Yeni Üyelik
26.
Bölüm

XXVI. HALLAÇ DAĞILIMI - 2

@miraclesea

Atilla içindeki tartışmalar yüzünden Delfin’e yaklaşmayı erteledikçe erteledi. Öyle ki sadece onu izleyerek bir dönemi tüketmişti. Ne yapacağını, nasıl konuşacağını bilemiyordu. Tek yaptığı çoktan her milimini ezberlediği sırtını izliyordu. Giray bir anda karşısına çıkıp hislerini anlatmasını söylese de Atilla bu öneriye yanaşmıyordu. Bir anda çıkıp ilan-ı aşk edecek biri değildi. Duygularını babayiğit bir tavırla söyleyen biriyse hiç değildi. Başka bir yolunu bulmalıydı. Kendi halinde amfi kapısının önündeki camın pervazına yaslanmış düşünürken kafasına inen kitapla sıçradı.

“Yine saçma sapan senaryolar kuruyor gibiydin. Gerçek hayata çekmek istedim.” dedi Giray tek kaşını kaldırarak. Atilla ona öfkeli bir bakış attı.

“Daha çok bunun zevkine odaklanmış gibisin.” dedi gözlerini kısarak. Giray alaycı bir kahkaha attı. Sonrasında elinde olan az önce Atilla’nın kafasına indirmiş olduğu kitabı uzattı.

“Ödev için bu kitabı seçtim. Tabloyu da sen seçersin. Senin melankolik aşk hayatın yüzünden aldık bu dersi. Uzatmalardayken seçmeli dersten kalmaya niyetim yok.” dedi ciddi bir sesle. Atilla iç çekip kitabı aldı. Shakespeare’in Soneler’iydi.

“Tamam ben hallederim. Merak etme, kalmayacaksın.” dedi göz devirerek. O sırada dersin hocası ön hazırlık için sınıfa girmek üzereydi. “Sen içeri geç. Ben hocayla bir konuşayım.” dedi hocaya doğru yürürken. Atilla, hocanın yanına vardığında Koridorun ucundan kendisine doğru yürüyen Delfin’i gördü. Bir anlığına eli ayağına dolansa da kendini toparladı ve hocayla konuşmaya başladı.

“Hocam verdiğiniz ödev hakkında biz Shakespeare’in Soneler kitabını seçtik. Ama tablo olarak hangi sanat eseri uygun olur, muallakta kaldık. Fikrinizi almak istedim.” dedi kibar bir tavırla. Hoca tek kaşını kaldırarak Atilla’nın siyah gözlüklerine bakıyordu. Atilla bir anlığına kararsız kalmıştı. Delfin’e bakan bakışlarının ifşasını mı seçecekti yoksa hocasına saygısızlık imajı mı çizecekti? Neyse ki ona ve elindeki kitaba dikkatle bakarak ilerleyen Delfin yanından çiçeksi peri kokusunu yayarak geçti ve sınıfa girdi. Böylelikle Atilla gözlüklerini yukarı kaldırdı. Hocanın tavrı değişti ve daha ılıman bir tavırla,

“Güzel bir eser seçmişsiniz. Ders sonrası tekrar konuşalım. Birkaç uygun çalışma olacaktı.” dedi kısa bir düşündükten sonra. Ardından kapıya yöneldi. Atilla da gözlükleri gözlerine geri indirerek amfinin arka sıralarına ilerledi. Yerine geçerken Delfin’in bakışlarının elindeki kitaba kilitlendiğini gördü. Giray’ın yanına oturduğunda ise atacağı ilk adımın planı kafasında şekillenmişti. Çantasından kendi tabiriyle karalamalarını yaptığı siyah kaplı defterini çıkardı. Boş bir sayfayı açtıktan sonra perisiyle geçirdiği bir ayı düşündü ve kalbi kalemine, kalemi kâğıda aktı.

‘Bir eylül sabahında altüst oldu dünyam

Bir çift gözden düştüm alev kuyusuna

İnsan bir çift göze baktı diye kora düşebilir mi?

Yanıyordum ona her bakışımda

Hissediyordum acımı her yanışımda.

Allah'ım, nasıl bir acıydı öyle?!

Nasıl da yanmıştı canım onu ilk gördüğümde

Kalp acısını ayrılık getirir sanmıştım,

İnsan aşıkken de kalp acısı çekermiş yeni anladım.

Varsın adını bilmeyeyim,

Varsın yokluğuyla sevişsin ruhum

Varsın gerçeklik ile doya doya görmeyeyim onu da hayallerimde saklansın

Geleceğin habercisi rüyalar

Minnetim size.

Zamanı bilmesem de

Bir gün gelecek, biliyorum.

Kâfi...’

Atilla yazdıklarına bir bakış attıktan sonra kâğıdı usulca kenara koyup Soneler kitabını açtı. Delfin elinedki kitabı çok uzun süre incelemişti. Belli ki bu kitabı çok seviyor olmalıydı. Shakespeare’i kendi de severdi. Tüm kitabı dikkatle inceledikten sonra aradığını bulmuştu. Kenara koyduğu kâğıdı alıp 26. Sonenin olduğu sayfaya bıraktı. Ardından kitabı kapattı ve hoca ara verene kadar Delfin’in sırtına dikti gözlerini. Ara sırasında amfinin çoğu dışarıya yöneldi.

“Gelmiyor musun?” dedi Giray düz bir sesle.

“Birazdan geleceğim. Sen git, bulurum seni.” dedi sakince. Giray bir anlam veremese de omuz silkip dışarı yöneldi. Sonrasında Atilla elindeki kitapla birlikte usulca Delfin’in oturduğu sıraya doğru ilerledi. En büyük avantajı neredeyse boş olan amfiydi. Ön taraflarda bir iki kişi vardı ama onlar da kendi aralarında derin bir sohbete girmiş gibiydiler. Atilla kitabı koyduktan sonra dışarı, Giray’ın yanına, seğirtti. Sigarasını yakıp da bir nefes eşliğinde kafasını kaldırdığı sırada aralarında hep bir şeyler olduğundan şüphelendiği Arda’ya sıkıca sarılan Delfin’i gördü. Dudaklarında güneşe tekrar doğmayı öğretecek parlaklıkta bir gülüş vardı. Atilla bir anda başından aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissetti. Bir anlığına nefes alamadı. Sigara ellerinin arasından kayıp yanan ucu parmağını dağlayıp yere düştü. Canı yansa da ağzından acı sözcüğü bile çıkmamıştı. Giray ona baktığı için görmüştü. Bu yüzden teleşlı bir sesle,

“Hey, yandın mı?” dedi elindeki soğuk kolayı Atilla’nın parmağına değdirirken. Atilla soğuğun anlık temasıyla kendini toparlayıp Giray’a döndü.

“Yandım.” dedi acı bir tebessüm eşliğinde. Onun tonlaması Giray’ın kaşlarını çatmasına sebep oldu. Bu sebeple az önce Atilla’nın bakmış olduğu tarafa baktı. Birbirine gülüşerek bakan Arda ve Delfin’i gördü.

“Dostum, gerçekten kendine çeki düzen verip cesaretini toplaman gerekiyor. Bu kuş yuvadan uçuyor.” dedi tekrar Atilla’ya dönerken. Atilla yenilgi dolu bir iç çekti.

“Bu kadar iyimser olma, Giray. Kuş bana kalırsa çoktan uçtu ve göç için bile bu topraklara geri dönmeyecek.” dedi paketinden yeni bir dal sigara çekip yakarken.

“Bana kalırsa sen ona âşık olmaya âşıksın. Edebiyat yapmıyorum. Benim gördüğüm bu. Sevdiğin kadından kendini bu kadar uzak tutmayı hiçbir âşık yapamaz. Onunla kendi içinde bir aşk hikayesi yazıyorsun ama kızın bundan haberi bile yok. Şu Arda denen adamla aralarında hiçbir şey olmayabilir. Kız müneccim mi âşık olduğun onun içine doğsun?” dedi omuz silkerek.

“Belki de ileride çıkarttığımız derginin metinlerini sen yazmalısın. Benden daha yetenekli duruyorsun.” dedi alaycı bir sesle.

“Beni de kendine benzeteceksin diye ödüm kopuyor.” dedi yalandan korkmuş bir tavırla ellerini kalbinin üstüne götürerek. Atilla gülerek onu kolundan ittirdi. Sonrasında bakışları yine önünde gülüşerek konuşan ikiliye döndü. Kısa süreli bir sessizliğin ardından,

“Belki de haklısın.” dedi iç çekerek.

“Çoğunlukla haklıyımdır ama hangisinden bahsediyoruz?” dedi bilmiş bir tavırla.

“Şu âşık olmaya âşıklık konusunda. İnsan sevdiği insanla bir gelecek hayal eder ama ben bunu hiç yapmadım. Onu seyretmeyi seviyorum.” dedi düşünceli bir tavırla.

“Hiç Echo olacağını düşünmemiştim.” dedi Giray iç çekerek.

“Eko mu? Kulağın mı çınlıyor?” dedi kafası karışarak.

“Hayır, cahil cüheyle âşık. Azıcık mitoloji bilseydin, kimden bahsettiğimi anlardın. Antik Yunan’da Echo isimli bir dağ perisi varmış. Bu peri bir gün ölümlülerin en yakışıklısı diye bilinen Narcissus'u gördü. Hemen ona âşık oldu ve büyülenerek sessizce onu takip etti. Genç adama ne kadar çok bakarsa, onu o kadar çok özledi. Ama ona sevdiğini söylemedi çünkü daha öncesinde kocası tarafından bir eko olmak üzere lanetlenmişti. Kendi kelimeleri yoktu anca başkalarının cümlelerini tekrar edebilirdi.” dedi hikâyeyi sakin bir tavırla anlatırken.

“Peki, sonra ne olmuş?” dedi Atilla merakla. Giray bu soru üzerine duraksadı.

“Devamı önemli değil. Hikâyesi sizinkine benzemiyor. Sadece sen Echo’ya benziyorsun.” dedi hızlı bir şekilde konuşup Atilla’yı geçiştirerek. Atilla şüpheyle gözlerini kıssa da üstelemedi.

“Ne demiş Yaşar Güvenir, ‘Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli’.” dedi melodik bir sesle.

“Bana kalırsa durumun düşünülürse Fedon’dan Aşığınım daha bir cuk oturur gibime geliyor.” dedi alaycı bir sesle. Atilla onun sözleri üzerinegözlerini devirdi. Sigarayı söndürdükten sonra saatini kontrol etti.

“Hoca birazdan damlar. Ufaktan içeri geçelim.” dedi içeriye yönelirken. Sınıfa girdiğinde ise sınıftan çıkmadan önce yaptığı son şey aklına geldi. Gözleri Delfin’in oturduğu sırayı buldu. İşte bıraktığı Soneler kitabı orada duruyordu. Atilla hemen oraya koşup kitabı geri almak istedi ama Delfin ve Arda arkasındaydı. Kitap ise resmen gözüne giriyordu. İç çekerek amfinin arkasına ilerledi. Yerine oturdu ve Delfin’i izledi. Delfin yerine geçmeden daha kitabı fark etmişti. Otururken kitabın kapağını okudu ve o anda arkasına Atilla’ya döndü. Atilla gözlerini önündeki defterine çevirdi. Delfin uzun süre ona baktı ama sonrasında önüne döndü. Kitabı açtığı sırada tekrar ona baktı Atilla. Şiiri yazdığı kâğıdın olduğu sayfadaydı. Okumaya başlamıştı ve kısa süre içerisinde kapağı hemen kapadı. Atilla kaşlarını çattı. Bu kadar kısa sürede okumuş olamazdı. Gergin bir şekilde eliyle masaya vurmaya başladı. Giray onu dürttü.

“Ne yapıyorsun?” dedi kaşlarını çatarak.

“Çok saçma bir şey yaptım, Giray. Ve şu anda da onu izliyorum.” dedi iç çekerek. Giray, Delfin’e doğru bir göz atıp Atilla’ya döndü.

“O benim Soneler kitabım mı?” dedi gözlerini kısarak.

“Gerçekten konumuz bu mu, Giray?” dedi Atilla gücenmiş bir tavırla. Giray gözlerini devirdi.

“Kütüphaneden aldım oğlum ben o kitabı. Mezuniyetimi mi yakacaksın sen?” dedi öfkeli bir sesle.

“Alırız bir tane daha. Veririz kütüphaneye, bir şey olmaz. Suat var orada, konuşurum ben onunla.” dedi sakin bir ses tonuyla.

“Sinir hastası edeceksin beni, Atilla. Kırk yılın başı âşık olacağın tuttu ve ne hikmetse zararlı çıkan taraf ben oldum. Umarım sadece kitabı bırakmamışsındır.” dedi iç çekerek.

“Şiir yazıp bıraktım.” dedi sıkkın bir ifadeyle.

“Eh, iyi. Şiirlerin iyidir senin. Öyleyse kızı tavlarsın.” dedi bir parça keyiflenerek.

“Baktığı gibi kapattı oğlum kitabı. Beğenmiş mi sence?” dedi acı bir alaycılıkla.

“Belki çok etkilendi ve kendini kaptırmamak için sonra okumaya karar verdi.” dedi omuz silkerek.

“Her Polyannacılık başına para alıyor musun sen?” dedi sinirli bir gülümsemeyle. Giray öfkeyle ona baktı.

“Bir şey demiyorum, melankolik prens. Platoniklik kuyularında ışıksız kal. Mum bile yakmam sana bu saatten sonra, mum bile!” dedi omuz silkerek. Sonrasında dersi dinlemeye döndü. Atilla bir şey demek için ağzını açtı ama sustu ve tekrar Delfin’e doğru baktı. Delfin hâlâ kapalı haldeki kitaba bakıyordu. Atilla bir anlığına Giray’ın haklı olduğunu düşündü. O sırada ilahi bir cevap gelir gibi Arda, Delfin’in kulağına eğilip bir şeyler söyledi. Delfin gülümseyerek ona döndü, bu sefer o onun kulağına bir şeyler söyledi. Arda’nın sessiz bir gülüşle titreyen omuzları Atilla’nın içindeki oluşmuş küçük umut kıvılcımını tutuşmadan söndürdü.

֍ 

Atilla geriye kalan zamanının çoğunu Delfin’i izlemekle geçirdi. Platonik kalması yeterliydi. Böylelikle acı da çekmezdi. Zihnindeki kurgularda maceralardan maceralara koşabilirdi onunla. Hayatın gerçekleri kurgu kadar mutluluk dolu olmayacaktı hiçbir zaman. Bu yüzden hayallerindeki aşkı tercih etti. Böylelikle ona karşı hisleri bittiğinde unutması da kolay olacaktı. Sonuçta gerçekten yaşanmayan bir şey için üzülünmezdi. Kendini buna inandırdı. Okuldan mezun olana kadar bu hisse tutundu. Mezun olduktan ve onu görmeyi bıraktıktan bir süre sonra unutacağını düşündü. Ne kadar aptal olduğunu anlaması için de bu süre yeterli oldu. Mezuniyetten altı ay sonra okula onu görmek için son günüymüş gibi koşarak gitti. O gün ise onu başka bir adamla koşuştururken gördü. Adamın elinde Soneler kitabı vardı. Delfin adamın elindeki kitabı almak için uzandığında öptü onu. Bir anda Atilla’nın kafasından aşağı kaynar sular boşandı. O anda da anladı. Bu peri kızını asla unutamayacak ve hep sevecekti. Görünmez prangalarını Soneler kitabının içine koyup teslim etmişti. Shakespeare’in dediği gibi, ‘Bir zekâ gösterisi değil, hizmet belgem bu.’ diyerek teslim olmuştu ona. Öyle ki yıllar geçse, perisi evlense de diyarını da terk etse içindeki aşk bir anlığına bile solmamıştı. Hayallerinde saklamaya ve yokluğuyla sevişmeye devam etmişti.

 

Merhaba Casperlarım,

Umarım bu hikaye sizler için tekrar okumaya değerdir. Düşünceleriniz benim için çok değerli. Beni yorumsuz bırakmayın. Sizleri çok seviyorum. Okuduğunuz ve yanımda olduğunuz için çok teşekkür ederim. Kendinize iyi bakın.

Eski Casper'lar tekrar merhaba, yeni Casper'lar hoş geldiniz!

Keyifli okumalar

Deniz UZAY

Loading...
0%