Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11.BÖLÜM

@mirakjf

                            11.

BÖLÜM

 

Son derse geldiğimizde herşey normal gitmişti. Gözümü saatten ayıramıyordum bile. 5 dakika kalmıştı zilin çalmasına, ve nedense içimde sebepsiz bir endişe vardı. Korkudan tırnaklarımı bile yemeye başlayacaktım. Gözlerimi saatten ayırıp masaya çevirdim. Bütün eşyalarım dağılmıştı. Hepsini toplayıp çantama sıkıştırdıktan sonra önümde telefona giren Selin’e döndüm,

 

-“Kardeşin doğdu mu senin?” Selin bir anda sesimi duymamla birlikte irkildi,

 

-“Ne kardeşi ya?” Dalgın falan mıydı acaba?

 

-“Kızım sen kendinde misin ya? Kardeşin doğacaktı ya.” Selin sanki ilk defa kardeşi olduğunu öğreniyordu.

 

-“Haa, hatırladım. Evet doğdu ya.”

 

-“Adını ne koydunuz?”

 

-“Adını mı? Hmm, şeyy ya… Selim koyduk.” Neden bu kadar düşünmüştü ki? Boşluğuna gelmiştir büyük ihtimalle.

 

-“En kısa sürede görmem gerekiyor Selim’i. Kesin sana çekmiştir.” Selin ufak bir tebessümle gülümserken,

 

-“İnanır mısın bilmem burnu aynı seninki gibi, Çok tatlış tavşan gibi.” Bana tavşan mı demişti az önce?

 

-“Sensin tavşan, ama bir şey diyeyim mi gerçekten tavşana benziyo…” diyemeden zil çaldı. Çantamı sırtıma takmak için arkamı döndükten sonra Selin’e bakacakken Selin’in çantasını çoktan aldığını ve başımda dikildiğini gördüm. Biraz daha suratına baktıktan sonra Selin,

 

-“E hadi gidiyoruz!” Anlamayan gözlerle Selin’e baktığım sırada Selin anlamadığımı anlar gibi,

 

-“Parla’ya gidiyoruz işte kızım anlasana!” Sanki yeni anlıyormuş gibi “haa” Dedikten sonra kalkıp Selin’le birlikte kapıya gittik. Kapıya yönelince aklıma bir anda Sinan’la Onur geldi. Onur bu işin peşini bırakmayacağını söylemişti. Sinan’sa burası uygun ortam değil demişti. Ya okul çıkışı buluşurlarsa! Kafamı çevirip sıralara bakacakken Enes’in çantasına defter sıkıştırdığını, Sinan ve Mete’nin ise ciddi bir konu konuştuğunu gördüm. Selin’in beni zorlamasıyla sınıftan çıktıktan sonra Selin bana anlam veremeyen ifadeyle baktı,

 

-“Ne bekliyon ya, yoksa aranızda bir şey mi var?” Selin’i bu konuda ilk defa heyecanlı görüyordum. Herhalde bir kardeşini gelin olarak verecekti. Gülerek Selin’e bakarak,

 

-“Aramızda ne gibi birşey olabilir ya? Onlar gibi ayılarla işim olmaz benim.” Selin “görecez” diyen bir bakış attıktan sonra birlikte merdivenlere doğru ilerledik. Tam merdivenlerden inecekken bir çocuğu gözüm kesti. Onur bizim kata çıkıyordu. Ne için? Korkudan yerimde durdum. Selin de durduğumu anlamış olacak ki bana baktı.

 

-“Noldu, Birşey mi oldu? Bir şey olmuş evet.” Selin endişeyle bana bakıyordu.

 

-“Parlaya gidelim. Anlatacağım söz.” Selin pek memnun kalmasa da başını iki yana sallayarak merdivenlerden indik. Okuldan çıkıp karşıdan karşıya geçtikten sonra Batı Durağı’nın önüne geldik. Günümün çeyreği bu durakta geçiyordu resmen. Birlikte tramvaya binip boş yerlere oturduk. 25 dakikanın sonunda Parlanın durağına gelince indik. Ev durağa biraz yakın sayılırdı. Evin önüne varınca Selin zili çaldı. Zili çalmasıyla birlikte kapı direk açıldı. İnsan bi kim o derdi! Kapıyı açıp apartmana girdikten sonra asansörü çağırıp beklemeye başladık. Biraz daha bekledikten sonra asansör gelince asansöre binip Parlanın katına bastım. Parlanın katı geldikten sonra asansörden çıkıp kapıyı çalmaya başladım. Kapı açılınca karşımda Parla mı vardı başka biri mi vardı emin değildim. Çok değişmişti resmen! Ayakkabılarımı çıkarıp içeri geçtikten sonra kendimi bir koltuğa attım. Selin de yanıma gelip koltuğa oturduktan sonra Parla da karşımıza geçti. Aramızda gergin bir sessizlik vardı. Hepimiz birbirimizin konuşmasını bekliyorduk. En sonunda bu sessizliği Selin bozdu,

 

-“Ceylin anlat hadi, neden merdivenlerde bir gariptin?” Tamamen unutmuştum! Sinanı aramalı mıydım acaba, ya şey onur sana zarar verdi mi aklıma takıldı falan mı diyecektim? Uzun süre düşündükten sonra anlatmanın daha doğru olacağını düşünüp anlatmaya başladım. Başta inanmasalar da yüzümdeki ciddi ifadeyi görünce şaşkınlıkla bana baktılar,

 

-“Ceylom için sıraya girsin o uyuzlar. Erkeklere hiç yüz vermeyeceksin özellikle onlardan birine, ben verdimde noldu. Reziller işte!” Parla son cümlesini bastıra bastıra söylemişti. Selin kahkahalarla konuşmaya çalıştı.

 

-“Verdin mi gerçekten!?” Ben de kahkahalarla gülmeye başlarken Parla bir anda ciddileşti. Biz de Parla’nın ciddileştiğini görünce şaşırarak ona bakmaya başladık,

 

-“Vermedin. Değil mi?” Parla yutkunarak konuşmaya çalıştı,

 

-“Ya şimdi öyle denmez de, şey…” Parla tam anlatmaya devam edecekken yukardan bağırış sesleri yükselmeye başladı. Yukarı kafamı kaldırdığımda deprem olduğunu sanmaya başladım fakat deprem olsa her yer titrerdi. Büyük ihtimalle yukarıdakiler oyun oynuyordu. Fazla umursamayıp konuşmaya devam etmeye başlayacakken bir anda yukardan yıkıp dökme sesleri geldi. Yeniden konumuza dönecekken bu seferde yukarıdan çok yaratıcı küfür sesleri yükselmeye başladı. Parla dayanamayıp,

 

-“Yemin ederim geberticem bunları!” Kapıya doğru ilerleyince her ne kadar Parlayı durdurmaya çalışsam da Parla durmak bilmedi. Yukarı katın kapısının önüne gelince bir an yutkundu. Kapının önündeki ayakkabılara bakınca Sinanların burada olduğunu gördüm,

 

-“Burası kimin evi?” Parla kafasını bana çevirdi,

 

-“Enes’in evi.” Parla’ya “ooo” diyen bakışlar attıktan sonra Parla kapıyı çaldı. Kapı açılınca karşımızdaki manzaraya gülmemek elde değildi. Mete avizede sallanıyordu, Sinan yerde yayılmıştı, Enes ise elinde birayla karşımızda duruyordu. Ev neredeyse berbat haldeydi,

 

-“Ne için geldiniz?” Hiçbirinin aklının yerinde olmadığı belliydi. Parla sinirle,

 

-“Bir de bu soruyu soruyor musun? Sabahtan beri evi kafamıza yedirdiniz!” Enes tam ağzını aralayacakken Mete ağzını yaya yaya,

 

-“Kim gelmiş abii dansözlerse söyle ben çağırdım!” Dansöz mü çağırmışlardı gerçekten? Bu sefer daha da komik olurdu!

 

-“Yok dansöz değil oğlum, Enes Batur gelmiş seni soruyor!”

 

-“Söyle ona işi varmış gelemezmiş!” Bu çocuğa bir şey içtirmeyin mümkünse! Gerçekten kafayı falan sıyırıyordu. Enes kapıyı öylece bıraktıktan sonra içeriye geçip koltukta uzanmaya başladı. Tam gidecekken Sinan seslendi,

 

-“Onur bana dedi ki, sen onunla sevgiliymişsin ama ben sizin aranıza giriyormuşum sürekli. Gerçekten mi?“ Geri adım atıp Sinan’a doğru baktım, ciddi gözüküyordu. Başımı olumsuz şekilde sallarken,

 

-“Hayır, o beni zorluyor sadece.” Sinanın gözleri bir anda açılınca neye uğradığımı şaşırdım. Niye böyle davranıyordu birden?

 

-“Önceden, siz görüşüyor muydunuz?” Ağzımdan falan mı kaçırmıştım şimdi.

 

-“Hayır.” Sinan bana inanmayan bakışlar atıyordu. Normalde anlatırdım fakat şuan ne yeri ne de zamanıydı.

Sinan tam ağzını aralayacakken ona “Şuan zamanı değil sonra anlatacağım.” Dedim. Başıyla onaylar gibi yaptıktan sonra evden çıkıp kapıyı kapattım. Bir alt kata inip Parla’nın evine girdim. Daha geçen gün yağmur yağmasına rağmen bugün resmen 40% dereceydi. Parla’nın evine de full güneş vuruyordu. Birlikte ortak bir karar alıp parka gitmeye karar verdik. Sanırım konumu böyle olan evlerin en büyük avantajı bahçe gibi parklar olmasıydı. Parka gidip çimenlik bir yere oturduktan sonra Selin “büyük bir sürprizim var!” Diyerek çantasından çekirdek çıkardı. Çekirdek büyük bir sürpriz mi! Öyle düşünüyorsa kesinlikle öyleydi. Çekirdeği açıp birlikte çıtlayarak sohbete daldık.

 

-“Ne konuşacağız ya?”

 

-“Bilmem ki? Edayla ilgili bir gelişme var mı?” Edanın adını duymak bile benim için çok zordu.

 

-“Ben geçen gün polise gittim. Polisler konuyu bırakmış.” Şaşkınlıkla Selin’e baktım. Ne demek polis konuyu bıraktı!?

 

-“Ne, neden?”

 

-“Eda onlarla mutlu olduğunu söylemiş polislere. Reşit de olduğu için birşey diyememişler. Bence hala zorla tutuluyor.”

 

-“Zaten zorla tutuluyor. Ne yapacağız peki?”

 

-“Bir şey yapmayacağız. Yapamayız, o reşit.” Dünyanın en saçma yasası resmen buydu! Reşit olunca ne olacak ki?

 

-“Ben 18 yaşıma gelince istediğim kişiyle kalabilecek miyim şimdi? Ne saçma!”

 

-“Bazı konularda güzel olsa da kötü evet.” Selin’le ben boş bir suratla Parlaya baktık.

 

-“Hangi tarafı iyi?”

 

-“Şöyle yani sevgilinle birlikte yaşayabilirsin.”

 

-“Aman! Kalsın sevgili, denyolarla mı uğraşamam bir de! Sevgiliymiş pff.” İlk defa Selin’in ağzından böyle bir cümle duyuyordum.

 

-“Selin hanım ilk defa bizim gibi konuştu. Vayy!”

 

-“Ya elbette sevgilin olucak. İstesen de istemesen de aşık olacaksın elbet.” Komik!

 

-“Ben aşık olmam. Yani olucaksam da aklı başında birine olurum.” Selin bana çok bilmiş ifadeyle bakarak,

 

-“Kesin öyledir! Biliyoruz sen de seviyorsun!”

 

-“Kimi sevebilirim ben Allah aşkına!”

 

-“Ya elbette kesin diyemem ama Sinanla aranızda SANKİ bir şey var.” Hahaha. Ciddi mi söylüyordu bunu! Ben ve Sinan! Bizden olsa olsa düşman falan olur herhalde.

 

-“Abartma! Bizden düşman bile olmaz. Benim için o kadar değersiz. Benim peşimde koşan çok.”

 

-“Aynen çok. Böyle erkek seçersen evde kalırsın.” Parla Selin’e acır gibi bakarak,

 

-“Çok şükür o denyolardan birine kalmaz. Gerekirse ben alırım bacımı.” Parlaya biraz daha yaklaşarak onu sardım,

 

-“Ya ağlarım ama! Beni nasıl dışlarsınız?” Gülerek Selin’i ortamıza aldıktan sonra üçümüz de sarılmaya başladık. Anladım ki gerçekten onları çok seviyordum. Kısa sürede aile gibi olmuştuk. Yaklaşık 5 saat daha parkta kaldıktan sonra havanın çoktan karardığını farkettik. Ne kadar çok geri tepsek de sonunda Parla bizi evinde kalmaya ikna etmişti. Birlikte eve gittikten sonra koltuklarda yayılıp televizyon izlemeye başladık. Akşamları televizyonda Aşk-I Memnu mu vardı! Bittikten sonda balkona geçip sohbet etmeye başladık.

 

-“Hava gene ısındı ya! Küresel ısınmanın sonucunda herhalde öleceğiz.

 

-“Havalardan bizene be ceylo.”

 

-Ne demek bizene ya? Havalar kötü işte!”

 

-“Bence havalar çok güzel.”

 

-“Havada tam aşk kokusu var.” Bakışlarımızı Parlaya çevirince Parlanın sokakta bize el sallayan çocuğa baktığını farkettim. Parla da çocuğa gülümseyerek el salladıktan sonra yukarıdan sert ve tiz bir ses çıktı,

 

-“O elini indir.” Meraklı gözlerimle yukarı bakınca Enes’in öfkeyle Parla’ya el sallayan çocuğa yani Baran’a baktığını gördüm. Baran da Enes’in ona öfkeyle baktığını farkedince 1 adım geriledi. Parla ve Selin de başını yukarı çevirerek,

 

-“Telefonla konuşuyordun herhalde.” Enes bu soru üzerine bakışlarını Baran’dan çevirip Parlanın gözlerinin içine baktı,

 

-“Hayır. Doğrudan sana söyledim. O elini o çocuğa kaldırmayacaksın.” Parlanın yüzündeki şaşkınlık ifadesi yerini öfkeye bıraktı,

 

-“Sanane? Sen ne karışıyorsun dağ ayısı!” Dağ ayısı mı!? Hahahaha.

 

-“Kes sesini, umarım beni anlamışsındır Parla Özden. Bir daha o çocuğa elini kaldırmayı geç, bakışmayacaksın bile.” Her ne kadar Enes’i sevsemde bu sefer gerçekten haddini aşmıştı. Tam sinirlenecekken Selin benden önce davranıp bütün nefretini kusmaya başladı,

 

-“Ne biçim bir insansın ya? Kızı hem terk ediyosun hem de hiç sevgilisi olmasın diyorsun. Rezil herif!” Enes gözlerini Parla’nın gözlerinden hiç ayırmadan tek düze bir sesle,

 

-“Bütün sorun sizdiniz aslında, bir kere de beni şu kız gibi gelip dinleseydiniz sorunun ben olmadığımı anlardınız!” Selin ve Parla bana şaşkın dolu bakışlarla döndü. Onlara bu konudan bahsetmemiş miydim? Bahsetmemişsem çok kötü olacaktı!

 

-“Ben sormuştum Enes’e, önceden yani.” Parla uzun uzun bana acır gibi baktı,

 

-“Yazık. Sen de mi buna inanıyorsun?” Bir anda sinirlerim Parla’ya dönmüştü. Evet arkadaşımdı, fakat Enes’de benim arkadaşımdı ve bu durumda mağdur olan Enes’ti.

 

-“Ya bana da mı inanmıyorsun? Ben senin arkadaşım. Ona inanmayabilirsin ama gerçekten o doğru söylüyor, bir dinle bak.” Parla’nın bunu reddetmesini beklerdim fakat bana gözleri dolmuş bir şekilde bakarak başını olumlu anlamla salladı. Her ne kadar çok dışarıya vurmak istemese de aslında Enes’le barışmayı da en çok o istiyordu ama dediğim gibi kader onların birleşmesini asla istemiyordu.

Loading...
0%