@miraclesea
|
Delfin ivedi bir şekilde koridorda ilerledi. Derse girmeden önce Arda’yla konuşmayı düşünüyordu. Derin’in söylediklerine hak vermişti. Arda özellikle stres altındayken duygusal davranabiliyordu. Maalesef ki bu duygusallık tatlı bir duygusallıktan ziyade ortalığı talan etmek üzerineydi. Bu yüzden ders öncesi onu yakalamak istiyordu. Kapısının önüne geldiğinde ise boş yere telaş yaptığını fark etti. Çünkü Arda kapısının önünde umutsuz bulutları omuzlarının üstüne almış kendisini bekliyordu. “Günaydın, Arda.” dedi Delfin hafifçe gülümseyerek. Arda kafasını kaldırıp kendisine baktı. “Günaydın, Delfin. Umuyorum ki, Derin sana durumu anlatmıştır.” dedi umutsuz bir iç çekiş eşliğinde. “Evet, söyledi. Ben de senin yanına gelecektim. Ama karşımda buldum seni.” dedi kapısının kilidini açarken. Arda keyifsizce güldü. Delfin’in peşinden odaya girip kapıyı kapadı. “Delfin, gereksiz zamanını almak istemiyorum. Sana teşekkür ediyorum bana yardım ettiğin için. Düşünmen bile yeter ama bu boş bir çaba.” diye başladı hızlıca. Delfin hemen susturdu onu. “Bir dakika! Bu neyin pes edişi! Otur önce bir sakin ol bakalım. Sen böyle işleri kestirip atacak biri değilsin. Konuşalım. Elbet bir çıkış yolu buluruz.” dedi onu kolundan tutup zorla oturtarak. Arda isteksiz bir şekilde oturdu. Delfin de hemen karşısındaki koltuğa geçti. “Sen güçlü bir adamsın, Arda. Hiçbir şey bitmiş değil. Fazladan bir audition daha yapacaksın sadece. İstersen beraber girelim. Yardımcı olurum sana. Çok güzel bir şeye başladık, Arda. İptal olursa çocuklar çok üzülecek.” dedi Delfin hüzünlü bir sesle. “Delfin ne yapacağımı bilmiyorum. Onların sonrasında yıkılmasına sebep olmaktansa başta bitirmeyi tercih ederim.” dedi koltuğa yaslanarak. “Arda, pişman olacaksın. Her zaman bana derdin; yapmayıp pişman olmaktansa yapıp pişman olmak daha iyidir her zaman, diye. Şimdi aynı sözü sana geri iade ediyorum.” dedi Delfin tatlı bir gülümsemeyle. Arda tekrar keyifsiz bir şekilde güldü. “Beni dinleyip pişman oldun ama. Derin konusunda sözümü dinledin ve pişman oldun.” dedi alaycı bir sesle. “Pişman olmadım, Arda. Yaşadığım her şeyi isteyerek yaşadım. Kötü şeyler yaşadım ama mükemmel bir evlat kazandım.” dedi Delfin alayını görmezden gelerek. Arda bunun üzerine daha ciddi bir tavır takındı. “Özür dilerim, Delfin. Amacım seni üzmek değildi.” dedi üzgün bir sesle. “Savunma mekanizmanı devreye sokup cephe aldın, canım. Bunda üzülecek bir şey yok. Onu boş ver. Sen bana güzelce son kararını söyle.” dedi Delfin anlayışlı bir şekilde. Arda kısa bir süre sessiz kaldı. Delfin sabırla bekledi. “Peki, auditiona benimle katılman şartıyla seni dinleyeceğim.” dedi pes ederek. Delfin neşeyle güldü. “Sandığımdan kolay oldu.” dedi ukala bir gülüşle. Arda kafasını iki yana sallayarak güldü. “Sana hayır diyemeyeceğimi biliyordun. Ben de biliyordum.” dedi kendi kendine gülerek. Sonrasında ayaklandı. “Öyleyse sen dersine gidiyorsun. Ben de gelecek oyuncu adaylarını bir araştırayım. Sana günü ve saati mesaj atarım.” dedi gülümseyerek ve odadan çıktı. Delfin onun arkasından mutlulukla gülümsedi. Sonrasında aklına yine Atilla’nın teklifi geldi. Telefonu eline aldı ve kendine cayma hakkı tanımadan dün gece kaydettiği numarayı çevirdi. Neler söyleyeceğini düşünürken telesekretere yönlendirildiğini duyunca kendi kendine güldü ve mesaj bırakmaya karar verdi. “Merhaba Atilla Bey. Sizi ve derginizi araştırdım. Son sayınızı okuma imkânı da buldum. Oldukça başarılı ve ilgi uyandırıcı bir çalışma olmuş. Teklifiniz hâlâ geçerliyse sizinle yüzyüze konuşmak isterim. Bugün öğle arasında bir saatlik bir aram var. Okulda görüşebiliriz isterseniz. Eğer size uygun değilse de yeni bir zaman belirlemek için bana bu numaradan ulaşabilirsiniz. İyi günler.” dedi ve telefonu kapattı Delfin. Ardından ders için gerekli olan eşyalarını toplayıp odadan çıktı. Delfin masada sevdiği bir ritmi tutarken dışarıya baktı. Çimlerin üzerine düşen güneş huzmelerini gülümseyerek izledi. Havalar hâlâ tam ısınmış değildi ama yine de bahar gelmişti işte. Kolundaki saate baktı. Daha yarım saati vardı. Sabah Atilla’yı aramıştı ama telefonu kapalı olduğu için kendisini telesekretere yönlendirmişti. Adam olumlu ya da olumsuz bir dönüş yapmamıştı. Delfin de geri aramamıştı. Adam yarım saat içinde gelmezse ne kadar dergiye bayılsa da teklifi reddedecekti. Bunları düşünerek dışarıyı izlerken karşısındaki sandalye çekildi. Delfin sesle birlikte o tarafa döndü. Adam karşısında duruyordu. “Hoş geldiniz, Atilla Bey.” dedi kibar bir şekilde gülümseyerek. Elini uzattı. Atilla da kendisine uzatılan eli sıktı ve oturdu. “Hoş buldum, Delfin Hanım. Nasılsınız?” dedi o da kibar bir şekilde. Delfin adamın kibarlığına şaşırsa da yorum yapmadı. Hafta sonu bu kadar kibar sayılmazdı, hele ki alaycılığı göz önünde bulundurulursa. “İyiyim, teşekkürler. Siz?” dedi Delfin tavrını bozmayarak. “Sabahki sesli mesajınızdan sonra fazlasıyla mutluyum. Görüşmek istemenize çok sevindim.” dedi hâlâ kibar bir tavırla. Ama Delfin yine onun bakışlarında kendinden emin tavrı gördü. Delfin’in geri arayacağını biliyordu. “Bu kadar kibar olmanıza gerek yok. Arayacağımı biliyordunuz.” dedi Delfin gülümseyerek. Atilla güldü. “Gerçekten her şeyi görüyorsunuz. Sizi kandırmak kolay olmasa gerek.” dedi hafif utanmış bir ses tonuyla. “Daha öncesinde de söylediğim gibi, deneyim.” dedi Delfin omuz silkerek. Atilla gülümseyerek saatine göz attı. “Zamanımız kısıtlı olduğu için direkt konuya girmemi yanlış anlamazsınız umarım.” dedi Atilla hızlıca. Delfin sorun olmayacağını belirtircesine elini salladıktan sonra konuşmasını istercesine elini Atilla’ya doğru uzattı. “Öyleyse röportaj ile başlayalım. Aslında benim düşündüğüm daha çok bir yazı dizisi gibi. Yaşadığınız her saniyesi dolu dolu bir hayat var. Bunu bir kısa röportaj ile bitirmek saygısızlık olur benim zannımca. Sizin zaman çizelgenize de uygun olacak şekilde bir yazı dizisi hazırlamayı teklif ediyorum.” dedi ciddi bir tavırla. “Sözleriniz gerçekten beni çok onurlandırdı. Böyle düşünmenize sevindim. Teklifinizi kabul etmeyi çok isterim. Ama ne kadar zaman ayırabilirim inanın bilmiyorum. Çünkü şu sıralar okul bünyesinde oynanacak oyun için önemli bir karakter eksiğimiz var. Auditionların tekrarlanması söz konusu.” dedi Delfin üzgün bir sesle. “Sizin adınıza üzüldüm. Yardımcı olmak isterim. Birçok bağlantım var, belki de sizler için bir çıkış yolu bulabiliriz.” dedi gülümseyerek. Delfin şaşırdı. Beklemediği bir yardımseverlik ile karşılanmıştı. “Ciddi misiniz, Atilla Bey?” dedi inanamayarak. “Hem de çok ciddiyim. Bir tiyatro oyununa yardımcı olmak beni de çok mutlu eder.” dedi inandırıcı bir ses tonuyla. “Teşekkür ederim, bu konuyu arkadaşımla konuşacağım.” dedi Delfin ışıl ışıl bir gülümsemeyle. Atilla’nın gözleri bir anlığına odağını kaybetti ama kendini çabucak toparladı. Delfin bunu fark edememişti. “Öyleyse asıl görüşme sebebimize dönebilir miyiz?” dedi gülümseyerek. “Ne zaman başlamamız gerekiyor?” dedi kabul ettiğini belirterek. Atilla neşeyle gülümsedi. “Size uygun olan ilk gün ve saatte. Ben programımı size göre organize edebilirim.” dedi başını eğerek. “Bu hafta başlamamız iyi olur. Haftaya auditiona katılacağım gözlemci olarak. Vaktim hiç kalmayacak diye tahmin ediyorum. Eğer size de uygunsa çarşamba günü öğleden sonra dersim yok. O zaman size de uygunsa başlayabiliriz.” dedi Delfin gülümseyerek. “Bana da uygundur. Ben mekân bilgilerini sizle paylaşacağım. Eviniz ne tarafta bulunuyor? Oğlunuza yakın olmak istediğiniz için yakın bir yer tercih etmek istersiniz diye düşünüyorum.” dedi Atilla şefkatli bir şekilde gülümseyerek. “Anlayışınız için teşekkürler. Maslak’a yakın bir yer olursa sevinirim.” dedi Delfin minnettar bir gülümsemeyle. “Aklımda oraya uygun bir yer var. Öyleyse şimdi sizi dersinize uğurlayayım.” dedi Atilla saatine bir bakış attıktan sonra. Delfin de küçük bir telaşla saatine baktı. Son beş dakikası kalmıştı. Hızlı bir şekilde ayaklandı. Atilla da kalkarak elini uzattı. Delfin kendine uzatılan eli tebessümle sıktı. “Sizi tanıdığıma çok memnun oldum, Atilla Bey.” dedi Delfin içten bir sesle. “Ben de çok memnun oldum. Bir gün izniniz olursa dersinize de katılmak isterim.” dedi Atilla gülümseyerek. “İsterseniz şimdi de katılabilirsiniz, bir işiniz yoksa.” dedi Delfin gülümseyerek. Atilla kocaman bir gülümsemeyle baktı Delfin’e. Güzel gülümsüyordu. Ama Delfin kendine buna kapılmak için izin vermedi. “Çok sevinirim.” dedi Atilla memnuniyetle. “D-1024’te olacak dersim. Benim odama gidip eşyalarımı almam gerekecek ama nasıl tarif etsem size?” diye düşünürken Atilla söze girdi. “Benim de Mimar Sinan mezunu olduğum gözünüzden kaçmış sanırım, Delfin Hanım. Emin olun, dersliğin yerini kolayca bulabilirim.” dedi hafif alaycı bir sesle. Ardından Delfin konuşmasına izin vermeden daha öncesinde yaptığı gibi arkasını dönüp gitti. Delfin arkasından yine öylece baktı. Daha sonrasında bezgin bir tavırla iç çekerek odasına doğru ilerledi. Giderken tek düşündüğü tüm ukala erkekleri kendine çeken bir mıknatıs olduğuydu. Çünkü hayatına giren tüm erkekleri göz önüne aldığında birinin bile burnunun normal seviyelerde seyrettiğini görmemişti. Delfin sınıfa girdiği anda sınıftaki uğultu kesildi. Delfin bilgisayar çantasını masanın üstüne bırakıp sınıfa döndü. Hepsi merakla ona bakıyordu. Bir kişi hariç... Atilla arka sıralara geçmiş, sakince kendisine bakıyordu. Delfin onu görmezden gelmeyi seçti. Anlatması gereken bir ders vardı. Daha da önemlisi bir parça da olsa azarlaması gereken öğrencileri vardı. Delfin sandalyeye oturdu. Kollarını göğsünde bağlayıp bir süre ifadesiz bir yüzle sınıfa baktı. Sınıftakiler hocalarının bu tavrını anlamlandıramayarak birbirlerine baktılar. Pek alışık oldukları bir tavır değildi. Delfin fazla dramatik bir iç çekti. Öğrencilerini huzursuz etmenin zamanı gelmişti. En ilham verici metinlerin en huzursuz zamanlarda çıkacağına inancı tamdı. “Sanırım herkes yazdıkları ve deneme adını verdikleri ödevleri hakkında bir görüş bildirmemi bekliyor.” dedi ifadesizliğini başarılı bir şekilde koruyarak. Öğrencileri bu tavır ve ifadeden bir şeylerin ters gittiğini anladılar. Yine de sessiz kaldılar. “Biri bana denemenin tanımını söyleyebilir mi?” dedi aynı şekilde. Sınıf yine sessiz kaldı. Ama bu sefer hocalarının neden böyle olduğunu anladıklarını belli eden bir sessizlikti. “Arkadaşlar, basit bir şey istedim. Telefonunuzu açıp bakabilirsiniz. Sınav yapmıyorum.” dedi Delfin bezgin bir şekilde. O sırada orta sıralardan biri hemen telefonunu açıp tanıma baktı ve ardından yüksek sesle okumaya başladı. “Deneme, yazarı tarafından belirli bir konu seçilerek kişisel görüşlerini bildirdiği kısa türdeki bir yazı türüdür. Denemelerde konu sınırlılığı olmadığı gibi, edebiyat, siyaset, din, gündelik yaşam, spor, sanat gibi çok sayıda konuyla ilgili deneme yazılabilir.” dedi sesinin yüksekliğine rağmen çekingen bir tavırla. Hiçbiri hocalarının bu soğuk öfkesi karşısında nasıl davranmaları gerektiğini bilmiyordu. “Teşekkürler, Yiğit. Bence bu tanım sizlerin bu yaşınıza kadar en azından iki üç kere duyduğunuz düşündüğüm bir tanım. Lise hayatınızda hatta ilkokulda bile duymuş olduğunuzu düşünüyorum. Bu sebeple de bu konuyu yaşlarınızla orantılı olarak ilerletmiş olduğunuzu düşünmüştüm. Ama elimdeki yazılar Güzel Sanatlar’da okuyan bir sanatçı adayından çok lise defterinden çıkma birinin notları gibi duruyor. Arkadaşlar, siz her şeyden öte sanatçı olmaya karar vermiş insanlarsınız. Sadece yönetmen, senarist, oyuncu veya tiyatrocu olmayacaksınız. Sanatçı olacaksınız. Bir sanatçı konuştuğu dili ustaca konuşabilmeli, bilgisi olduğu konuda ustaca anlatım yapabilmelidir. Ben sizden lisedeki edebiyat hocanızmışım gibi bana performans ödevi getirmenizi istemedim. Ben sizden bir sanatçı gözüyle herhangi bir konu hakkındaki fikirlerinizi anlatmanızı ve bu anlatımı nasıl yaptığınızı görmeyi istedim.” dedi Delfin konuşurken her birinin gözüne tek tek bakarak. Öğrencileri utanarak başlarını eğdi. Delfin onların bu hali karşısında daha fazla sinirli rolünde kalamadı. İstediği ruh haline girmişti hepsi. Ufak da olsa onların içinde uyandırdığı uygusal bunalımla öğrencileri çok daha güzel bir deneme örneği çıkarabileceklerdi. Delfin rolüne son vermeden önce son bir kez daha dramatik bir iç çekti. “Kaldırın bakalım kafalarınızı. Sizi gönderebileceğim bir okul müdürü olmadığına göre cezanızı ben vereceğim.” dedi ayağa kalkarak. Herkes kafasını kaldırıp Delfin’e baktı. Delfin sakin adımlarla tahtaya ilerledi ve tebeşirle tahtaya biraz büyükçe bir nokta çizdi. “Şimdi herkes boş bir sayfa açsın önüne.” dedi sadece. Öğrencilerin hepsi boş bir sayfa aldı. Delfin saatine baktı. “Size tam yirmi dakika veriyorum. Tahtada ne gördüğünüz üzerine bir deneme yazmak için tam tamına yirmi dakikanız var. Süreniz başladı.” dedi ellerini onlara doğru uzatarak. Öğrencileri kağıtlara gömülmüşken Delfin sakince onları izledi. O sırada Atilla’nın da önünde bir kâğıt olduğunu ve onun da öğrencilerine uyarak kâğıda bir şeyler yazdığını gördü. İstemsiz gülümsedi. İlginç olacaktı. Atilla’nın dergideki yazısını okumuştu. Kelimelerle nasıl ustaca dans ettiğini görmüştü. Kafasını eğip kendi kendine güldü. Öğrencileri için haksız bir rekabet olacak gibiydi ama kendileri bunu hak etmişti. Yine de onlara haksızlık yapmamak için Atilla’nın denemesini en son okumayı düşündü. Delfin sınıftakiler denemelerini yazarken tekrar sandalyesine oturdu. Gözlerini tahtadaki noktaya kilitledi. Bir süre kayboldu o noktada. Sonrasında farkında olmadan aklından kendi denemesini yazmaya başlamıştı bile. O noktaya baktığında kendini, hayatını, görüyor gibiydi. Nokta sanki hem o koca tahtanın üzerinde boğuluyor hem de her şeye rağmen başını kaldırıp ‘Ben buradayım!’ diyor gibiydi. Delfin iç çekerek kafasını iki yana salladı. Fazla dramatikleşiyordu. Belki de Arda ile konuşurken kendisine geçmişti o umutsuzluk bulutları. Tekrar bir iç çektikten sonra kendini toparlamaya çalıştı. Saatini kontrol ettiğinde verdiği sürenin yarısının çoktan geçtiğini fark etti. Bir noktaya bakması on dakikasını almıştı. Tek istediği öğrencilerinin kendi harcadığı zamanın yarısını bile olsa ayırarak noktaya bakıp kendilerini ne olarak gördüklerini keşfetmeleriydi. Kalan süreyi kafasının içinde bir piyano resitali çalarak değerlendirdi. Daha fazla kendi iç dehlizlerinde dolaşmaması iyi olurdu. Zaman mefhumunu kaybedebilirdi. Beyninin içinde başlattığı resitalin notaları dans ederken başı da ahenkle sallanmaya başladı. Kafasında dönen melodi son bulduğunda sürenin bir iki dakika kadar geçtiğini fark etti. Derin bir nefes alıp ayağa kalktı. “Süreniz tamamlandı. Kâğıtlar hızlı bir şekilde arkadan öne doğru gelsin bakalım. İsminizi de yazmayı unutmayın.” dedi Delfin sakince. Ön sıralara ilerledi. Kâğıtların hepsini toparladıktan sonra geri dönüp hepsini masasının üzerine bıraktı. “Ödev olarak geçerli olanlar bu yazdıklarınız olacak. Umarım bu sefer duygu barındıran bir şeyler okuyabilirim.” dedi Delfin iç çekerek. Öğrenciler utançla bakışlarını kaçırdılar. Delfin dayanamayıp güldü. Onlara artık eziyet etmeyi bırakmalıydı. “Tamam, hadi bakalım. Öyle kaçmaya çalışmayın. Öğrenmenin yaşı yoktur, arkadaşlar. Öyleyse bu hafta konuşacağımız konumuzu açıklayayım. Shakespeare’den Moliere’e adım atmak sanırım sizi tökezletti. Belki de tiyatronun çok daha öncelerine uzanmalıyız. Tiyatronun ilk doğduğu zamana... Antik Yunan deyince aklınızda neler canlanıyor? Söyleyin bakalım.” dedi Delfin gülümseyerek. Öğrencileri hâlâ biraz tedirgin dursa da hocalarının kendilerini affettiğini fark ederek derse dahil oldular. İstekli katılımlar Delfin’i mutlu etti. Onlara sırasıyla söz vererek mutlulukla fikirlerini dinledi. Öylesine kendini kaptırmıştı ki, Atilla’nın kendisini şahin gibi izleyen bakışlarını hissetmemişti. Dersin sonuna geldiğinde Delfin günün yoğunluğunu hissetmeye başlamıştı. Omuzları hafifçe çökmüş ve gözleri ağrımaya başlamıştı. Ama yine de yorgunluğunun baş kaldırısını görmezden gelerek sakince eşyalarını topladı. Derste yazdırdığı deneme örneklerini toparlarken öğrencileri de sessizce sınıftan çıkıyorlardı. Delfin dikkatini kâğıtlara vermişken önüne bir gölge düştü. Delfin kafasını kaldırdığında Atilla’yı gördü. Hafifçe gülümsedi. “Dersimi nasıl buldunuz?” dedi merakla. Delfin bunu gerçekten merak ediyordu. “Yalan söylemeyeceğim, başlarda beni biraz korkuttunuz. Ama neyse ki sonrasında öğrencilerinize uyguladığınız küçük hilenin farkına vardım. Her ne kadar onlar adına üzülmüş olsam da etkili bir yöntem olduğunu itiraf etmeliyim. Dersin geri kalanını düşünürsem de tabii ki tek kelimeyle muhteşemdi. Benim hocalarım da çok mükemmeldi zamanında. Sanki onlardan birinin dersinde gibiydim. Gençliğime döndürdünüz beni.” dedi Atilla da gülümseyerek. Delfin bu sözlerle küçük bir kahkaha attı. “Oyununun fark edileceğini düşünmemiştim. Ah, kafeteryada söylemiştiniz. Siz de buradan mezun olmuştunuz, değil mi? Hangi dönemler burada okudunuz? Bizim dönem olsa kesin hatırlardım. Sınıf temsilcisi olarak arkadaşlar hep beni seçerlerdi, hocalar beni seviyor diye. O yüzden tüm isimler hafızamdadır.” dedi Delfin düşünceli bir sesle. Hatırlamaya çalıştı ama zihninde Atilla Birhan Kurtuluş ismi üniversite zamanlarına ait birini çağrıştırmıyordu. “2006 yılının mayıs ayında mezun oldum ben. Tahminen ya sizin girişinizden bir önceki sene veya aynı sene olmalı.” dedi kısa bir süre düşündükten sonra. “2006 yılının eylül ayında başlamıştım ben de.” dedi gülümseyerek. Hatırlamaması normaldi Delfin’in. Delfin okula başlamadan birkaç ay önce mezun olmuştu Atilla. “Kaçırmışız birbirimizi.” dedi Atilla omuzlarını silkerek. Delfin bu sözlerle duraksadı. Bir anlam aramaya başlamak üzereyken kendine uzatılan kâğıtla bunu düşünmeyi sonraya bıraktı. “Öğrenci listenizde yer almadığım için size ayrı teslim etmek istedim, hocam. Naçizane denemem ile ilgili görüşlerinizi ve eleştirilerinizi çarşamba bekliyor olacağım. Görüşmek üzere." dedi nazikçe gülümseyerek. Ama yine o ince alay saklıydı sesinde. Elindeki kâğıtta yazılanları Delfin’in beğeneceğinden emin bir şekilde vermişti. Delfin gözlerini devirmemek için kendini zor tuttu. Kesinlikle bu adam alaycılığı kendine çokça benimsemişti. Ukala tavrıyla bu alaycılığı beslemeyi de iyi biliyordu. Delfin ona olabildiğince ifadesiz bir gözle bakmaya çalışırken Atilla yine bir cevap beklemeden birkaç adım geri çıkıp arkasını döndü. “Hades ve Zeus arasında ama kesinlikle ukala.” dedi kendi kendine mırıldanarak. Atilla bunu duymasıyla birlikte adımları duraksasa da arkasını dönmedi. Delfin onun kendisini duyduğunu anladı ve kendisine dönüp yine alaycı bir cevap vermesini bekledi. Ama Atilla bu sefer sessiz kalıp Delfin’i şaşırtarak yürümeye devam etti ve sınıftan çıktı. Delfin sonunda onu yendiğini düşünüp zaferle gülümsedi ama o sırada Atilla’nın yüzünde oluşan muzip gülümsemeyi görememişti.
Merhaba Casperlarım, Umarım bu hikaye sizler için tekrar okumaya değerdir. Düşünceleriniz benim için çok değerli. Beni yorumsuz bırakmayın. Sizleri çok seviyorum. Okuduğunuz ve yanımda olduğunuz için çok teşekkür ederim. Kendinize iyi bakın. Eski Casper'lar tekrar merhaba, yeni Casper'lar hoş geldiniz! Keyifli okumalar Deniz UZAY |
0% |