Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14.BÖLÜM Beni asla bırakmaz dediklerime inanmıştım ben, Bırakırlarmış…

@mirakjf

                           14.

BÖLÜM

Beni asla bırakmaz dediklerime inanmıştım ben, Bırakırlarmış…

 

 

Bir süre daha bakıştıktan sonra tramvayın durmasıyla birlikte bakışmamız kesildi. Sabahtan beri tramvayın açılmasını istiyordum ve tam da şuan mı açılıyordu tramvay! Bozulduğumu belli etmeyerek birlikte tramvaydan indik. İndikten sonra duraktan çıkıp Selin’le birlikte arkaya geçip Sinan’ları takip etmeye başladık. Yolda yürürken bir anda Selin beni kendisine yaklaştırdı,

 

-“Neler yaşadınız siz öyle.” Gülerek Seline bakmaya başladım. Biriyle bakışınca direk sevgili mi oluyorduk? Tam konuşacakken Selin konuşmama fırsat vermeden,

 

-“Anlatma şimdi, Parla’nın yanına gidelim aynı anda anlat. Ben tek başıma heyecandan kafayı falan yerim!” Bu halleri gerçekten çok sevimliydi! Sahaya geldikten sonra gözümüz diğerlerini aramaya başladı. Biraz daha aradıktan sonra görüş açıma Parla ve Enes girdi. Parla ona birşeyler anlatıyordu ve Enesse onu dinliyordu. Onların yanına yaklaşana kadar bizi farketmemişlerdi bile. Parla’nın arkasından sessizce yaklaşıp onu sarsınca şaşkınlıkla arkasını döndü. Beni görünce “neden şimdi geldin?” Der gibi bir bakış attı. Sırf beni kovalamasın diye bir gülümseme attıktan sonra bakışlarımı ondan çektim. Eğer biraz daha bakarsam heralde öldürecekti beni. Kafamı arkaya doğru çevirince bizim sınıftaki birkaç erkeğin bize doğru yaklaştığını gördüm. Diğerleri de bakışlarını arkaya çevirdikten sonra bize doğru yaklaşan erkeklerden biri çokta yüksek olmayan sesle,

 

-“Gelmediler mi abi?” Sinan da dahil hepimiz bakışlarımızı ona doğru çevirdik. Çocuk sanki yanlış bir şey mi yaptım der gibi bize bakıyordu.

 

-“Geliyorlar.” Enes’e bakınca biraz ilerimize bakıyordu. Ben de oraya bakınca şok geçirecektim, onur ve berk dahil 18 erkek ve 5 kız geliyorlardı. Gözlerim yavaş yavaş Berk’in koluna giren kıza takıldı, minibüste tanıştığım kız mıydı o. Biraz daha bakınca gerçekten o olduğunu anladım. Ne işi vardı orada? Üstelik Berk’in koluna girmişti!? Şaşkınlıkla onlara bakarken bir yerde durup bize doğru bakmaya başladılar. Kafamı bizimkilere çevirince Sinanın her an onlara dalacak gibi bir ifadesi vardı, Mete’yse gayet rahat ve alaycı bir tavırla onlara bakıyordu. Bu bakışma hemen bitse çok iyi olacaktı, Rakip için. Bize doğru yaklaşırlarken içimde bir korku vardı. Her an soluğu hastanede alabilirdik. Nihayet bize yaklaştıktan sonra Onur bir adım öne geçti, Sinan da Onur’un aynısını yapıp bir adım öne geçerek Onurla yüz yüze geldi. Onur ne kadar korksa da bir türlü belli etmiyordu. Direk çıkıp “Sinan ben senden korktum maçı iptal edelim!” Desin diye dua ediyordum fakat gerçekleşmesi yüzde sıfırdı. Sinan’la Onur aynı boyda sayılırdı. Fakat Sinan bilerek Onura doğru acır bir şekilde eğilip tam yüzüne doğru,

 

-“Daha çok bakacak mısın? Maçtan sonra da bakabilirsin, İzin verirsem.” Onur sinirle Sinan’a bakmaya devam ederken,

 

-“İznine ihtiyacım olsaydı burada olmazdım, dikkat et.” Gülmemek için dudaklarımı bastırıyordum fakat elde bile değildi. Yanlışlıkla güldükten sonra hepsi bakışlarını bana doğru çevirdi, En alakasız yerde rezil olmuştum. Tam o an çok şaşırdığım ve hiç beklemediğim birşey oldu. Sinan da benim gülmeme karşılık gülmeye başladı! Ben mi güldürmüştüm onu! Arka köşelere gidip sevinç çığlıkları falan mı atsam? Bugünün tarihini not almalıyım herhalde. Sinan bakışlarını benden çekip yeniden Onur’a döndürdü. Onur’sa anlam verememiş bir şekilde bize bakıyordu. Enes Sinan’ın yanına geçerek,

 

-“Başlasın o zaman. Bu kadar iddialısınız ya.”

Berk de Onur’un yanına geçerek,

 

-“İddialı değiliz, eminiz. Gelip ezeceğiz sizi.” Enes tam ağzını açacakken Mete eliyle Enes’in ağzını kapattı.

 

-“Maçtan sonra da aynı şeyi diyebilecekler mi? Maçımızı oynayalım.” Enes onaylayarak kafasını salladıktan sonra birlikte sahaya doğru ilerlediler. Ben hala arkalarından bakarken Selin beni kolumdan çekiştirerek tribüne götürdü. Tribüne geçip koltuklardan birine oturduktan sonra beklemeye başladık. Sıkıcı bir sessizlikten sonra Selin bir şeyi hatırlamış gibi heyecanla bana döndü.

 

-“Anlat hadi, unutmuşum bak!” Neyi anlatacaktım ki ben Selin’e? Ben tam soracakken Parla benden önce davrandı.

 

-“Ne anlatacak Ceylin?” Selin heyecanla Parlaya doğru dönüp,

 

-“Bak şimdi biz tramvayla geliyorduk tamam mı? Bunla Sinan bir köşede…” Parla şaşkınlıkla oha derken bense kendi halimden utanıyordum. Böyle mi anlatılırdı şimdi bu? Bir konuyu abartmada Selin’den iyisi yoktu gerçekten!

 

-“Yuh! Böyle mi anlatılır bu?” Selin gülmeye başlayarak,

 

-“Ne diyim başka? Çocuk seni köşeye sıkıştırmıştı işte!”

 

-“Sıkıştırmadı beni! Ne alaka?”

 

-“Ne yapmıştı o zaman? Alan mı yoktu tramvayda! 10 kişiydik!” Parla şaşırarak bize bakıyordu. Haklıydı kız, Selin öyle bi anlatmıştı ki!

 

-“Napıyordunuz ki siz?” Napıyorduk ki biz?

 

-“Birşey yapmıyorduk. Sıkıştırmadı da beni, sadece yan yana duruyorduk.” Selin bana inanmayan bakışlar atarak,

 

-“Bal gibi de sıkıştırıyordu! Seni ortasına alıp iki elini duvara dayamıştı! Bu mu yan yana durmak?” Buna bir şey diyemezdim işte.

 

-“Tamam olabilir. Ama aramızda yemin ederim!” Parla yanıma yaklaşıp elleriyle beni sararak,

 

-“Büyüyünce anlarsın küçük yavrum benim!” Ne küçüğü? Aramızda 1 yaş vardı. Selin de gülerek diğer tarafıma geçip beni sarmaya başladı. Cidden şuan kendimi çok güvende hissediyordum. Öyle güle güle birbirimize sarıldıktan sonra kafamı sahaya doğru çevirdim. Sinanlar o 3 kişiyi bulmuştu, yoldan falan mıydı acaba? Sinan da sanki ona baktığımı anlar gibi bakışlarını bana çevirdi. Utanarak sadece gülümseyebilmiştim. O da bana buruk bir gülümsemeyle karşılık vermişti. Aramız yeniden mi düzeliyordu? Neden düzelmesin ki? Sonuçta iki sevgili değil iki arkadaştık ve aramızda kötü bir şey de olmamıştı. Arkamda bir hareketlilik hissetmemle birlikte kafamı arkaya çevirdim. Şu rakip takımın yanında duran kızlardı bunlar. İçlerinden biri minibüste tanıştığım kıza bakarak,

 

-“Şuralarda bir yer tut Ece. Söyle şunlara kalksınlar.” Biz şimdi şunlar mı olmuştuk birden? Parla ve Selin’de kafasını arkaya çevirince Parla kızın sözleriyle birlikte kahkaha atmaya başladı. Selinle ben de Parlayı desteklemek için kahkaha atmaya başladık. Kızlar bize anlamaz bir şekilde bakarken en soldaki kız gözlerini kısarak,

 

-“Ay kız siz varoş musunuz?” Biz mi varoştuk? Bu daha da komikti işte!

 

-“Varoşmuşuz! Biz mi!” Kahkahalarla gülmeye devam ederken aralarında lider olduğunu düşündüğüm kız bize doğru yaklaşıp eğilerek,

 

-“Kesin sesinizi.” Eziğe bak, Kendisini prenses falan sanıyordu herhalde! Selin kızın davranışların rahatsız bir şekilde gözlerini acır gibi kısarak kıza bakmaya başladı.

 

-“Çay kahve de ister misin? Beni dikkatli dinle. Nereye oturacaksan otur ama sakın olsun ki bana ve kızlarıma bulaşma.” Selin o kadar ciddi gözüküyordu ki kızdığı kişi ben olmasam bile korkudan konuşamıyordum. Kız da korkmuş olacakki bir anlığına da olsa korkuyla Selin’e bakmaya başladı. Ardından kendisini toparlayarak,

 

-“Sen kimsin ki? Ne yapacaksın bana.” Selin sanki böyle bir soru duymayı bekliyormuş gibi kıza bakıyordu,

 

-“Seni şu tribünden atarım. Tamam?” Selin’e bakınca Selin gerçekten çok ciddi gözüküyordu. Yapmayacağı şey değildi. Kız sanki Selin’in ciddiyetini kavramış bir şekilde dudaklarını birbirine bastırdı. Anca öyle yapar zaten! Kız Selin’e yanıt vermeyip kendi arkadaş grubunun yanına gitti. Selin de kızın inat etmeyi bıraktığını anlayıp gururlu bir şekilde yanımıza döndü. Parla Selin’e hayranlık dolu bir şekilde,

 

-“Annecim, bana çikolatalı süt alır mısın?” Gülerek Parlaya baktım. Parla bebek gibi bakıyordu aynı! Ben de rollere girip Selin’e bakmaya başladım,

 

-“Anne bana da muzlu!” Selin gülerek bize baktıktan sonra bir elini benim, bir elini Parla’nın kafasına koyup saçlarımızı karıştırmaya başladı. Cidden Selin annemin yokluğunu hissettirmiyordu. Anne diyince, annemler neden beni bugün aramamıştı? Bir şey mi olmuştu acaba? Belki de eve gidip bana sürpriz yapacaklardır. Yeniden yerlerimize geçip maçın başlamasını bekledik. Beklerken aklıma bir fikir geldi. Telefonumu çıkarıp annemi aramayı denedim. 3 kere çaldıktan sonra direk meşgule attı. Kiminle görüşüyordu ki? Ordan çıkıp babamı aramayı denedim fakat ona hiç ulaşılmıyordu! Mesajlaşma uygulamasına girip anneme mesaj yazsam belki ona bakar da beni arardı. Hızlıca uygulamaya girip annemin profiline tıkladım. Annem birdenbire profilini mi kaldırmıştı? Merakla mesaj yazıp gönderdim.

 

Annem

Ceylin: Anne, müsaitsen beni arar mısın? Sana ihtiyacım var.

 

Mesajı gönderip beklemeye başladım fakat o an hiç görmek istemeyeceğim bir şey oldu. Mesaj gönderilemedi! Üst üste bir sürü mesaj gönderip beklemeye başladım. Sonuç gene aynıydı! Annemin profilinden çıkıp hızlıca babamın profiline girdim. Babam da mı profil fotoğrafını kaldırmıştı? Hemen ona da mesaj yazmaya başladım.

 

Babam

Ceylin: Baba noluyor? Yardımın lazım baba. Lütfen baba.”

 

Belki bu sefer bir umut gönderilir diye beklemeye başladım. Mesaj gönderilemedi! Kafayı yicem! Ailemden engel mi yemiştim? Nasıl ulaşacaktım şimdi onlara? Beni neden engellemişlerdi!? Yanlış bir şey mi yapmıştım ben? Zar zor yutkunarak babamı aramaya başladım. Ulaşılamıyordu! Şuan ciddi ciddi engel mi yemiştim ben? Şaşkınlığımı gizlemeye çalışarak telefona gözlerimi dikmiştim. Bu kadar basit olmamalıydı. Ciddi ciddi kendi ailemden engel yemiştim ben! Ne yapacaktım şimdi? Sonsuza kadar o okulun deposunda çürüyecek miydim? Belki de o eve eşyalarını almak için giderlerdi. Peki nerden haberin olacaktı ki? Düşünmekten kafayı sıyıracaktım! Nefes alışverişlerim bozulmaya başlamıştı, elim ayağım titriyordu. Nefesimi düzene sokup titrememi az da olsa durdurduktan sonra bizim kızlara dönerek hızlı bir şekilde,

 

-“Tuvalete gidip geliyorum. Merak etmeyin.” İkisi de tuvaletimin gelmiş olabileceğini düşünüp başını salladı. Hızlı adımlarla tribünden inip yürümeye başladım. Olası bir şekilde belki diğerleriyle göz göze gelirim diye kafamı yere indirdim. Çünkü eğer bir kişiyle daha konuşursam kendimi tutamazdım. Sonunda oradan uzaklaştıktan sonra kafamı kaldırıp etrafa bakınmaya başladım. Tek tük ağaçların olduğu çok kalabalık olmayan bir yerdi. Bir ağacın yanına gidip kendimi yere attım. Dizimi kafama kadar çektikten sonra sessizce ağlamaya başladım. Son günlerde ne çok ihtiyacım vardı ağlamaya. Umurlarında olmadığım biri için ağlıyordum! Hıçkırıklarımı tutamayıp serbest bıraktıktan sonra resmen yıkılmış gibi hissediyordum. Böylece ağlayarak mı geçirecektim hayatımı? Hem de herşeyin daha başındayken, Yepyeni bir hayatım olacak diyordum… lanet olsun böyle hayata! Ben böyle şeyleri yaşayacak ne yapmıştım? Ailemi kaybetmiştim ya ben? Beni asla bırakmaz dediklerime güvenmiştim, Bırakırlarmış...

Her zaman onlar için mükemmel bir evlat olmaya çalışmıştım. Onlar için derslerimden 100 almıştım hep! Onlar istemediği için zamanında arkadaş bile edinmemiştim! Sonuç ne!? Terk edildim! Peki ne için? Ne hakettim de kimsesiz bir halde terkedildim? Ailemden başka kimse yoktu benim! Hem de hiç kimsem…

Loading...
0%