Yeni Üyelik
34.
Bölüm

XXXIV. İLK RÜZGAR - 3

@miraclesea

“Seni ilk gördüğüm gün, Serpil’i almak için okula geldiğim gün, orada oluşumun tek sebebi Serpil değildi. Seni defalarca kez Serpil’den dinledim. Onunla olan fotoğraflarınızı defalarca kez gördüm. O gün de Serpil’i okuldan almaya ilk gelişim değildi. Daha önce de gelmiştim. Seni uzaktan izledim. Bilirsin, o zamanlar hızlı yaşayan aklı yerine başka bir yerini düşünme organı olarak kullanıyordum. Ve senin uzak durmam gereken biri olduğunu biliyordum. Beni o güzel ve nedensiz bir hüzün taşıyan gözlerinle büyüleyip hayatımı elimden alabilirdim. Bir orta çağ delikanlısı gibi senin sinsi bir cadı olduğunu düşündüm.” dedi gülerek. Delfin istemsiz gülümsedi ama şaşkınlığı daha ağır bastı. Derin’in daha önceden kendisini bildiğini bilmiyordu.

“Bu kadar teatral anlatmak zorunda mısın?” dedi alaycılığın ardına gizlenerek. Derin onu duymazdan geldi.

“Serpil bunu sana hiç söylemedi ama tanıştığımız gün ondan bizi tanıştırmasını ben istedim. Onu ikna etmem zordu çünkü nasıl bir adam olduğumu biliyordu. Seni üzersem neler yapacağı ile ilgili bir işkence listesi sundu bana. Ben de seni üzmeyeceğime dair defalarca kez yemin ettim ona. Ne yalan söyleyeyim, ettiğim yeminlerde o zamanlar dürüst değildim. O zamanlar tek istediğim sana hayatı öğretmekti. Çünkü ben senin yaşadığına inanmıyordum. Nitekim ilk konuştuğumuzda anladım gerçekten yaşamadığını. Shakespeare’in büyülü dünyasına kendini kaptırmıştın. Sonelerle hayat geçer, aşkı bulabilirsin sanıyordun. Nefes diye tozlu sayfaları çekiyordun içine. Ben de hayatını yaşaman için hırs yapmıştım.” dedi iç çekerek.

“Eh, en azından seninle ilgili ilk düşüncemde yanılmamışım. Kalbim seni ilk görüğüm anda çarpmaya başlamıştı. Başta senden hoşlandığım için sanmıştım. Sonra ise korktuğum için olduğunu anladım. Sanki kötü bir rüya görmüşsün de sabaha hatırlamamana rağmen delicesine atan kalbinden bunun bir kâbus olduğunu biliyormuşsun gibi.” dedi iğneleyici bir sesle. Derin gülüp tekrar kadehini doldurdu ve bir yudum aldı. Sonrasında Delfin’in sözlerine bir yorum yapmadan kadığı yerden anlatmaya devam etti.

“Gözlerin beni çok daha önceden etkilemişti zaten. İkinci vuruş sesinle geldi. Sesindeki o masalsı ton... Seni gerçek hayata inandırmaya çalışırken senin beni masal dünyasına çektiğini çok sonra anladım. Beni çoktan büyülemiştin. Sesini duyduğum güne ait son anımızda seni öpmemek için kendimi zor tuttum. Tek isteğim başını döndürmekti. Kendi başımın da döndüğünü hissettiğimde neredeyse seni öpmek üzereydim. Kendimi tutmak için tüm kontrol mekanizmamı kullanmam gerekti. Çok salaktım. Kendi kurduğum tuzağa düşmüştüm.” dedi kafasını iki yana sallayarak. Kendine gülüyordu. Delfin de güldü.

“Ava giderken avlandın, yani.” dedi alaycı bir sesle. Derin başını sallayarak onayladı.

“Sana demiştim, aptal bir adamdım diye. Her neyse... O günden sonra aklım ruhum sadece sendin. Sesin sürekli kulağımdaydı, gözlerin hep gözlerimin önünde. Ukala çapkın bir erkeğin yapacağı şeyi yaptım önce. Başka bedenlere kaçtım. Bunu ilişkiye başladığımız ilk zamanlarda da yaptım. Çünkü kendimi yıkılmaz ve âşık olmayı salaklık sanan biri olarak görüyordum. Öyle ki, sarıldığım bedenlerde hep seni aradığımı çok geç anladım. Neye düştüğümün farkında olduğum zaman da çok geçti. Sana âşık olmuştum. Senden ayrılmamızı istediğim zamanı hatırlıyor musun?” dedi Delfin’e dönüp hüzünlü bir şekilde gülümseyerek. Delfin iç çekti.

“Evet, hatırlıyorum. Dünyamı yıktığın ilk seferdi.” dedi o da hüzünlü bir gülümsemeyle.

“Sana âşık olduğum için kaçmıştım, sana seni artık sevmediğimi söylediğim için değil. Sana söylediğim üç yalandan ilkiydi. Beni öylesine korkutmuştun ki, hayatımı sadece seninle geçireceğimi düşündürüyordun bana. Tek kadın... Ben... İnanılmaz geliyordu o zamanlar. Senden ayrı zamanlarda eski ışıklar içindeki hayatıma dönmeyi denedim. Ama bu yine salakça bir deneyimdi. Çünkü bir kere senin tadın bulaşmıştı ruhuma ve senin olmadığın hiçbir şey tat vermiyordu bana. Ayrılışım kadar hızlı oldu dönüşüm sana. Ama sen bana aynı hızla dönmemiştin. Bu sefer bambaşka bir korkuyla yüzleştim. Seni kaybetme korkusu... Bu ihtimal nefesimi kesti. Sensiz yaşamak... O kadar imkânsız bir cümleydi ki, inanamadım bile. Ama sen yıkılmaz bir duvar gibi duruyordun. Sonunda duvarı aşmayı başardığımda ise çocuk gibi sevindim. Öyle ki senin bir parçanın eksildiğini fark etmemiştim. Güvenin... Kaybetmemem gereken yegâne parçayı o gün kaybetmiştim. Farkında değildim. Farkında olduğumda ise çok geçti. Benden çoktan gitmiştin.” dedi acı bulaşmış bir sesle. Delfin sözlerin doğruluğuna şaşırdı. Çünkü Derin sözlerinde sonuna kadar haklıydı. Yıllar önce ilk ayrıldıklarında dönmüştü Derin’e ama bunu sadece onu çok sevdiği için yapmıştı. Güvenini kaybetmişti ama onun için atan kalbine hâkim olamadığı için geri dönmüştü.

“Haklısın, o zaman geri dönülemez bir biçimde kırılmıştım sana. O kadar çok sevmiyor olsaydım seni, hayatta geri dönmezdim.” dedi dürüstçe.

“Biliyorum, İnci. O yüzden o günden sonra benim için İnci oldun. O güne kadar hep Delfin’din. Bana sadece ailenin sana İnci dediğini söylemiştin. Çünkü ailen seni dünyaya getirmek için çok uğraşmıştı. Bu yüzden ilk adını İnci koymuşlardı. Ben de o yüzden o günden sonra İnci demeye başladım. Çünkü hem sana ulaşmak için çok uğraşmıştım hem de bir ailem olsun istedim. Ailem ol istedim. Çünkü bir ailem yoktu. Sanırım gerçek anlamda aile olmanın verdiği mutluluğun tadını ilk o gün aldım. Bu sebeple de ailem ol diye deli gibi uğraştım.” dedi gülerek. Delfin onun gözlerinde yaşların parladığını görerek şaşırdı. Şaşırmasının bir sebebi ise son söyledikleriydi. Aile olmak isteğiyle evlendiklerini kastediyordu ve Delfin evlenme isteğini aslında birlikte olmaları için istiyor sanıyordu. Bunu gerçek bir aile olmak için isteyebileceğini düşünmemişti bile. Derin onun yüzündeki şaşkınlığı gördü.

“Tahmin ettiğim gibi, sen bunu seninle sevişmek için yaptığımı düşünüyordun. Senin beni yanlış anladığın ilk sefer. Ama haksız sayılmazsın. Buna ben sebep oldum. Bana olan güvenini kaybetmeseydin, seninle evlenmekteki gerçek isteğimi anlardın. Ne kadar da salak bir adamım değil mi? Devam edeyim. Evlendiğimiz gün hayatımın en mükemmel günüydü. Hayatımda hiçbir şey için bu kadar sevinmemiş, mutlu olmamıştım. İlk defa âşık olmuştum ve bir ömür boyunca onunla birlikte olacaktım. Tarifsiz bir mutluluk... Şimdi düşünüyorum da mutlu olmaya o kadar çok odaklanmıştım ve sana duyduğum aşkla öylesine sarhoş olmuştum ki, bana olan güvensiz kalbini görmeyi hâlâ başaramamıştım. İnsan âşık ve mutluyken çok kör olabiliyor çünkü normalde uyanık bir adam oluşumla bilinirdim. Eğer o zamanlar bana olan güvensizliğinin bir nebze olsun farkında olsaydım, evlenmemiz için bu kadar çabalamazdım. Onun yerine önce yıktığım güveni tekrar oluşturmaya çalışırdım. Bana tekrar güvenmen için her şeyi yapardım. Böylelikle evliliğimiz en sağlam temellerden biri olan güven üzerine kurulurdu. Eğer bu kadar kör olmasaydım, yuvamızın kuruluşu kadar hızlı olmazdı yıkılışı. Benden kaçmazdın. Çünkü bilirdin, ben seni bu kadar çok severken benden kaçarsan yaşayamam. Sensiz yaşayamayacağıma inandıramadım seni. Hâlâ bile inanmadığını, inanamadığını biliyorum. Sebebi yine benim. Aceleye getirdim her şeyi. Seni kaybetmekten öyle korkuyordum ki, evlenirsek bir yere gidemezsin diye düşündüm. Sana yaptığım ilk bencillik... Bana evli olduğumuzda da gidebileceğini öyle bir gösterdin ki, işte o zaman da benim dünyamı yıktığın ilk ve tek seferdi.” dedi Derin sonlara doğru acıyla kısılan bir ses tonuyla. Ardından kadehini dikti tekrardan. Delfin onun ıslak kirpiklerinden ağladığını fark etti. Derin’in ağladığını onu tanıdığı süre boyunca üç kere görmüştü. İlk evlendiklerinde, ikinci hamile olduğunu söylediğinde, üçüncü de hastanede onu son gördüğü zamana aitti. Şimdi onu tekrar ağlarken görüyor oluşu Delfin’i devamında Derin’den duyacaklarına dair şüpheye düşürdü. Ama bunun adamın sözlerinin doğruluğundan duyduğu şüpheyle alakası yoktu. Derin elinin tersiyle hüzün yaşlarının izini sildi. Bir süre ikili arasında bir sessizlik oldu. Delfin onun son cümlelerine bir şey diyemeyeceğini biliyordu. Diyecek bir söz bile bulamıyordu. Yapabileceği tek şey dinlemekti. Derin’in ağlıyor oluşu onu çok etkilemişti. Bu yüzden duyacaklarını hem merak ediyor hem de korkuyordu. Birlikte yaşadıkları hayatı Derin’in ağzından duymak bambaşka bir hikâyeyi dinlemek gibiydi. Bu Delfin’i şaşırtan en büyük şeydi. Derin bir parça sakinleştikten konuşmaya devem etti.

“Çok mutluydum. Âşık olduğum, sevdiğim, hayranlık duyduğum tek kadınla evliydim çünkü. Onu mutlu etmek için her şeyi yaparım. Düşündüğüm tek şey buydu. Hayal dünyasından çıkmam biraz daha sert oldu. Evlendikten üç ay sonra baban benimle konuşmak istediğini söyledi. Biliyorsun, ikimiz de o zamanlar öğrenciydik. Baban bizim için endişeleniyordu. Bana bir çılgınlık yapıp evlendiğimizi ama bu çılgınlığın bedelleri olduğunu söyledi. O zamanlar ikimizin de okulu henüz bitmediği için yarı zamanlı işlerde çalışıyorduk. Ama baban bir yerden sonra ciddi bir hayata gireceğimizi söyledi. Korkmaya başladım. Çünkü baban çok ciddi ve bir o kadar da haklıydı. Bir şeyleri kavramaya başladım. Okulu bitirdikten sonra gireceğimiz hayatı düşündüm. Sana evliliğimizin ilk zamanlarında söylediğim baş rol teklifi aldığım ilk teklif değildi. Birçok teklif gelmişti ama ciddi devamlılığı olan işler değillerdi ve özellikle babanla konuştuktan sonra ciddi ve devamlılığı olan bir işim olması gerektiğini biliyordum. Bunu denedim de ve birçok işte de çalıştım ama sanki kaderimmiş gibi oyunculuk kariyeri hep önüme düştü. Üç sezon sürmesi planlanan diziyi sana söylediğimde beni cesaretlendirdin. Yapabileceğimi düşündüm. Öyle de oldu. Her şey tıkırında ilerliyordu. Sonra İzmir işi geldi. Tanrı biliyor ya, oraya gitmeyi hiç istemedim. Senden o kadar uzak kalacak olmak düşüncesi bile nefesimi daraltmaya yetiyordu. Sana teklifi kabul etmeyi söyleyecekken bomba gibi bir haberle geldin ve hamile olduğunu söyledin. En yüksek perdeden bir doz mutluluk ve şaşkınlık al, sonra güzelce karıştır. Süsleme olarak da bir çocuğu yetiştirme maliyetini serpiştir. Afiyet olsun.” dedi gülerek. Delfin de son cümlelerle istemsiz güldü. Sonrasında ise o zaman geldi aklına, gitmesi için nasıl ısrar ettiği. Delfin’in en büyük pişmanlığıydı. Oraya gitmesi için o kadar ısrar etmeseydi hayatlarının nasıl olacağını düşündü. Onu karamsar düşüncelerinden Derin’in onun aklından geçenleri okurcasına konuşması çekip çıkardı.

“Kendini suçlama. Biliyorsun ki, gitmemek isteseydim ne söylersen söyle gitmezdim.” dedi elini Delfin’in elinin üstüne koyarken. Delfin elini çekmedi ama tutmadı da.

“Sadece gitmeseydin ne olurdu diye düşünmeden edemiyorum.” dedi iç çekerek.

“Beş sene boyunca kafamda dönüp duran düşünce buydu. Başta hep güzel olurdu diye düşünüyordum. Sonrasında daha kötü şeyler de olabileceğini düşündüm. Neler düşündüğümü tahmin bile edemezsin. Kaderci bir insan değildim ama sensizlikte kaderci bir insan oldum.” dedi kendi kendiyle dalga geçercesine. Sonrasında anlatmaya devam etti.

“İzmir’de ilk zamanlar çok zordu. Sen benden uzaktaydın. Ah, ölüm gibiydi. İzmir sıcağında Alaska soğuğu yaşamak... Hissettiğim tam olarak da buydu. Zaman geçtikçe ve iş temposu arttıkça alışmaya başladım sensizliğe. Ama huzursuzluk sürekli kalbimi sıkıyordu. Çok kez işi bırakıp gelmeyi düşündüm. Tazminat bedeli ayaklarıma pranga gibi geçiyordu, her gitmek istediğimde. İlk kaçış seçeneğine sığındım. Alkol... Kalbimdeki huzursuzluğu geçirmiyordu ama en azından beynimi uyuşturuyordu. Daha az düşünüp daha çok çalışıyordum. Seninle konuşurken senden ayrı kalmamı seçen kendime kızıyor, suçluluk duyuyordum. Bu yüzden seninle konuşmaktan kaçıyordum. Ah, ne kadar da aptaldım! Senden uzaklaştığımı çok geç fark ettim. Aynı Ezgi’nin bana olan ilgisini çok geç fark etmem gibi...” dedi bir iç çekiş eşliğinde. Delfin yıllar sonra bu ismi tekrar duymasıyla birlikte iliklerine kadar titredi. Asıl hikâye şimdi başlıyor, diye düşündü.

“Başta arkadaş canlısı olduğunu sanıyordum. Herkese karşı öyleymiş gibi geliyordu. Olmadığını haberin yapıldığı gece anladım. Bana beni sevdiğini, benim de onu sevdiğimi çok iyi bildiğini söyledi. Şok oldum. Sarhoşluğuna verdim çünkü hatırı sayılır miktarda içmişti. Saçmalamamasını söyleyip gitmek için ayaklandığımda ise üstüme atlayıp öpmeye çalıştı. Nasıl onu üstümden ittiğimi hatırlamıyorum. Bütün vücudum yaptığıyla buz kesti. Oradan kaçtım. O kadar şok içindeydim ki, magazincileri bile görmedi gözüm. Soluğu otelde aldım. Aklımı kaybedecektim. Tekrar korku sardı bedenimi. Çünkü magazincilerin orada olduğunu hatırlayacak kadar aklım yerine gelmişti. Haberleri görecektin. Kafayı yemek üzereydim. Kafamı toplamak için sakinleştirici aldım. Alkolle iyi bir dost olmadıklarını da o gün öğrendim. Seninle olan o geceki kavgamızı hayal meyal hatırlıyorum. Ne söylediğimi doğru düzgün hatırlamıyorum bile.” dedi ellerini saçlarına geçirip hırsla çekerek.

“Sanırım hamilelik hormonları böyle bir şey, kurmalarına alışmam gerekeceğini biliyordum ama bu kadar ileri seviyeye geleceğini bilmiyordum, dedin. Yerinde olsam bu cümleyi hatırlamıyor olmak isterdim ben de.” dedi acı bir alayla. Derin şaşkınlık ve derin bir acıyla baktı Delfin’e.

“Özür dilerim, İnci. Söylemek istediğim binlerce cümle varken gerizekalı ben bu cümleyi seçtim.” dedi eliyle yüzünü kapatarak.

“Anlatmaya devam et, lütfen.” dedi bitkin bir iç çekiş eşliğinde. Derin onu dinleyerek devam etti.

“Sabaha karşı beynim berraklaştı ve ayıldım. Televizyonu açıp görüntüleri izledim. Sonra parça buçuk konuşmamızı hatırladım. Hemen telefona sarılıp seni aradım. Defalarca aramama rağmen açmıyordun. Deli gibi korktum. Başına bir şey gelmesinden korktum ve Türkan anneyi aradım. Hastanede olduğunu söylediği an kalbim durdu. Seni gerçek anlamda kaybedebilme gerçeği ile sarsıldım. Hemen yola çıktım. Ama Tanrı sana gelmemi istemiyor gibi yoluma engeller çıkardı. İstanbul’daki yoğun sis sebebiyle uçuşlar iptaldi. Sabahın bir körü açık bir araba kiralama yeri de bulamadım. Aklımı kaçırıyordum. Tekrar aradım anneni. Sen açtın ve dünyamı durduracak o iki kelimeyi söyledin. Hayatım boyunca birçok şey yaşadım. Neler yaşadığımı da gayet iyi biliyorsun. Ama hiç böyle bir yıkım hatırlamıyorum. Nasıl taksiye atlayıp yanına geldiğimi zerre hatırlamıyorum. Sadece beynimde söylediğin iki kelime çınlayıp duruyordu. Tarif edecek bir kelime bulamıyorum hissettiklerim için. Bu sözlerim seni çok üzecek biliyorum ama keşke o iki kelimeyi söylemeden önce ölseydim. Ölseydim de o acıyı duymasaydım. Ölseydim...” dedi sesi cümlesinin sonuna doğru acı bir fısıltıya dönerken. Delfin suçluluk hissinin yükünün kalbine çökmesiyle bir anlığına nefes alamadı. İlk defa onun açısından görüyordu bir şeyleri ve yaptığı kötülüğü gerçek anlamda ilk kez anlıyordu. Hastaneden eve döndüğünde Derin’le evdeki hallerini hatırladı. Derin’in ağlamasını ve sonrasında ise put gibi orada durmasını, Delfin’in onu kovmasıyla ruh gibi sessizce gidişi geldi gözlerinin önüne. Görüşü bulandı ve gözyaşları dökülmeye başladı.

“Seni paramparça ettim.” dedi kırık dökük bir sesle.

“Birbirimizi parçaladık, İnci. Yarın yokmuşçasına, birbirimizi hiç sevmemişçesine... İkimiz de suçluyuz. İkimiz de kalplerimizi dinlemeyi bırakmıştık. Kabul edelim, ben başlattım, sen devam ettirdin ve birlikte bitirdik birbirimizi.” dedi iç çekerek. Parmak ucuyla Delfin’in yanaklarından süzülen yaşları sildi.

“Gördüğün gibi sana olan ikinci yalanım senin inandığın gibi seni aldatmam değildi. Sana söylediğim ikinci yalan yaşadığım yalanıydı. Beni bırakıp kaçışının ardından aslında beni bırakmayacağını biliyordum. Haberlere bakacaktın, takip edecektin. Başka bir ülkede olman bir şey değiştirmeyecekti. Böyle yapacağını çok iyi biliyordum çünkü benim yaptığım da buydu. Seni takip etmek. Televizyonda gördüklerin, yaşadığım o ışıklar altındaki hayat, çıkan haberler... Hepsi yaşıyor gibi görünmem için bir maskeydi. Bir doğruluğu yoktu. Menajerim silinip gitmemden korkuyordu. Haksız da sayılmazdı. Yok olup gitmek istiyordum. Denedim de ama onu da beceremedim. Beceremeyince de yaşayan bir ölü olmaya karar verdim. Tabii bunda etkili olan bir şey daha vardı ama bu üçüncü yalanım sırayla gitmeliyim. Kendimi robotlaştırıp işimi yaptım. Gerektiğinde ekrana çıktım. İstedikleri yalanları söyledim ve hayatımın en iyi rolünü senin gidişinle yaşama rolü yaparak oynadım ve eminim beyaz perde de olsaydı Oscar’a aday gösterilebilirdim.” dedi kendiyle dalga geçmeye devam ederken. Delfin ise onun karanlık düşünceleriyle dehşet içinde kalmıştı. Çiftlik evine gittiklerinde Gül Hanım’ın dediklerini hatırladı.

‘Ah, o yatakta boylu boyunca yatışı... Acı ile yanan bir sen değildin, bunu bil istedim.’

“Gül abla anlatmıştı.” dedi az duyulan bir sesle.

“Söylediğini anlamıştım ikinizin de gözleri yaşlı halini ve yüz ifadenizi görünce. Gül sultan çenesini tutamaz.” dedi acı bir gülüşle.

“Evi altı yıl önce aldığını da söyledi.” dedi yeni yaşların parladığı gözlerle Derin’e bakarak.

“Evet, sürpriz olacaktı. Çocuğumuzu o evde büyütelim istedim. Ne ironik değil mi? Orayı İzmir işinin parasıyla almıştım.” dedi buruk bir gülümsemeyle. Yine bir sessizlik çöktü aralarına. Delfin gittikçe büyüyen bir çukurda hissediyordu kendini. Nefes alması gittikçe daha zorlanıyordu. Bu boğulmadan kurtulmak için tekrar konuştu.

“Üçüncü yalanın neydi?” dedi merak ve acı ile harmanlanmış bir sesle. Onun da yüreğine saplanan başka bir hançer olacağını hissetmişti. Ama Derin’in sözleri onu şaşkınlıkla donmasına sebep oldu.

“New York’ta yaşadığın beş sene boyunca senin hakkında hiçbir bilgim yok muydu sanmıştın? Seni hiç görmedim mi sandın? Ya da Merih’i? Buraya gelişinle magazinin senden haberdar olması ve evli olduğum haberinin sızması tesadüf mü sandın? Ya da kısaca şöyle bir soruyla özetleyeyim: Bu eve ilk geldiğim zaman bana oğlumun yaşadığını söylediğinde çok şaşırmamış ve çok kızmamış olmam da mı şüphelendirmedi seni? Ben mi çok iyi oyuncuydum, yoksa sen mi fazla saf mı kalmıştın, İnci?” dedi kurnaz bir gülümsemeyle. Derin’in son sözleri ile ortama buz gibi bir sessizlik çöktü. Delfin, adamın hangi bir dediğine şaşıracağını bilememişti. Amerika’da onu takip ettiğine mi, basına evli olduklarını kendisinin sızdırmasına mı, yoksa Merih’in yaşadığını biliyor oluşuna mı şaşırmalıydı, bilemiyordu. Bir şey diyemeden sadece Derin’in yüzüne baktı. Derin onun çok şaşırdığını bilerek bir şey demeden bekledi ve Delfin’in yüzündeki şaşkınlık yerini öfkeye bıraktı.

“Onca zaman boyunca her şeyi biliyordun yani.” dedi sıkılı dişlerinin arasından. Derin dikkatli konuşması gerektiğini biliyordu. Öfkeli bir Delfin her zaman sivri dilli ve acımasız olurdu. Derin bir iç çekti. En azından sesi soğuk ve duygusuz değil, diye düşündü Derin. Delfin’in sıcaklığını yansa da göğüslerdi ama soğukluğuna katlanamazdı.

“Biliyordum.” dedi sadece. Delfin onun sakinliği karşısında daha da öfkelendi.

“Bu mu yani şimdi tek söyleyeceğin?” dedi ellerini göğsünün altında bağlayarak.

“Sana da dejavu hissi geldi mi? Bu duyguları daha önce de yaşamamış mıydık biz? Ah, pardon duygularımız tam tersiydi. Bu sözleri sana söyleyen bendim.” dedi bilerek alaycı bir sesle.

“İntikam alıyorsun yani benden.” dedi göz devirerek.

“Hakkım olduğunu düşünüyorum, İnci. Sonuçta senin peşinden Amerika’ya gelip de oğlumuzla olduğunu görünce nasıl şok olduğumu tahmin edebilirsin. Şu anki ruh halinden farklı değildim.” dedi ifadesiz bir sesle. Delfin onun sözleriyle duraksadı.

“Madem biliyordun niye söylemedin ya da Amerika’dayken niye gelmedin?” dedi kaşlarını çatarak.

“Yanına gelseydim de tekrar kaçsaydın neresi olduğunu bilmediğim bir yere, değil mi? Hayır, teşekkür ederim. Gözümün önünde olmanı tercih ederim.” dedi ifadesizliğini koruyarak.

“Bense tek acı çekenin ben olduğunu düşünüyordum.” dedi sıkılı dişlerinin arasından.

“Ah, lütfen sevgilim. Yapma. Sana dokunamamak, seni öpememek, kokunu içime çekememek... Sen hiç çok ama çok sevdiğin birinin kokusunu unutma ihtimalinin ne kadar korkutucu olduğunu biliyor musun?” dedi acı bir gülümsemeyle. Delfin sessiz kaldı. Biliyorum, demedi. Sonrasında ise kendini toparlayıp,

“Anlayamıyorum. Nasıl öğrendin Amerika’da olduğumu?” dedi düşünceli bir sesle.

“Julliard hayalindi. Başka bir yere gitmezdin.” dedi hafifçe gülümseyerek.

“Boş salladın dolu tuttu yani.” dedi alaycı bir sesle. Mimar Sinan’da da çalıştığını bildiğinde Derin’e yine aynı cümleyi kurmuştu. Derin de hatırlayarak sırıttı.

“Hayır, İnci tahmin ettim. Ardından da araştırdım. Sordum soruşturdum.” dedi umursamaz bir tavırla omuz silkerek.

“Sordun soruşturdun mu? Kime?” dedi kaşlarını çatarak.

“Babana tabii ki.” dedi tatlı tatlı gülerek. Delfin tekrar şaşkınlıkla baktı ona.

“Babam sana nerede olduğumu mu söyledi?” dedi inanamayarak.

“Babana gidip oğlumu görmek istediğimi söyledim. En azından onu bir kez olsun görmek istedim. Seninle artık konuşamayacağımı biliyordum. Ona yalvardım. Biliyorsun, baban her zaman beni sevmiştir.” dedi bir iç çekiş eşliğinde arkasına yaslanarak. Delfin’in içi önce acıyla burkuldu ardından da aynı acıyla kendi kendine güldü. Ne kadar da aynılardı! İkisi de birbirlerinin aileleri üzerinden birbirlerini kandırmışlardı. Derin onun gülmesi ile şaşırsa da o da gülüşüne gülerek karşılık verdi.

“Sinirden gülüyorum.” dedi öfkeli bir sesle. Derin dudaklarını birbirine bastırarak gülüşünü sakladı.

“Sen sinirden gülmezsin, İnci. Seni sekiz yıldır tanıyorum.” dedi bilmiş bir tavırla. Delfin bir anlık duraksasa da cevabını verdi.

“Ayrı geçen beş yıl var o sekiz yılın içinde. O yıllarda değişmediğime seni inandıran ne?” dedi tek kaşını kaldırarak.

“Gözlerin... Bu gözler senden bir ömür boyu ayrı kalsam bile tanıyacağım gözler.” dedi içten bir sesle. Delfin onun sözleri ile bir anlığına duraksadı. Ama kendini hızlıca toparladı.

“Babama ne dedin de sana inandı ve beni bulman için seni peşimden yolladı?” dedi bezgin bir iç çekişle. Konuyu değiştirmesi gerektiğinin farkındaydı.

“Çok basit. Az önce sana anlattıklarımı anlattım. Bir de seni sevdiğimi söyledim. Bana inandı ve işleri yoluna koymamı söyleyerek nerede olduğunu söyledi.” dedi ses tonunu koruyarak. Parmak uçlarını Delfin’in yüzünde gezdirip saçlarını okşadı. Delfin’in kalbi titredi. Derin saldırısı böyle devam ederse Delfin kendine hakim olamayacağını ve ona yenileceğini biliyordu. Onu göndermeliydi.

“Bana düşünmem için biraz zaman ve alan verebilir misin?” dedi zorlukla konuşarak. Delfin hafifçe gülerek geri çekildi. Ardından ayağa kalktı.

“Tüm zamanlar ve alanlar senin İnci. Aynı benim de senin olduğum gibi. Üzgünüm, bunu söylememi istemezdin ama tüm cephanemi harcamadan bu savaş alanını terk etmeyeceğim. Son bir saldırı hakkı daha tanıman için soruyorum. Seni öpebilir miyim?” dedi tatlı bir gülümsemeyle. Delfin istemsiz güldü. Söyledikleri doğruydu çünkü.

“Bana soruyor musun? Şaşırdım.” dedi alaycı bir sesle. Derin de güldü.

“Bilirsin, sadece cevabını bildiğim soruları sorarım.” dedi omuz silkerek.

“Hayır, öpemezsin.” dedi zafer kazanmış bir edayla kollarının göğsünün altında kavuşturarak. Bunun üstüne Derin’in yüzünde kendinden emin bir gülümseme oluştu. Delfin’e doğru eğilip saçlarına bir öpücük kondurdu. Derin bir nefes alıp Delfin’in kokusunu içine çektikten sonra geri çekildi.

“Dediğim gibi, sadece cevabını bildiğim soruları sorarım. İyi geceler, İnci. Tatlı rüyalar.” dedi gülümseyerek. Ardından bir cevap beklemeden odadan ve evden ayrıldı. Delfin ise öyle kalakaldı. Kendine geldiğinde ise gülmeye başladı.

“Ona yenilmeyi ne zaman bırakacağım acaba?” dedi kendi kendisiyle dalga geçerek. Saçında hissettiği dudaklar kalbinin deli gibi atmasına sebep olmuştu. Derin kendi tabiriyle savaş alanını ezici bir galibiyetle terk etmişti. Delfin kafasını iki yana sallayarak ayağa kalktı. Elindeki kadehlerle mutfağın yolunu tuttu.

Günün ağarmasına sadece birkaç saat kalmıştı ama Delfin hâlâ yatağın içinde olanları düşünüyordu. Derin bu gece söyledikleri ile genç kadını altüst etmişti. Delfin bu zamana kadar sadece paramparça olanı kendisi sanmıştı. Derin’in böylesine dağılacağına ihtimal vermemişti. Bunun tek sebebi, kendisini bu kadar sevdiğini düşünmemesiydi. Ama bu gece Derin hem ne kadar dağılabileceğini hem de ne kadar sevebileceğini göstermişti. Delfin bu zamana kadar Derin tarafından gerçek anlamda sevildiğine inanmamıştı. Onunla evlenmişti çünkü Derin’e çok âşık olmuştu. Derin’in ise sevmekten çok kendisini arzuladığı için evlendiğini düşünmüştü.

“İlişkideki ergen ruhlu salağın o olduğunu sanıyordum. Meğer benmişim.” dedi acı bir gülümsemeyle. Aldatmanın olmadığını ise hiç düşünmemişti. Derin’in anlattıkları tabii ki de içindeki tüm şüpheyi yok etmemişti ama sağlam bir darbe vurmuştu. Ya benim inandığım gibi değilse? Delfin bunu düşünüp durmuştu. Ayrı kaldıkları zaman boyunca bu kemirmişti içini. Bunun gerçek olduğunu görmek genç kadını dağıtmıştı.

“Bir hiç uğruna...” dedi fısıltı gibi bir sesle. Kendi ağzından dökülen kelimelerin ağırlığı kalbinin üstüne çöktü. Gözleri doldu. Yaşlar gözlerinden yanağına oradan da başını koyduğu yastığa doğru acılı bir yol izledi. Nefes almakta zorlanıyordu. Yaptıklarının ağırlığı nefes almasını güçleştiriyordu. Sonrasında ise aslında Derin’in her şeyi biliyor olduğu süzüldü aklına. Ondan ayrı kaldığı zaman boyunca aslında her şeyi biliyor olması şoke ediciydi. Babası bunu nasıl yapmıştı ona? Sonrasında ise Derin’in tüm gece konuştukları geldi aklına. Her şeyi anlattığında babası ona hak vermiş olmalıydı. Bunun için babasına kızamayacağını biliyordu.

“Ah kızım, sahnede kendinden başka kızacak kimse kalmadı. Üzgünüm, kendinle başbaşasın.” dedi acı bir alayla. Gerçekten de öyleydi. Öncesinde kafasındaki mahkemede davalı Derin, davacı ise kendisiydi. Şimdi ise Derin tanık pozisyonuna geçerek Delfin’in hem davalı hem de davacı olmasını sağlamıştı. Davadan çıkacak hüküm öncesinde çok net bir şekilde belliydi ama Delfin artık hükümde eskisi kadar net olamıyordu. Derin’i affedebilirdi ama sevgi... Yeniden sevebilir miydi? Sevebilse buna hakkı olmdığını düşünse de, sevse bu sevginin yanında sadece temiz ve güzel duygular mı olacaktı? Hiçbir suçluluk hissi olmadan yaşayabilecek miydi, kalbi her ona olan aşkla attığında vicdanı üçlü tırpanını saplamayacak mıydı kalbine? Merih’in bir hiç uğruna geçen babasız beş senesinin hesabını oğluna nasıl verecekti? Onu tekrar sevmek kapıları açacak sihirli bir anahtar değildi. Yaptıklarını silmeyecekti. Belli ki Derin her şeyi geride bırakmaya hazırdı ama Delfin için bu o kadar da kolay değildi. Beyni kalbinin taşkının önünde kocaman güçlü bir set gibi duruyordu. Ne yapacağı hakkında en ufak fikri bile yoktu. Uykuya sığınmak istiyordu ama kalbi böyle delicesine aşk ve acıyla atarken bu mümkün değildi. Sonunda uyumasını sağlayan tükenmişliği oldu. Beyni ona acıdı ve uyuttu. Yeni bir güne kadar kendine kaçması için izin verdi. Son izni de buydu.

 

Merhaba Casperlarım,

Umarım bu hikaye sizler için tekrar okumaya değerdir. Düşünceleriniz benim için çok değerli. Beni yorumsuz bırakmayın. Sizleri çok seviyorum. Okuduğunuz ve yanımda olduğunuz için çok teşekkür ederim. Kendinize iyi bakın.

Eski Casper'lar tekrar merhaba, yeni Casper'lar hoş geldiniz!

Keyifli okumalar

Deniz UZAY

Loading...
0%