@miraclesea
|
Delfin yılgın bir nefes eşliğinde kendini koltuğa bıraktı. Röportaj sonrası Merih’le oyun oynamanın doğru bir karar olmadığını şimdi anlıyordu. Fazlasıyla yorulmuştu. Bir iki dakikalığına gözlerini yummuştu ki çalan telefonla bıkkınlıkla gözlerini araladı. Arayan eğer Derin’se bir güzel laflarını sıralamak istiyordu. Arayan kişinin kim olduğuna bakınca bir anlığına ne yapacağını şaşırdı. Hiç ama hiç beklemediği biriydi arayan. Tedirgin bir şekilde telefon ekranına baktı. Ardından gözleri evi taradı. Derin’in evde olmadığını bilmesine rağmen istemsizce yapmıştı bunu. Tedirgin bir nefes alıp telefonu açtı. “Alo”" dedi olabildiğince sakin bir sesle. “Delfin kızım, merhaba. Nasılsın?” dedi karşı taraftaki adam yumuşak bir sesle. “İyiyim, teşekkürler. Sizler nasılsınız?” dedi olabildiğince tatlı bir sesle. Tedirgin hissederken tatlı konuşmaya çalışmak oldukça zordu. “İyiyiz, Delfin kızım. Türkiye’ye gelmişsin. Haberlerden öğrenmek üzdü bizi.” dedi adam sitemkâr bir sesle. “Üzgünüm, Altan babacım. Her şey çok hızlı oldu. Son zamanlar fazlasıyla gürültülü geçtiğinden sizleri arayamadım. Umarım Sevim annem de çok üzülmemiştir.” dedi özür dileyen bir ses tonuyla. “Yani anlayabiliyorum ben seni ama tabii Sevim annen birazcık kırıldı. Merih de burnumuzda tütüyor. En son gördüğümüzde kundakta bebekti.” dedi Altan Bey sitemkâr ses tonunu koruyarak. Delfin hafif bir sesle güldü. “Merak etmeyin siz. Sizleri için de uygunsa ben cuma günü kavuştururum, Merih’le sizi.” dedi tatlı bir sesle. “Ah, nasıl da mutlu ettin bak, bir anda bizi!” dedi neşeli bir sesle. “Ne demek, Altan babacım. Niyetim çok daha erken yanınıza gelmekti ama malum haberleri de görmüşsünüz. Pek imkânım olmadı.” dedi mahcup bir sesle. Altan Bey kısa bir anlığına sessiz kaldı. Derin’i düşünüyor olmalıydı. “Tamam güzel kızım, tamam. Dur, bak Sevim istiyor. Ona veriyorum.” dedi ardından kendini toplayarak hızlı bir şekilde. Delfin onun tatlı telaşı karşısında güldü. Hiç de emekli bir emniyet müdürü gibi değildi böyle konuşurken. Delfin bunu düşünürken Sevim Hanım konuşmaya başladı. “Delfin’cim, nasılsın?” dedi tatlı bir sesle. “İyiyim, Sevim annecim. Sen nasılsın?” dedi yumuşak bir sesle. “İyiyim ben de. Bu aralar Bade beni delirtiyor ama ne yapacaksın, uğraşıyoruz işte. Altan fırında poğaçalar vardı. Alıp servis tabağına koyuver, canım.” dedi konuşmanın yarısında Altan Bey’e seslenerek. Delfin kahkahasını tutamadı. Sevim Hanım da savcıydı bir zamanlar ama artık sadece fırındaki poğaçalar için hüküm veriyordu. “Annecim, yine formundasın. Akşam misafir var herhalde.” dedi gülerek. “Ay sorma, Bade sardı başıma. Misafir falan yok. Yarın sabahtan okul arkadaşlarına götürecekmiş.” dedi bezgin bir sesle. Delfin güldü. Sevim Hanım bunun ardından hemen ciddileşti. “Boş ver, sen şimdi poğaçaları. Derin’le barıştınız mı?” dedi kısık bir sesle. Altan Bey duymasın diye böyle yaptığını biliyordu Delfin. “Pek sayılmaz, anne. Merih için birlikteyiz.” dedi Delfin iç çekerek. Sevim Hanım’ın barışmalarını ne kadar çok istediğini biliyordu. “Ah, güzel kızım. Neden inat ediyorsun bu kadar?” dedi hafif iğneleyici bir sesle. “Anne, lütfen yine başlamayalım.” dedi itiraz ederek. Sinirlenip de onu terslememek için kendini zor tutuyordu. “Tamam, üstelemeyeceğim ama Derin’in kimsesi yok. Bir sen varsın, Delfin. Bir de belli ki artık öğrenmiş, oğlunuz Merih var. Bizle de hâlâ konuşmuyor. Sen olmasan torunumu bile göremeyecektim ben.” dedi titrek bir sesle. Delfin onun ağlamak üzere olduğunu anladı. “Anne, lütfen ağlama. Üzülme, sağlığın için iyi değil. Bak, cuma torununu da getireceğim sana. Hasta mı karşılamak istiyorsun Merih’i?” dedi tatlı bir sesle. Sevim Hanım güldü. “Ah cadı kız seni! Nasıl da biliyorsun zayıf noktamı?” dedi alaycı bir sesle. Delfin güldü. “Bu arada anne haberin var mı bilmiyorum ama Ege’yi gördüm. Evlendi sanırım.” dedi temkinli bir şekilde. Kadının yüreğine indirmek istemezdi ama Bade’nin söylediğini düşünmüştü. “Biliyorum, Bade söyledi. Düğüne de gitti. O da çağırmadı bizi. Abisine çekmiş. Ah, çok çektim ben bu oğlanlardan! Ama yine de mutluyum. En azından Derin’le görüşmüş, barışmışlar.” dedi iç çekerek. “Düğüne Derin gitti ama ben gidemedim. Bazı işlerim vardı ama tanıştık. Hatta Derin, Ege’nin eşini babasından bile istedi. Görsen nasıl gururla kurula kurula istedi. Artık araları iyi olacak, bana kalırsa. İçin ferah olsun.” dedi onu biraz olsun mutlu eder düşüncesiyle. “Çok sevindim. Ölmeden önce ben de görürüm, inşallah oğullarımın yüzünü.” dedi oldukça üzgün bir sesle. “Anne, o nasıl söz öyle! Yapma, ne olursun! Allah geçinden versin!” dedi hafif sinirli bir sesle. Kadının bu sözleri korkutmuş ve üzmüştü Delfin’i. “Ne diyeyim, yavrum başka? İkisi de inat. E baban da onlardan daha inat. Olan bana oluyor. Ay neyse geliyor baban.” dedi konuşmasının sonuna doğru sesini alçaltarak. Sonrasında ise oldukça yüksek bir sesle, “Cuma günü bekliyorum yavrumu. Getir bize. Son gördüğümde agucuk bugucuk konuşuyordu. Neler der şimdi kim bilir? Burnumda tütüyor kokusu.” dedi özlemle. “Tamam annecim. İkinizi de öpüyorum. Sağlığınıza dikkat edin. Merih’i sizin için kocaman öpeceğim ben. Cuma görüşürüz.” dedi Delfin hızlı hızlı. Karşı taraftan gelen veda sözleriyle birlikte telefonu kapattı ve titrek bir nefes verdi. Yine bir ikilemle karşı karşıyaydı. Az önce Derin’in anne ve babasıyla konuşmuştu. Derin’in yıllardır küs olduğu ve barışmayı da hiç düşünmediği anne babasıyla... Delfin onlarla altı yıldır konuşuyordu. Hamileyken karar vermişti onları barıştırmaya ama hayat hiç de umduğu ve planladığı şekilde ilerlememişti. Tüm planlar altüst olmuştu. Delfin’in bu planlarından tabii ki de Derin’in hiçbir zaman haberi olmamıştı. Ne kadar kızabileceğini çok iyi biliyordu. Ellerini saçlarına daldırdı. Bir karmaşanın ortasına düşmüştü yine. Sıkıntılı bir nefes üfledi. “Ne oldu? Kara kara ne düşünüyorsun?” dedi Derin bir anda salona girerek. Delfin korkuyla olduğu yerde sıçradı. Eli deli gibi atan kalbine giderken, “Derin! Beni korkuttun!” dedi hafif sinirli bir sesle. “Neden bu kadar korktun? Eve geldiğimde, ‘Ben geldim!’ diye adeta haykırdım. Duymadın mı?” dedi Derin şaşkın bir tavırla gözlerini kocaman açarak. Bu sefer şaşkın şaşkın bakma sırası Delfin’deydi. Çünkü hiçbir şey duymamıştı. Telefonla konuşurken gelmiş olmalıydı. “Ne zaman geldin?” dedi telaşla. Söylediklerini duymamış olmasını umuyordu. “Az önce geldim. Annenle konuşuyordun. O yüzden rahatsız etmek istemedim.” dedi gülümseyerek. Delfin hem rahatlama hem de tedirginlikle bir nefes verdi. Konuşmalarını duymuştu ama Delfin’in kendi ailesi ile konuştuğunu sanmıştı. Bu onu biraz sakinleştirmişti. “Röportaj nasıl geçti? Bugündü, değil mi?” dedi Derin konuyu değiştirerek. Bu ani konu değişikliğine can simidi gibi sarıldı Delfin. “Evet, fazlasıyla ilginçti.” dedi omuz silkerek. “İlginç? Nasıl bir ilginçlikten söz ediyoruz?” dedi gözlerini şüpheyle kısarak. “Farklıydı. Ne fazla kariyer ne de fazla özel hayat vardı. Oldukça dengeli bir röportajdı. Eğlendim bile diyebilirim.” dedi gülerek. “Benim veya bizim hakkımızda bir şey sormadı mı yani?” dedi şaşırarak. “Dolaylı yoldan bir sorusu oldu ama ben lafı döndürdüm diyebilirim.” dedi kurnazca bir gülüşle. “Çok garip...” dedi düşünceli bir sesle. “Garip olan ne, Derin?” dedi bezgin bir sesle. “Bilemiyorum İnci. Belki de röportaj sana yaklaşmak için sadece bir paravandı.” dedi bir anda kaşlarını çatarak. “Derin adamla daha tanışmadın bile. Paranoyak ve önyargılı davranıyorsun.” dedi gözlerini devirerek. “Paranoyak veya önyargılı davranmıyorum, İnci. Sadece adamın sana özel muamele yaptığı gayet açık. Bunu göremiyor musun?” dedi hafif sinirli bir sesle. “Derin sen kıskanıyor musun?” dedi söylediğine inanamayarak. “Evet, kıskanıyorum.” dedi doğrudan. Delfin şaşkınlıkla güldü. “Neden?” dedi alaycı bir sesle. “Seni seviyorum. Başka birinin sana olan ilgisi beni rahatsız ediyor.” dedi omuz silkerek. “Seven kıskanır de bari de tam olsun.” dedi alaycı bir gülüş eşliğinde. “İnandığım bir cümledir.” dedi ifadesiz bir yüzle. “Seven insanın yapacağı ve yapmayacağı eylemler üzerine benim de inandığım birçok cümle var.” dedi Delfin iğneleyici bir sesle. “İnci...” diye başladı Derin bezgin bir sesle ama devamını getirmedi. Delfin bir şey demeden onun yüzüne düz bir ifadeyle baktı. Derin de bir süre sessiz kaldı ama sonrasında sessizliğe dayanamadı. “Bir gün kendinde o soruyu sormak için güven ve cesareti bulacaksın. O gün ben de gözlerinin içine bakarak seni beş yıldır kemiren o sorunun cevabını vereceğim.” dedi Delfin’in gözlerinin içine bakarak. “Neden sormamı bekliyorsun? Kendin de anlatabilirsin.” dedi kafasını çevirip bakışlarını kaçırarak. “Bana sorman gerek. Bana soruyorsan bana inanacaksın demektir. Ben öylece anlatırsam bana inanmayabilirsin. Ama sorduğunda bu artık bana inandığını ve güvendiğini gösterir. O yüzden sen sorana kadar hiçbir şey anlatmayacağım, İnci.” dedi ciddi bir sesle. Sonrasında eğilip Delfin’in yanağına bir öpücük kondurdu. “Merih'in yanına gidiyorum. Sen de biraz önce konuştuklarımızı iyi düşün. Tüm soruların için ben her zaman buradayım, sevgilim.” dedi içten bir sesle. Ardından Delfin’in bir şey demesini beklemeden Merih’in odasının yolunu tuttu. Delfin ise o gittikten sonra uzun bir süre daha bıraktığı şekilde kalakaldı. Delfin okuldan çıkarken son derece dalgın ve düşüncelere gömülmüş haldeydi. Birazdan kreşe gidecek ve Merih’i alıp Derin’in ailesine gidecekti. Oğlunun babasına bu durumu söyleyeceğinden emindi. Bir şekilde Merih’in bunu söylememesini sağlaması gerekiyordu. O kara kara düşünürken arabasına ulaştı. “Delfin!” diye haykıran Arda’nın sesiyle Delfin daldığı ümitsizlik sisinden uyandı. Düşünceli bir şekilde baktı Arda’ya. “Arda, merhaba. Nasılsın?” dedi yarım gülümsemeyle. “İyiyim de sen pek iyi değilsin.” dedi dikkatle Delfin’i inceleyerek. “Yorgunum sadece.” dedi geçiştirmeye çalışarak ama Arda bu yalanı yemedi. “Delfin... Seni kaç yıldır tanıdığım ile ilgili saçma bir konuya girmek istemiyorum. Bu yüzden beni uğraştırma ve ne olduğunu güzelce anlat.” dedi tatlı tatlı gülümseyerek. Ama Delfin o gülümsemenin altındaki öfkeyi de sezmişti. Anlatmazsa başına gelecekleri biliyordu. Pes ediş kokan bir nefes çekti. “Merih’i almaya gideceğim. Sonrasında da birlikte Derin’in ailesine gideceğiz.” dedi Delfin gözlerini yerde bir noktaya kilitleyerek. “Derin’le mi gideceksiniz?” dedi şaşkın bir sesle. Derin’in ailesiyle görüşmediğini Arda da biliyordu. Şaşkınlığı bu yüzdendi. “Hayır, Arda. Tabii ki de Derin’le gitmeyeceğiz. Onlara olan öfkesini bilmiyormuş gibi konuşma bana.” dedi bezgin bir sesle. Gerginliği her dakika daha fazla artıyordu. “O zaman neler oluyor? Taksit taksit anlatmayıp bir kerede söyleyiversen ne güzel olur, Delfin’ciğim.” dedi tatlı bir gülümsemeyle ama hafiften sinir olmuş bir sesle. “Derin’in ailesine Derin olmadan gideceğiz. Ayrıca Derin’in bundan haberi yok ve olmayacak.” dedi elleriyle yüzünü kapatarak. İşin içinde kaybolmuş gibiydi. “Peki, benim tatlı yılan ruhlu dostum, oğlunun tam bir zekâ küpü ve babasına da delicesine bağlı olduğu düşünülürse bunu Derin’e anlatması ne kadar sürer sence?” dedi ona gözlerini devirerek. Delfin ellerini yüzünden çekti. “Ben de biliyorum Merih’in babasına her şeyini anlatmaya bayıldığını. Derin bana çok kızacak. Ve ben burada durmuş en iyi dostumun bana akıl vermek yerine beni daha da gömmesini izliyorum.” dedi alaycı bir gülüşle. “Tamam, Delfin tamam. Belki de Merih’le konuşmalısın. Onun ne kadar akıllı cevaplar verebildiğini gördüm. Sen de anlattın. Belki de onun da bu konu ile ilgili tatlı bir çözüm yöntemi vardır. Belki de her şey tatlı bir oyundur.” dedi tatlı bir şekilde göz kırparak. “Sanırım bu sefer Merih’e güvenip her şeyi onun insafına bırakacağım.” dedi acı bir gülümsemeyle. Arda onu kolunun altına çekti. “Delfin ikimiz de biliyoruz ki Merih ikimizden çok daha akıllı. Bu işten onun sayesinde çok daha kolay yırtabilirsin.” dedi Delfin’e sarılarak. Delfin de ona sarılıp güldü. İpleri an itibariyle oğlunun elindeydi. Merih arkada oturmuş ve bıcır bıcır konuşuyordu. Neşeli bir şekilde kreşte neler yaptığını anlatıyordu. Delfin’in onu dinlediği pek söylenemezdi. Kafası biraz sonra olacaklardaydı. Bu işi nasıl kurtaracağını düşünüyordu. İstemsiz bir iç çekti. Annesinin kendini dinlemediğini Merih fark etmişti. “Anne, sen beni dinlemiyor musun?” dedi Merih kaşlarını çatarak. Delfin kendine gelerek dikiz aynasından oğluna bakıp gülümsedi. “Dinliyorum seni annecim.” dedi gülümseyerek. “Dinlemiyorsun, anne. Ne olduğunu söyler misin, annecim?” dedi elini annesinin koluna koyarak. Sinirli bir tavrı vardı ama yine de annesi için endişeleniyordu. Delfin bu kadar gergin olmasaydı onun bu haline gülebilirdi. Ona cevap vermeden önce bir süre sessiz kaldı ve arabayı sürmeye devam etti. Uygun bir yer gördüğündeyse arabayı kısa bir anlığına sağa çekti. Sonrasında oğluna döndü. “Öncelikle söylemeliyim ki, şu an eve gitmiyoruz, annecim. Seni birileriyle tanıştırmak istiyorum, eğer istersen.” dedi hafifçe gülümseyerek. “Kimlerle tanıştıracaksın, annecim? Babam da gelecek mi?” dedi neşeli bir sesle. “Babaannen, deden ve halanla tanıştıracağım. Aslında onlar seni çok ama çok küçükken gördüler. Sen hatırlayamazsın, güzel bebeğim. Baban gelmeyecek.” dedi tedirgin bir şekilde. “Babamın ailesiyse niye gelmiyor? Amcamla tanışmaya gittiğimizde o da vardı.” dedi anlayamayarak. “Çünkü baban onlara küs. Onlarla konuşmamayı tercih ediyor.” dedi Delfin, Merih’i dikkatle inceleyerek. “Ama sen küs değil misin?” dedi hafif şaşkın bir sesle. “Hayır annecim. Küs değilim. Birbirlerini yanlış anladıklarını düşünüyorum sadece. O yüzden bugün onlara gittiğimizi babana söylememeni isteyeceğim senden. Çünkü o küs olduğu için bize kızabilir.” dedi hafif endişeli bir sesle. Merih kaşlarını çatıp bir süre sessiz kalarak düşündü. “Tamam, onlarla tanışmaya gidelim. Eğer onları seversem kalırız, sevmezsem gideriz. Babama söylemeyeceğim, ama bu beni mutlu etmiyor annecim. Babamdan saklamak istemiyorum.” dedi kararsız bir sesle. “Haklısın, oğlum. Ben de saklamak istemiyorum ama onlarla tanışmanı, onları tanımanı istedim. Belki de benim yapamadığımı sen yaparsın ve onları barıştırırsın.” dedi umutlu bir sesle. Merih’in yüzü bir anda mutlulukla aydınlandı. “Gerçekten bunu yapabilir miyim anne?” dedi heyecanlı bir sesle. “Yapabilecek biri varsa o da sensin, oğlum.” dedi içten bir sesle. “Peki, o zaman. Gidelim annecim. Önce bir tanışalım sonrasında onları barıştıracağım.” dedi kendinden emin bir sesle. Delfin arabayı çalıştırırken gülümsedi. “Aferin benim oğluma!” dedi gururlu bir sesle.
Merhaba Casperlarım, Umarım bu hikaye sizler için tekrar okumaya değerdir. Düşünceleriniz benim için çok değerli. Beni yorumsuz bırakmayın. Sizleri çok seviyorum. Okuduğunuz ve yanımda olduğunuz için çok teşekkür ederim. Kendinize iyi bakın. Eski Casper'lar tekrar merhaba, yeni Casper'lar hoş geldiniz! Keyifli okumalar Deniz UZAY |
0% |