustafa abin ben atlara bu kadar hayran hayran bakan bir çocuk görmedim, diye söyledi.” dedi Gül Hanım gülmeye devam ederek. Delfin daha inandırıcı ve sahici bir gülümsemeyle döndü Gül Hanım’a.

“Aklını kaybediyor bir at gördü mü, anlayamadım neden bu kadar seviyor.” dedi Delfin gülerek.

“Ben de çok severim. Bana çekmiş oğlum da ondan.” dedi Derin göğsünü kabartarak. Delfin rahatlamayla usulca bir nefes alıp güldü. Derin’in gözlerindeki şüpheci bakışlar silinmiş gibiydi. Delfin onun kahvesini önüne bırakırken,

“Sadece ileri bir zamana erteledim.” diye fısıldadığında ise tüm rahatlaması uçmuş gitmişti. Anlaşılan Delfin inandırıcılık rozetini kazanamamıştı.

 

Merhaba Casperlarım,

Umarım bu hikaye sizler için tekrar okumaya değerdir. Düşünceleriniz benim için çok değerli. Beni yorumsuz bırakmayın. Sizleri çok seviyorum. Okuduğunuz ve yanımda olduğunuz için çok teşekkür ederim. Kendinize iyi bakın.

Eski Casper'lar tekrar merhaba, yeni Casper'lar hoş geldiniz!

Keyifli okumalar

Deniz UZAY

Loading...
0%